Bir de burada MevlĂ‚nĂ‚ʼdan birkac tane guzel şey var:
“Sen (diyor), varlığını, malını-mulkunu guzelce infak et de bir gonul al ki…”
O infak neticesinde, tabi en buyuk infak, hidĂ‚yete vesîle olan infaktır.
“…Ki o gonlun duĂ‚sı, mezarda o kapkara gecede sana ışık versin.”
Senin o ihyĂ‚ ettiğin kimse sana kabirde bir aydınlık olsun.
Yine SĂ‚dî-i ŞîrĂ‚zîʼden:
“Kapına bir garip gelirse eli boş gonderme. -Allah korusun- belki bir gun sen de garip olur, kapıları dolaşırsın.
Gonlu yaralı olanların hatırını sor, onlara bak. Belki bir gun sen de o vaziyete duşersin.
Sen ki bir şey istemek icin kimsenin kapısına gitmiyorsun, buna şukrĂ‚ne olarak, kapına gelen yoksulu kovma. Ona surat asma. Onu tebessumle karşıla.”
Tabi bugun de en muhim, kapımıza gelen, işte hidĂ‚yet. Bugun goruyoruz; genclerimiz, televizyonun, internetin, menfî sokakların, reklĂ‚mların tesiri altında kalıyor. Uyuşturuculara doğru donuyor. Bugun en buyuk iptilĂ‚ bunlar. Ufak cocukta bile elinde bir “dıt, dıt” istediği mahalleye giriyor, istediği mahallede oynuyor, nefsin oyununu. Bugun fecî bir hastalık hĂ‚line geldi bu.
Onun icin bugunku toplum, irşĂ‚da cok muhtac. İrşad vĂ‚sıtalarını iyi değerlendirmeye cok muhtac. Ondan mesʼul.
VelhĂ‚sıl insanın, işte, Ă‚yette; “Bana (nîmet verildi diye) sevinir.” diyor. (Bkz. el-Fecr, 15) “Allah beni sevdi de ondan verdi der.” diyor. Butun kĂ‚biliyetler bunun icine dĂ‚hil.
Demek ki iki şeye cok dikkat edeceğiz:
Boğazımızdan gecen lokmaya haram karışmasın.
İkincisi; gonlumuzde muhabbetini taşıdığımız insanlara dikkat etmeliyiz. SĂ‚lih insanlarla beraber olan insan salĂ‚ha gider. FĂ‚sıklarla beraber olunursa -Allah korusun- bir felĂ‚ketin eşiğine gelir insan.
Onun icin, muʼmin dĂ‚imĂ‚ duĂ‚ edecek:
“‒YĂ‚ Rabbi! Bana haramdan korunmayı nasîb et!” FĂ‚izdi, haksızlıktı, miras haksızlıklarıydı, vs. vs…
“‒YĂ‚ Rabbi! Sevmediğini bana sevdirme! Sevdiğini bana sevdir!”
Kulun, bu duĂ‚nın icinde olması…
Yine CenĂ‚b-ı Hak KurʼĂ‚n-ı Kerîmʼde, İblisʼin mallara ve evlĂ‚tlara ortak olacağını bildiriyor. Bugun de işte, mallara da ortak, evlĂ‚tlara da ortak. Ananın-babanın sozu gecmiyor.
Ondan gelen Ă‚yette CenĂ‚b-ı Hak; bu, fazla verip, o da imtihan, ikinci olarak:
“…Rızkını azalttığımızda «Rabbim beni onemsemedi.» der.” (el-Fecr, 16) “Onları onemsedi, onlara verdi, bana vermedi.” der. Bu da bir gafletin ifĂ‚desi oluyor.
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bunu, “لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا الله (gaybı Allahʼtan başkası bilemez)” Gaybı bilen, CenĂ‚b-ı Hak. Demek ki beni de imkĂ‚nsızlıklarla imtihan ediyor. Benim imtihanım da buradan.
Eyyûb -aleyhisselĂ‚m-ʼı duşunecek. Rasûlullah Efendimizʼin o zor zamanlarını duşunecek. Sabır silĂ‚hını kullanacak.
“CenĂ‚b-ı Hakkʼa namaz ve sabırla ilticĂ‚ edin.” buyruluyor. (Bkz. el-Bakara, 153)
Omer bin Abdulazîz var, Emevîlerin 8. halifesi. Hazret-i Omer Efendimizʼin torunu. İki bucuk senelik bir hilĂ‚fet devresi var. İslĂ‚m tarihinde, asr-ı saĂ‚detin ikinci bir asr-ı saĂ‚deti.
