NihÂyet beklenen Nûr, milÂdî 571 yılının 20 Nisan’ına tesÂduf eden 12 Rabîulevvel Pazartesi sabahında tan yeri ağarırken zuhûr Âlemine tenezzul ederek AbdullÂh ve Âmine’nin izdivac kucağında dunyÂmızı şereflendirdi.
Bu teşrîf ile Âdeta butun varlıklar dile gelip:
“Hoş geldin y RasûlallÂh!” diyerek surûra gark oldular.
Suleyman Celebi, cihanda butun zerrelerin bu ulvî teşrîf karşısındaki sevinc ifÂdelerini mıs*rÂlarında şoyle dile getirir:
Merhab ey Âlî sultÂn merhabÂ!
Merhab ey kÂn-ı irfÂn merhabÂ!
Merhab ey sırr-ı FurkÂn merhabÂ!
Merhab ey derde dermÂn merhabÂ!
Merhab ey Rahmeten li’l-Âlemîn!
Merhab Sen’sin Şefîu’l-muznibîn!..
O’nun zuhûruyla AllÂh’ın rahmeti bu Âlemde coşup taştı. Sabahlar ve akşamlar Âdeta renk değiştirdi. Duygular derinleşti. Sozler, sohbetler, lezzetler enginleşti; her şey ayrı bir mÂnÂ, ayrı bir letÂfet kazandı. Putlar sarsılarak yere devrildi. KisrÂlar beldesi MedÂyin sa*raylarında sutunlar ve kuleler yıkıldı. O zamanlar insanların mukaddes saydıkları SÂve Golu,[1] zulum bataklığı hÂlinde kurudu.[2]
Cihandaki zaman ve mekÂnda gercekleşen bu tecellî, o asîl varlığın zuhûru*nun ilk bereketi idi. Bu bereket, butun kÂinÂtı kuşattı. O seneye bolluk senesi denildi. Nitekim ehl-i dil (gonul ehli) nazarında Kadir Gecesi’nden sonra en kıymetli gece, RasûlullÂh’ın doğduğu gece olarak kabûl edilmiştir.
O gece bir gul gibi acılan Âlemlerin Efendisi’nin feyz u bereketiyle dolan gonullerden taşan ifÂdeler, şÃ‚irlerin mısrÂlarına ayrı bir letÂfet kazandırdı:
Suya virsun bağ-bÂn gulzÂrı zahmet cekmesun
Bir gul acılmaz yuzun tek virse min gulzÂre su
“Bahcıvan gul bahcesini sulamak icin (boş yere) zahmet cekmesin! (ZîrÂ), bin tane gul bahcesi sulasa (y RasûlallÂh, yine de) Sen’in yuzun gibi bir gul (hicbir zaman) acılmaz!..”
O guller gulunun ulvî teşrîfiyle her şeyin akışı değişmişti. Rahmet tecellîleri, inci tÂneleri gibi kÂinÂta serpilmiş ve nûra hasret gonuller surûra gark olmuştu.
İbn-i AbbÂs -radıyallÂhu anhumÂ-’dan şoyle rivÂyet edilmiştir:
“Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, pazartesi gunu doğdu, pazartesi gunu pey*gamber oldu, pazartesi Mekke’den Medîne’ye hicret etti, pazartesi gunu Medîne’ye vardı, pazartesi gunu vefÂt etti. Pazartesi gu*nu (KÂbe’de hakemlik yaparak) Hacer-i Esved’i yerine koydu. Pazartesi gunu Bedir zaferini kazandı. Pazartesi gunu الْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ «Bugun size dîninizi tamamladım.» (el-MÂide, 3) Âyeti nÂzil oldu.” (Ahmed, I, 277; Heysemî, I, 196)
O’nun doğumu, peygamberliği, hicreti ve irtihÂlinin, ilÂhî bir tecellî olarak hep pazartesi gunlerine rastlaması, bu gunun ehemmiyetinin bir nişÃ‚nesidir. CemÂl ve celÂl tecellîsi olarak sevincin heyecÂnı ile huznun burukluğu, bayram neşesi ile irtihÂl elemleri berÂber yaşanmaktadır.
RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in kÂinÂtı teşrîf ettiği mubÂrek gecede bÂzı hÂrikulÂde hÂller vukû bulmuştur. Bu mûcizelerden birkacı şoyledir:
Hazret-i Âmine’nin bildirdiğine gore kendisi, ne hÂmileliği ne de doğum esnÂsında hicbir zahmet cekmemiş ve AllÂh Rasûlu dunyÂya gelirken doğu ile batı arasını aydınlatan bir nûrun kendisinden cıktığını gormuştur. Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- temiz bir şekilde, ellerini yere dayayarak doğmuş ve başını semÂya kaldırmıştır.[1]
O anda şeytan, hayÂtında hic olmadığı kadar buyuk bir cığlık koparmıştır.[4]
İran başkadısı ve din adamı MûbezÂn, ruyÂsında birtakım serkeş develerin bir suru yuruk atları onlerine katarak Dicle ırmağını gectiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını gormuştur.
