Ondan sonra gelen Âyet:

وَلَيَالٍ عَشْرٍ

“On geceye andolsun.” (el-Fecr, 2) buyuruyor. CenĂ‚b-ı Hak bĂ‚zı geceleri lûtuf olarak bildiriyor. Bu, RamazĂ‚n-ı Şerîfʼin son on gecesi. Bu, Kurban bayramından evvelki on gece, en nihĂ‚yet, bu on gece. Yine kandillerin de ayrı ayrı değeri var.

Demek ki bu geceleri, bu şeyleri bir muʼmin, CenĂ‚b-ı Hakkʼın lûtfu olarak bilecek, o şekilde, o istikĂ‚mette geceleri ihyĂ‚ etmiş olacak.

Tabi bu “hizmet” bakımından, yine şu misĂ‚li vermek isterim:

Bir gun Ahnef bin Kays, Irak heyetiyle beraber Hazret-i Omerʼin -halifeyken- yanına geldi. Cok sıcak bir gundu. Hazret-i Omer bir onluk giymiş ve zekĂ‚t develerinin bakımını yapıyordu. Ahnefʼe dedi ki Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:

“‒Ust elbiseni cıkar da bana yardım et (dedi). Cunku (dedi), bu (dedi), zekĂ‚t devesidir (dedi). Onda yetimlerin, dulların ve yoksulların hakkı vardır…” dedi.

Nasıl bir İslĂ‚mʼı yaşamak? -SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz vefĂ‚t ederken, iki şey uzerinde, sesi kısılıncaya kadar tebliğ etti:

“Namaz, namaz, namaz; ikincisi; emrinizin altındakilerin hukukuna dikkat edin.” (Bkz. Beyhakî, Şuab, VII, 477)

Bunlar icinde dullar ve yetimler de var.

Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:

“‒Cunku o, zekĂ‚t devesidir. Onda yetimlerin, dulların ve yoksulların hakkı vardır.” dedi.

İclerinden biri dedi ki o gelen heyetin icinden biri:

“‒Allah seni mağfiret etsin ey muʼminlerin emiri! (Dedi.) Kolelerden birine emretsen de (dedi), bu işi o yapsa olmaz mı? (Dedi.) Sen halifesin.” dedi.

Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- şu guzel cevabı verdi:

“‒Ey filĂ‚n! Kim Omerʼden ve Ahnefʼten daha iyi kole olabilir? (Dedi.) MĂ‚dem ki o, muslumanların işlerini uzerine almıştır. Oyleyse muslumanların kolesidir. Kim muslumanların işlerini uzerine alırsa, işte o, muslumanların kolesidir. Nasıl ki kolenin efendisine karşı samimi olması ve emaneti hakkıyla îfĂ‚ etmesi gerekiyorsa onun da muslumanlara karşı boyle yapması îcĂ‚b eder.”

Demek ki bizim de burada ne kadar bir gayret-i dîniyye icinde olacağız? Dînî muesseseler icin hizmeti en onde bulunduracağız? Bilhassa gunumuzde ne kadar bu hizmete ihtiyac var. Muesseselerle, dergilerle vs. ile.

Rabbimiz:

“…MĂ‚rufu emreder, munkerden nehyedersiniz…” (Âl-i İmrĂ‚n, 110) buyuruyor. Boyle bir muʼmin olmamızı arzu ediyor.

Ondan sonra:

وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ buyuruyor.

“Ciftʼe ve tekʼe andolsun.” (el-Fecr, 3)

CenĂ‚b-ı Hak her şeyi cift olarak veya birbirine benzer olarak halketti. Yalnız kendisi tek. Yani teklik sıfatını kendine verdi. Butun mahlûkĂ‚tı cift olarak yarattı. Burada CenĂ‚b-ı Hakkʼın azamet-i ilĂ‚hiyyesini kul tefekkur edecek. Nasıl sonsuz bir guc, sonsuz bir kudret! Sınır, hudut yok! Kendisi icin de her şey sınırlı. CenĂ‚b-ı Hak bir alıverse, bir zĂ‚fiyet icinde kalıyor.