Ona diyorlar ki:
“‒Seni (diyorlar) en cok neden memnunsun, ne sevindirir?” diyorlar.
O da diyor ki:
“‒Beni (diyor) en cok sevindiren, CenĂ‚b-ı Hakkʼın benim uzerimdeki takdiridir.”
Cunku beni yaratan Rabbim, benim uzerimde takdirini yapan Rabbim, benim de en cok mesut, huzurlu olduğum, başıma gelen her şeyden huzur bulurum. Cunku bu, ilĂ‚hî takdirden geliyor. Kulun irĂ‚desi yok burada.
VelhĂ‚sıl:
“Onu imtihan edip rızkını daralttığımızda «Rabbim beni onemsemedi.» der.” (el-Fecr, 16)
Burada peygamberler de var aynı şekilde, hep şukur hĂ‚linde…
Ondan sonra, CenĂ‚b-ı Hak bu gafletten kurtulmamızı istiyor. Varlığın gafletinden kurtulmak, yokluğun gafletinden kurtulmamızı arzu ediyor.
Ondan sonra CenĂ‚b-ı Hak yine ayrı îkazlar veriyor:
“Hayır! Doğrusu siz, yetime ikram etmiyorsunuz!” (el-Fecr, 17) diyor.
CenĂ‚b-ı Hak Rasûlullah Efendimizʼi yetim olarak dunyaya getirdi ki bir ibret olsun. Yetime sahip olabilmek. Sık sık da Efendimiz sorardı:
“‒Bugun bir yetim başı okşadınız mı? Bir cenaze teşyiinde bulundunuz mu? Bir hasta ziyaretinde bulundunuz mu?” (Bkz. Muslim, FedĂ‚ilu’s-SahĂ‚be, 12)
Yetim, hep başta geliyor. Cunku yetimin babasını alıyor veya annesini alıyor; sana, topluma teslim ediyor CenĂ‚b-ı Hak. Cok Ă‚yet-i kerîme, cok hadîs-i şerîf var.
VelhĂ‚sıl bu yetime de cok dikkat edilecek. Bilhassa yetimin hidĂ‚yetine dikkat edilecek. Ona bir cikolata ikram etmek değil. Onun hayırlı bir kul olması icin îtinĂ‚ gostermek.
Tabi bunlar zor işler. İnsan kendi evlĂ‚dına ihtimam gosterir, yetime ihtimam gostermez. Yahut ikinci plĂ‚nda yetime ikram eder, bir tane onune biskuvi atar. Bu, yetime ikram değil! Onu hidĂ‚yete getir. İmam Hatiplerle, KurʼĂ‚n Kurslarıyla vs. ona sahip cıkabilmek…
Ondan sonra gelen Âyet, devam eden:
“Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.” (el-Fecr, 18)
Bir taraftan kendin yedireceksin yoksulu, bir taraftan îkaz edeceksin, uyandıracaksın.
İşte, iki bucuk milyona yakın muhĂ‚cir geldi. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m olsa ne yapardı? Hicbir imkĂ‚nın yok, zar-zor geciniyorsun; o zaman da CenĂ‚b-ı Hak yine seni boş bırakmıyor:
قَوْلًا مَيْسُورًا buyuruyor. (Bkz. el-İsrĂ‚, 28) Hicbir şey veremiyorsan, yapamıyorsan, bir şu suyu paylaşamıyorsan, o zaman; “Ona tatlı birkac, gonle hoş gelecek birkac soz soyle.” buyuruyor.
VelhĂ‚sıl İslĂ‚m, kolay bir iş değil. Yani her nefesimizi, her hĂ‚limizi Allah Rasûluʼnun hĂ‚line gore hĂ‚llendirebilmemiz zaruri.
Ondan sonra:
“HelĂ‚l-haram demeden mîrĂ‚sı yiyorsunuz.” (el-Fecr, 19) buyruluyor. “Oburca yiyorsunuz.” buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. Demek ki insanın nefsinde bir oburluk var.
Araplarda bir baba olduğu zaman, mîrĂ‚sı kim elinde tutarsa o onu şey yapardı, alırdı. Hemen onu da obur gibi yerdi. Demek ki onun gibi olmamızı arzu etmiyor CenĂ‚b-ı Hak.
DĂ‚imĂ‚ duşuneceğiz: Tereke arasında mîras hakkı olanlar var mı? Biz o mîras haklarını verebiliyor muyuz? Yoksa haram mı yiyoruz? Allah ne buyuruyor bu hususta?
