CenĂ‚b-ı Hak bize cok buyuk bir nîmet verdi; en buyuk Peygamberʼe ummet olduk. ElhamdulillĂ‚h musluman bir toplum icindeyiz. Tabi CenĂ‚b-ı Hak:
ثُمَّ لَتُسْئَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
“…O gun, verdiğimiz nîmetlerden sorulacaksınız.” (et-TekĂ‚sur, 8) buyuruyor.
Bu Ă‚yet indiği zaman, Efendimiz ashĂ‚bıyla beraber bir yerde yemek yediler. (Uzun bir şey, ben kısaca şey yapayım.) Et, kebap yediler, şey yediler, bir koyun kızartması, bir de tatlı su, soğuk su, bir de hurma. HelĂ‚l tamamen. Zaten yemeleri de Efendimizʼin, ucte bir su, ucte bir yemek, ucte bir boşluk.
“‒Bakın (dedi), bu (dedi), yediklerimizden de hesaba cekileceğiz.” (Bkz. Muslim, Eşribe, 140)
Yani helĂ‚lin hesĂ‚bı. Nedir o da? Şukretmek. CenĂ‚b-ı Hakkʼa teşekkur edebilmek.
Yine bir misal -bu, Hamdi Efendiʼnin tefsirinde var-:
Bir genc geliyor Rasûlullah Efendimizʼe:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Benim dunyada hicbir şeyim yok diyor. HerhĂ‚lde ben diyor bu;
ثُمَّ لَتُسْئَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
(“Sonra o gun, verdiğimiz nîmetlerden elbette sorulacaksınız.” [et-TekĂ‚sur, 8])
Bu Ă‚yet-i kerîmenin ben muhĂ‚tabı değilim.” diyor.
Efendimiz diyor:
“‒Bak (diyor), delikanlı (diyor), senin (diyor), golgelendiğin bir ağac var mı? (Diyor.) Bir ağacta golgeleniyor musun?” diyor.
Bak bu ağacı Allah senin icin yarattı. Diğer yıldızlarda ağac yok. Senin icin yarattı.
“‒İctiğin bir tatlı su var mı?” diyor. Bir deniz suyu icmiyorsun.
“‒Ayağına giydiğin bir şey var mı?” diyor. “Sen de bunlardan sorulacaksın.” diyor. (Bkz. Suyûtî, VIII, 619)
VelhĂ‚sıl CenĂ‚b-ı Hak:
“…Şukreden kullarım azdır.” (es-Sebe’, 13) buyuruyor.
Demek ki ilk Ă‚yet FĂ‚tihaʼda:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
(“Hamd (ovme ve ovulme), Ă‚lemlerin Rabbi AllĂ‚hʼa mahsustur.” [el-FĂ‚tiha, 2])
Her rekĂ‚tta tekrarlıyoruz. Demek ki CenĂ‚b-ı Hakkʼa kul hep hamd u senĂ‚ hĂ‚linde olacak. Teşekkur hĂ‚linde olacak. Kulluğunu ihmĂ‚l etmeyecek.
KurʼĂ‚n-ı Kerîm ilĂ‚hî bir rehber.
هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
(“…TakvĂ‚ sahipleri icin bir hidĂ‚yet.” [el-Bakara, 2])
TakvĂ‚ sahibi olmamızı istiyor. CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yet-i kerîmede Kamer Sûresiʼnde:
“Andolsun Biz, KurʼĂ‚nʼı anlaşılıp oğut alınması icin kolaylaştırdık. O hĂ‚lde duşunup ibret alan yok mu?” diyor bu KurʼĂ‚n-ı Kerîmʼden. (Bkz. el-Kamer, 17, 22, 32, 40)
Bir mektup gelse bir askerdeki oğlumuzdan, yahut bir tanıdığımızdan, bir ahbĂ‚bımızdan, acıp tekrar tekrar okuruz.
