FÂİZCİLİK VE SOMURU SİSTEMİ KAPİTALİZM:


Arapca’da رأسماليّة diye ifade edilen kapitalizm sistemi, demokrasiden tamamen ayrı bir sistem değildir. Bu iki sistem birbirini tamamlayan bir butunun iki boyutudur. Kapitalizme hareket ozgurluğunu meclis ve senatolarda cıkardığı kanunlarla demokrasi verir. Liberal demokrasi, kapitalizmin siyasi yonunu teşkil ederken; kapitalizm de liberal demokrasinin ekonomik yonunu teşkil eder. Kapitalizm kavramı uzerinde bir nebze durmamız meselenin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır: “Kapitalizm; Batı dunyasında feodalizmin cokuşunden bu yana egemen olan ekonomik sistem. anamalcılık, sermayecilik, serbest piyasa ekonomisi, serbest girişim ekonomisi adlarıyla da anılır. Liberal sistem, serbest ticaret, karma ekonomi deyimleri de kapitalizmi belirtir. Kapitalist ekonominin temel ozelliği uretim araclarının buyuk coğunluğunun ozel ellerde bulunması ve uretimle gelir boluşumune onemli olcude piyasaların işleyişinin yon vermesidir…

Gunumuzde en yaygın ve guclu ekonomik sistem durumundaki kapitalizm, felsefi temelleri, kuralları, amacları ve sonucları bakımından İslÂm'ın tam karşısında yer alır. Kapitalizmin temelini maddecilik oluşturur. İnsana ongorduğu biricik amac maddi zenginliğe ulaşmak ve bunu dilediğince tuketmektir. Bu amaca ulaşmak isteyen bireye sınırsız bir ozgurluk tanır. Bu nedenle aşırı olcude bireycidir. İnsan ve toplum hayatında belirleyici olarak kabul ettiği tek ilke piyasa şartları ve rekabettir. Fırsatcılık ve acımasızlık ise onun ahlÂk kurallarıdır. Hep daha cok kÂr yapmaya yonelttiği insanlar tutkuları yonunde hicbir engelle karşılaşmamalıdır. Butun bunlar kapitalizmi insanlık dışı bir sistem durumuna goturmuştur. Bireye tanıdığı sınırsız ozgurluk ve kabul ettiği "bırakınız yapsınlar" kuralı doğal olarak en cok sermaye sahiplerinin işine yaradığı icin buyuk kitlelerin yoksullaşmasına, somurulmesine yol acmıştır. Kapitalistin doymak bilmeyen mulkiyet tutkusu kapitalizmi, sınırlarını aşarak dunya olcusunde yayılmaya ve ozellikle yoksul ulkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya goturmuştur. Bu nedenle kapitalizm İslÂm gozunde zulmun ve somurunun ortadan kaldırılması gereken başlıca nedenlerinden birisidir." [1]

Kapitalizmin en buyuk amacı ekonomik acıdan zenginliktir. Bu sistem, sermaye sahiplerinin kalkınmasına hizmet eder. Halk ile sermayedarlar arasında korkunc ekonomik ucurumlar vardır. Paraya hukmeden burjuva sınıfı israf ve sefahat icinde bir yaşam surerken; buyuk kitleler, temel yaşam standartlarını elde etme uğruna maalesef yaşam mucadelesi vermektedir. İslÂm’ı tanımadan Batı kulturuyle yetişmiş yığınlar, dunya hayatını ‘gecim dunyası’ olarak tanımlamakta ve tanımaktadırlar. Dunyanın bir cok coğrafyalarında karnını doyurmak icin savaş veren kalabalıkların cokluğu kapitalist ideolojinin dunya capında ne denli başarılı olduğunu gostermektedir. Kişi başına milli geliri yuksek olan ulkelerin insanları da kapitalizmin piyasaya surduğu ihtiyacı olmayan urunleri satın alarak israf yarışına girmişlerdir. Bugun buzdolabı, yarın camaşır makinesi, obur gun bulaşık makinesi, yeni bilgisayar, yazlık-kışlık ev, arabanın yenilenmesi.. Bu anlayış nereye kadar gidecek? Bu gidişatın sonu var mı? Niye yeni ve pahalı bir araba yada pahalı eşyalar? Cevap cok basit: “Bu, oncekinden daha guzel ve oncekinde bulunmayan şu şu ozellikleri var. Ve son model, son versiyon, son kalite..” İnsan, bu savunma mekanizmasıyla hic uretmeyen, hep tuketen bir ozellik kazanır. Zaten kapitalizm de insanları ‘tuketici’ olarak kabul etmektedir. İnsanlar ya gecim yada zevk ve eğlence adına kapitalizmin muşterisidir. Asıl muşterileri, zevk ve eğlence adına alış veriş yapanlardan oluşmaktadır. “Tuketicinin ihtiyacları sonsuzdur” sloganıyla, temel ihtiyac olmayan şeyleri de kişisel ihtiyaclardan saymaktadır.

