Gayb Aleminin Askerleri Ve Ladikli Ahmet Ağa
Gayb; goz onunde olmayan; alamet ve emmare ile bilinemeyen, hakkında delil bulunmayan, gizli olan manalarının yanında; His ve aklın otesinde kalan, insan tarafından kavranamayan ve manevi alem manalarında acıklanır. Bir de GAYB ERENLERİ vardır ki Cenab-ı Hakk’ın kudretinden ikrama layık gorulmuş bu kişiler; ozel bir ordu disipliniyle hareket ederler. Anadolu kulturunde adları CARIKLI ERKAN-I HARP’tir.



Bu carıklı erkanı harbin kurucusu ve baş kumandanı Hz. HIZIR Alehisselamdır.



‘’HIZIR GİBİ YETİŞMEK’’ deyimi halk kulturumuzde onemli bir deyimdir. Cok sıkıntılı bir zamanımızda geliveren, sıkışık-darlık zamanlarında yardımda bulunan insanlar icin bu nitelemeyi kullanırız.



Deyimin aslı ise tabi yine Hz. Hızır’ın misyonuna-vazifesine dayanıyor…



ESRAR İLMİNİN BAŞKUMANDANI HZ. HIZIR



Biz Hz. Hızır’ı Kuran’daki ayetlerden tanıyoruz. Bu ilmin sırrı da cilingiri de KEHF SURESİ’nde. 60 ve 82. ayetlerde (KEHF SURESİ) anlatılan Hz. Musa ve HIZIR arasında gecen seyahat esnasında yaşananlar bu ilmi - İLM-İ LEDUN, İLM-İ BATIN, HAVAS’UL HAVAS - tarif eder.



Yaşananlar bu ilmi; yaşatan ( HZ. HIZIR) bu ilmin adamlarının vazifesini ve maiyetini bizlere acıklamaya kafidir.



LEDUN İLMİ – SU – GİBİ AKAR GONULE…



Bu ilmin lutfedildiği kişiler MURAD’lardır. Yani bir irşad edicinin talebesi olmakla bu ilim elde edilemez. Alim olmak, murşid olmak ayrı bir san’at.



MURİT Allah’ı arayan ve bulan kişidir. MURAD ise Cenabı Mevla’nın bulduğu-sectiği. Murit iradesine bağlı olarak gevşek davranabilir, yapamayacağım diyebilir ancak MURAD’ın boyle bir hakkı yoktur. Zira vazifelendirme padişahtan geliyor, reddedilemez.Son derece zahir ve batın ilimlerde yuksek derece yetişmiş birisi bu ilmin mumessili olduğu gibi, hic okumamış hatta birkac surenin dışında sure bilmeyen insanlar bile bu gayb ordusunun neferi olarak vazifelendirilebilir. Yani MUHYİDDİN-İ ARABİ gibi bir ilim zirvesi yanında az sonra değineceğimiz LADİKLİ AHMET AĞA gibi bir ummi zat-ı muhterem de olabilir. Bu lutuf sahibinin tasarrufu cevahirini yaratanı bilir.Bu ilim coğunlukla tanımadığınız bir PİR-İ FANİNİN sekerat halindeyken size icirdiği bir tas SU’yla bazen de yedirdiği herhangi bir yiyecekle acığa cıkar. (Nitekim Ladikli Ahmet Ağa da 1. Dunya Savaşı’nda Kanal Harekatı sırasında vurulup oldu diye bırakıldığı bir sırada bir atlı tarafından SU icirilerek tayyi mekan yaptırılır.)



Bu suyu ictikten sonra gelenin ruyada mı yaşadığınız hayatta mı olduğunu analiz etmeniz ne kadar zamanınızı alıyorsa; ictiğiniz suyun su mu başka bir şey mi somut mu soyut mu olduğunu da anlamanız o kadar vaktinizi alacaktır. Ancak susuzluktan catladığınız bir anda suya kandığınızı bilmeniz işin bu maiyetini daha fazla kurcalamanıza gerek olmadığını cevaplamanıza yetecektir.