SemÂve VÂdisi’ni[5] su basmıştır.
KisrÂ’nın sarayından 14 sutun yıkılmıştır.
İranlıların, tapınaklarında bin yıldan beri hic sonmeden yanan ateşleri sonmuştur.[6]
Âişe-radıyallÂhu anhÂ-’nın anlattığına gore Mekke’de ticÂretle meşgul olan bir yahûdî, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in doğduğu gece, AllÂh Rasûlu’nun dunyÂyı teşrîfinin alÂmeti olan yıldızın doğduğunu gormuş, Kureyş meclislerinden birine giderek:
“−Ey Kureyşliler! İcinizde bu gece cocuğu doğan var mı?” diye sormuştu.
“−VallÂhi bilmiyoruz!” denilmesi uzerine yahûdî:
“−Ey Kureyş cemaati! Size soylediğim şeyi iyi belleyiniz! Bu gece Âhir zaman ummetinin peygamberi doğmuştur. Onun iki kurek kemiği arasında, uzerinde tuyler bulunan siyah sarı karışımı bir ben vardır.” dedi.
Meclistekiler, yahûdînin soylediklerine hayret ederek dağıldılar. Evlerine varınca yahûdînin sozlerini Âilelerine anlattılar. Bir kısmının Âilesi:
“−AbdullÂh’ın bir oğlu doğdu. O’na Muhammed ismini verdiler!” dedi. Bunun uzerine onlar yahûdînin evine gidip:
“−Mekke’de bir cocuk doğmuş, haberin var mı?” dediler. Yahûdî:
“−Ben size haber verdikten sonra mı yoksa once mi?” diye sordu.
“−Once doğmuş, ismi de Ahmed!” dediler.
İsteği uzerine onu Hazret-i Âmine’nin evine goturduler. Hazret-i Âmine mubÂrek oğlunu onlara gosterdi. Yahûdî, Fahr-i KÂinÂt -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in sırtındaki nubuvvet muhrunu gorunce bayıldı. Ayıldığı zaman, kendisine:
“−Ne var, ne oldu?” dediler.
Yahûdî:
“−VallÂhi artık İsrÂîloğulları’ndan peygamberlik gitti! Ellerinden Kitap da gitti! Son peygamberin, İsrÂîloğulları’nı oldureceği ve din adamlarının îtibÂrını duşureceği yazılıdır. Araplar nubuvvetle buyuk bir izzet ve şerefe erecekler. Ey Kureyş cemaati! Sevininiz, vallÂhi siz, haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir kuvvete mÂlik olacaksınız!” dedi. (İbn-i Sa’d, I, 162-163; HÂkim, II, 657/4177)
RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-’in velÂdetine butun Mekke halkı sevinmişti. Hatt Ebû Leheb, mubÂrek yeğeninin doğduğunu mujdeleyen cÂriyesi Suveybe’yi, ÂzÂd ederek mukÂfatlandırmıştı.[7]
Bu hÂdiseyle alÂkalı olarak daha sonra AbbÂs -radıyallÂhu anh- şunları anlatır:
Ebû Leheb’i olumunden bir sene sonra ruyamda gordum. Kotu bir hÂlde idi:
“−Sana nasıl muÂmele edildi?” diye sordum.
Ebû Leheb:
“−Muhammed’in doğumuna sevinerek Suveybe’yi ÂzÂd ettiğim icin pazartesi gunleri azÂbım biraz hafifletilmektedir. O gun baş parmağımla işÃ‚ret parmağım arasındaki şu kucuk delikten cıkan su ile serinlemekteyim.” cevÂbını verdi. (İbn-i Kesîr, el-BidÂye, II, 277; İbn-i Sa’d, I, 108, 125)
[1] SÂve, HemdÂn ile Kum arasında, Tahran’ın 125 km. guneybatısında bir goldur. Suyu cekilince yerine SÂve şehri kurulmuştur.
[2] Bkz. İbn-i Kesîr, el-BidÂye, II, 273.
[3] İbn-i Sa’d, I, 102, 150.
[4] İbn-i Kesîr, el-BidÂye, II, 271.
[5] SemÂve, Kûfe ile Şam arasında, Bağdat’ın 235 km. guneydoğusunda, Kelb arÂzisinde, taşsız bir coldur.
[6] İbn-i Kesîr, el-BidÂye, II, 273.
[7] Halebî, I, 138.
Osman Nûri Topbaş
__________________
Ulvî Teşrîf ve Bu EsnÂda Vukû Bulan HÂrikulÂde HÂller
Dini Bilgiler0 Mesaj
●15 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Ulvî Teşrîf ve Bu EsnÂda Vukû Bulan HÂrikulÂde HÂller