Kapitalizmin en onemli araclarından birisi ‘basın’dır. Basın’ın buyuk bir kısmı, asla kapitalizm ile catışan yayınlar yapmaz. Bu duşuncedeki basının en onemli işlevi, halkın fikir ve davranışlarına şekil vererek kapitalizme hizmet ettirmektir. Basın, demokrasinin kendisine tanıdığı ‘basın ozgurluğu’ hakkını kullanarak halkı, geniş ozgurlukler konusunda teşvik eder ve yonlendirir. Televizyonlarda ve yazılı medyada yayınlanan reklamların nerdeyse % 99’u urun reklamlarından oluşur. Yani bizim teşvik edilip, yonlendirileceğimiz hicbir fazilet ve iyilikler kalmamış gibi; hep para kazanmaya endeksli reklamlar izlemek zorunda kalıyoruz. Bu reklamlar da insanları, daha cok kazanmaya, daha cok harcamaya, daha cok hırslanmaya sevk etmektedir. AhlÂki değerler ve faziletler geri planda kalırken; para kazanma yolunda da onemini yitirmektedir. Oysa reklamlarda ilim, fen, ahlÂk, faziletler, erdemler on plana cıkartılıp, teşvik edilmiş olsaydı; yeni yetişen nesil icin en onemli değer adÂlet, durustluk, doğruluk, merhamet ve şefkat gibi ahlÂki değerler olacaktı. Bu guzelliklerle yetişen bir neslin icinden katiller, cÂniler, zÂniler, hırsızlar, hortumcular, haramzÂdeler, zalimler, psikolojisi bozulmuş ve cağın vebası ‘stres’ hastalığına yakalanmış insanlar cıkmayacaktı. Daha doğrusu, kotulukler boylesi bir toplumda yer bulamayacaktı. Ayrıca cağın vebasının şu yada bu hastalık sanmayalım! Ne aids, ne kanser, ne de domuz giribi!! Cağın hatta cağların vebası sadece ‘stres’tir. Gecmişte cuzzam, sıtma, sarılık, sar’a vb hastalıklar buyuk hastalık sayılırdı. Ama zaman bu duşunceyi haksız cıkardı ve gerceği ortaya koydu. En sağlıklı kişi, maneviyatı olan, stresten, ic sıkıntısından, tevekkulsuzlukten uzak olan kimsedir. En ağır hastalığa yakalanan bir kimse bile, moral ve maneviyatla o hastalığı yenebilmektedir. Morali bozuk, stresli, karamsar ve depresif insanlarda intihara eğilimleri gormek cok uzucudur. O halde doktorlar, hastaları icin yazdıkları recetelerinin ilk sırasına “Allah’a tevekkulu” koysunlar.. Boylece ic sıkıntıları, huzursuzluklar, manevi boşluklar ve cokuntuler kaybolsun.. Bir toplumun ‘temiz ve sağlıklı bir toplum’ olması cok onemlidir. Boylesi bir toplumda sevgi, saygı, huzur, mutluluk, asayiş ve senlikler olur.. Bu konuda kendi nefsimizden başlayarak herkese sorumluluklar duşmektedir.

