“HelÂl-haram demeden mîrÂsı yiyorsunuz.” (el-Fecr, 19) buyuruyor. Orada, Araplarda, hemen onun, birisi olduğu zaman hemen onun mîrasına dalarlardı, obur gibi yerlerdi.
Demek ki burada mîras hukukuna dikkat etmek var. Bir hak bu da. Bu da cok muhim bir hak. Yani guclunun tutup gucsuzun hakkını almaması (lÂzım). Bu da haram oluyor. Bu, maalesef cok yerde şikÂyet geliyor. Abim aldı diyor, bize bir şey vermedi, sakladı… -Allah korusun-.
“Malı aşırı bicimde seviyorsunuz.” (el-Fecr, 20) diyor CenÂb-ı Hak.
Demek ki kul, diğergÂm olacak, gonul ehli olacak. İbadetlerle, muÂmelÂtla, ahlÂkla, Allahʼın verdiği nîmetlerle CenÂb-ı Hakkʼın rızÂsını kazanacak.
Ondan sonra Cehennem manzaralarına geciyor CenÂb-ı Hak.
“Ama yeryuzu parca parca dokulduğunde.” (el-Fecr, 21)
Nasıl parca parca? TÂ semÂvat…
“…Bir kağıt tomarını buker gibi Biz de semÂvÂtı bukeceğiz…” (el-EnbiyÂ, 104) buyuruyor CenÂb-ı Hak. Bir atom infilÂk etse ne kadar bir korku veriyor. Trilyonlarca bir atomun patlamasını duşunelim.
“…SemÂvÂtı, bir tomar kağıdı buker gibi bukeceğiz, eski hÂline getireceğiz. Bu bir vaattir…” (el-EnbiyÂ, 104) buyruluyor.
“Rabbin(in emri) geldiği zaman melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya cıkacak.)” (el-Fecr, 22)
İşte مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ (“Hesap ve cez gununun mÂlikidir.” [el-FÂtiha, 4]) diyoruz. CenÂb-ı Hak hep hatırlatıyor bize.
CenÂb-ı Hak, cok Cehennemʼe Âit Âyetler var:
“O gun birtakım yuzler vardır zelildir.” (el-ĞÂşiye, 2) buyuruyor.
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
“Kazanmıştır boşuna!” (el-ĞÂşiye, 3) diyor. Kendini yormuştur, yıpratmıştır, helÂk etmiştir, boşuna! Dunya menfaati icin. Bir de onun hesabını verecek.
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
“Calışmış, fakat boşuna yorulmuştur!” (el-ĞÂşiye, 3)
“Kızışmış bir ateşe atılırlar.” (el-ĞÂşiye, 4) buyruluyor.
CenÂb-ı Hak butun gunahları -Zumer Sûresiʼnde- affedeceğini bildiriyor:
“Fakat size azap gelmeden (azap catmadan) once Rabbinize donun, Oʼna teslim olun, sonra yardım edilmezsiniz.” (ez-Zumer, 54) buyruluyor.
Yine Efendimiz buyuruyor:
“Size Cennetlikleri bildireyim mi?..”
Kim olduğunu. Orada bir vasfını bildiriyor Cennetliklerin.
“…Onlar hem zayıf oldukları, hem de halk tarafından hakir goruldukleri icin kimsenin ehemmiyet vermediği, ama şoyle olacak diye yemin etseler, isteklerini AllÂhʼın gercekleştirdiği kişilerdir…” (BuhÂrî, EymÂn 9, Tefsîr 68/1, Edeb 61; Muslim, Cennet 47)
Demek ki o insanlara dikkat etmemiz lÂzım. Gariptir, onu kimse şey yapmaz, fakat kalbi AllÂhʼa cok yakındır.
CenÂb-ı Hak bize:
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“Ancak AllÂhʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o gunde fayda bulur).” [eş-ŞuarÂ, 89]) buyuruyor.
“…Size Cehennemliklerin kim olduğunu haber vereyim mi? (Onların tabi bir kısmını CenÂb-ı Hak bildiriyor.) Katı kalpli, kaba, cimri, kurularak yuruyen, kibirli kimselerdir.” (BuhÂrî, EymÂn 9, Tefsîr 68/1, Edeb 61; Muslim, Cennet 47)
Tabi burada cok vaktimiz olmadığı icin, CenÂb-ı Hak, cok, Cennetliklerin, Cehennemliklerin durumu bildiriyor; yine biz Âyetlerden devam edelim.