Size yedirilen şeyle bu ilim verilecekse; bu yiyecek bazen en bilinen meyve hatta markalı bir cubuk kraker, biskuvi de olabilir. Nitekim LADİKLİ Ahmet Ağa rahmeti rahmana kavuştuktan sonra bu ilmi oğluna devretmek isteyen gayb aleminden gelen uc kişinin verdiği yiyeceği onların yanında once bir lokmacık yemiş olan Zekeriya; daha sonra tadını beğenmediğinden bu yiyeceği sozde onlara caktırmadan hasıraltı etmiştir. Ancak bu yiyeceği yemesinin akabinde ne olacağını oğrenince bu yiyeceği hasıraltından cıkarmak istemiş lakin yiyeceğin ortadan yok olmasıyla ancak ısırdığı kadar bir miktar gayb ilmine vakıf olabilmiştir. Anlayacağımız ortada bir de boyle bir durum var.



Sonrası…



Sonrası istidadınıza, gayretinize kalmış…



Ancak ikram bir kere yağmaya başlamışlar icin ziyaretler belli bir sureden sonra sıklaşmaya başlayacaktır.



Taki; 300’ler 70’ler 40’lar 7’ler, 3’ler (Budela, Nuceba, Nukeba… vs.) KUTUPLAR - KUTB-U İRŞAD- ilim nurunun zirvesi/ KUTB-U VELAYET – insan benliğinin zirve terbiyedarı - ve GAVS-I AZAM makamlarına doğru bir seyir başlayacaktır. (Not: 40’lar makamı iki kısımdır ki her donem 40 Hanımsultan Evliya’da bu makamdadır)



Ancak bu yolun yolcusu olmak bile en yuce payedir. Bu yolun yolcusunun gozunde dunya hayatının makamları uc-beş yaşındaki cocukların oyuncaklarıyla oynarken kendilerine verdikleri payeler gibi ‘’komik ve cocukca’’ kalmaktadır ki işin aslı da budur!!!



Hz. HIZIR UNİVERSİTESİ



Kendiside Hz. Hızır’ın TALEBELERİNDEN OLAN Bediuzzaman Said Nursi - hatta bir defasında ellerinde kelepce olduğu halde Ladik’e tayyi mekan yaparak Ahmet Ağa’ya Hz. Hızır’a cok sıkıntı cektiğini iletmesini soylemiş daha sonra sabretmesi soylenmesi uzerine cıkardığı kelepcelerini bizzat yeniden bileklerine takarak geri donmuştur- Hızır Aleyhisselam ve ondan ders alanlar icin guzel bir izahı vardır.



-Hızır Aleyhisselam hayatta mıdır? Eğer hayattaysa niye bazı alimler hayatta olduğunu kabul etmiyorlar? Sorusuna şu cevabı veriyor.



-Hayatın 5 MERTEBESİ vardır ve her mertebenin farklı şarları bulunmaktadır.



Birinci mertebesi, bildiğimiz, şu icinde bulunduğumuz hayattır ki pek cok kayıtla mukayyettir. Hızır Aleyhisselam hayatın ikinci mertebesinde yer aldığı icin, bazı alimler hayatta olup olmadığı konusunda şupheye duşmuşlerdir.



İkinci mertebe Hazreti Hızır ve İlyas Aleyhisselam’ın hayatlarıdır ki bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek cok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimi mukayyet değillerdir. Bazen istedikleri vakit bizim gibi yerler, icerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir.



Tevatur derecesinde ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın, Hz. Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Hatta makamı velayette bir makam vardır ki; MAKAM-I HIZIR tabir edilir. O makama gelen bir Veli, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile goruşur. Fakat bazen o makam sahibi yanlış olarak ayn-ı Hızır telakki edilir olunur.’’ (Birinci Mektup)



HAVASSIN TEKNOLOJİSİ…



Havassın teknolojisi ESMAYI İLAHİYE’ye bağlı sırlar!.. Onlar kendilerine verilen, kendilerine bildirilen ESMAYI uc/beş defa ya da her ne kadar tekrarlanması gerekiyorsa, onu soyleyip sır olup gidiyorlar. Bize garip gelen, imkansız gorunen şeyler maddeden beri o alemde oylesine sıradan ki…



O muazzam gorunmeyen mucerret teknolojiden geriye sadece avam olan bizlere kalan miras sadece şu ucudur:



ŞECERE (SOYAĞACI)- HIRKA-MUHUR!!!



Lakin Ladikli Ahmet Ağa vefat ettikten sonra oğlu Zekeriya’ya gelen GAYB ALEMİNİN UC ATLISI da bu gorunur mirası istiyorlar kendilerinden. Zira Zekeriya daha işin başında hikmeti anlayamamış mirastan olmuştur. Ehhh bunların da artık ehline verilmesi gerekiyordur… Yani bayrak teslimi gibi bir rituel var ortada..