Ama Amerika’dan gelen kapitalizm boylesi bir huzurun onunde bir engeldir. Cunku insanlar, daha cok para kazanma, daha cok harcama hatta kazanmadan harcama, bankalardan fÂiz karşılığı aldığı krediler karşılığında borclanma gibi; aslında mantıken kendisinin bile hic de istemediği bir hayatın icerisinde bulmaktadır kendisini.. Bir kısım medya ve zihniyetlerin ‘zaman bunu gerektiriyor’ diyerek bu gidişata canak tutmaları hic de doğru değildir. Bu konuda duyarlı olmak, vicdani ve insani bir gorevdir.

Kapitalizmin kullandığı etkili vasıtalardan birisi de sanat ve sanatcı oğesidir. Ozellikle Batı yaşam tarzının sinema, tiyatro ve dizilerle ‘sanatcı’ adı verilen kimselerce model olarak sunulmasıyla; toplumu ayakta tutan en sağlam temellerden biri olan aile mefhumu yok edilir. Aile bağlarını kopararak, kadını erkeğin aile reisliğine karşı kışkırtarak buyuk ahlÂki cozulmelere neden olur. Kadının, ekonomik ozgurluğunu eline alarak erkekle eşitlenmesini tavsiye eder! Yani cinsler arasındaki eşitsizliğin nedenini ekonomik ozgurluğe bağlar. Bu yaklaşım, kadının duygularını somurerek onu istismar etmekten başka bir şey değildir. İslÂm’a gore kadın ve erkek arasında Allah katında bir eşitsizlik yoktur. İkisi de “Allah’ın kulları” diye isimlendirilir. Sadece bu iki cinsin yaratılışında eşitsizlik vardır.. Bu yaratılış farklılığından kaynaklanan farklı sorumlulukları ve gorevleri bulunmaktadır. Bu farklı gorevleri belirleyen Allah’tır. Nasıl ki, kadını erkekten yada erkeği kadından farklı yaratmayı irÂde etmişse; ikisine de dilediğini emreder.. Kadın ve erkeğin fiziki eşitsizliğini bile inkÂr ederek, kadını erkekleştirmeye calışanlar, kadının uzerinde yaratıldığı fıtratını ve cinsiyetten kaynaklanan guzelliklerini yitirmesine neden olmaktadırlar.. Bu, kadına iyilik midir? Tabi, bu sorunun cevabını kadınlar vermelidir.. Kadın ve erkek –fiziken bile- eşittir, diyenler; acaba hic mi kadın gormediler yoksa kadını analık değerlerinden uzaklaştırıp ve onu topluma kazandırma amacı mı gutmektedirler?

