Mekke’de umûmiyetle putperestlik hÂkim olmakla birlikte, tevhîdin izleri tamÂmen silinmiş de değildi. Hazret-i İbrÂhîm’in tÂlîm ettiği tevhîd dîni az da olsa bir kısım insanlar tarafından devÂm ettiriliyordu.
“AllÂh’ın dostu” mÂnÂsında “HalîlullÂh” vasfına sÂhip olan İbrÂhîm -aleyhisselÂm-, “ulu’l-azm” peygamberlerden biridir. Pek cok peygamberin ve bilhassa RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in atasıdır. AllÂh TeÂlÂ, İbrÂhîm -aleyhisselÂm-’a on sahîfelik bir vahiy lutfetmiştir.
Hazret-i İbrÂhîm’in ismi Kur’Ân-ı Kerîm’de yirmi beş sûrede altmış dokuz def gecmekte, EvvÂh (cok Âh eden), Halîm (hilim sÂhibi) Munîb (AllÂh’a sığınan), KÂnit (AllÂh’a kulluk eden), ŞÃ‚kir (AllÂh’a cok şukreden) ve Hanîf gibi muhtelif isim ve sıfatlarla zikredilerek kendisinden medh u sen ile bahsedilmektedir.
İbrÂhîm -aleyhisselÂm-’ın dînine “Hanîflik” denilmiştir. Hanîf kelimesi lugatte, eğriliği bırakıp doğruya giden, istikÂmet uzere bulunan, başka dinlerden, bÂtıl inanclardan kacıp yalnız bir olan AllÂh’a îmÂn eden “muvahhid” demektir.
CenÂb-ı Hak, Kur’Ân-ı Kerîm’de şoyle buyurmaktadır:
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارَى تَهْتَدُوا قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرَهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“(Yahûdî ve hristiyanlar, muslumanlara) «Yahûdî veya hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız.» dediler. (Ey Habîbim!) «BilÂkis biz doğruya yonelmiş (hanîf) olan ve AllÂh’a şirk koşmayan İbrÂhîm’in dînine tÂbîyiz.» de!” (el-Bakara, 135)
مَا كَانَ اِبْرَهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“İbrÂhîm ne bir yahûdî ne de bir hristiyandı. Fakat O, AllÂh’ı bir tanıyan dosdoğru (hanîf) bir musluman idi ve muşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrÂn, 67)
CÂhiliye doneminde, her turlu sapıklıktan ve putperestlikten yuz cevirip Hakk’a yonelen, Hazret-i İbrÂhîm’in dînine bağlı kalarak yalnız bir olan AllÂh’a inanan kimselere de hanîf denirdi. Varaka bin Nevfel, AbdullÂh bin Cahş, Osman bin Huveyris, Zeyd bin Amr, Kuss bin SÂide gibi zÂtlar, hanîflerden bÂzılarıdır. Hanîfler; cansız, dilsiz, hicbir şeye gucu yetmeyen putların onunde eğilmeyi, onlara yalvarmayı cirkin sayarlardı.
İbn-i Omer -radıyallÂhu anhumÂ-[1] şoyle anlatır:
“Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- nubuvvetten once, Beldah’ın[2] aşağı kısmında bulunduğu bir sırada oradakiler tarafından bir sofraya dÂvet edildi. Sofrada Zeyd bin Amr bin Nufeyl de bulunuyordu. Âlemlerin Efendisi’ne et ikrÂm edildi. Fahr-i KÂinÂt Efendimiz bu yemekten yemediği gibi Zeyd de yemekten imtin etti. Zeyd, etten yememesinin sebebini şoyle îzah etti:
«–Ben sizin putlarınız adına kestiğiniz etten yemem. Ben sÂdece AllÂh’ın ismi zikredilerek kesilenden yerim.»