Ondan sonra:

وَالَّيْلِ اِذَا يَسْرِ geliyor.

“(Her şeyi karanlığıyla) orttuğu an, geceye andolsun.” (el-Fecr, 4) buyuruyor.

Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bize her gece bir olum tatbikĂ‚tı veriyor. Her gece bir uykuya giriyoruz. İnsanın uykusuzluğa tahammulu cok zordur. Yani aclığa tahammulu daha fazladır. Fakat uykuya tahammulsuzluğu cok azdır. Birinci gun haydi uyumasın, ikinci gun seriliyor yere. CenĂ‚b-ı Hak her gun bizi bir olum tatbikĂ‚tına sokuyor. Yattığımız yerden habersiziz. Musbet-menfî birtakım hĂ‚diselerin icinde bulunuyoruz.

Sabahleyin de yine sabahleyin bir kıyĂ‚metten kalkış. Yine CenĂ‚b-ı Hak kalkış gibi bir Ă‚hirette kalkış gibi, CenĂ‚b-ı Hak; يَوْمُ الْخُرُوجِ (“…(Kabirlerden) cıkış gunu.” [Kāf, 42]) bir kalkış gibi, seherlerde uyanıyoruz.

Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bize dĂ‚imĂ‚ bir olum tatbikĂ‚tı icinde. Sonbahar geliyor, ağaclar kuruyor. Bahar geliyor, tekrar acılıyor. Vucuttaki kan, şu kadar zamanda oluyor, tekrar yeniden kan doğuyor. Yani bir noktada vucudumuz mezarlık, bir noktada doğumevi gibi. Yani her şey, CenĂ‚b-ı Hak, bize bir olumu duşunmeyi, kendisini duşunmeyi ve olumu duşunmeyi…

İki şeyi unutma buyururlar selĂ‚mete cıkmak icin, kalben huzurlu olmak icin:

“AllĂ‚hʼı unutma -celle celĂ‚luhû-.” Sana verdiği nîmetleri unutma. Kendi vazifeni unutma.

İkincisi de; istikbĂ‚lin olan “Ă‚hireti unutma”.

Yine CenĂ‚b-ı Hak MunĂ‚fikûn Sûresiʼnde:

“Herhangi birinize olum gelip de (hepimizin başından gececek, kurtulan yok):

«‒Rabbim! Beni yakın bir sureye kadar geciktirsen de sadaka verip (iyilik edip) sĂ‚lihlerden olsam.» demeden evvel, verdiğimiz rızıklardan harcayın.” (el-MunĂ‚fikûn, 10) buyuruyor.

Demek ki yine “Veʼl-fecri”ye geliyoruz, “Veʼl-asri”ye geliyoruz. En kıymetli nîmet, zaman olmuş oluyor. En kotu israf da zamanın israfı, mĂ‚lĂ‚yĂ‚nî ile gunun gecmesi.

“Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz (buyuruyor Efendimiz) oyle de haşrolursunuz.” buyuruyor. (MunĂ‚vî, Feyzu’l-Kadir, V, 663)

Rabî bin Haysem, bir keresinde can cekişen birisini goruyor. Yanına gidiyor: “LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah Muhammedeʼr-Rasûlullah” diyor. Adam sanki diyor, duymuyor gibiydi diyor. Elinde bir kese var, o kesedeki paraları yokluyor gibiydi. Hic benim sozumu duymadı diyor. Kelime-i tevhîdi duymadı, o şekilde oldu gitti.

VelhĂ‚sıl demek ki yaşayışımızı da cok kontrol etmemiz lĂ‚zım. Bir muhĂ‚sebe etmemiz lĂ‚zım. Gozumuzu muhĂ‚sebe etmemiz lĂ‚zım. Kulağımızı muhĂ‚sebe etmemiz lĂ‚zım. Dilimizi muhĂ‚sebe etmemiz lĂ‚zım. Son nefesimizi duşunmemiz lĂ‚zım.