HAVASSIN TOPLANMA YERLERİ



Kutsi gecelerde MEKKE-MEDİNE-KUDUS-SEMERKANT-BUHARA-ŞAM-ROMA VE İSTANBUL’DAKİ muhtelif yerler buluşma noktalarıdır Kİ –aynı zamanda- dunya hayatında tarihten bu yana azami ehemmiyete sahip yukarıdaki 8 şehrin 4’unun Cennet’te bu mekana yakışır tezahurlerinin olduğu ifade edilir.



Ancak tabiri uygunsa bir de ictima merkezleri vardır bu Uluların.



MEKKE-İ MUKERREME’DEKİ ZEMZEM SUYU’NUN BAŞI BERAT GECELERİNDE TOPLANMA YERİDİR DENİR…



Nitekim Ladikli Ahmet Ağamız da bir Berat gecesi evinde toplanan misafirlerinin ‘’Eee Ahmet Ağa bugun nereye gideceksiniz sorusu uzerine; Bu gece Mekke-i Mukerreme’de bir toplantı olacak. Harem-i Şerif’te Zemzem kuyusunun başında Her sene bu gece Zemzem kuyusunun suyu coşar kabarır, ağzına kadar gelir. Resulallah Efendimizin ruhaniyeti ve butun peygamberler Evliyaullah orada toplanırlar. Orada hep birlikte dua yapılır. Sonra o kuyudan bir su icilir, artanı da oraya dokulur, ondan sonra su normale cekilir. Zemzem kuyusunun suyunun bitmeyişinin hikmeti bu… Her sene bu merasim yapılır’’ şeklinde verdiği cevapla bu durumu acıklamaktan cekinmemiştir. Başka birisi bu ve benzeri sırları verse belki boynu kırılır ancak o izinlidir…



HAVAS MUCADELESİNİN YETKİ SINIRI



Avamdan zaman zaman cok kişi sormuştur. Cenabı Allah’ın kudretinden nuveler taşıyan bu seckinler o halde niye nukleer başlıklı fuzeleri kilitlemiyor, supersonik ucakları duşurmuyor, zalim başbakanları, komutanları merdivenden yuvarlayarak kafasını gozunu patlatıp zulmun onunu kesmiyorlar vs.



Dilerseniz safca ifade edilen bu durumu da bu tarz bir sorularla karşılaşan Ladikli Ahmet Ağa’nın verdiği cevapla acıklayalım:



Şahıs soruyor: ‘’Hacı Baba ne olacak bu dunyanın hali? Nasıl duzelir ?..’



Evlat dedi şoyle sakin sakin, bu Coban Ahmed var ya (kendisine hitabı oyle idi)



‘’Eğer musaade etseler, iki uc saatte dunyayı duzeltirim amma, hikmeti ilahidir onu biz duzeltemeyiz… Emirsiz hareket edemeyiz… Bu hadiseler boyle olacak, HERKESİN İMAN OLCUSU, CİHAD OLCUSU ORTAYA CIKACAK! MUMİNİ, MUNAFIĞI; MUŞRİĞİ KAFİRİ ORTAYA CIKACAK!!! VE HADİSELER GELİŞE GELİŞE ORTAYA CIKACAK’’.



Nitekim yetki ve izin meselesi bu. Milyonlarca adamı kendisini korumaları icin besleyen FİRAVUN’u bir ufurukluk canı olan sivrisinekle telef eden Cenab’ı Allah; dilese butun insanlığı secde vaziyetinde toplamaz mı?.. Toplar elbet!



Lakin muddet ve imtihan meselesi…



HAVAS VE ASKERİ HİZMET



Tum havas adamlarında olduğu gibi Peygamber Ocağı olarak gorulen orduya karşı ozel bir ihtimam ve sevgi vardır.



Sırf bizim milli tarihimiz ve bu milli tarihimizdeki yakın tarihte bile binlerce gayb adamının yardımı vardır ordumuz neferlerine. Bırakınız Kıbrıs harbini Guneydoğu Anadolu’daki teror belasında dahi bu mikyasta bir cok olay yaşamışızdır. Halen daha nobette uyuyan bir cok asker gerekirse tokatlanarak uyandırılır. Hatta hastalanıp devriyeye cıkamayan bir cok komutanın gece devriye de gorulduğu cok olmuştur.