Sonucta da ‘toplumdaki ahlÂki cozulmelerin suclusu kadın değildir, erkeğin hic mi sucu yok’ gibi demagojiler duyarız. Oysa biz fert olarak suclu aramıyoruz. Cunku biliyoruz ki, ahlÂki cozulmeyi savunan zihniyetten daha suclusu yoktur.
Mesela; erken evlenme aleyhtarı yayınlar yapılarak flort ve kacamaklar tavsiye edilir. Kız-erkek arkadaşlığı, kadın-erkek eşitliği gibi kavramlarla ihtilÂt (kız-erkek karışımı)’nın kacınılmaz olduğu ısrarla savunulur. Kadınlar da iş sahalarında, cadde ve sokaklarda yer alarak kapitalizme hizmet ettirilir. Asıl gorevi analık ve en cok yakıştığı yer, evi olan kadın; hayatın her alanında yerini alarak insan maneviyatının yok edilmesine bilerek yada bilmeyerek neden olmaktadır. İnsanın Allah’a kulluğu terk ederek O’na isyan bayrağı acmasında kadın şeytanın en etkili silahı haline gelmiştir bugun.. İslÂm toplumlarında saygı ve hurmet hissi uyandıran kadın, cÂhilî toplumlarda seks objesi olarak kullanılmaktadır. Medya, televizyon, gazete, film ve reklamlarda surekli kadının cinselliği on plana cıkartılmaktadır. Ciklet reklamından araba reklamına kadar kadın istismarı soz konusudur. Beşer aklının meyvesi olan ‘ozgurluk’ kavramı, başta kadın olmak uzere tum insanlığı cağdaş koleler haline getirmektedir. Televizyon ve diğer yayın organlarının surekli telkinÂtlarıyla kız-erkek arkadaşlığı, hayatın her alanında yaygınlaşmaktadır. Sonra da sonu pişmanlıklarla dolu cıkmaz bir yola yığınlar suruklenmektedir. Gizli buluşmalar, pastane, sinema, aynı evi paylaşma ve birbirine verilen sozler derken diğer cılgınlıklar ve nihayet yıkılan hayaller.. Tabi ki kapitalist yayın aracları, insanları bu denli bir ozgurluğe cağırırken, sonunda olacak bu zararları hic gundemine almaz. Hep fertler suclanır. Boylesi sınırsız ozgurluklerle yaşamayı oğrenmek oğutlenir. Ama bu turden yayınların meşrûiyeti sorgulanmaz. Evlilik dışı hamile kalmalarda, cocuk aldırmalarda, sigara, icki, uyuşturucu, cinÂyet, hırsızlık ve sorumsuzca bir hayat surme gibi sorunlara sebep-sonuc ilişkisi acısından cozumler uretilmemektedir. Medya, pembe senaryolu filmlerde insanlara hep baş aktor olmanın hayallerini kurdurmaktadır. Televizyon yayınlarında, magazin dunyasından israf, zevk ve sefahat icerisindeki yaşam şekline ozendirici tele-programlar yapmaktadır. Boyle renkli ve cÂzibeli bir hayatla tanışan genclik, sorumluluk almaktan uzaklaşıp kısa yoldan koşe donme sevdasındadır. Bu bağlamda ‘şans oyunları’ kumar ceşitleri yaygınlaşmaktadır. Kendi tarih ve kulturune sahip cıkıp ornek alacağı şahsiyetleri İslÂm tarihinden secmek yerine; yerli ve yabancı sanatcıların (!) yerinde olmak hayallerini suslemektedir. Boyle bir arzunun makul bir nedenini kimse acıklayamasa da, bu cılgın ozentinin varlığı bir vakıadır.

Kapitalizmin sosyal hayattaki tahribatları elbette bu kadarla sınırlı değildir. Oncelikli olarak, hayatın cekirdeği olan ailenin curutulmesine yonelik ciddi yıkımlara işaret ettik. Kapitalizm, felsefesi itibariyle madde savaşı verdiği icin, insan fıtratına karşı savaş acmıştır. Kapitalizm carkına dişli yada ona cağdaş koleler olanlar, fıtratlarını bozup yaratıcılarıyla bağlarını kopardıkları icin, yaratıcıdan uzaklaşacaktır. Allah infakı, kapitalizm ise israfı emreder. Teknolojinin surekli uretip piyasaya surduğu en son model urunler cÂzip reklamlarla insanlara satılır. Ozellikle halkı musluman olan ulkelerde bile kapitalizmin, urettiği urunleri pazarlama konusunda sıkıntı cekmemesi dikkat cekicidir. Ticaret, Allah’a ibadet ve teslimiyetin gercekleşmesini sağlamanın vasıtası olan bir uğraştır. Yoksa ekonomik gucu elde ederek muslumanları ve mazlum insanlığı mahkum etmeye calışan ideolojiye hizmet değildir. Bu noktada, Allah Rasûlunun ovduğu ticaret gunumuzdeki uygulamalar mı, diye iyice duşunulmelidir. Ticaret yapıyorum derken, farkında olmadan kapitalizmin hizmetkÂrı olmamalıdır.