KurʼĂ‚n-ı Kerîm, AllĂ‚hʼın kullarına gonderdiği birer mektup. Hem de bir saĂ‚det mektubu. “İbret alan yok mu?” buyuruyor, bu, gecmiş kavimlerin başına gelen hĂ‚diselerden.
Orada nasıl istikĂ‚metleneceğiz? Nasıl bir takvĂ‚ hayatı yaşayacağız? “İbret alan yok mu?” buyuruyor.
Yine Muhammed Sûresiʼnde:
“Onlar KurʼĂ‚nʼı inceden inceye duşunmuyorlar mı? (Buyuruyor.) Yoksa kalplerinde kilit mi var onların?” (Muhammed, 24) diyor. Bu kadar azap Ă‚yetleri var, Cehennem tasvirleri var, Cennet tasvirleri var… Beşerî intibĂ‚larla CenĂ‚b-ı Hak îzah ediyor. “…Kalplerinde kilit mi var onların?” buyuruyor. Kalpleri yok mu diyor, ibret almıyorlar!
“Andolsun Biz, oğut alsınlar diye bu KurʼĂ‚nʼda insana her turlu misali verdik.” (ez-Zumer, 27) buyuruyor.
Ondan sonra CenĂ‚b-ı Hak bir imtihan durumunu bildiriyor. Her şeyi bir imtihan olarak verdi.
Goz bir imtihan: Bu gozleri nerede kullanıyorsun? “Gozler konuşacak.” buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak, Fussilet Sûresiʼnde. (Bkz. Fussilet, 20)
Kulaklar bir imtihan: Bu kulağı nerede kullanıyorsun?
Deriler imtihan: Bu vucudu nerede kullanıyorsun?
Allah sana bir konuşma verdi, bir et şeyinin icinde haznesinin, bir dil, bir et parcası dolaşıyor, senin hissiyĂ‚tını aktarıyor. Dilini nerede kullanacaksın, ağzını? Hepsi bunlar kayda geciyor.
Mal oyle: CenĂ‚b-ı Hak sana verdi ona vermedi? Niye sana verdi, duşuneceksin o zaman. Allah bana mal verdi. Niye bana mal verdi? Ben bu malı nasıl kullanacağım? Mulk kime Ă‚ittir? Bu mulk benim mi?
CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
“İnsan var ya (buyuruyor, okunan Ă‚yet-i kerîmede) Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda, bol nîmet verdiğinde «Rabbim bana ikram etti» der.” (el-Fecr, 15)
HĂ‚lbuki cok kimse icin mal zehir oluyor. İsrafa dalıyor, pintiliğe şey oluyor. Merhameti kısıtlanıyor. Kendini duşunuyor. İsrafa giriyor, gunumuzun bir fĂ‚ciası. Kurtuluş yok. CenĂ‚b-ı Hak hicbir kula Suleyman -aleyhisselĂ‚m-ʼdan fazla servet vermedi. Suleyman -aleyhisselĂ‚m- nasıl yaptı? Serveti kalbinin dışında taşıdı. Demek ki Allah ne verdi? Kul bunu emĂ‚netci olarak alacak. Bu bir emanettir. اَلْمُلْكُ لِلّٰهِ (Mulk, AllĂ‚hʼındır.)
Beşerî sistemlerde kavga var: Mulk, ferdin olsun, toplumun olsun vs… CenĂ‚b-ı Hak “mulk benimdir” diyor. Kimse mulkle gelmiyor, mulkle de gitmiyor. Bir de kazandığının hesabıyla gidecek. Cunku mal bir emanettir. Nîmetlerin sahibi CenĂ‚b-ı Hakʼtır. Kul kendisine ikram edilen nîmetlerin bir lûtuf olduğunun farkında olacak ve bunu infak edecek.
CenĂ‚b-ı Hak KĂ‚runʼu misal veriyor Kasas Sûresiʼnde. Daha evvel sĂ‚lih bir kuldu. Tevratʼı en iyi tefsir edenlerden biriydi. Allah korusun, malına sığındı. CenĂ‚b-ı Hak da sığındığı malla yerin dibine gomdu.