“Malı da aşırı bicimde seviyorsunuz.” (el-Fecr, 20) buyuruyor. “Aşırı bicimde malı seviyorsunuz.”
“Ben (diyor Rasûlullah Efendimiz) sizin şirke duşmenizden korkmuyorum (diyor), fakat (diyor), malı (diyor) mĂ‚bud hĂ‚line getirmenizden korkuyorum.” diyor. (Benzeri rivĂ‚yet icin bkz. BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 73; Muslim, FedĂ‚il, 31)
VelhĂ‚sıl muʼmin, iki şeye dikkat edecek:
TĂ‚zîm li-emrillĂ‚h: AllĂ‚hʼın emrine tĂ‚zim gosterecek.
Şefkat alĂ‚ halkıllĂ‚h: AllĂ‚hʼın butun mahlûkuna şefkat gosterecek. Cunku CenĂ‚b-ı Hak butun mahlûkĂ‚tı bizim icin yarattı. Diğer galaksilerde, yıldızlarda bu mahlûkat yok. Her biri, CenĂ‚b-ı Hakkʼın “el-Musavvir, el-BĂ‚rî” sıfatının ayrı ayrı tecellîleri.
Kimi, insana yardım ediyor; insana sadĂ‚kat gosteriyor. Bak, bir kopek, insana sadĂ‚kat gosteriyor, bekliyor onu. Bir suvĂ‚ri, eskiden atını alır, terbiye ederdi, onunla gazĂ‚ya giderdi. Yani atı ona sadĂ‚kat gosterirdi.
Demek ki biz ne kadar AllĂ‚hʼa ve Rasûlʼune sadĂ‚kat hĂ‚lindeyiz? CenĂ‚b-ı Hak bize hayvanlarla misal veriyor. Coğunun etini, sutunu vs. yiyoruz. CenĂ‚b-ı Hak bizim icin yarattı. Biz onlar gibi yaratılabilirdik. Hep insan, muʼmin, tefekkurunu artırması lĂ‚zım…
Bir kısmı; yılanlar, akrepler, cıyanlar, korkunc hayvanlar. Bir mezarı duşun, azĂ‚b-ı ilĂ‚hîyi duşun. Hepsi CenĂ‚b-ı Hakkʼın bize fiilî bir lûtfu.
Tabi kalp inkişĂ‚f ederse bundan bir netice alır. Kalp inkişĂ‚f etmezse ona hayvan olarak bakar, gecer gider.
Onun icin muʼmin, rûhĂ‚nî hayatını tezyin edecek. Seherlerle tezyin edecek. Şerîati yaşamakla, onun ustune seherlerle tezyin edecek. Ondan sonra mĂ‚nevî vasıflarla, merhamet ve şefkatle tezyin edecek.
İşte, Hazret-i Omerʼe baktığımız zaman, mĂ‚temlerin civarında dolaşırdı. Ebû Bekir Efendimiz, yetimlerin hayvanlarını sağardı. Halîfe olunca, yetimler dedi ki:
“‒Artık herhĂ‚lde halîfe bizim hayvanlarımızı sağmaz.”
Yine Ebû Bekir Efendimiz o yetimlerin hayvanlarını sağmaya devam etti. CenĂ‚b-ı Hak zaman icinde zaman acıyor. “Benim zamanım yok!” demek, insanın kendisini kandırması…
ZeynelĂ‚bidîn Hazretleri, vefĂ‚t ettiği zaman, sırtında yaralar goruldu.
“‒Allah, Allah! (Dediler.) Demek ki (dediler) Hazret-i Âbidîn -radıyallĂ‚hu anh-, ZeynelĂ‚bidîn, hastaydı.” dediler.
Yanındaki dedi ki, hizmetkĂ‚rı:
“‒Yok (dedi) o (dedi) geceleri herkesin uyuduğu zamanda sırtına cuvallar alır, kapıya bırakır, kapıyı da calmazdı. Kimin verdiğini mechul bırakırdı.”
HattĂ‚ diyor rivĂ‚yette, vefĂ‚t ettiği gece diyor, fakirler artık kapılarında bir şey bulamadılar. “HerhĂ‚lde (dediler) bugun ZeynelĂ‚bidîn vefat etti.” dediler.
Omer bin Abdulaziz zamanında da oyle oldu. O zaman gayet huzurlu bir hayat vardı. Dağdan kurtlar indi şehre. Sabahleyin dediler ki:
“‒HerhĂ‚lde Omer bin Abdulazîz bu gece vefat etti.” dediler.
