Yaz geldi

Ruhlar Âleminde yaratıcımız tarafından sorulan ilk soru: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ruhlarımız tarafından verilen cevap: “Bela (evet) sen bizim Rabbimizsin.”

Sonra insan yeryuzune getirilir. Takdir edilen omru yaşar ve tekrar Âlem-i ervÂha doner. Ruhlar dunyasının girişinde yine soru sorulur ve bu ilk sorudur. “Rabbin kimdir?” İlk soruya verilen “evet”in kontroludur bu soru.

Hep dikkatimi cekmiştir. Her iki soruda da “Rab” kelimesi gecmektedir. Allah’ın has ismi “Allah” veya diğer isimlerinden birisi değil de nicin “Rab”? Anlaşılan o ki, bu kelimenin bu ismin ifade ettiği anlamında cok onemli unsurlar var. Arayınca bulunan bir cok anlamı var. “Rabb’ın.” Bunlardan birisi de “terbiye”dir. Yani eğitim. Yani yaratıcı kulunun eğitiminde kendisine birinci derecede etkili, guc sahibi.

Nitekim, dualarımızda hep “Ya Rabbi (ey Rabbim)” derken de onun bizim uzerimizdeki eğitici, yonlendirici etkisini inkÂr edemiyorum.

Oyleyse, insanın eğitimine yaratıcımız cok onem vermiştir ki, bu ismini belirttiğimiz yerlerde on plana cıkartıyor.

Nitekim, ilk insan Hz. Adem’le de eğitim başlamıştır. Ona Halık-ı zu’l-CelÂl” şunu yap, şunu yapma, şu meyveden yeme” derken eğitimin yonlendiricilik, ozelliğini gostermiştir. Buna karşılık “muşterek duşman” şeytan da “ye” diyerek, olumlu eğitim yonlendirmesine, olumsuz yonlendirmeyle karşılık vermiştir. İşte insanın yeryuzundeki seruveni bu zıt eğitimin devamının bir ifadesidir.

Yine Allah’ımız bizim eğitimimiz icin, sahifeler, kitaplar ve o kitaplardan tam olanı, Kur’an’ı, bizden, icimizden birileri olarak da, peygamberleri ve son peygamber olarak “Efendimiz’i” gondermiştir. Yani, elimizde eğitim aracı kitap, onumuzde de oğretmen (muallim, murebbiye) olarak peygamberimiz ve onun “varisleri” vardır. Buna karşılık da şeytan ve onun insanlardan askerleri, olumsuz eğitimin baş aktoru olarak hep insanın yanında olmuştur.

Buraya kadar şu ortaya cıkmıştır: Musluman icin bir “ilahî, Kur’anî, Peygamberî” eğitim, bir de “şeytanî” eğitim vardır. Musluman bu iki eğitimden hangisinin talebesi olursa, sonu da ona gore olur. “Rabbin kimdir?” sorusuna ona gore cevap verir.

Oyleyse, eğitim onemli. Gunumuzde oğretimin yapıldığı bir cok kurumlar var. Her ne kadar bunlara eğitim kurumları deniliyorsa da, bunlar oğretim kurumlarıdır. Ancak, her oğretim kurumunun, bir eğitim cevresi vardır. Oğretmen, arkadaş ve aile cevresi. Her zihniyetin hedeflediği insan kitlesi, cocuklardır, genclerdir. Onları, kendi amacları doğrultusunda da yetiştirmek icin tedbirler alır. Duzenlemeler yapar.

Şimdi dikkatimizi gunumuze cevirelim. Bulunduğumuz ulkede eğitim kurumlarına başlama yaşı altı. Bu yaştan başlayarak universite haric, onyedi yaşına kadar bu eğitim kurumlarında kalıyor. Bu eğitim kurumlarının yetersizliği, konuyla ilgili-ilgisiz her kesim tarafından ifade ediliyor. Dahası verilen, eğitimden ziyade oğretim. Dolayısıyla, cocuklarımızın eğitim konusunda sadece bu kurumlarda aldığını yeterli gorursek eksik yetişecekleri de kesin.

