Nebiler Sultani, Fahr-i KÂinat Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem). O'nun hurmetine bu kÂinat yaratildi. O'nun dunyaya gelmesi icin Hazreti Adem cennetten cikarilip, yeryuzune gonderildi. Nuh Tûfani'ndaki sular O'nun nurunu tasidi. Hazreti Ismail, O'na dede olmak icin kurban edilmedi. Hazreti Isa “Ben gidiyorum t ki O gelsin” dedi Efendiler Efendisi'ni isaret ederek. Biz, Âhir zaman ummetiyiz. Evet, her ne kadar tam olarak hakkini veremesek de Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)'e ummet olma gibi bir serefe nÂil olmusuz.
Peki, ne kadar seviyoruz O'nu? Daha dogrusu herseyden daha cok sevecek kadar taniyor muyuz? Maalesef, iyi tanimiyoruz, hayatini iyi bilmiyoruz kendi peygamberimizin. Bu nedenle ne nefislerimizden, eslerimizden, cocuklarimizdan onde tutuyor, ne de sunnetine ittib ediyoruz. “Ey Resulum, de ki: “Ey insanlar, eger Allah'i seviyorsaniz, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin...” diye ferman ediyor Kur'an-i Kerim. Ustad Hazretleri'nin dedigi gibi bu Âyet sunu ifade ediyor “Eger Allah'i seviyorsaniz, Habîbullaha uyacaksiniz. Ona uyulmazsa demek ki Allah'i sevmiyorsunuz”.
Dinin ikinci temel kaynagi Efendimiz'in sunnetidir. Bu sunnet, Âyetlerdeki mucmel yerleri tefsir eder, Âmm yerleri tahsis eder, mutlak yerleri takyid eder. MeselÂ, Efendimiz'in tatbikÂti, tafsilÂti olmasaydi Kur'an'da cok gecmesine ragmen namaz gibi bir ubûdiyette sasirir kalirdik, nasil ikÂme edilir, nasil yapilir bilemezdik. Evet, sunnet cok onemlidir. Sunnet; “Efendimiz'den soz, fiil ve takrir olarak sÂdir olan hersey” diye tÂrif edilir.
Iste sunnet, umûmî mÂnÂda Allah Resûlu'nun hayat-i seniyyesi demektir. Bu guzîde hayat en ince ayrintisina kadar bilinmelidir; bilinmelidir ki Allah Resûlu herseyden cok sevilsin. Evet, Allah Resûlu'nun ne yiyip, ne ictigi dahi O'nun ummeti olmamizdan dolayi bizim icin birseyler ifade etmelidir. Biz de kutub-i tis'a diye meshur en onemli 9 hadis kitabini (Buhari, Muslim, Tirmizî, NesÂî, Ebu Davud, Ibn-i MÂce, Imam MÂlik b. Enes, Imam Ahmed b. Hanbel, DÂrimî

Hurmanin, Allah Resûlu'nun hayatinda onemli bir yeri vardi ve sanki temel ihtiyac maddeleri siralamasinda ilk yeri o almisti. Birgun Hazreti Aise'ye hitÂben “YÂ Aise! Bir evde hurma yoksa o evdekiler ac demektir” diye buyurmustu. Kendilerinin evinde de bazi zamanlar hurmadan baska birsey bulunmazdi. Hazreti Aise'nin beyaniyla “Bir ay boyunca evimizde ocak tutmezdi” kendisine “Ne yerdiniz?” diye sorulunca da “Esvedeyn yani hurma ve su” derdi. (Burada bir aciklama yapmakta fayda mulÂhaza ediyoruz. Esvedeyn kelimesini, Turkce'ye tercume ederseniz “iki siyah” diye tercume edilir. Hurmanin siyah oldugu musellem fakat su nasil siyah oluyor diye bir sual akla gelebilir. Bu, Arapca'da “ta'lib tarîki” denen bir dilbilgisi kurali ile alÂkalidir.
