PEYGAMBER -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- EFENDİMİZʼİN SON NEFESİNDEKİ EMRİ:
“EMRİNİZDEKİLERİN HAKLARINA RİÂYET EDİN”
VelhĂ‚sıl namazımız cok muhim. CenĂ‚b-ı Hak:
“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor.
Namaza cok ihtimam istiyor CenĂ‚b-ı Hak.
“…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor. “Bir mîrac”, Efendimiz buyuruyor.
Efendimiz vefĂ‚t ederken bile, rĂ‚vî diyor:
“Sesi kısıldı (diyor), iki şey uzerinde Efendimiz cok hassĂ‚siyetle duruyordu. İyice duyamaz hĂ‚le geldik. Efendimiz tekrarlıyordu: «Namaz, namaz, namaz» birincisi. İkincisi de; «Emrinizin altındakilerin hukukuna dikkat edin.»” (Bkz. Beyhakî, Şuab, VII, 477)
Bunun icine “eytĂ‚m, erĂ‚mil” yani “dullar ve yetimler” de giriyor. Onlardan da bir mesʼul olduğumuzu. Yani beden ve kalp Ă‚hengi icinde, huşû icinde CenĂ‚b-ı Hak bir namaz istiyor. İlĂ‚hî huzûra giriyoruz cunku. HattĂ‚ “namaza duracağınız zaman temiz elbiseler giyinin” buyruluyor, secde edeceğiniz zaman. (Bkz. el-A‘rĂ‚f, 31)
Yani zĂ‚hir ve bĂ‚tın tertemiz olacak. Huzûra cıkıyoruz cunku.
Oruc:
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
(“…Umulur ki korunursunuz.” [el-Bakara, 183])
“Umulur ki kurtulursunuz.” buyruluyor. Goze oruc, kulağa oruc, dile oruc. Zikirle gecen bir dil.
Sadaka, infak, 125 yerde geciyor toplam olarak. CenĂ‚b-ı Hak ne buyuruyor:
“Sevdiğiniz şeylerden vermedikce AllĂ‚hʼa yaklaşamazsınız…” buyuruyor. (Bkz. Âl-i İmrĂ‚n, 92)
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ buyruluyor.
Nasıl kendimizi seviyoruz, kendimize alıyoruz. Fakat Allah icin ne kadar veriyoruz? Allah icin ne kadar seviyoruz?
Demek ki bunun icin CenĂ‚b-ı Hak hep onumuze olculer koymuş oluyor.
Hac, ayrı bir fazîlet. En son farz olan bir ibadet.
Fısk yok, refes yok, cidĂ‚l yok. Boş lĂ‚flar -af edersiniz- gevezelik, cidĂ‚l, munĂ‚kaşa vs. lĂ‚ubĂ‚lî soz, bunların hepsini CenĂ‚b-ı Hak men ediyor. (Bkz. el-Bakara, 197)
Demek ki kul bu şekilde bir şahsiyet tevzî ederek yaşayacak ve CenĂ‚b-ı Hakʼla dost olacak. Onun icin CenĂ‚b-ı Hak dostluğu istiyor. Dostluk nedir? Sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini gormesinden kaynaklanır.
YĂ‚kub -aleyhisselĂ‚m-ʼın on iki oğlu vardı. Yusuf… Kendi karakter, kendi şahsiyetini Yusufʼta gordu, Yusufʼa meyletti. CenĂ‚b-ı Hak da bir kulunda ne kadar cemĂ‚lî sıfatların tecellîsi varsa -başta merhametten başlayarak- o kulla CenĂ‚b-ı Hak dost oluyor.
O kula:
فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
“…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” (el-Ahkāf, 13) buyuruyor, o zor gunde.
