YOLDAKİ İŞARETLER’İN [1] “GİRİŞ” BOLUMUNUN TERCUMESİ:
Bugun insanlık, cehennemî bir cukurun kenarında duruyor [2]… Başının uzerinde asılı duran yok oluş tehdidi yuzunden değil.. Bu tehdit, hastalığın kendisi değil, hastalığın belirtisidir. Fakat asıl sebep, insanlığın ‘değerler’ dunyasında iflas etmiş olmasıdır. Zaten, insan hayatının sağlam bir gelişmeyle gelişmesi ve sağlıklı bir ilerlemeyle ilerlemesi, o değerlerin golgesinde mumkun olabilir. Bu durum, Batı dunyasında apacık bir şekilde ortaya cıkmıştır. O Batı dunyası ki, yanında insanlığa verebileceği hicbir ‘değer olcusu’ kalmamıştır. Hatta, uyguladığı ‘demokratik duzenin’ iflasa benzer bir hale gelmesinden sonra, ozvarlığını devam ettirmek icin kendi vicdanını dahi ikna edebileceği bir şeyi kalmamıştır. Oyle ki, Batı toplumu yavaş yavaş Doğu bloğunun duzenlerini ve ozellikle de ‘Sosyalizm’ adı altında ‘ekonomik sistemlerini’ odunc almaya ve iktibas etmeye başlamıştır.
Doğu bloğunda da durum aynıdır. Cunku, başta ‘Marksizm’ olmak uzere butun ‘Sosyalist Nazariyeler’ onceleri bir inanc damgası taşıması itibariyle gerek Doğu’da, gerekse Batı’da buyuk bir kitleyi kendisine cekmesine rağmen, daha sonra duşunce planında acıkca geriye donuş yaparak gunumuzde neredeyse sistemin ozunden hayli uzaklaşan bir devlet ve bu devletin kurumlarından ibaret bir hale gelmiştir. Zaten, ‘Marksizm’ ve benzeri sistemler, genellikle insan fıtratının tabiatı ve gerekleriyle catışır. Bundan dolayı bu sistemler ancak sindirilmiş toplumlarda veya uzun zamanlar zorba rejimlere alışmış toplumlarda gelişebilir. TÂ ki, bu ceşit toplumlarda iktisadi maddi başarısızlık gorulmeye başladı. Ekonomi, bu toplumların uzerine kurulduğu ve kendisiyle ovunduğu bir yondur. Mesela, sosyalist sistemlerin zirvesini temsil eden Rusya’da, carlar doneminde bile gelişen ‘tarım hayatı’ verimsizleşmiştir. Rusya, buğday ve gıda maddelerini dışarıdan ithal etmektedir. Ve yine Rusya, toplumsal arazilerin ve insan fıtratıyla catışan duzenin başarısızlığı yuzunden bir miktar yiyecek elde etmek icin yanındaki altınlarını satmaktadır.
O halde, insanlığın yeni bir onderliğe ihtiyacı var!
Şuphesiz, Batı’lı adamın insanlık icin onderliği son bulmak uzeredir. Bu durumun nedeni, Batı medeniyetinin maddi yonden iflas etmesi veya iktisadi ve askeri guc bakımından zayıflaması değil.. Batı’lı adamın onderliğine imkÂn veren ‘değerler sistemine’ sahip olmaması nedeniyle, Batı sistemi devrini tamamlamıştır.
Bugun, insanlığın ulaşmış olduğu maddi medeniyetin bekasını ve gelişmesini sağlayacak bir onderlik lazımdır. Bu onderlik, Avrupa dehasının ulaştığı maddi kalkınma yolundan giderek, insanların tanıdığı sistemlere kıyasla ciddi, mukemmel ve yepyeni bir değer olcusuyle beslenmeli, musbet, koklu ve aynı zamanda pratik bir metodla ortaya cıkmalıdır.
Soz konusu ‘değerler sistemine’ ve metod’a sahip olan yegane sistem İslÂm’dır.
Artık ‘ilmi kalkınma’ devrini tamamlamıştır. Bu devrin uyanışı, milÂdi 16. Asırda ‘Kalkınma Cağı’ (Ronesans) ile başladı ve 18. ve 19. Asırlar arasında zirvesine ulaştı. Artık yeni bir birikimi kalmamıştır.