“O gun Cehennem getirilir. İnsan yaptıklarını birer birer hatırlar…” (el-Fecr, 23) Unutuyoruz bu dunyada.
“…Fakat bu hatırlamanın ne faydası var?!” (el-Fecr, 23) CenÂb-ı Hak buyuruyor. Bitti, yaptıktan sonra! Geri almanın imkÂnı yok.
“(İşte o zaman insan: ) «Keşke bu hayatım icin bir şeyler yapıp gonderseydim!» der.” (el-Fecr, 24)
Yani yaptıklarını az gorur. Cunku orada yaptıklarını az gorur, hatÂlarının cok daha fazla olduğunu gorur.
“Artık (diyor CenÂb-ı Hak) o gun, AllÂhʼın (edeceği) azÂbı kimse edemez.” (el-Fecr, 25)
HattÂ;
“Peki (diyor) inkÂr ederseniz, cocukları ak saclı ihtiyarlara cevirecek o gunden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (el-Muzzemmil, 17)
O mÂsumlar bile ak saclı ihtiyarlar hÂline gelecek.
Yine cok Âyet var ama, cok muhim Âyetler. MeÂric Sûresiʼnde bir Âyet var:
“Birbirlerine gosterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). GunahkÂr kimse ister ki, o gunun azÂbından kurtuluş icin (o gunun azÂbından), oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tum Âilesini, yeryuzunde kim varsa hepsini fidye olarak versin de tek kendini kurtarsın.” (el-MeÂric, 11-14)
Gecti, bitti!
“Oʼnun vuracağı bağı kimse vuramaz.” (el-Fecr, 26)
Ondan sonra kurtulanların durumuna geliyor:
“Ey (Rabbine itaat edip) itmiʼnÂna (huzura) eren nefs.” (el-Fecr, 27) buyuruyor. Yani Allah sana ne verdi? Aklını Allah icin kullanacaksın, gozunu Allah icin, kulağını Allah icin, gucunu-kuvvetini Allah icin. Allah sana ne verdi? AllÂhʼa bir teşekkur hÂlinde, şukrÂne olarak, hep CenÂb-ı Hakkʼın yolunda kullanacaksın. Kul olmanın gayreti icinde olacaksın. Kurtuluşun orada olduğunu…
İlk defa işte burada:
“Ey itmiʼnÂna ermiş nefs!” (el-Fecr, 27) diyor. CenÂb-ı Hak burada kulunu takdir ediyor.
رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً “O senden rÂzı…” diyor. (el-Fecr, 28)
Başına ne geldi? Mal verdi CenÂb-ı Hak, onu Allah icin sevinerek dağıtacak. Vermedi; bu benim icin hayırdır diyecek. Her hÂlinde Allahʼtan rÂzı olacak, Eyyûb -aleyhisselÂm- misÂli.
مَرْضِيَّةً; Allah da o kulundan rÂzı olacak.
“Rabbine don… (SÂlih) kullarıma katıl ve Cennetʼime gir.” (el-Fecr, 28-30) buyuruyor.
Bu Âyetin sebeb-i nuzûlunde, uc tane sebeb-i nuzûl bildiriyorlar:
Birincisi; Hazret-i Hamza Uhudʼda şehîd oldu. Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼi mudÂfaa ederken orada şehîd oldu. Yani, canlarıyla-mallarıyla Cennetʼi satın aldılar. Allah Rasûlu uğruna canını fed etti.
İkincisi; malla. O zaman Medîne-i Munevvereʼde kuyuların suyu acıydı. Hazret-i Osman -radıyallÂhu anh- servetinin buyuk bir kısmını verdi, Rûme Kuyusuʼnun yarımını aldı. Muslumanlara kÂfî gelmedi, yine buyuk bir, servetinin buyuk bir kısmını verdi, ikincisini aldı. Kendisi de o kuyudan tatlı su almak icin, bir rivÂyette, kendisi de o vakfettiği kuyudan su almak icin sıraya girdi. Nasıl bir incelik?
Ucuncusu; Hubeyb vardı. Bu Hubeybʼi, esir olarak aldılar, Mekkeʼye goturduler. Cocukların eline mızrak verdiler.