Bu sebeple, ev ve aile eğitimini ihmal etmemeliyiz. Eğer amacına ulaşabilirse, devletin eğitim kurumları “iyi vatandaş” yetiştirmek arzusundadır. Ailenin ve aile cevresinin de amacı “iyi insan, iyi musluman” yetiştirmek olmalıdır. Ailenin amacının mevcut eğitim kurumlarının amacı olmadığına gore, “iyi insanı, iyi muslumanı” yetiştirmek icin aile ici gucleri ve ailenin inisiyatifinde dışardaki gucleri harekete gecirmek gerekir.

Evlerin okul yapılması ilerden beri soylenen bir gercek, bir ideal. Cocuklarımızın davranışlarından şikayetci olan bizler, cocuklarımızın oğutten cok ornek “izlediğini bilmek zorundayız.” “Bir kulaktan girip, bir kulaktan” cıkma ihtimali fazla olan oğutlerin yerini “ornek davranışlar” alırsa, fotoğraf makinası gibi calışan cocuk beyninde kalıcı fotoğraflar oluşur. Bu durumda eğitimin en onemli maddesi, “evlerde ornek davranışlar” oluşturmaktadır. Bilhassa “sozun yalama” olduğu zamanımızda, bu durum ehemmiyet arzeder.

Diğer bir husus, oğretim kurumlarında verilmeyen veya yeterli verilmeyen “dini bilgi ve kulturun, Kur’an okumanın” evlerde verilmesidir. Kur’an ve din konusunda kendisini cocuğuna vermede yeterli gorenler, yaz donemini iyi değerlendirmelidir. Bu konudaki ihmalimizin, telafisinin zor olduğunu goruyoruz. İmam-Hatiplerin getirildikleri konum gereği cazibesini yitirmesi (dolaylı kapatma) Kur’an Kurslarına ilk oğretim sonrası oğrenci alınması, cami kurslarının (yaz) yeterli olmaması (rakam kalabalık, gun sınırlı, oğrenci sınırlı) sebebiyle, anne babalara daha fazla iş duşmektedir. Cunku daha once, cocuklarını bu kurumlara gonderenler sorumluluğu ustlerinden atıyorlardı.

“Mum dibine ışık vermez.” Sozun doğruluk yanı oldukca fazla. Ben oğretmen olarak, cocuklarıma yeterince -kendi branşımda- faydalı olduğumu soylemem. Benim gibi olanların az olduğunu da zannetmiyorum. Ama zaruret hasıl olunca işin değişmesi gerektiğine inanıyoruz.

Nefsimize ağır gelse de, cocuklarımızı onemseyerek, onlarla gerek dini, gerek başka konularda sohbet etmekten, tartışmaktan cekinmemeliyiz. Baskının en son kullanılması gerektiğini bilerek yapılan bir tartışma.

En az haftada bir kere, ailenin cocukların seviyesine gore bir kitabın yarım saati gecmeyecek şekilde okunması (ilmihal, İslam tarihi, tefsir, hadis, evliya, peygamber hikayeleri, dini bilgiler gibi) Cocuklara sesli okutturulup dinlenmesi.

Kur’an bilenlerin her gun birkac sayfa Kur’an’ı sesli okumaları veya okutmaları, cocukların kulağını Kur’an’a alıştırır.

Aile ilişkisi kurduğumuz insanların da, cocuklarımıza etkisi olacağını unutmadan nasıl olduklarına dikkat etmek.

Cevremizdeki, insanlardan bu konularda cocuklarımızı yetiştirmek icin faydalanmak. Cocuklarımızı yetişkin insanların terbiyesine vermek.

Cocuklarımızın maddi geleceklerini duşunmek zorundayız. Ancak manevi eğitimlerini de ihmal etmemek, bu konuda kafa yormalıyız.

Cocuklarımızı “dışarı canavarına” kaptırmamak icin elimizden geleni yapmalıyız.
__________________