Kapitalizm, Allah’ın haram kıldığı fÂizi ekonominin değişmez şartı kabul eder. FÂiz sistemi, sermaye sahipleriyle iktidarı elinde bulunduranların ekonomik yonden surekli buyumesine yol acar. FÂiz hakkında Rabbimiz şoyle buyurur: “FÂiz yiyenler, (kabirlerinden) ancak şeytanın carptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: “alım satım da tıpkı fÂiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Halbuki Allah alışverişi helÂl, fÂizi haram kılmıştır. Bundan boyle kime Rabbinden bir oğut gelir de (fÂizden) vazgecerse gecmiş kendisinindir ve işi de Allah’a kalmıştır. Kim de (fÂize) donerse, onlar da cehennemliktir ve orada ebedi kalacaklardır. Allah, fÂizi yok eder, sadakaları ise artırır. Allah, cok kÂfir ve cok gunahkÂr hicbir kimseyi sevmez.” [2] FÂiz yiyenler, şeytan carpmasıyla sersemleyip, donakalmış ve aklî muhakemesini kaybetmiş bir durumda olacaklardır. Mufessirlerin coğuna gore; fÂizcilerin dengesini kaybetmiş, humma yada sara’ya tutulmuş gibi kalkışı diriliş gununde gercekleşecektir. Ancak bu kalkışın şu an yeryuzunde gercekleşmekte olduğunu da bizatihi gormekteyiz.

FÂizcilerin ahlÂki, ferdi, ailevi ve sosyal acılardan bir cokuntu icerisinde olduklarına şahit olmaktayız. Ticari alım ve satımlar ile tefeciliği bir tutarak, muhtacların mutsuzlukları uzerine kurdukları saltanat ve kazandıkları kendilerine hicbir hayır sağlamamaktadır. FÂiz, insanda daha cok kazanma hırsına ve doyumsuzluğa neden olmaktadır. Bunun sonucunda da acgozluluk, bencillik, katı kalplilik, haset ve cimrilik gibi ahlÂki kişilik bozuklukları ortaya cıkmaktadır. Allah, fÂizin her ceşidini kesin olarak haram kıldıktan sonra bile, hÂl fÂiz almaya ve vermeye devam edenlerin cehennem azabı cok cetin olacaktır. Butun uyarılara rağmen fÂiz yemeyi bırakmayanlar, Allah ve Rasûluyle savaşa tutuşmuş kimselerdir:
“Ey iman edenler, eğer (gercek) mu’minler iseniz, Allah’tan korkun ve fÂizden arta kalanı bırakın.Şayet (boyle) yapmazsanız, Allah ve Rasûlunun size savaş actıklarını bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeleriniz sizindir. (Boylece) ne haksızlık edersiniz, ne de haksızlığı uğratılırsınız.” [3]
Allah’ın kendisiyle savaştığı kimsenin durumunun nasıl olacağı mÂlum! Ayrıca bir sınıf daha vardır ki: “Gunumuzde fÂizsin ticaret olmaz; zaten fÂiz, enflasyon olan ulkelerde haram değildir” derler. Bu turden sozler sarf edip fÂize meşruluk kazandırmaya calışanlar, icerisinde ebedi kalmak uzere cehenneme gideceklerdir.

Konumuzun bu noktasında fÂizin tanımını ve turlerini de acıklayıp, acıklamalarımızı bitirelim inşÃ‚allah..

FÂiz’in Mahiyeti:

FÂizle iştigal eden kişilerin kanlarını donduracak, beyinlerini felce uğratacak denli korkunc İlÂhi tehdidi ifade ettikten sonra, şimdi kısaca fÂizin mahiyeti uzerinde duralım. “Rib (fÂiz), lugat da, ‘fazlalık’ anlamına gelir. Şeriatta ise, iki akiden biri icin şart koşulmuş, karşılığı olmayan fazlalıktır.”[4] Rib kelimesi, ‘bir şeyi artırmak’ yada ‘bir şeye eklemek’ anlamına geldiğine gore; terim olarak şoyle tanımlayabiliriz. Borc verenin, borcludan verdiği para uzerinden belli bir yuzde almasıdır. Kur’an’ın indirildiği donemde fÂizin pek cok şekilleri vardı. Şoyle ki: Bir kimse bir mal aldığında odeme icin belli bir vade belirleniyor ve borclu borcunu belirlenen tarihte odeyemezse, ona belli bir zaman daha tanınıyor, fakat odenecek miktara –bu vadeye karşılık- biraz daha ekleniyordu. Boylece coğu kez borclanan kişi, borc aldığı miktardan fazlasını odemek zorunda kalıyordu. Yada belli bir vade icin bir fÂiz oranı belirleniyor, eğer borclu kişi, belirlenen zaman icinde odeme de bulunmazsa fÂiz oranı artırılıyordu.