“‒Bu (dediler), babanızla Bedirʼde harp etti, mızrakla bunu delik-deşik edin!” dediler.
Cocuklar mızraklarla Hubeybʼi delik deşik etmeye başladı. Hubeyb dedi ki:
“‒YÂ Rabbi! (Dedi.) RasûlullÂhʼa (diyor) selÂmımı gonderecek hic kimse yok (diyor). YÂ Rabbi (diyor), Senʼi (diyor), vekil tayin ettim, benim selÂmımı RasûlullÂhʼa ulaştır.” diyor.
O sırada Efendimiz Ravzaʼdayken;
“Ve aleyhisselÂm” diyor. “Onun uzerine selÂm olsun” diyor.
AshÂb-ı kirÂm diyor ki:
“‒YÂ RasûlÂllah! Bir muhÂtap yok, kime selÂm gonderdiniz?
“‒Hubeybʼi (diyor) şimdi şehid ediyorlar mızraklarla, o bana selÂmını gonderdi, ben de ona iÂde-i selÂmda bulundum.” (Bkz. BuhÂrî, CihÂd 170, Me¤Ã‚zî 10, 28; VÂk›dî, I, 354-363)
Bir rivÂyette; “Ey itmiʼnÂna ermiş nefs!” (el-Fecr, 27) bu Hubeybʼin uzerine indiği bildiriliyor.
VelhÂsıl Rabbimiz, bu nefs-i mutmainneden nasîb almamızı CenÂb-ı Hak cumlemize nasîb eylesin.
Muhterem Kardeşler!
ZÂhirî farzlar var; namaz, oruc, zekÂt, hac vs. Bunları, CenÂb-ı Hak huşû ile, kalbî bir tekÂmulle yapmamızı arzu ediyor. Demin misal verdiğimiz gibi, nasıl temiz kaba su konuluyor, kalp de oyle tertemiz olacak.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا
(“Nefsini kotuluklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.” [eş-Şems, 9])
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى
(“(Nefsini kotuluklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” [el-A‘lÂ, 14])
O zaman yapılan ibadetlerin rûhÂniyeti, feyzi artacak.
Bu zÂhirî farzların yanında bir de bÂtınî farzlar var.
اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ :“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (BuhÂrî, Edeb, 96)
Efendimizʼin hÂliyle bezenebilmek. Oʼnun ahlÂkına benzeyebilmek.
Tefekkur: Efendimiz hep tefekkur hÂlinde. CenÂb-ı Hak:
اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ : (“…Hic duşunmez misiniz?” [el-En‘Âm, 50])
اَفَلَا تَعْقِلُونَ : (“Akıl erdirmez misiniz?” [Bkz. Âl-i İmrÂn, 65; el-A‘rÂf, 169; el-Bakara, 44, 76; el-En‘Âm, 32…])
اُولُوا الْاَلْبَابِ (“…(Ancak) akıl sahipleri (duşunup ibret alırlar).” [Âl-i İmrÂn, 7])
Her gorduğumuzde CenÂb-ı Hakkʼı hatırlayabilmek. Efendimizʼin seherleri en uzun seherlerdi. Seherleri ihmÂl etmemek.
SÂdıklarla beraber olmak.
كُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ
(“…SÂdıklarla beraber olun.” [et-Tevbe, 119]) buyruluyor.
İşte AshÂb-ı Kehf…
MevlÂn diyor ki SÂdî-i ŞîrÂzî de:
“Bakın (diyor) bir kopek (diyor), sÂdıklarla beraber olduğu icin KurʼÂnî ifade kazandı (buyuruyor). İki peygamber karısı da fÂsıklarla beraber olduğu icin -Nûh -aleyhisselÂm-ʼın ikinci karısı, Lût -aleyhisselÂm-ʼın karısı- onlar da Cehennemlik oldu buyruluyor Tahrim Sûresiʼnde.”
HelÂl lokmadan guc almak. Lokmamıza dikkat etmek. Seherleri, gaflet uykusunda ziyÂn etmemek. SÂlih ve sÂdıklarla beraber olmak. Comert olmak. AdÂlete, hakka, hukuka, kul hakkına, hayvan hakkına, hepsine dikkat etmek.