Ladikli Ahmet Ağa’da da azami bir ordu ve asker sevgisi vardır. Bu yuzden dışarıdan kendisini ziyarete gelenlerin ve istişare edenlerin coğu asker. Zira yukarıda da değindiğimiz gibi o Turk Ordusunun carıklı erkanı harbindendir.



Bu yuzden adı cevresinde ‘’GAYB RİCALİNİN ASKERİYE KOLUNDA GOREVLİ’’ şeklinde cıkmıştır. Mesela Albay Necmi Sami Bey Ladikli Ahmet Ağa’nın en sevdiği dostudur.



O her an goreve hazır diplomat bir asker gibi Kuba –Amerika arasında Kuba’ya konuşlandırılan Rus fuzelerinin Amerikan casus uyduları tarafından tesbit edilmesi uzerine 3. Dunya savaşını engellemek icin Cezayir dağlarında toplantıya tayyi mekan yaparken; bir gun aldığı emrin pusula kağıdını dostlarına gosterdikten sonra LADİK’TEN WAŞİNGTON’A ‘’4 DAKİKA’’ DA GİDECEK KADAR HIZLI GOREV ADAMIDIR.



ASKERİ İSTİHBARATA HAİNLİK EDEN YANAR…



Bir Ziyaretcisine Hacı Ahmed Ağa Anlatmışlardı:



“Edirne’de askerlik yapan bir Turk Cavuşu, iki Bulgar subayına, Edirne’nin Askeriye’ye ait planlarını ağır bir para karşılığı satmış, kimsenin haberi yok. Manevi emir aldık, yine iki arkadaş gorevlendirildik.



Bulgar Subayları planları alıp Kumandanlarına teslim etmek uzere merdivenlerden cıkarlarken bir anda arkalarından yetişerek birine ben birine arkadaşım tepelerine vurduk. İkisi de merdivenlerden aşağı yuvarlandılar. Hemen ceplerinden planları alarak yerlerimize donduk.



Sıra Cavuş’a geldi; Vatan haini olduğundan, o da oldurulecekti. Terhis oluncaya kadar dokunmadık, manevi emir oyle idi.Nihayet terhis oldu, kulfetli bir para ile sevinerek binmiş, memleketine donuyordu. Memleketine gelip, tam trenden inerken; Onun da tepesine vurduk, sanki trenden duşup olmuştu. Boylece vazife yapılmış oldu.”



KORE HARBİ VE YARILAN KUŞATMA



Kore harbinin olduğu devre, yine bir ziyaretimde;Hacı Baba’yı ziyaret icin Ladik’e gitmiştim, gece odasında kalıp odasında misafir olduk. Yatsı namazına kadar beraber kaldıktan sonra, Hacı Baba namazı kıldı ve sonra bizden musaade alıp gitti.Sabah namazında geldi ve bize:“ Bugun Kore’de idik; Turk askeri cember icine girmiş, imha edilmek uzere idi. Kurtarılmak icin Mevla’dan izin cıktı, manevi arkadaşlarımla Kore’ye yetiştik. Bizim askerin onune duştuk. Kafir askerleri bizi gorurler ;lakin bizim askerler goremezler.Kılıcları cektik, kuffar askerini kılıctan gecirerek bizim askere yol verdik. Bakın sabah radyo haberleri verirken duyacaksınız..!” dedi.



Sabahleyin bir radyo getirdiler, ilk haberleri actılar;“Kore’de bulunan, Albay Tahsin Yazıcı oğlu komutasındaki Turk cember icine alınmış. İnanılmaz bir kahramanlık orneği vererek cemberi yarmış, kafirleri perişan etmişler..” diye radyo haber veriyordu..!Cemberi yaranın kimler olduğundan onların haberleri yoktu. İşte Allah’ın manevi ordularının vazifeleri..!



AHMET AĞA VE PİLOT TEĞMEN…



“Bir gun, pilot Teğmen ucağı ile eğitim ucuşu sırasında, ucağı arıza yapıyor ve bir tarlaya mecburi iniş yapmak durumunda kalıyor. Her ne kadar yerde arızayı gidermiş ise de, ucağın bu tarla uzerinden kalkmasının imkanı yok. Bulunduğu yer oyle ıssız ki cevrede canlı yok. Hocam emir verdi...;



-Ahmed, git şu pilot Teğmen’e yardım et,ucağını kaldır..dedi.



Hemen geldim, pilot caresizlik icerisinde bocalamakta, ne yapacağını bilememekte idi. Selam verdim;



-Ne yapıyorsun delikanlı?.. dedim.