Eski cÂhiliyye toplumlarında fÂizin de etkisiyle borcunu odeme imkÂnı olmayan kimseler, alacaklılarının kolesi olurlardı. Yani insanı koleleştirme yontemlerinden birisi de, odeyemediği borcuna karşılık kole olmasıydı. İslÂm geldiğinde bu ve pek cok koleleştirme turlerini ortadan kaldırdı. Sadece İslÂm yolunda cihÂd’da ele gecen gayr-i muslimler ile kole olarak doğanlar ‘kole’ sayıldı. Koleliği teşvik etmeyen İslÂm; yemin keffÂreti (MÂide: 89), zıhar [5] keffÂreti (MucÂdele: 3) ve oruc keffÂretleri gibi başlanmış ibadetlerin bozulması halinde ve yanlışlıkla adam oldurme (NisÂ: 92) gibi durumlarda ilk sırada kole azad etme şartını getirerek onu ıslah etmiş ve boylece ortadan kaldırmak istemiştir. Kapitalist sistemlerde ise fÂizin baskısıyla borc altında ezilen kimseler, modern koleler haline gelmektedir. İslÂmi toplumlarındaki koleler kadar haklara da sahip olamamaktadır. İslÂm’da, kolenin hakları insanî temel haklardan sayılır.. Kolelere asla zulmedilemez, ağır işlerde calıştırılamaz; kole sahibi, kolesine yediğinden yedirir, ictiğinden icirir, giydiğinden giydirir, kaldığı yerde barındırır. Cocuk doğuran bir kadın kole (cÂriye) ozgurluğune kavuşur. [6] İman eden kolelerin azad edilmesi tavsiye edilir..

FÂiz Turleri:

İslÂm geldiğinde Arap yarımadasında yaygın olan başlıca iki fÂiz turu vardı. Bunlar: “Nesîe” (ertelenen) ve “Fadl” (arttırılan)’dır. CÂhiliyye doneminde fÂiz, şartlı arttırma ile beraber, bir sure icin borc şeklindeydi. Artış sureye karşılıktı. Borclunun borcunun tehirine karşılık fazladan para alınıyordu ki; bu, nesîe ribÂsı’dır. Fadl ribÂsı ise, bir eşyayı cinsi cinsine fazlasıyla satmaktır. Bir olcek buğdayın, diğer bir buğday turunden iki olceğe; tereyağını, diğer bir tereyağı turunden iki kata satılması gibi. Rasûlullah aleyhisselÂm, aynı cinsten iki şeyin fazlasıyla değiştirilmesini rib olarak tanımlamıştır. Değiştirilmek istenen aynı cinsten iki şeyin once birisinin paraya tahvil edilmesini, sonra aranan şeyin parayla alınmasını emrederek alış-verişteki rib şuphesini tamamen ortadan kaldırmıştır. Rib (fÂiz) şuphesini ortadan kaldırmanın en sağlıklı yolu, eşyayı eşya ile değiştirmek yerine, parayla satın almaktır. Ama zeytinin zeytinle, uzumun uzumle, hurmanın hurmayla eşit olarak değiştirilmesi helÂldir. Cinsleri farklı olursa, bedel eşit olduğu gibi fazla da olabilir. Bir olcek buğdayın iki olcek arpa karşılığında satılması veya satın alınması cÂizdir. Bu turden alış-verişlerin peşin olarak teslimi şarttır. Gunumuzde kapitalizmin ağlarını her tarafa ormesiyle yeni cıkan fÂiz uygulamalarının helÂl olduğunu kimse soyleyemez. Gerceği ortbas etme adına demagoji kimseye bir şey kazandırmaz. Bu sebeple ister cÂhiliyyenin bildiği şekilde olsun, ister yeni ortaya cıkan şekillerde olsun, fÂiz uygulamaların tamamı haramdır.