Tıpkı bunun gibi, o donemde ortaya cıkan ‘Devletcilik’ ve ‘Irkcılık’ ve coğrafyaya dayanan butun gruplaşma akımları o asırlarda devrini tamamlamıştır. Onların da artık yeni bir birikimi kalmamıştır.
Daha sonra, ferdiyetci ve toplumsal sistemler işin sonunda başarısızlığa uğramıştı.
Şuphesiz en zor, en şaşkın ve en huzursuz bir donemde ‘İslÂm’ ve ‘Ummet’ devri gelmiştir artık. Yeryuzundeki maddi gelişmeye engel olmayan İslÂm’ın devri… Zira İslÂm, Allah’ın insan oğlunu yeryuzunde ‘halifelikle’ gorevlendirdiği andan itibaren maddi gelişme gostermeyi insanın ilk gorevi arasında sayar. Hatta maddi gelişme gostermeyi insan varlığının gayesini gercekleştirmek icin –ozel şartlar altında- Allah’a ibadet sayar.
“Hani Rabbin meleklere: ‘Şuphesiz ki Ben yeryuzunde bir halife yaratacağım’ demişti..” (Bakara: 30)
“Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (ZÂriyÂt: 56)
Allah’ın İslÂm ummetini secip ortaya cıkarmakla irade etiği amacın gercekleşmesi icin, İslÂm ummetinin devri gelmiştir artık..
“Siz insanlar icin cıkarılmış en hayırlı bir ummetsiniz. İyiliği emreder, kotuluğe engel olur ve Allah’a iman edersiniz..” (Âl-i İmrÂn: 110)
“Boylece sizi vasat bir ummet kıldık ki, insanlara şÃ‚hidler olasınız ve Rasûl de size şÃ‚hid olsun diye…” (Bakara: 143)
Fakat, İslÂm bir toplumda temsil edilmedikce, yani bir ummet tarafından temsil edilmedikce fonksiyonunu icr edemez. Cunku insanlık, -ozelikle bu zamanda- yaşanan hayatta pratik ispatını gormedikce mucerret (soyut) bir inanc sistemine kulak vermez. Musluman bir ummetin varlığı uzun asırlardan beri yok kabul ediliyor. Cunku Musluman ummet, eskiden icerisinde İslÂm’ın yaşandığı bir ‘toprak parcası’ olmadığı gibi, cağlardan bir cağ icerisinde ataları İslÂm sistemi uyarınca yaşamış bir ‘kavim’ de değildir. ‘Musluman ummet’; yaşam tarzları, duşunce yapıları, prensipleri, sosyal duzenleri, değer yargıları ve kriterleri bunların tamamı İslÂm sisteminden kaynaklanan bir insan topluluğudur. Soz konusu ozellikleri taşıyan bu ummet, yeryuzunun her tarafında Allah’ın şeriatıyla hukmetmenin sona erdiği gunden beri ortadan kalkmıştır.
Bundan dolayı, İslÂm’ın bir kere daha insanlığa onderliğiyle beklenen fonksiyonu icr etmesi icin, bu ummetin varlığını yeniden sağlamak lazımdır.
Ne İslÂm’ın kendisi ve ne de İslÂm’ın metoduyla ilgisi olmayan nesillerin kalıntıları, duşunce sistemlerinin kalıntıları, dış gorunuş kalıntıları ve sosyal duzen kalıntıları tarafından ortulen bu ummet icin yeniden diriliş şarttır. ‘İslÂm Âlemi’ (!!!) diye isimlendirilen boyle bir ummetin var olduğu sanılmasına rağmen, ilk gorev budur.
Biliyorum ki, ‘yeniden dirilişe’ girişmekle ‘onderliği’ teslim alma devresi arasındaki mesafe uzaktır.. Cunku ‘İslÂm ummet’ uzun yıllar, hem varlıklar dunyasından ve hem de gozle gorulen dunyadan kaybolmuştur. Uzun yıllar boyunca insanlığın onderliğini; başka fikri sistemler, başka milletler, başta dunya goruşleri ve başka hayat tarzları ellerinde tutmuştur. Bu donemde Avrupa dehası ‘ilim’, ‘kultur’, ‘sosyal sistem’ ve ‘maddi uretim’ alanında buyuk bir birikim meydana getirmiştir. Bu, insanlığın zirvesinde bulunduğu buyuk bir birikimdir. Gunumuzde insanlık, ne bu birikimden ve ne de onu temsil edenden kolay kolay vazgecmek ister! Ozellikle ‘İslÂm Âlemi’ (!) diye isimlendirilen ve henuz bu ozelliklerden mahrum olan milletler icin, bu durumdan vazgecmek mumkun değildir.