O da durumunu anlattı. Ben dedim ki:



-Oğlum sen ucağı calıştır, kalkış icin ben sana yardım edeyim!



Şaşırmış bir halde:



-Nasıl yardım edeceksin? dedi.



-Sen calıştır. ben ucağı kaldırayım.! dedim.



-Hacı Baba kac tonluk dort motorlu bir ucak. Nasıl kaldıracaksın..? dedi.



-Yavrum! Sen calıştır bakalım.! dedim.



-Neyse calıştırayım bakalım.. dedi ve ucağı calıştırdı.



Allah’ın izniyle:



-Bismillah.. Ya Allah..! deyip yardım edip ucağı kaldırdık ve ucup gitti.”



Pilot der ki:



“Hacı Baba ucağı kaldırıpta, ucak havalanınca; ucağın kuyruk tarafına oturduğunu gordum ve..



-Eyvah, Hacı Baba duşecek.. dedim.



Bir muddet sonra, Hacı Baba bulunduğu yerden kayboldu.



Ben yine;



-Eyvah, Hacı Baba duştu!!.. diye muteessir olmuştum.



Mensup olduğum karargaha varıp durumu ve başımdan gecenleri kumandanıma anlattım. Kumandanım bana;



-Maneviyat adamlarından biri sana yardım etmiş..! dedi.”



Pilot Teğmen bu maneviyat adamları nerede bulunur acaba, diye araştırma yapıyor. Şarkta filan yerde var diyorlar, tarif edilen kimseyi buluyor; fakat aradığı ve gorduğu değil. Boyle bir cok yerleri geziyor. Nihayet bir gun Konya’da Ladikli Hacı Ahmed Ağa’yı haber veriyorlar.



Konya’ya gelip Hacı Ahmed Ağa’yı soruşturuyor, kendisine Ladik kasabasını tarif ediyorlar. Bir arkadaşı ile taksiye binip Ladik’e geliyorlar. Hacı Ahmed Ağa’yı sorarak odasını oğreniyorlar. Pilot, Hacı Baba’nın odasına giripte, kendisini gorunce..



-Hah.. işte bu amca..! deyip, eline ayağına sarılıyor.



Hacı Ahmed Ağa.:



-Oğlum benzetmiş olabilirsin.. diye gizlenmeye calışırsa da.



Pilot.:



-Hayır yanılmıyorum, o sendin..! diyordu.



Beraberce camiye gidip geldikten sonra, o gun orada misafir kalıyorlar. Ertesi gun veda ederek yerlerine donuyorlar.”



Genelde bedenen Ladik’in dışına cıkmayan bu zatı muhterem, iş vazifelendirilmeye gelince tayyi mekanla Avrupa-Amerika-Amerika demeden kaşla goz arasında yok oluyordu. Bu yuzden donduğunde uzerine bazen kar bazen col toprağı bulanmış olmasına kimse şaşırmıyordu. Hatta gideceği yeri onceden oğrenenler gitti yerlerinden ozel masum siparişler bile veriyorlardı kendisine. Hurma, muz gibi.



En iyisi daha fazla bu meselede kelam etmek yerine gelin siz Araştırmacı-Yazar Mustafa Ozdamar’ın kaleme aldığı Kırk Kandil yayınlarından cıkan ‘’LADİKLİ AHMET AĞA’’ kitabını okuyunuz. Eminim benim soylemek istediklerimden daha iyisini kalbiniz size yorumlayacaktır. Hele birde meselenin fevki uzerine ruhi zekanızda calışmaya başlamışsa belki hayatınızın bir yerlerinde Hz. Hızır’la veya Hızır ordusundan birileriyle karşılaştığınızı hatırlayacaksınızdır.



KALBİNİ AYNA YAPANLARIN İSE ARAMASINA GEREK YOK! BİR KAŞ AYNASI BİLE GUNEŞİ İCİNE ALMIYOR MU?..



Sozun yine onun gonlune sığdıramadığı halini şiirle anlattığı mısralardan sadece şu ikisiyle kemale taşıyıp ‘’Hz. Noktayı’’ koyalım yerine.



‘’Bir ustazda okumadım yol nedir, erkan nedir



İlm-i zahir okumadım kalbteki bu fen nedir?..

Hakan Yılmaz Cebi
[email protected]

Alıntıdır ( www.netpano.com sitesinden ) Yazarın diğer ilginc yazıları da bu adreste var.
__________________