Zeyd, Kureyş kabîlesinin, hayvanlarını putlar adına kesmelerini ayıplar ve şoyle derdi:
«–Koyunu AllÂh yarattı. Onun icin gokten yağmur indirdi, yerden de nebat bitirdi. Ama siz onu AllÂh’ın ismini zikretmeden kesiyorsunuz!»” (BuhÂrî, MenÂkıbu’l-EnsÂr, 24; ZebÂih, 16)
Bir başka rivÂyet de şoyledir:
“Zeyd bin Amr, Varaka bin Nevfel’i de yanına alarak, hakîkî dîni sorup ona tÂbî olmak uzere Şam’a gitti. Orada bir yahûdî Âlime rastladı. Ona dinleri hakkında suÂl sordu ve:
«–Belki dîninize girerim, bana onun hakkında bilgi ver.» dedi.
Yahûdî:
«–Sen, AllÂh’ın gazabından nasîbini almadıkca bizim dînimize giremezsin!» cevÂbını verdi.
Zeyd:
«–Ben AllÂh’ın gazabından kacarak buralara geldim, (gazap değil, rız ve rahmet arıyorum). AllÂh’ın gazabından herhangi bir pay almaya asl niyetim yok! Sen bana başka bir dîn goster (de ona gireyim)!» dedi.
Yahûdî Âlim:
«–Ben Hanîflikten başka bir dîn bilmiyorum!» cevÂbını verdi.
Zeyd:
«–Hanîflik nedir?» diye sordu.
Yahûdî Âlim:
«–Hazret-i İbrÂhîm’in dînidir. O, ne yahûdî ne de hristiyandı, AllÂh’tan başka bir şeye de tapmıyordu.» cevÂbını verdi.
Zeyd onun yanından cıkınca hristiyan Âlimlerinden biriyle karşılaştı. Ona da aynı şeyleri soyledi.
O da:
«–Sen AllÂh’ın lÂnetinden nasîbini almadıkca bizim dînimize giremezsin!» dedi.
Zeyd ona da:
«–Ben zÂten AllÂh’ın lÂnetinden kacarak bu diyarlara geldim. Elimden geldiğince hicbir zaman AllÂh’ın lÂnetinden bir şey almayacağım. Sen bana başka bir dîn gosterebilir misin?» dedi.
O Âlim de yahûdi Âlim gibi hanîflikten bahsetti. Zeyd onların Hazret-i İbrÂhîm hakkındaki sozlerini işitince, oradan ayrıldı. Dışarı cıkınca ellerini kaldırıp:
«AllÂh’ım, Sen’i şÃ‚hit kılıyorum, ben İbrÂhîm -aleyhisselÂm-’ın dîni uzereyim!» dedi.” (BuhÂrî, MenÂkıbu’l-EnsÂr, 24)
Esm bint-i Ebî Bekir -radıyallÂhu anhumÂ- der ki:
“Zeyd bin Amr’ın ayakta dikilip sırtını KÂbe’ye dayayarak şoyle dediğini işittim:
«–Ey Kureyş cemaati! VallÂhi ben hÂric hicbiriniz İbrÂhîm -aleyhisselÂm-’ın dîni uzere değilsiniz!»
Zeyd diri diri toprağa gomulecek kızları (kurtarıp) hayÂtını bağışlardı. Kızını oldurmek isteyen adama:
«–Onu oldurme, onun kulfetini ben uzerime alıyorum» der ve kızı alırdı. Kız buyuyup serpilince babasına:
«–Dilersen onu sana teslîm edeyim, dilersen ihtiyaclarını gormeye devÂm edeyim.» derdi.” (BuhÂrî, MenÂkıbu’l-EnsÂr, 24)
AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, hanîflerden Varaka hakkında:
“Onu cennetin ortasında, uzerinde sundusten elbise olduğu hÂlde gordum.”
Zeyd hakkında da:
“O, kıyÂmet gununde, benimle Îs -aleyhisselÂm- arasında ayrı bir ummet olarak diriltilecektir.” buyurmuştur. (Heysemî, IX, 416)
Bahsi gecen bu hanîfler, onceki mukaddes kitaplara az cok vÂkıf oldukları icin “Son Peygamber”in vaktinin yaklaştığını biliyor ve buyuk bir hasret ile O’nu bekliyorlardı.
İslÂm Âlimlerinin ekserisine gore Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’ın annesi ve babası da Mekke’deki hanîflerdendi.