Her nîmet, iki uclu bıcak gibi. Verdiği nîmetler, kalbin istikĂ‚metinde, vahyin icinde kullanılırsa ne mutlu! Kişiyi Cennetʼe… Yok nefsinin istikĂ‚metinde kullanılırsa -Allah korusun- Cehennem yolcusu ediyor.
Kendine biriktirmek, pintilik, bir gasptır. CenĂ‚b-ı Hak bunu kendine biriktir diye vermedi. Onun icin para yılan gibidir. Hangi delikten girdiyse oradan cıkar. Haramdan geldiyse harama gider, helĂ‚lden geldiyse helĂ‚le gider.
Bir kimsenin diyorlar, malının, kazancının ne olduğunu gormek istersen, onun sarfına bak, nereye sarf ettiğine bak.
Yani herkes, butun insanlar birbirine muhtac. Bugun yoksul, varlıklıya muhtac. Kıyamet gunu de o varlıklı, yoksula muhtac. Onun duĂ‚sına muhtac. Hasta, dunyada sağlama muhtac. Kıyamette de o hastanın duĂ‚sına muhtac. İyi ki şu hastaya baktım diyecek.
Şu guzel bir misal:
Bir gun Ahnef bin Kays, Irak heyetiyle birlikte Hazret-i Omerʼin yanına gelmişti. Cok sıcak bir gundu. Hazret-i Omer bir onluk giymişti. ZekĂ‚t develerinin bakımını yapıyordu. Onları gorunce:
“‒Ahnef (dedi), ust elbiseni cıkar da bana yardıma gel (dedi). Cunku (diyor), bu benim temizlediğim, zekĂ‚t devesidir (diyor). Onda yetimlerin dulların hakkı vardır.” diyor.
İclerinden biri diyor ki gelen heyetten:
“‒Allah sana (diyor) iyilik versin (diyor) ey muʼminlerin emiri! Bu kadar kole varken (diyor), sen emretsen de o işi onlar yapsa.” diyor.
Hazret-i Omer diyor ki:
“‒Ey kişi! (Diyor.) Kim (diyor) Omerʼden (diyor) daha iyi bir kole olabilir? (Diyor.) MĂ‚dem ki (diyor), ben muslumanların işini uzerime aldım, oyleyse ben, İslĂ‚mʼın kolesiyim (buyuruyor). Nasıl (diyor) kolenin efendisine karşı samimî olması, emĂ‚neti hakkıyla îfĂ‚ etmesi gerekiyorsa, bir muʼminin de muslumanlara karşı boyle yapması gerekir.” buyuruyor. (Ali el-Muttakî, V, 761/14307)
Bu hususta cok, MevlĂ‚nĂ‚ʼdan vs. cok ibretli tavsiyeler var.
SĂ‚dî-i ŞîrĂ‚zî diyor ki:
“Birine (diyor) iyilik ettin (diyor), sakın (diyor) gururlanma (diyor), kibirlenme (diyor). Ben efendiyim, ben beyim, o bana muhtactır deme (diyor). Buyuklenme (diyor). Sana Allah bu nîmeti verdi (diyor). Sen ona minnettar ol (diyor). Ona hizmet ettiğin icin, ecir alacağın icin sen ona minnettar ol (diyor). Zamanın kılıcı o muhtacı vurmuş deme (diyor). Zira (diyor) vuran kılıc henuz daha kınına girmemiştir. Mumkundur ki o kılıc gun gelir, bir gun seni bicer.” buyuruyor.
Gelen Sûriyeli MuhĂ‚cirleri duşunelim. Hepsinin evi vardı, barkı vardı vs. vardı.
Yine bir Allah dostu:
“Fakirin (diyor) sadakaya ihtiyacından fazla kendisinin sadaka sevabına muhtac gormeyen zengin, sadakasını iptal etmiş olur.” diyor. Ecrini kaybetmiştir, diyor.