CenĂ‚b-ı Hak:

“Bunlar, akıl sahipleri icin elbette birer yemin mĂ‚hiyetindedir.” buyuruyor. (Bkz. el-Fecr, 5)

CenĂ‚b-ı Hak bu tefekkurden sonra kahrolan kavimleri bildiriyor bize. “Gormedin mi?..” diyor, “اَلَمْ تَرَ” buyuruyor. “Gormedin mi?..” (el-Fecr, 6) diyor. Yani uzerinde yoğunlaşmamızı arzu ediyor.

“…Âd Kavmiʼni (diyor) CenĂ‚b-ı Hak ne yaptı?” (el-Fecr, 6) diyor. CenĂ‚b-ı Hak Âd Kavmiʼne cok ikramlarda bulundu. Gencleri guclu-kuvvetliydi. Toprakları munbitti. İrem Bağları vardı. CenĂ‚b-ı Hak verdikce onlar azdılar. (AllĂ‚hʼın verdiği nîmetleri) kendilerine izĂ‚fe ettiler:

“‒Bizden guclu kim vardır?” dediler. (Bkz. Fussilet, 15)

CenĂ‚b-ı Hak onu da bir ruzgĂ‚rla helĂ‚k etti. Ondan sonra Semud Kavmi geldi. Onlar dedi ki:

“‒O kavim mahvoldu ama ruzgĂ‚rdan, biz temelleri sağlam yaptık, bize bir şey olmaz (dedi). Bizi hicbir kuvvet yıkamaz.” dedi.

CenĂ‚b-ı Hak da o Semud Kavmiʼni, yani SĂ‚lih -aleyhisselĂ‚m-ʼın kavmini bir sesle, şiddetli gelen bir sesle, odleri patladı insanların.

Yani CenĂ‚b-ı Hak burada isyan edenleri, yoldan cıkan, kibirlenen, gururlanan, AllĂ‚hʼa kul olmayı unutan bu kavimleri bildiriyor.

Arkadan Firavun kavmini bildiriyor; zulmeden bir kavim. ZĂ‚lim bir insan, kavmi de zĂ‚lim. “EvtĂ‚d”. Bağlardı direklere, kollarını ayaklarını, o şekilde değirmen taşı cevirttirirdi. Zulmun en acısını, yahut da ufak bir hucreye zorla sokardı, orada bırakırdı olumune.

CenĂ‚b-ı Hak:

“Bunlar fesĂ‚dı artırdılar.” (el-Fecr, 12) buyuruyor. “Onlara azap kamcısı indi.” buyruluyor. (Bkz. el-Fecr, 13)

Yine CenĂ‚b-ı Hak Lût Kavmiʼni bildiriyor. Onların nasıl ahmaklaştığını bildiriyor. Hayvanlardan daha oteye giden bir kavim.

Maalesef gunumuzde bunların hepsi yaşanıyor. Şuayb -aleyhisselĂ‚m-ʼın kavmi, sahtekĂ‚r bir kavim. Kandırıyor devamlı.

VelhĂ‚sıl bu kavimlere CenĂ‚b-ı Hakʼtan ilĂ‚hî azaplar indi. Gunumuzde de bu kavimlerin aynısı yaşanıyor. Fakat Rasûlullah Efendimiz duĂ‚ etti CenĂ‚b-ı Hakkʼa ilticĂ‚ etti:

“‒YĂ‚ Rabbi! (Dedi.) Benim kavmim (dedi) boyle kulliyyen batmasın.” dedi. (Bkz. Muslim, Fiten, 19-20; Tirmizî, Fiten 14/2177; Ebû DĂ‚vûd, Fiten 1/4252)

Demek ki durumumuzu bir muhĂ‚sebe etmemiz lĂ‚zım. Ne kadar -kendime izĂ‚fe ederek soyluyorum- ne kadar yaşamamız lĂ‚zım? Ne kadar yaşatmanın gayreti icinde olmamız lĂ‚zım? Ne kadar emr biʼl-mĂ‚rûf, nehy aniʼl-munkerde bulunmamız lĂ‚zım?

Farzlara dikkat etmemiz lĂ‚zım, ibadetlere; rûha verilen vitamindir. Namazdır, oructur, vesĂ‚iredir. Bunları nasıl bir îfĂ‚ edeceğiz ki bu bir mîrac olacak namaz.

