KALPLER KATILAŞMASIN
İman edenlerin, Allah’ın zikrine ve hak olarak inene karşı kalplerinin yumuşaması icin zaman hÂl gelmedi mi? Onlar, daha once kendilerine kitap verilenler gibi olmasın ki, uzerinden zaman gecince kalpleri katılaşıvermiş ve bircoğu yoldan cıkmıştı.
Hadîd Sûresi, 57:16



ALLAH'IN ÂYETLERİ karşısında duyarsız davrananlar hakkında Kur’Ân’ın pek cok uyarıları vardır ki, bunların coğunluğu, birinci derecede, iman etmeyenleri ilgilendirmektedir. Burada ise, doğrudan doğruya, inananlara yonelik olarak bir duyarsızlaşma, bir kalp katılaşması durumu soz konusu edilmekte ve uyarıda bulunulmaktadır.

Bu Âyet, bizden, sadece “İman ettik” demekle veya sadece kuru soz ve ruhsuz davranışlarla yetinmememizi istiyor, bundan daha otesini bekliyor, “Zaman hÂl gelmedi mi?” diyerek bir de sitemde bulunuyor.

Daha once de değindiğimiz gibi, Kur’Ân Âyetlerine bugun inmiş gibi bakabildiğimiz zaman, onlarda ders alacak cok fazla şey buluruz. “Kalplerin yumuşaması icin zaman hÂl gelmedi mi?” sozu de, sanki bugun inmişcesine, ozellikle zamanımıza hitap ediyor gibidir. Kur’Ân’ın inişi sırasında ona muhatap olanların kalp yumuşaklığı ile bugun bizim yuzlerce defa işittiğimiz Kur’Ân Âyetlerine karşı tavrımız arasındaki fark, boyle bir hitaba bizden daha lÂyık kimse olamayacağını gosteriyor.

Âyetin işaret ettiği gibi, bu duyarsızlaşmanın zamanla da yakın ilgisi vardır. Bir mevsim meyvesinin ilk tadıldığı an, onun en tatlı olduğu andır. Nimetler kesintiye uğradığı zaman da insan bu tadı butun canlılığıyla yakalayabilir: kışın ardından ilk defa solunan cayır kokusu, uzun bir hastalıktan sonra ilk defa deniz kenarında yuruyuş, bir iftar sofrasında tadılan zeytin veya bir yudum su, yahut en tatlı yerinde bolunmuş bir uykuya tekrar dalmak gibi…

Bu orneklerin hepsi de, aynı zamanda, Sahabenin Kur’Ân okuyuşunu anlatan orneklerdir. Bediuzzaman, Sahabîler ve ictihad ile ilgili 27. Sozde bu konuda son derece onemli bir tespit yapar: Kur’Ân-ı Hakîmin nurlarıyla hasıl olan o muazzam inkılÂbın etkisi altında, Sahabîler, butun duygu ve yetenekleriyle Kur’Ân’a ve Allah’ın zikrine yonelmişlerdi. Oyle ki, onlar herhangi bir zikir veya bir tesbih sozunu soyledikleri zaman, dalgın zihinlerle ve dillerinin ucuyla soyleyip gecmezler, butun anlamlarıyla o sozu soylerler ve butun varlıklarıyla o sozden feyiz alırlardı.

Yine Bediuzzaman’ın 13. Sozdeki bir tespiti de aynı istikamette, Kur’Ân’ın indiği cağda meydana getirdiği tesirle ilgilidir:

Herşeyin vahşet ve cehalet karanlıklarına burunduğu bir zamanda, Kur’Ân’ın
“Goklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder” meÂlindeki Âyetleri, gecenin karanlığını gunduze ceviren bir gundoğumu gibi etki bırakmış;
bu Âyetlerin canlandırdığı kÂinatta butun varlıklar dirilerek candan bir dost oluvermiş, hepsi birden canlanarak en tatlı dillerle ve en gur sadalarla Yer ve Gokler Rabbini zikretmeye başlamışlardır.
Risale-i Nur Muellifi, bu manzarayı gercekten zevk edebilmek icin, insanın kendisini o cahiliyet asrında hayal ederek Kur’Ân Âyetlerini “ilk defa” dinlemesi gerektiğini soyler.
Zira Kur’Ân’ın tasvir ettiği kÂinat, zaman icinde insanlığın buyuk coğunluğu tarafından kabul edilen bir hakikat halini almış; bu arada meyvenin turfanda tadı da kullenmiş, manzaranın parlaklığı kalın bir ulfet perdesi altında canlılığını yitirmiştir.

Kur’Ân ise, bu durumu, “kalplerin katılaşması”
olarak niteliyor. Ve ibret numunesi olarak, daha once kendilerine kitap verilenlerin Âkıbetlerini gosteriyor: Aradan uzun zaman gecince onların da kalpleri katılaşmıştı.

Daha başka Âyetlerde de Kitap Ehlinin bu ozelliği şiddetle yerilir. Bakara Sûresinin 74. Âyeti, İsrailoğullarının, eriştikleri onca nimetlerden ve tanık oldukları mucizelerden sonra, kalplerinin yine katılaştığı, hatt taştan da katı kesildiği bildirilir. Yine Bakara Sûresinin 88. Âyeti ile Nis Sûresinin 155. Âyeti ise, onların kendi dillerinden “Kalplerimiz ortuludur” sozunu nakleder ve bu sebepten lÂnetlendiklerini bildirir.

Bunlar, zaman icinde katılaşma eğilimi taşıyan kalplerin, kendi haline bırakıldıkları takdirde nasıl bir Âkıbetle karşılaşacağını gosteren en uc orneklerdir. Oyle bir noktaya varıldığı zaman, zaten, uyarıların fayda vermeyeceği bir yere gelinmiş olacağı icin, kulaklarımız henuz uyarılara acık iken Kur’Ân bize bu sonucu gostererek ondan sakınmak icin onlem almaya bizi cağırmaktadır.

Bu konu, bizi “Kalpler nasıl yumuşar?” sorusuna getiriyor ki, bu, bir defa sorulup da cevaplandırılacak bir soru değildir. Bu soru hergun tekrar tekrar sorulsa ve her defasında yeni baştan ona cevap aransa, yeridir diyebiliriz. Bediuzzaman’ın, Kur’Ân dinlerken kendimizi o cahiliyet asrında farz etmek yonundeki tavsiyesi de, hic kuşkusuz, kalp yumuşatma egzersizleri arasında yerini alacak onemli bir oğuttur.

__________________