Muʼmin, buyuk bir hassĂ‚siyetle iki şeye dikkat etmeli:
Birincisi, cebindeki paraya haram karışmayacak. Bugun maalesef ona cok haram karışıyor.
İkincisi de gonlumuzde muhabbetini taşıdığımız kimsenin şekline bicimine gireriz.
GazĂ‚lî diyor ki:
“Zihnî beraberlik zamanla kalbî beraberlik hĂ‚line gelir.”
Onun icin CenĂ‚b-ı Hak:
كُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ
“…SĂ‚dıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) buyuruyor.
FĂ‚sıklarla olmayın. HattĂ‚ fĂ‚sıkların olduğu yerden bile gecmemek.
Amellerimizde iki buyuk muessir, muhabbet ve para. Sevdiğin adamla yanlış yola gidersin, sevdiğin adamla doğru yola gidersin.
Onun icin dostumuza dikkat etmemiz lĂ‚zım. DĂ‚imĂ‚ duĂ‚ edeceğiz:
“YĂ‚ Rabbi! Bana haramdan korunmayı nasib et. YĂ‚ Rabbi! Sevmediğini bana sevdirme, sevdiğini bana sevdir.”
Onun altındaki Ă‚yette:
“Onun imtihan olarak rızkını daralttığımızda o da uzulur (diyor fakir olan). Rabbim beni onemsemedi…” (el-Fecr, 15) Ona verdi bana vermedi…
“لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا الله (gaybı Allahʼtan başkası bilemez)”
Belki kendisi icin bu hayır olduğunu duşunecek. Belki verseydi azacaktı, Cehennemlik olacaktı.
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Ben (diyor, Mîracʼta diyor), en cok fakirleri (diyor) Cennetʼe girerken gordum (buyuruyor). Zenginler(in sĂ‚lihleri bile) bir hesap icindeydi.” buyuruyor. (Bkz. BuhĂ‚rî, Rikāk, 51; Muslim, Zuhd, 93)
En muhim; CenĂ‚b-ı Hakʼtan rĂ‚zı olmak. Takdir eden, CenĂ‚b-ı Hak.
Ondan sonra gelen Âyet:
“Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz!” (el-Fecr, 17)
CenĂ‚b-ı Hak Rasûlullah Efendimizʼi bile yetim olarak dunyaya getirtti; bir ornek…
Demek ki yetimi himĂ‚ye etmek. Bilhassa yetimin mĂ‚nevî terbiyesinde bulunmak cok buyuk bir fazilet. Yani yetimi arayıp bulmalısın. Onların ahlĂ‚kına, terbiyesine cok ehemmiyet vermemiz lĂ‚zım. O, buyuk, bizim icin bir nîmet olduğunu duşunmemiz lĂ‚zım.
Efendimiz vefĂ‚t ederken sesi kısılıncaya kadar ummetine duĂ‚ ediyordu. Yani اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ (“…Bugun (dîninizi) tamamladım…” [el-MĂ‚ide, 3]) Ă‚yeti geldi VedĂ‚ Haccıʼnda. Yani dînin tamamlandığı bildirildi. Oyle olduğu hĂ‚lde Efendimiz hep ummetinin derdindeydi. Ummetine hep tavsiye hĂ‚lindeydi.
MeselĂ‚, vefĂ‚tına yakın Bakî Kabristanıʼnı ziyaret etti. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mı topladı:
“‒AshĂ‚bım! (Dedi, bize kendinden bir numûne: ) Kimin malını aldımsa bilmeden, işte malım, gelsin alsın! (Buyurdu. Geriye attı uzerindeki şeyi: ) Kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım, gelsin vursun!” buyurdu. (Ahmed, III, 400)
“…Âhirette hesaplaşmak cok zor, rezillik cok zordur dedi. Dunyada helĂ‚lleşin…” buyurdu. (Bkz. İbn-i Esîr, el-KĂ‚mil, II, 319)
Yine vefat ederken de iki şeyi tekrarladı. RĂ‚vî diyor ki:
“Sesi kısıldı Allah Rasûluʼnun (diyor). Fakat tekrara devam ediyordu. Birincisi: Namaz, namaz, namaz.” (Beyhakî, Şuab, VII, 477)
Bu namaza, kendimiz dikkat ettiğimiz gibi kardeşler, yavrularımızı da alıştıracağız, sevdireceğiz onu.