İki zor Ă‚nımız var. Efendimiz hep duĂ‚ ederdi:
“‒YĂ‚ Rabbi! Kabir azĂ‚bından ve Ă‚hiret azĂ‚bından Sana sığınırım.” buyuruyor. (Bkz. Muslim, Cennet, 67)
İbrahim -aleyhisselĂ‚m- malından, canından, evlĂ‚dından, onları Allah yolunda istîmĂ‚l etmesiyle “Halîlullah” oldu. Tevhîdi korumak icin ateşe girmeye, ateşte yanmaya rĂ‚zı oldu. Nemrudʼun ateşine girmeye rĂ‚zı oldu. CenĂ‚b-ı Hak gulistana cevirdi. CenĂ‚b-ı Hakkʼın karşısındaki, Cebrailʼin zikrinin mukĂ‚bilinde butun servetini verecek oldu, vakfetti.
CenĂ‚b-ı Hakkʼa olan muhabbeti, evlĂ‚t muhabbetinin uzerine cıktı. CenĂ‚b-ı Hak:
“SelĂ‚m İbrahim (dedi), bu zor bir imtihandı, acık bir imtihandı. Sana selĂ‚m olsun.” buyurdu ve tebrik etti:
“Sana bir nam verdik.” buyurdu. (Bkz. es-SĂ‚ffĂ‚t, 106-109)
Et-TahiyyĂ‚tuʼden sonra İbrahim -aleyhisselĂ‚m-ʼa da salevĂ‚t-ı şerîfe getiriyoruz.
Fakat CenĂ‚b-ı Hak, tabi; İbrahim -aleyhisselĂ‚m-ʼda buyuk ufuklar acıldı, kalpte ufuklar acıldı, kalpte derinlikler başladı. İlĂ‚hî azamet, ilĂ‚hî kudret akışları karşısında bir acziyet icinde kaldı.
KıyĂ‚met gunu;
وَلَا تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
“YĂ‚ Rabbi! İnsanları yarattığın gun beni mahcup etme.” buyurdu. (Bkz. eş-ŞuarĂ‚, 87) Tabi bu, demek ki perdeler kalktıkca, insan; “مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ (Nefsini bilen, Rabbini de bilir.)” Acziyetini idrĂ‚k ediyor.
VelhĂ‚sıl hayat dediğimiz nedir? Beşik ile tabut arasındaki bu kısa yolculuğu tefekkur ikliminde idrĂ‚k edebilmek:
Nicin geldin? Kimin mulkunde yaşıyorsun? Kimin verdiği rızıkla merzuksun? Yolculuğun nereye?
CenĂ‚b-ı Hak kulundan ne istiyor?
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“Ancak AllĂ‚hʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o gunde fayda bulur).” [eş-ŞuarĂ‚, 89])
Rafine olmuş bir kalp istiyor. Nasıl insan doğuşta tertemiz geliyor, mis gibi kokuyor cıktığı zaman dunyaya. CenĂ‚b-ı Hak o şekilde bir kendisiyle bir kavuşmamızı arzu ediyor.
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
“Kalb-i munîb” istiyor. Hak ve şer o kalpte netleşmiş. Nasıl insan ateşe elini sokmaz; o kişi AllĂ‚hʼın haram kıldıkları karşısında bu kadar bir teyakkuz hĂ‚linde.
“Nefs-i mutmainne”. CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
“Ey itmiʼnĂ‚na ermiş nefs!” (el-Fecr, 27) diyor. Mal, mulk, evlĂ‚t, ne Allah verdiyse hepsini Allah yolunda fedĂ‚-yı cĂ‚n edenler, kullananlar.
Değişen şartlar altında… Zenginlikle imtihan en zoru, fakirlikle imtihan, hastalıkla imtihan, en zoru sağlıkla imtihan. Hepsini bu “rĂ‚dıyye” AllĂ‚hʼın emrettiği şekilde, Allahʼtan rĂ‚zı olarak…
Zenginse ona gore, mutevĂ‚zı olarak yaşayacak, kifĂ‚yet miktarıyla yaşayacak, infak edecek.