Mevcut konumlari itibÂriyle mefhum ve mazmun olarak birbirine yakin olan iki seyden birisi, baskin olan digerinin icinde ifade edilir. Buna en iyi ornek, gunluk hayatimizda sIkca kullandigimiz anne-baba mÂnÂsindaki “ebeveyn” kelimesidir. Burada, baba mÂnÂsindaki “eb” kelimesi anne kelimesini de kusatacak sekilde ifade edilmistir. Yoksa ebeveyn kelimesini, “iki baba” seklinde tercume etmek hatali olur.)
Yine Hazreti Aise'den gelen baska bir rivÂyette “hilal bir defa gorunur, bir defa daha gorunur yine ocakta birsey pismezdi” ifadesi de vardir. Efendimiz'in kendi elleriyle diktigi, halk arasinda Medine hurmasi olarak da bilinen Acve hurmasinin da bircok faydasi vardir. Sa'd b. Ebi Vakkas'in rivÂyet ettigi bir hadiste "Bir kimse her gun sabahlari ac karnina yedi tane Acve hurmasindan yerse, o gun icinde o kimseye ne zehir, ne sihir zarar verir" buyurulmaktadir. Baska bir hadisde Efendimiz, “Acve hurmasi, cennettendir ve zehire sifadir” diye buyurur. Cok ilginctir, Abdullah b. Cafer'den gelen bir rivÂyette Efendimiz'in taze hurma ile acur yedigi ifade edilir. Sebebini de Allah Resûlu “Karsilikli olarak birbirlerinin hararetini alirlar” diye aciklar.
Katik denilince, ekmekle beraber yenebilecek her hangi birsey aklimiza gelir. Efendimiz'in beyaniyla "Katigin efendisi tuzdur". Baska bir hadiste, “Sirke ne iyi katik!” diye buyurarak yemekte ekmekle beraber yenecek en guzel seylerden birinin de sirke oldugu zikredilir. Birgun, Hazreti Cabir'in evine konuk oluyor. Hazreti Cabir, sirkeden baska, ekmegin yaninda birsey olmadigini soyleyince Efendimiz, sirkenin cok iyi bir katik oldugunu beyan buyuruyor. Hazreti Cabir, “Allah Resûlu'nden bunu duydugumdan beri sirkeyi ben de seviyorum” diyor. Ayni hadisi Hazreti Cabir'den nakleden Ebu Sufyan Hazretleri de “Ben de bu hadisi Cabir'den duydugumdan beri sirkeyi seviyorum” diyor. Efendimiz, ayrica zeytinyagi yemegi tavsiye eder ve onun mubarek bir agactan ciktigini soylerdi.
Efendimiz, eti "Dunya ve cennet ehlinin yemeklerinin efendisi" diye tarif ederdi. Yine O'nun beyanlari icinde “Etin en guzeli (hayvanin) sirt etidir”. Efendimiz, et yerken mubarek disleri ile kopararak yerdi. Hayvanin on butlari cok hosuna giderdi ve fitrat-i nezîhÂnesinden olsa gerek arka kismini yemezdi. “Kadid” denilen guneste kurutulmus et ve “serid” denilen ekmek-et karisimi sulu bir tur yemek ki bugun tirit olarak da bilinir, Efendimiz'in yedigi et yemekleri arasindaydi. Ayrica Efendimiz'in tavuk eti yedigi de vÂkîdir.
Kabagin, Allah Resûlu'nun lezzet listesinde cok ayri bir yeri vardi. Hazreti Enes, Efendimiz'in kabagi cok sevdigini soyler oyle ki yemek geldiginde yemekteki kabaklari Efendimiz'in onune topladigini ifade eder. Baska bir hadiste de, Efendimiz'in bizzat kendisinin yemekteki kabaklari sectigi ifade edilir ve buradan da bunun bal kabagi degil de normal yemek kabagi oldugu anlasilir. Her insan kabak sevmeyebilir fakat seklî, sûrî dahi olsa ona karsi alÂka duymak gerekir. Kabagin cennette ayri bir karsiligi olabilir ve orada farkli bir sekilde sunulabilir. Bazi Âlimler bu meselenin uzerinde ciddiyetle durmus ve Efendimiz'in kabagi bu derece sevmesine ragmen ben sevmiyorum diye kestirip atan biri kufur lafzi telaffuz etmis olabilir demisler.