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ
(“Onlara merhametli Rabbʼin soylediği selĂ‚m vardır.” [YĂ‚sîn, 58])
Bu, Cennetlikler buyuk bir merasimle karşılanacaklar.
Ardından:
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
“Mucrimler! Siz ayrılın kenara!” (YĂ‚sîn, 59) diyecekler. “Siz Cehennem yolcususunuz.” diyecekler.
Sekar Cehennemiʼne -Muddessir Sûresiʼnde- kimler… Cennetʼe girenler, obur taraftan seslenecekler Cehennemliklere:
“‒Siz ne yaptınız, ne halt ettiniz -af edersiniz- Cehennemlik oldunuz?”
Onlar diyecekler ki:
“‒Biz namaz kılanlardan değildik.” diyecekler. (Bkz. el-Muddessir, 40-43)
Aman evlĂ‚tlarımızın maddî şeyine o kadar dunyada istikbĂ‚l… Esas istikbĂ‚l, Ă‚hiret istikbĂ‚li. Muhakkak yavrularımızı namaza alıştıralım.
İmam MĂ‚lik Hazretleri diyor ki:
“Babam (diyor), bana (diyor), bir hadis ezberletirdi, bir hediye verirdi (diyor). İkinci bir (diyor), ertesi gun tekrar bana bir hadis ezberlediğimde bir hediye daha verirdi (diyor). Ben (diyor), oyle bir hĂ‚le geldim ki zamanla, babam hediye vermediği zaman bile hadis ezberlemeye devam ettim, o hadîsin rûhĂ‚niyeti bana huzur veriyordu.”
Muhakkak evlĂ‚tlarımızı, torunlarımızı, elinden tutup, onlara bir ikram alarak, namaza alıştıralım. Cunku:
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
“Mucrimler! Ayrılın!” (YĂ‚sîn, 59) diyecek o zaman CenĂ‚b-ı Hak. Baba-oğul, ana-oğul ayrılacak.
Orada beş vasıf bildiriyor CenĂ‚b-ı Hak:
O Cehennemlikler;
“Biz beş vasfa dûcĂ‚r olduk, onun icin Cehennemlik olduk.
Birincisi; namaz kılanlardan değildik. (Tabi bu namazın icinde namazdan başka ibadetler de var.)
İkincisi; merhametsizdik diyorlar. (Kendimizi duşunuyorduk.) Fakirleri, acları doyuranlardan değildik diyorlar.
Ucuncusu; gaflete dalanlarla, dunyaya dalanlarla beraberdik. (İşte bugun internet vs. o cep telefonları vs…)
Âhireti de inkĂ‚r edenlerden olduk diyorlar. Duşunmuyorduk Ă‚hireti artık. Olum geldi cattı diyorlar.” (Bkz. el-Muddessir, 43-47)
CenĂ‚b-ı Hak korusun!
“Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye de birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.” (el-Fecr, 17-18)
“Bir hurman varsa yarım hurmanı ver.” diyor Allah Rasûlu. (Bkz. BuhĂ‚rî, ZekĂ‚t, 9, 10; Muslim, ZekĂ‚t, 67, 97)
Fakat bir hurman varsa. Ton hurman varsa o tona gore vereceksin. Hem vereceksin, hem de teşvik edeceksin…
Alıntı;
Osman Nûri Topbaş
__________________
O Gun, Verilen Nîmetlerden Sorulacaksınız
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- O Gun, Verilen Nîmetlerden Sorulacaksınız