Fakat, butun bu değerlendirmelere rağmen, yeniden diriliş girişimi ile onderliği ele gecirme arasındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun, İslÂmi bir diriliş şarttır. İslÂmi dirilişe girişmek, vazgecilmez ilk adımdır.
Durumun tamamen bilincinde olmamız icin, bu ummetin onderliğe layık yeteneklerini kesin bir şekilde idrak etmemiz gerekir ki; yeniden dirilişe girişirken hangi unsurları goz onunde tutmamız gerektiği konusunda yanılgıya duşmeyelim.
Şuphesiz ki, bu ummet şu anda insanlığa maddi gelişme alanında herkesi onunde boyun eğdirecek ve bu acıdan evrensel onderliğini kabul ettirecek olağanustu bir ustunluk takdim edecek gucte değildir. Cunku, Avrupa dehası onu bu alanda cok geride bırakmıştır. En az birkac asır boyunca Avrupa dehasına karşı bu ummetten maddi ustunluk beklenemez!
O halde başka bir yetenek şarttır. Şu anki medeniyetin kaybettiği bir yetenek!..
Şuphesiz bu sozler, maddi gelişmeyi ihmal edeceğiz demek değildir. Gucumuzu bu alana sarf etmemiz gorevimizdir. Fakat, icinde bulunduğumuz donemde insanlığın onderliğine gecişimizi sağlayacak bir meziyet olduğu icin değil, varoluşumuzun zaruri bir gereği olarak ona yonelmek zorundayız. Aynı zamanda yeryuzunde halife olmak gorevini insanın omuzlarına yukleyen ve insanın varoluş gayesini gercekleştirdiği icin maddi alanda gelişmeyi bazı şartlar altında Allah’a ibadet sayan ‘İslÂm duşuncesinin’ bize zorunlu kıldığı bir gorev olması vasfıyla da maddi gelişmeye onem vermeliyiz.
O halde, insanlığa onder olabilmek icin maddi gelişmelerin dışında başka bir meziyet gerekir. Bu meziyet, fıtratın ihtiyacları ile birlikte maddi gelişmeleri de karşılayabilecek bir duşunce sisteminin gozetimi altında, insanlığa dÂhiyane maddi gelişmelerin sonuclarını koruma imkÂnı veren ‘akide’ ve ‘metod’dan başka bir şey olamaz. Soz konusu bu akide ve metod’un bir insan kitlesinde yani Musluman bir toplumda temsil edilmesi gerekir.
Şuphesiz ki, bugun butun dunya; hayatın temel prensiplerinin ve duzenlerinin kendisinden kaynaklandığı esas acısından bir cÂhiliye donemini yaşamaktadır. Oyle bir cÂhiliye donemi ki, şu muazzam maddi imkÂnlar ve mukemmel maddi gelişmeler onun zulmunden hicbir şeyi hafifletmeye yetmiyor!
Bu cÂhiliye, Allah’ın yeryuzundeki (otoritesine) ve ulûhiyetin en belirgin ozeliklerinden birisi olan ‘hÂkimiyet ilkesine’ tecÂvuz esasına dayanır. Bu cÂhiliye sistemi, hÂkimiyeti insanlara dayandırarak, insanları birbirlerinin rabbleri konumuna getirmektedir. Fakat bunu, ilk cÂhiliye sistemlerinde bilindiği gibi, ilkel ve basit şekilde yapmıyor. Gunumuzde cÂhiliye sistemleri bunu, hayat icin Allah’ın belirlediği metod’dan ayrı ve Allah’ın izin vermediği konularda kavramlar, değer yargıları, kanunlar, prensipler, sistemler ve uygulamalar vazetme hakkını kendileri icin iddia ederek gercekleştirmektedir. Allah’ın otoritesine karşı girişilen bu tecÂvuzden, Allah’ın kullarına saldırı ve tecÂvuz doğuyor.. Sosyalist sistemlerde genellikle insanın aşağılanması, Kapitalist sistemlerde ise, sermayenin baskısı ile fertlerin ve Emperyalizm (somurgecilik)’in baskısı ile de milletlerin zulme maruz kalması, Allah’ın hÂkimiyetine tecÂvuz etmenin ve Allah’ın insan icin belirlediği değeri inkÂr etmenin neticesinden başka bir şey değildir!