CenĂ‚b-ı Hak varlık vermemişse; “bunda da bir hayır var” diyecek. “Verseydi belki ben daha kotu olacaktım, Ă‚hiretim felĂ‚kete uğrayacaktı.” Sabredecek orada. Hastaysa sabredecek. En zoru, sıhhatliyse, en zoru da bu, sıhhatte nasıl sabredecek? İbadetine dikkat edecek, kulluğuna dikkat edecek, nefsĂ‚nî arzulardan kendini koruyacak. İşte bu şekilde olacak, Allah ondan rĂ‚zı olacak: Merdıyye.
“Cennetʼime gir.” (el-Fecr, 30) buyruluyor.
En (buyuk) huzur nedir hayatta?
اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
(“…Bilesiniz ki, kalpler ancak AllĂ‚hʼı anmakla mutmain olur (huzura kavuşur).” [er-Ra‘d, 28])
Kalbin CenĂ‚b-ı Hakʼla beraber olması. İşte peygamberler. En cok cileler, belĂ‚lar, peygamberlerin başından geciyor. En rahat Suleyman -aleyhisselĂ‚m- gibi gozukuyor. Butun dunya tasarrufu eline veriliyor. Butun insanlar birleşse butun gucunu verse bir Suleyman -aleyhisselĂ‚m-ʼın saltanatı gibi olmaz. Fakat CenĂ‚b-ı Hak, Suleyman -aleyhisselĂ‚m-, yahut da bir zelleden, “Onu tahtının ustunde olu bir ceset gibi bıraktık.” buyuruyor. (SĂ‚d, 34) Oyle bir ağır bir imtihana dûcĂ‚r ediyor.
VelhĂ‚sıl CenĂ‚b-ı Hak bizden Hak dostu olmamızı arzu ediyor. Demek ki Hak dostları nedir o zaman? Tasavvuf yolunda zĂ‚hirini ve bĂ‚tınını ikmĂ‚l etmiş, zĂ‚hirle bĂ‚tınını ikmĂ‚l etmiş, kalbî merhaleler katederek davranış mukemmelliğine ulaşmış bulunan bahtiyar kişilerdir.
Onların durumu nedir AllĂ‚hʼa ve Allah Rasûluʼne ittibĂ‚ hususunda? Aynı altın tartan terazi hassasiyetine sahiptir. Nasıl bir kuyumcu terazisinde miligramların bir tesiri vardır, esen ruzgĂ‚rın tesiri vardır, o şekilde bir, Rasûlullah Efendimizʼin izinde bulunmakta bir hassasiyet gosterenlerdir.
Umûmî halk ise ruhsatlarla amel eder genel olarak. Yani bir odun kantarında miligram yoktur, gram bile yoktur. Kilolar vardır gosterilen. Fakat Allah dostlarında bir kuyumcu terazisi gibidir her şey.
Demek ki CenĂ‚b-ı Hakkʼa yaklaşabilmek, her hĂ‚limizi bir mîzan edebilmek… Allah Rasûlu nasıl emretti, ashĂ‚b-ı kirĂ‚m nasıl yaşadı, evliyĂ‚ullah nasıl yaşadı?
MeselĂ‚ bir misal vereyim. Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz halîfe oldu. Herkes dediler ki; artık dediler, eski hizmetlerini yapamaz dediler. Yetimlerin koyunlarını sağıyordu, onlara hizmet ediyordu kimsesizlere. Yine Ebû Bekir Efendimiz, yine onların, yine o, zaman icinde CenĂ‚b-ı Hak zaman veriyor hizmette. “Benim zamanım yok, vaktim yok.” diye bir şey yok. CenĂ‚b-ı Hak zaman icinde zaman veriyor. Yine o yetimlerin koyunlarını şey yapıyordu.
TevĂ‚zû zirvede. Halîfe olduğu zaman, ashĂ‚ba dedi:
“‒Ben yanılırsam beni (dedi) siz îkĂ‚z edin.” buyurdu. (Bkz. İbn-i Sa’d, III, 182-183; Suyûtî, TĂ‚rîhu’l-HulefĂ‚, s. 69, 71-72; Hamîdullah, İslĂ‚m Peygamberi, II, 1181)
Yine Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- halîfe oldu. O da aynı şekilde:
“‒Cemaat! (Dedi.) Eğer ben yanılırsam beni (dedi) irşĂ‚d edin, îkĂ‚z edin.” dedi.