Demek ki muslumanın rûhĂ‚nî hayatı inʼikĂ‚s eder, toplumu sarar. Yahut topluma baktığımız zaman o toplumdaki hĂ‚let-i rûhiyeyi gormek cok basit bir iş.
Ondan sonra CenĂ‚b-ı Hakkʼın bu îkazları, bu irşadları. Tabi diğer Ă‚yetlerde daha ayrı irşad var, Rasûlullah Efendimizʼin daha ayrı irşadları var. Ondan sonra iş, kıyĂ‚met safhasına geliyor Ă‚yetlerde:
“Ama yeryuzu parca parca dokulduğunde Rabbin(in emri) gelip melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya cıkacaktır).” (el-Fecr, 21)
Saklanacak hicbir şey yok.
Yine CenĂ‚b-ı Hak, EnbiyĂ‚ Sûresiʼnde:
“(Duşun o) gunu (diyor), yazılı kağıtların tomarını durer gibi semĂ‚yı dureriz…” (el-EnbiyĂ‚, 104) diyor.
Trilyonlarca yıldız. Bir Aygaz patlasa ne kadar korkuyoruz, bir gok gurlese ne kadar korkuyoruz, bir sel felĂ‚ketinden, depremden ne kadar korkuyoruz! Demek ki en cok korkulacak, onların cok daha şiddetlisi, onların cok daha şiddetlisi olan mukĂ‚bili, gunahlarımız oluyor. Gunahlarımızdan korkmamız lĂ‚zım. Gunahlarımızın getirdiği o korkutucu hĂ‚ller karşısında bunlar cok daha basit kalıyor.
“(Duşun diyor CenĂ‚b-ı Hak) o gunu ki, yazılı kağıtların tomarını durer gibi goğu toplayıp dureriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o eski hĂ‚line getiririz. Uzerimize aldığımız vaattir. Biz (vaadimizi) yaparız.” (el-EnbiyĂ‚, 104) buyuruyor.
Hep CenĂ‚b-ı Hak o gune hazırlanmak…
Yine devam eden Âyette:
“O gun Cehennem getirilir, insan yaptığını birer birer hatırlar…” (el-Fecr, 23)
O zaman unuttuk şimdi, bircok işler yaptık, unuttuk onları. Fakat orada birer birer hatırlar buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak.
“…Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!” (el-Fecr, 23) diyor CenĂ‚b-ı Hak. Geldi gecti! O yaptığı hatĂ‚ları telĂ‚fi edemedi. Seherlerde istiğfĂ‚r edemedi. Kul hakkı varsa helĂ‚lleşemedi…
“(İşte o zaman insan: ) «Keşke bu hayatım icin bir şeyler yapıp gonderseydim» der.” (el-Fecr, 24)
Buyuk bir pişmanlık ama ne fayda! Bitti!
“Artık (buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak) o gun AllĂ‚hʼın edeceği azĂ‚bı kimse edemez.” (el-Fecr, 25) buyuruyor.
Bitti cunku. Ne tevbe zamanı kaldı, ne ibadet zamanı kaldı, ne kulluk zamanı kaldı. Kabirde kazanmak-kaybetmek yok. Burada! Orada ilk Munker-Nekirʼle hesap başlıyor. Oyle, hesap, hesap, hesap gidiliyor.
Yine bir, cok ibretli bir Ă‚yet-i kerîme MeĂ‚ric Sûresiʼnde:
“Birbirine gosterilirler (anne-baba vs. hepsi, fakat herkes kendi derdindedir). GunahkĂ‚r kimse ister ki o gunun azĂ‚bından (kurtuluş icin, o gunun azĂ‚bından kurtuluş icin mumkun olsa da) oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tum Ă‚ilesini ve yeryuzunde kim varsa hepsini fidye olarak versin de tek kendini kurtarabilsin.” (el-MeĂ‚ric, 11-14)
“…Mucrimlerin gozleri dışarı fırlar…” buyuruyor. (Bkz. TĂ‚hĂ‚, 102)
“Onun vuracağı bağı kimse vuramaz.” (el-Fecr, 26) buyuruyor Ă‚yetlerde.
Ondan sonra kurtulanların durumu geliyor:
“Ey itmiʼnĂ‚na ermiş nefs!” (el-Fecr, 27)
CenĂ‚b-ı Hak bizden itmiʼnĂ‚na ermiş nefs istiyor.