Âile hayatı. Rasûlullah Efendimizʼin Âile hayatına benzetebilme gayreti icinde olabilmek.
Komşuluktaki hukuka riÂyet.
Din kardeşinin hukukuna dikkat etmek.
MahlûkÂtın hukukuna dikkat etmek.
VelhÂsıl zÂhirî farzların yanında bÂtınî farzlar. En muhim, tevÂzu, hak-şinaslık, bunlar da farzdır. El-emîn olmak, es-sÂdık olabilmek. CenÂb-ı Hak bizden oyle istiyor:
“…SÂdıklara sıdklarının fayda verdiği gundur…” (el-MÂide, 119) diyor kıyÂmet gunu. İhlÂslı olması lÂzım.
Edep, hayÂ… En muhim bugun. Zor, aranan, zor bulunan bir hÂdise oldu maalesef. Dilimizde hayÂ, dilimizde edep, gozumuzde edep, gozumuzde hayÂ, hayÂnın her… Maalesef bugun bu olan birtakım yanlış yayınlar, hayÂyı maalesef kaybettirdi.
Ne guzel, şÃ‚ir ne diyor:
Edep bir tÂc imiş nûr-i HudÂʼdan,
Giy o tÂcı, emin ol her belÂdan.
Sabır cok muhim. Tabi bu, her şeyde sabır. Zenginlikte sabır. Kendine kullanmayacaksın. Fakirlikte sabır. Hastalıkta sabır. Butun zorluklarda sabır.
فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
(“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gercekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” [el-İnşirah, 5-6])
ZÂhirî gunahlar diğer taraftan. Bundan kacacak. Nasıl kumar, icki, zinÂ, sirkat ve emsalleri, bunlar nasıl bir zÂhirî gunahlarsa, bir de bÂtınî gunahlar var. Kibir ve gurur geliyor en başta, kibir geliyor, haset geliyor, ihtiras geliyor, ofke geliyor.
“…Ofkelerini yutarlar…” (Âl-i İmrÂn, 134) buyruluyor.
Riy geliyor, cimrilik geliyor. İsraf geliyor. Yalan geliyor, dedikodu geliyor, soz taşıma geliyor. Allah korusun, bunlar da bir kalbi karartan; nasıl diğer şeyler ağır gunahsa, bunlar da cok ağır gunah olmuş oluyor.
CenÂb-ı Hak -inşÃ‚allah- cumlemize itmiʼnÂna ermiş bir nefs ihsÂn eylesin. Elimizden, dilimizden, yureğimizden ummet-i Muhammedʼin mustefîd olmasını CenÂb-ı Hak ihsÂn eylesin. Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe benzemeyi nasîb eylesin ki kıyÂmet gunu Oʼnun civÂrında olalım.
Efendimiz, -bir hadîs-i şerîfle bitiriyorum-:
“‒Ben arkadaşlarımı (kardeşlerimi) ozledim.” buyuruyor.
SahÂbe diyor ki:
“‒YÂ RasûlÂllah! Biz Senʼin arkadaşların (kardeşlerin) değil miyiz?”
“‒Yok (diyor), ben (diyor), siz benim ashÂbımsınız. Ben arkadaşlarımı (kardeşlerimi) bu dunyada gormeyeceğim (diyor). Onları ben kıyÂmet gunu Havz kenarında bekleyeceğim.” diyor.
“‒YÂ RasûlÂllah! Nasıl tanıyacaksınız?” diyorlar.
“‒Nasıl (diyor), siyah bir at surusu icinde alnı beyaz olanla ayağı beyaz olan hemen tanınır, ben de onları Havz kenarında bekleyeceğim…” buyuruyor. (Bkz. Muslim, TahÂret 39, FedÂil 26)
VelhÂsıl zÂhirî farzlara, bÂtınî farzlara dikkat etmek, zÂhirî gunahlardan, bÂtınî gunahlardan kacınmak, guzel bir İslÂm şahsiyet ve karakteri temsil edebilmek, CenÂb-ı Hak cumlemize nasip ve muyesser eylesin -inşÃ‚allah-.
DuÂmızın kabûlu niyÂzıyla; LillÂhi TeÂleʼl-FÂtiha!..
Alıntı;
Osman Nûri Topbaş
__________________
Mirası helÂl yoldan boluşun
Dini Bilgiler0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Mirası helÂl yoldan boluşun