Oruc bizi bir merhamete goturecek, merhametimiz artacak. AllĂ‚hʼın verdiği nîmetleri tefekkur edeceğiz.

Sırf zekĂ‚t da kĂ‚fî gelmiyor. CenĂ‚b-ı Hak “infak” buyuruyor.

“Bollukta ve darlıkta verirler…” (Âl-i İmrĂ‚n, 134) buyuruyor. Herkese bu. ZekĂ‚t alan da dĂ‚hil buna. Yani infak bir tunel, nefak, yani AllĂ‚hʼa giden yol.

Demek ki ne verdi Allah? Akıl verdi, zekĂ‚ verdi, beden gucu verdi. Hepsini CenĂ‚b-ı Hakkʼın yolunda sarf edebilmek. Bunlar zĂ‚hirî farzlar.

Bir de bunun yanında CenĂ‚b-ı Hak bĂ‚tınî farzlar veriyor. En başında merhamet. CenĂ‚b-ı Hak butun insanlara butun mahlûkatı zimmetli kıldı. İnsanları birbirine zimmetli kıldı.

VelhĂ‚sıl hayırhah olacak bir muʼmin. El-emin, es-sĂ‚dık olacak. İslĂ‚m şahsiyeti, İslĂ‚m karakterini teşhir edecek. CenĂ‚b-ı Hak:

“(KurʼĂ‚nʼla) AllĂ‚hʼa dĂ‚vet eden, amel-i sĂ‚lih işleyen, «Ben muslumanlardanım diyenden kimin sozu daha doğrudur.” (Fussilet, 33) buyuruyor.

CenĂ‚b-ı Hak bizden boyle bir karakter, boyle bir şahsiyet istiyor. El-emin, es-sĂ‚dık bir şahsiyet istiyor.

Rasûlullah Efendimiz:

“‒Bir muʼmin yalan soyler mi?” (diye sorulunca

“‒AslĂ‚!” buyuruyor. (Bkz. Muvatta’, KelĂ‚m, 19; Beyhakî, Şuab, IV, 207)

Bunun yanında haramlar var. Hırsızlıktı, zinĂ‚ydı, kumardı, ickiydi vs. bunun yanında bĂ‚tınî haramlar var, aynı derecede, belki daha beter. Kibir var.

Kibir nedir? Benliktir. CenĂ‚b-ı Hakkʼın verdiği nîmetleri kendisine izĂ‚fe etmesidir. Bu kibrini bastırmak icin de israfa doğru gider, gunumuzde bilhassa. İsraf, aşağılık duygusunu bastırma hareketi bir noktada. Kendisini birtakım eşyalarla ustun gostermeye calışma, bir riyĂ‚ hĂ‚li.

Pintilik ayrı. Allah sana bu malı biriktir diye vermedi. Onunla bir imtihan ediyor.

VelhĂ‚sıl soz taşıma, nemîme, gıybet vs. Bunlar da haramlar. Bu haramlarla da Cennetʼe girilmez.

CenĂ‚b-ı Hak işte bu kavimleri bildiriyor. Bu kavimler nasıl helĂ‚k oldular? Daha bu kavimlerin vasıflarını CenĂ‚b-ı Hak bildiriyor. Bu zĂ‚limler insanları bir kole hĂ‚line getirdi.

HattĂ‚ bu Âd Kavmi, yuksek binĂ‚lar yapardı. O binĂ‚lar edepsizlik binĂ‚sı olurdu. HattĂ‚ koleleri bile cıkarırlardı en yukarı, oradan aşağı atarlardı, kim daha iyi patlatacak diye.

VelhĂ‚sıl bu, nefsin azdırdığı insanlar. Bugune baktığımız zaman bu insanlardan misaller var. Fakat CenĂ‚b-ı Hak Rasûlullah Efendimizʼe olan muhabbeti dolayısıyla bizleri batırmıyor. Zaman zaman îkazlar geliyor. Bu îkazların da farkında olmak lĂ‚zım.