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“Ancak AllĂ‚hʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o gunde fayda bulur).” [eş-ŞuarĂ‚, 89])
Rafine olmuş, tertemiz. Nasıl doğuşta tertemiz gelmişse oyle bir yurek istiyor.
Kalb-i munîb istiyor. Hak ve şer netleşmiş, CenĂ‚b-ı Hakkʼa sığınan bir gonul. İlĂ‚hî azamet, ilĂ‚hî kudret akışlarının tecellîsi icinde bir gonul. “Aman yĂ‚ Rabbi!” diyen. Bir dehşet ve hayret icinde, ilĂ‚hî harikalar karşısında, ilĂ‚hî sırlar, hikmetler karşısında bir dehşet icerisinde kalan bir gonul.
CenĂ‚b-ı Hak boyle bir gonul istiyor.
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“O gun, ne mal fayda verir ne de evlĂ‚t. Ancak AllĂ‚hʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o gunde fayda bulur).” [eş-ŞuarĂ‚, 89])
Mallar-mulkler, evlĂ‚tlar filĂ‚n bitiyor artık, bitti. Ne yaptıysa o. Nerede kullandıysa o. CenĂ‚b-ı Hak oyle rafine olmuş, tezkiye olmuş bir kalp istiyor.
Allah ne verdi? Goz verdi sana. Gozu Allah yolunda kullanacak, kulağını Allah yolunda, dilini Allah yolunda, ticaretini Allah yolunda, evlĂ‚t yetiştirmen Allah yolunda…
CenĂ‚b-ı Hak zĂ‚ten o zaman yardımını veriyor:
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
“(Rabbimiz!) Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senʼden medet umarız.” [el-FĂ‚tiha, 5])
Ne kadar biz AllĂ‚hʼa kulluk hĂ‚linde olursak, Allah bize o kadar yardımını gonderiyor. CenĂ‚b-ı Hak bize:
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
“Bize doğru yolu goster.” [el-FĂ‚tiha, 6])
Bize Rasûlullah Efendimizʼin yolunu gosteriyor. Başka yollar, cıkmaz sokak.
VelhĂ‚sıl şu omur, CenĂ‚b-ı Hak ne ihsĂ‚n etti, Allah yolunda seferber edilecek.
Değişen şartlar; imtihanlar var, med-cezirler, iniş-cıkışları hayatın; kul Allahʼtan rĂ‚zı olacak. “RĂ‚zıyım yĂ‚ Rabbi!” diyecek. İtiraz olmayacak. Yani kim, kime itiraz ediyor? Kim, kime itiraz ediyor?
RĂ‚dıyye buyruluyor; Allahʼtan rĂ‚zı olacak. “YĂ‚ Rabbi! Senʼdendir bu.” diyecek.
BĂ‚zı şeyler vardır şer gozukur hayırdır; hayır gozukur şerdir. Kulun idrĂ‚ki dışında bu.
“لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا الله (gaybı Allahʼtan başkası bilemez)”
Kulun bu teslîmiyeti karşısında “merdıyye”; Allah da kulundan rĂ‚zı olacak. (Bkz. el-Fecr, 28)
“SĂ‚lih kullarım arasına katıl ve Cennetʼime gir.” (el-Fecr, 29-30) buyuracak.
CenĂ‚b-ı Hak -inşĂ‚allah- bu Ă‚yetlerin, 27ʼden 30ʼa kadar bu Ă‚yetlerin şumûlunde yaşamayı, yaşatmayı CenĂ‚b-ı Hak cumlemize ihsĂ‚n eylesin -inşĂ‚allah-. O korkulu gunlerden, korkulu gecelerden CenĂ‚b-ı Hak muhĂ‚faza buyursun -inşĂ‚allah-.
Buraya Allah rızĂ‚sı icin toplanıldı. Allah cumlenizden rĂ‚zı olsun. -inşĂ‚allah-:
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (BuhĂ‚rî, Edeb, 96)
İnşĂ‚allah şu gecici dunyada Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-ʼe benzemeye gayret edelim ki kıyĂ‚met gunu, o zor gunde Rasûlullah Efendimizʼle beraber olalım; lûtfuyla, keremiyle Rabbimizʼin -inşĂ‚allah-.
DuĂ‚mızın kabûlu niyĂ‚zıyla; LillĂ‚hi TeĂ‚leʼl-FĂ‚tiha!..
Alıntı;
Osman Nûri Topbaş
__________________
Duşun O Gunu
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Duşun O Gunu