Meyveler arasinda da nari severdi Efendiler Efendisi. Ibn Abbas Hazretleri'nden gelen bir hadiste Efendimiz'in, Arafat'ta kendisine ikram edilen narla iftarini yaptigi belirtilir. Baska bir hadiste, Efendimiz “Nar yiyin, o mideyi temizler, rahatlatir” diye buyurur. Efendimiz'in yenmesini tavsiye ettigi meyvelerden biri de ayvadir. Hazreti Talha naklediyor; “Elinde ayva vardi. Bana: "Ey Talha! Sunu al! Cunku bu, kalbe rahatlik verir" diye buyurdular”. Allah Resûlu, tatli olarak bali ve helvayi sever, icecek olarak da soguk serbeti tercih ederdi.
Efendimiz, bazi yiyeceklerin bazi zamanlar yenmesini kerih gormustur ki sogan, sarmisak ve pirasa bunlardandir. “Bu yiyeceklerden birisini yiyen mescidimize yaklasmasin” diye buyurmus ve kendisine ikram edildiginde de “Ben sizin gorusmediklerinizle gorusuyorum” demis. Baska bir rivÂyette de “Ben arkadasima (melege) ez vermek istemem” ilÂvesi vardir. Bu hadislerden anlasiliyor ki Efendimiz, ruhÂnilerle beraber oldugu icin sarmisak, sogan gibi yiyeceklerden uzak durmus fakat illet olarak sadece bunu gostermek yeterli olmayabilir.
Cunku O, imamdi, devlet baskaniydi, komutandi yani her zaman halkla iciceydi. “Mescidimize yaklasmasin” ifadesindeki sir da bu olsa gerek. Bu tur yiyecekler mumkunse toplum icine cikilmayacak zamanlar da yenilmeli, agiz ve disler guzelce temizlenmelidir. Biz, sogani bircok yemekte kullaniyoruz, acaba burada kastedilen cig sogan miydi? Evet, baska hadislerde de “sogan yemeyin” ibÂresinden sonra Efendimiz'in “yani cig sogan” dedigi belirtilir. Ayrica Hazreti Aise de, “Allah Resûlu'nun en son yedigi yemekte sogan vardi" diyerek konuya aciklik getirmistir.
Hazreti Sahib-i Seriat, sadece ibadet hayatini degil butun bir hayati tÂlim icin gonderilmisti. Bu nedenle O'nun Âdab kabîlinden olan yemek, icmek, uyumak gibi fiilleri de bu tÂlim sahasina girmektedir. Bu konularda Efendimiz'e muhalefet edip, uymayanlar gunah kazanmaz ama buyuk bir sevaptan mahrum kalacaklarinda da suphe yoktur. Bidatlarin ve hurÂfelerin her tarafi sardigi su gunumuzde O'nun sunnetine ittib hadisin ifadesiyle “yuz sehit sevabi” kazanmaya vesile olur. Ustad Hazretleri'nin 11. Lema'daki beyanlari icinde “Hatt en kucuk bir muamelede, hatt yemek, icmek ve yatmak ÂdÂbinda Sunnet-i Seniyyeyi murÂÂt ettigi dakikada, o Âdi muamele ve o fitrî amel, sevapli bir ibadet ve ser'î bir hareket oluyor .... Iste, bu sirra binÂen, Sunnet-i Seniyyeye ittibÂi kendine Âdet eden, ÂdÂtini ibadete cevirir, butun omrunu semeredar ve sevabdar yapabilir”.
__________________