Ondan sonra gelen Ă‚yette, 15. Ă‚yette, CenĂ‚b-ı Hak:

“İnsan var ya…” buyuruyor.

“Şu insan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip ikramda bulunduğunda, bol nîmet verdiğinde «Rabbim bana ikram etti.» der.” (el-Fecr, 15)

Tam nefsini temizleyememiştir bu. Daha nefsinde fucur vardır.

فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا

(“(Nefse) iyilik ve kotuluklerini ilham edene yemin ederim ki.” [eş-Şems, 8])

Daha fucurdan temizlenmemiştir. AllĂ‚hʼın verdiği nîmetleri, cezĂ‚ları veyahut da îkazları tefekkur edecek durumda değildir. Bir acziyet ifadesidir.

“İnsan var ya (buyuruyor), Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda, bol nîmet verdiğinde; «Rabbim bana ikram etti.» der.” (el-Fecr, 15)

Kendini kandırır. HĂ‚lbuki CenĂ‚b-ı Hak bir imtihan olarak veriyor. Hic mal-mulk vermeyebilirdi. Diğer mahlûkat gibi diğer hayvanat gibi insan yaşardı. Hayvanatın malı-mulku yok. Fakat CenĂ‚b-ı Hakkʼın verdiği her şey bir imtihan mukĂ‚bili.

Demek ki Allah bana mal verdi, Allah bana akıl verdi, Allah bana guc-kuvvet verdi. Niye verdi bunları? Allah bana goz verdi. Niye verdi bu gozu? Yarasalar gibi gozsuz yaşayabilirdik. ÂmĂ‚ olarak yaşayanlar da var. Kulak verdi. Bir meziyetimizden dolayı mı verdi bunu? Demek ki bunlar hepsi bizim icin bir imtihan malzemesi. CenĂ‚b-ı Hak ne verdiyse iki uclu bıcak gibi hepsi.

KĂ‚run, AllĂ‚hʼın verdiği; daha evvel sĂ‚lih bir kuldu. TevrĂ‚tʼı en iyi tefsir edenlerden biriydi. AllĂ‚hʼın verdiği nîmetlerle cok zengin oldu. MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-ʼa tavır koydu:

“‒Ben (dedi) bu kĂ‚biliyetlerimle kazandım.” dedi.

CenĂ‚b-ı Hak KĂ‚runʼu kendi kazandığı servetiyle beraber yerin dibine gomdu.

Belʼam bin BĂ‚ûrĂ‚, sĂ‚lih bir kuldu. O da hĂ‚lleriyle ovundu. KerĂ‚metleri vardı, ism-i Ă‚zamʼa mazhardı, vs. vs… CenĂ‚b-ı Hak bir “soluyan bir kelp” misĂ‚li veriyor, o hĂ‚le donduruldu. (Bkz. el-A‘rĂ‚f, 176)

Demek ki insan, nefsine meyli arttıkca -af edersiniz- ahmaklaşıyor. Onundeki olumu gormuyor. Gormediği takvimde kac yaprak olduğunu bilmiyor. Cok muhim kardeşler!..

Ve burada da CenĂ‚b-ı Hak kazanma imkĂ‚nı veriyor. HelĂ‚l muhim cok. HelĂ‚linden kazanabilmek.

Efendimiz bir gun -sahĂ‚beden zenginler de var, varlık sahipleri de var-:

“‒Cok mal toplayan merduttur.” buyurdu.

Zenginler birbirine baktılar. Acaba biz yanlışlık mı yapıyoruz diye.

Efendimiz uc sefer tekrarladı. Ucuncusunde:

“‒Cok mal toplayan, helĂ‚lden kazanan ve infak edenler mustesnĂ‚ (buyurdu). Onlar kazandı.” buyurdu. (Benzeri rivĂ‚yetler icin bkz. BuhĂ‚rî, İstikrĂ‚z 3, EymĂ‚n 3, Rikāk 14; Muslim, ZekĂ‚t, 32)

Demek ki bu cok zor. Yani insan dĂ‚imĂ‚ kendine tĂ‚viz verir…




Alıntı;
Osman Nûri Topbaş

__________________