Bu noktada İslÂm’ın takip ettiği metod (diğer butun beşeri sistemlerden) ayrılır.. Cunku, İslÂm sistemi dışındaki butun sistemlerde ceşitli şekillerde insanlar birbirlerine kulluk ederler. Sadece İslÂm’ın takip ettiği metod’da, tek Allah’a kulluk ederek, tek Allah’ın emirlerine uyarak ve sadece Allah’ın huzurunda boyun eğerek, butun insanlar birbirlerine kulluk etmekten kurtulurlar.
İşte yolların ayrılış noktası.. Ve işte bizim insanlığa sunabileceğimiz yepyeni bir duşunce sistemi.. Bu sistem ve bu sistemden kaynaklanan bir cok derin, pratik hayat sonucları, (bizim sahip olduğumuz) insanlığın sahip olmadığı bir hazinedir. Cunku bu sistem, Batı medeniyetinin ve doğusu ile batısı ile Avrupa dehasının ‘bir urunu’ değildir.
Bizler –hic şuphesiz- insanlığın tanımadığı ve ‘uretemeyeceği’ mukemmel, ciddi ve yepyeni bir değere sahip bulunuyoruz!
Fakat bu yepyeni değer, -daha once de ifade ettiğimiz gibi- pratik bir hayatta temsil edilmeli ve onu bir ummet yaşamalıdır.. Bu yepyeni değer, Muslumanların yaşadığı toprak parcasında, yeniden diriliş hamlesini gerektirmektedir. –Uzak veya yakın bir zaman sonra- yeniden diriliş merhalesini, insanlığın onderliğini ele gecirme merhalesi takip edecektir.
O halde, İslÂmi diriliş hamlesi nasıl başlayacaktır?
Şuphesiz ki, bu hamleyi gercekleştirmeye kesin bir şekilde karar vermiş ve bu yolda yuruyen oncu bir cemaat gerekir. Bu oncu cemaat, yeryuzunun her tarafında yaygın olan cÂhiliye akımı karşısında ilerleyecektir. Bu yolculuk esnasında, bir yandan bir nevi uzleti icr ederken, diğer taraftan da cevresini kuşatmış olan cÂhiliye ile belirli bir ilişkiyi icr etmeye devam edecektir..
Boyle bir azimle yola girmeye kesin bir şekilde karar vermiş soz konusu oncu cemaat icin; icr edeceği fonksiyonunun tabiatını, gorevinin hakikatini, hedefinin belkemiğini, uzun yolculuktaki başlangıc noktasını ve yeryuzunun her tarafında yaygın olan cÂhiliye karşısındaki takınacağı tavrın ne olduğunu kendisinden oğreneceği bir takım “Yoldaki İşaretler” [3] lazımdır..
Bu oncu cemaat, insanlarla hangi noktalarda birleşip, hangi noktalarda ayrılacak? Kendisinin temel ozellikleri ile cevresini kuşatmış olan cÂhiliyenin temel ozellikleri nelerdir? CÂhiliye ehline İslÂm diliyle nasıl ve hangi konularında hitap edecektir? Ayrıca bu oncu cemaat, butun bu konularda hangi kaynaktan ve nasıl bilgi alacağını da bilmelidir.
Soz konusu işaretler, akidenin ilk kaynağı olan Kur’an’a, Kur’an’ın temel prensiplerine ve bir donem Allah’ın yeryuzunde yapılmasını murad ettiği şeylere vasıta olarak, bir defa tarihin seyir cizgisini Allah’ın yonelmesini dilediği tarafa ceviren o seckin ve tertemiz vicdanlarda Kur’an’ın meydana getirdiği duşunce sistemine dayanmalıdır.