Hanîflik, İslÂm’ın tevhîd inancından başka bir şey değildir. Bu sebeple CenÂb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’e hanîf olan İbrÂhîm -aleyhisselÂm-’ın dînine tÂbî olmayı Kur’Ân-ı Kerîm’de şoyle emretmiştir:
ثُمَّ اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرَهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Sonra da (ey Habîbim) Sana: «Doğru yola yonelerek İbrÂhîm’in dînine tÂbî ol! O, muşriklerden değildi.» diye vahyettik.” (en-Nahl, 123)
Bu sebeple hanîflik, İslÂm dîni hakkında da kullanılmış ve samîmî, ihlÂslı her muslumana “hanîf” vasfı verilmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Ben, musÂmahakÂr hanîf dîni ile gonderildim.” buyurmuştur. (Ahmed, V, 266)[3]
[1] AbdullÂh bin Omer -radıyallÂhu anhumÂ- bi’setin ucuncu senesinde doğdu. Babası Hazret-i Omer’le birlikte hicret etti. Ebû Eyyûb el-EnsÂrî’nin de icinde bulunduğu ordu ile İstanbul seferine katıldı. Ablası Hazret-i Hafsa, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in hanımı olduğu icin, Fahr-i KÂinÂt Efendimiz’in yakın cevresinde bulunma imkÂnına sÂhipti. Mukerrerleriyle birlikte 2630 hadîs-i şerîf rivÂyet ederek Ebû Hureyre -radıyallÂhu anh-’tan sonra en cok hadîs rivÂyet eden yedi sahÂbînin (Muksirûn) ikincisi oldu. İbn-i Omer -radıyallÂhu anh-, aynı zamanda en cok fetv veren yedi sahÂbîden biriydi.
AllÂh Rasûlu’nun hayat tarzına harfi harfine uyma ve O’nun emirlerini aynen yerine getirme husûsunda bir benzeri daha yoktu. Rasûl-i Ekrem’in vefÂtından sonra O’na olan muhabbetinin coşkunluğu sebebiyle, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’ın namaz kıldığı yerleri oğrenip oralarda namaz kılar, yuruduğu yollarda yurur, golgelendiği ağacların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. (BuhÂrî, SalÂt, 89; İbn-i Hacer, el-İsÂbe, II, 349)
Birgun ayağının sinirleri toplanmış ve kasılmıştı. Yanında bulunan AbdurrahmÂn bin Sa’d:
“–En cok sevdiğin kimsenin ismini an.” dedi.
O da:
“–YÂ Muhammed’” dedi ve o anda ayağı iyileşti. (İbn-i Sa’d, IV, 154)
İbn-i Omer -radıyallÂhu anh-, ashÂb-ı kirÂmın ileri gelen zenginlerindendi. Servetinin fazla birikmesine meydan vermez, eline geceni yoksullara dağıtırdı. SÂhip olduğu şeyler icinde en cok beğendiklerini, AllÂh yolunda kurbÂn edilmek veya sadaka olarak verilmek uzere ayırırdı. İyi hÂlini gorduğu ve bilhassa namaz kıldığını oğrendiği butun kolelerini ÂzÂd etmeye başlamıştı. Dostlarından biri onu îkÂz etti ve kolelerinden bir kısmının sırf ÂzÂd edilmek icin cÂmiye gittiğini soyledi. Hazret-i AbdullÂh kalbindeki muhabbetullÂhı gosteren şu guzel cevÂbı verdi:
“–Bizi AllÂh ile aldatmak isteyenlere aldanmaya rÂzıyız!”
Muhtelif sebeplerle binden fazla kole ÂzÂd etti. Hicrî 73 / mîlÂdî 692 senesinde seksen beş yaşında iken Mekke’de vefÂt etti.
[2] Beldah, Mekke’nin yakınında bir vÂdidir.
[3] Ayrıca bkz. BuhÂrî, Îman, 29.
Osman Nûri Topbaş
__________________
İbrÂhîm -aleyhisselÂm- ve Hanîflik
Dini Bilgiler0 Mesaj
●19 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İbrÂhîm -aleyhisselÂm- ve Hanîflik