Bir bedevî kalktı, colden gelen bir bedevî. Kılıcını cıkardı, şoyle bir kılıcı bir salladı:
“‒Omer! Hic merak etme (dedi), sen (dedi) yamulursan, seni biz bu kılıcımızla doğrulturuz.” dedi.
Tabi, kabaca bir şey. Fakat Hazret-i Omerʼin şeyi cok guzel. Kızmadı hic. “Allah rĂ‚zı olsun.” dedi. “Demek ki, yĂ‚ Rabbi (dedi), beni yamulursam, beni doğrultacak bir cemaat ihsan ettin.” buyurdu. (Bkz. Suyûtî, TĂ‚rîhu’l-HulefĂ‚, s. 130)
DĂ‚vud-i TĂ‚î onune gelen bir yemeği yetimler sebebiyle yiyemedi:
“‒Onlara gotur (dedi) ki Arş-ı ÂlĂ‚ʼya cıksın (dedi). Ben yesem bir muddet sonra cıkacak.” dedi.
Seriyy-i Sakatî, toplumun derdiyle meşguldu. Yangın cıktı. Evi kurtuldu. “O gun (dedi), yananları duşunemedim. (30 yıldır o hĂ‚lime istiğfar ediyorum).” dedi. (Bkz. Hatîb, TĂ‚rih, IX, 188; İbn-i Hallikan, Vefeyat, II, 357; Zehebî, Siyer, XII, 185, 186)
Demek ki bu cok muhim. Yani dunyada bir suru bugun mazlum var. Bircok yalnız var. Bircok garip var. Ne kadar bunlar bizi huzunlendiriyor, ne kadar duşunduruyor? Ben orada olsaydım, onlar burada olsaydı…
Aziz Mahmud HudĂ‚yî Hazretleri, kadı, Bursa kadısı, en zirvede, padişahtan sonra ikinci bir adam. İltifatlar, alĂ‚kalar, postlar, luks, vs. şu, bu.
“‒Aman (diyor), bunlar (diyor), beni (diyor) yanlış yerin yolcusu yapacak (diyor). İlk defa kendim (diyor) mutevĂ‚zı olayım (diyor), kulluğumu idrĂ‚k edeyim.” diyor. Ciğer satmaya başlıyor Bursa sokaklarında. VelhĂ‚sıl makamın şohretinden korkuyor.
BahĂ‚uddîn Nakşibend Hazretleri, tĂ‚ hizmeti hayvanlara kadar gidiyor. Hastalara gidiyor, hayvanlara gidiyor.
Bir soru geliyor:
“Tasavvuf yolunun yolcularına şeytan sataşır mı?” diye bir sual geliyor. Bu suĂ‚lin cevabını AbdulhĂ‚lık GucduvĂ‚nî Hazretleri şoyle buyuruyor:
“SĂ‚lik, nefs-i mutmainneye ermedikce, şeytan ona ofke Ă‚nında sokulabilir. (Ofkelenir, ofkelendiği zaman bir suru yanlışlıklar yapar. Ofkesini yutamaz.) Fakat nefsi fenĂ‚ya ermiş sĂ‚likte (yani itmiʼnĂ‚na gelmiş, nefsi mutmain olmuş) ofkenin yerine ilĂ‚hî emirlere hassĂ‚siyet, bilhassa sabır, sabır devreye girer, sabır sebebiyle o ofkesini bertaraf eder.”
Hic Efendimizʼin hayatında, evliyĂ‚ullĂ‚hın hayatında şahsına Ă‚it hic, zerre kadar bir ofke yok. Yine buna benzer, cok, ehlullĂ‚hʼın ifadeleri var…
Osman Nuri Topbaş
2016 SOHBETLERİ
__________________
Peygamber Efendimizʼin Son Nefesindeki Emri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Peygamber Efendimizʼin Son Nefesindeki Emri