İşte “Yoldaki İşaretleri” ozlenen ve hasretle beklenen bu oncu cemaat icin yazdım. Bu kitabın dort bolumu, kitabın konusuna uygun değişiklik ve ilavelerle “Fi ZılÂl’il Kur’an” adlı eserimden alınmıştır. [4]
-“Giriş” bolumu dışındaki- sekiz bolumde, Kur’an-ı Kerim’de temsil edilen RabbÂni metodla ilgili aralıksız incelemelerimin verdiği duygularla değişik zamanlarda kaleme alınmıştır.. Bu bolumler ayrı ayrı olmalarına rağmen, onları bir araya getiren ortak ozellik, her yolun işaretlerindeki ozellik gibi; yoldaki işaretler olmalarıdır. Bu bolumler “işaretlerin” ilk derlemesini temsil etmektedir. Allah bana bu yolun işaretlerini gosterdikce, bunu bir veya birkac derlemenin takip edeceğini umid ediyorum!
Ve şuphesiz, başarı Allah’ın yardımı iledir.
Eserin Orijinal İsmi: معالم فى الطريق “MeÂlimu Fi’t Tarîk"
Yazarı: Merhûm Şehid Seyyid Kutub
Tercume Eden: Yusuf Semmak
Tercume Tarihi: 1999
Dipnotlar:
[1] İslÂm Şehidi, Kur’an Hafızı, Kur’an Mufessiri ve Eylem Eri olan Prof. Dr Merhûm Seyyid Kutub’un bu eserini 17.Temmuz.1999/Cumartesi gununden itibaren (metni ve şerhi ile birlikte) okumaya başlayıp, birkac ay icerisinde –Allah’ın izniyle- tamamladım. Bu mutalaadan sonra da tercume ettim. (Mutercim)
[2] Seyyid Kutub bu eserine cok dikkat cekici ve bir o kadar da urpertici bir cumleyle başlamıştır:
تقف البشريّة اليوم على حافة الهاوية
“Bugun insanlık, cehennemî bir cukurun kenarında duruyor..” Bu eser, 1965’de yayınlanmıştır ama bu tarihi bilmesek bile, “bugun” ifadesiyle hangi donemin kastedildiğini anlamak o kadar da zor değildir. Cunku –eserin genel acıklamalarından da anlaşılacağı gibi- bu satırların muellifi, “bugun” ifadesiyle cÂhiliye duzenlerinin yururlukte olduğu tum cağları kastetmektedir. “Cehennemî bir cukur” diye tercume ettiğimiz حافة الهاوية kelimesinde de KÂria Sûresindeki ayetten esinlenmiştir.
Bu terkibin lugat anlamı “cukurun kenarı” demektir. “HÂviye” ise Kur’anî bir kavram olup, cehennemin isimlerinden birisidir. Bu nedenle biz de, muellifin aklında ve duygusunda var olan manayı tercumeye yansıttık.
Seyyid Kutub icin esin kaynağı olan o ayetleri hatırlayalım:
“Fakat kimin de tartıları hafif gelirse, artık onun anası (sığınağı) HÂviye’dir. Onun ne olduğunu sana bildiren nedir? O (hÂviye), kızgın bir ateştir.” (KÂria: 8-11)
Bu satırlar ile, insanın yaratılış amacına dikkat cekilerek cÂhilî bir hayat yaşayan ve cÂhiliyenin duzenleriyle barışık olan kimseler cehennem azabıyla korkutulmaktadır. Bu gibi kimseler, kaypak bir zemin uzerinde bulunmakta ve temelsiz iddiaları savunmaktadırlar. Ancak onlar farkına varmasalar da korkunc bir ucurumun kenarında huzur ve mutluluk aramaktadırlar. Bu hal uzere sonuclanan bir yaşantının sonunda cok alevli bir cehennem ateşi (hÂviye) onları beklemektedir. (Mutercim)
[3] Dunyanın her noktasına yonlendirici işaretlerin konulduğu bu yirmi birinci yuzyılda insan, dosdoğru yolu gosteren işaretleri nereden alacağına dikkat etmelidir.
Ozellikle internetin de yaygınlaşmasıyla dunyanın kureselleştiği bu iletişim cağında.. Yazılı, gorsel ve işitsel medyanın pek coğu, şu an yığınları kıskacına alıp onlara Batı medeniyetinin ahlak ve yaşam tarzını empoze etmektedir. Peki, Allah’ın yolunun işaretlerini nereden oğreneceğiz? Allah’ın razı olduğu ve sonunda cennet verdiği yol hangisidir?
CÂhiliyyenin butun ihtişamıyla hukum surduğu bu donemde Muslumanlar, dış dunyaya kapılarını kapatmadan Kur’an’a sımsıkı sarılıp onu anlamaya calışmalıdır. Bu noktada Kur’an’da bahsi gecen peygamberlerin davet konusundaki mucadelelerinin cok iyi etud edilmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Hassaten, yaşayan Kur’an olan Hz. Peygamberin Sunneti ve Selef-i SÂlihîn’in hayatları Muslumanlarca hayatın ilk gundem maddelerinden birisi olmalıdır.
Rasûlullah’ın boyu-posu, guzelliği, kokusu ve şeceresinden ziyade onun ahlakı nasıldı? Nasıl bir hayat yaşadı? Kulluğunu nasıl icr etti? Ne tur eziyetlerle karşılaştı? Bir aile reisi, bir baba, bir oğretmen, bir devlet reisi, savaşta bir komutan olarak nasıl bir miras bıraktı bizlere? Sosyal ilişki anlayışı nasıldı? Nasıl ticaret yapardı? İşte bunlar aklımızı meşgul etmelidir..
Ayrıca sahabe, tabiîn, tebe-i tabiîn pratik yaşantılarıyla bizim icin birer ilim ummanıdırlar. Susuzluğumuzu onların eserlerinden gidermeliyiz.
Her asırda selefin izinde olan, muctehid alimler de İslÂm’a sokulmaya calışılan bozuk inanc ve hurafelerden dini tecdîd eder (temizler/yeniler), Muslumanların karşılaştıkları yeni problemler icin de ictihad ederek cozumler uretirler.
Allah, peygamber mirascıları olan alimlerden razı olsun, onlara sevgimiz sebebiyle şefaatlerine layık kılsın. İslam ulemÂsının hayatımızdaki onemini anlama şuurunu da hepimize kazandırsın.
Bir donem “LÂ İlÂhe İllallah, Muhammedun Rasûlullah” inancını hayatlarının ekseni yaparak, her hususta Allah ve Rasûlunu soz sahibi kabul ettikleri icin, oncu ve ornek bir ummet olan sahabe nesli; bizlere goz kamaştırıcı guzellikte ornek bir cağ miras bıraktılar. Onlar, kalkınma ve cağ atlamayı zamanlarının super gucleri olan Hristiyan Bizans Devletine yada Mecûsi (ateşperest) Sa’sani Devletine itaat etmek olarak gormediler. “Hızla değişen dunya duzeninde bu guclu siyasi ve ekonomik bloklardan birisinin tarafında olmalıyız; yoksa bertaraf oluruz” diye duşunmediler! Cunku, yalnızca maddi bakımdan ilerleyip, Allah ve ahiret inancını arkalarına atan bir toplulukta ornek alınacak bir yon olmadığını o kutlu insanlar cok iyi biliyorlardı. Onlar, fert olarak değil, butun bir toplum olarak; hayatlarında karşılaştıkları ve karşılaşabilecekleri her hususta “Allahu ve Rasûluhu A’lem” (Allah ve Rasûlu en iyi bilendir) sozunu, değişmez ilke saymışlardı.
Biz de hangi cağda olursak olalım, teknoloji ve bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin; gerek kitaplı, ne gerekse kitapsız kufur ehlinin kulturel ve toplumsal yaşam standartları bizi asla cezbetmemelidir.
Teknolojik veya ekonomik acıdan hayli ilerlemiş olan Batı yada Doğu bloğu olan ulkelerin sadece bilim ve tekniğine talip olmalıyız. Bilinmeli ki, Tevhid akidesi temeline dayanmayan hicbir ilerleme koklu ve kalıcı değildir. (Mutercim)
[4] “Kur’an metodunun ozelliği”, “İslÂmi duşunce sistemi ve kultur”, “Allah yolunda cihÂd”, “Musluman toplumun doğuşu ve ozellikleri”.
__________________
Yoldaki İşaretler'in "Giriş" Bolumunun Tercumesi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Yoldaki İşaretler'in "Giriş" Bolumunun Tercumesi