Hicbir cağda, hicbir coğrafyada hicbir gerekceyle fÂiz muamelesi ve fÂiz ekonomisi meşru kabul edilemez. FÂiz’i benimseyen tum sistemler somuru, istismar ve zulum sistemleridir. Muslumanlar fÂiz almaktan sakındıkları gibi; imkÂn olcusunde fÂiz vermekten de sakınmalıdırlar! Tedbir almadan ve kacmak mumkunken tembellik yapıp fÂiz vermek zorunda kalmak da haramdır.. Daha cok elektrik, su, doğal gaz, internet vs faturaların yatırılması esnasında son odeme tarihi konusunda titizlik gostermemekten kaynaklanan fÂiz odemelerine şahit olmaktayız. Ayrıca ticaretin ve sosyal hayatın hangi biriminde olursa olsun, “gecikme zammı” adı altında talep edilen, meşru hakkın dışındaki fazlalık da fÂizdir. Peygamberimizin uyardığı durumlardan birisi de, gelecek de insanların fÂizi başka adlar altında benimseyecekleridir. Mahiyeti aynı olduğu surece, fÂizin adı değişmekle hukmu değişmez. Hatta Peygamberimiz bizleri ribÂ’dan sakındırdığı gibi rîbe (fÂiz şuphesi)’den de sakındırmıştır.


(Yusuf Semmak)


Dipnotlar:

[1] Şamil İslÂm Ansiklopedisi, “Kapitalizm” Maddesi, Sh: 263, 264
[2] Bakara: 275, 276
[3] Bakara: 278, 279
[4] KitÂbu’t Ta’rifÂt, Seyyid Şerif CurcÂnî, Beyrût, Sh: 146
[5] “Erkeğin, hanımını ve hanımını ifade eden bir şeyini yada hanımından bilinen bir cuz’u, annesi, kızı ve kız kardeşi gibi nesep veya sut emme yoluyla mahremi olanların uzuvlarından, kendisine bakması haram olan bir uzva benzetmesidir.”
(KitÂbu’t Ta’rifÂt, Şerif CurcÂnî, Sh: 187)
Yani bir kimsenin hanımına “sen bana anamın sırtı gibisin” demesidir. İslÂm oncesi bir koca hanımına kızdığı zaman ona bu tarz biz soz soylerdi. Bunun uzerine hanımı kendisine haram olurdu. Aralarında evlilik bağları kopmasa da hanımı kendisine helÂl olmazdı. Bu bir boşanma değildi ve aralarında boşanma gercekleşmediği icin de kadın muallak da kalır, mağdur olur ve kendisi icin başka bir yol secemezdi. Bu durumda kadın tamamen yalnızlığa terk edilirdi ve bu tum cÂhiliye toplumlarının değişmeyen gerceği olarak kadınlara zulmedilirdi. İslÂm gelince kadına gercek haklarını tekrar bahşetti ve kendisine yapılan tum zulumleri yasakladı ve ortadan kaldırdı. Boylesi bir durumda erkeğe keffÂret yukledi. Her sınıf insan gibi, eğer kadınlar İslÂm’ı gereği gibi bilmiş olsalardı, hepsinin de musluman olmaları gerekirdi. Cunku tarih boyunca İslÂm’ın yururlukte olmadığı tum zulum toplumlarında ezilen kadınlar, ancak İslÂm ile insanî hak ve ozgurluklerini elde etmişlerdir.
Alimler zıhar’ın haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Hanımının bir uzvunu, kendisine mahrem olan bir kadının bakması haram olan bir uzvuna benzetmesi gunahtır ve keffÂret gerektirir. Sosyal hayat icinde bu tur davranışlar yaşanabilmektedir. Bu durumdan sakınmak gerekir.
[6] Buna ummu’l veled (cocuk anası) denir. Efendisinden cocuk doğuran kadın demektir. Ummu veled, cÂriyeye tanınan ozel bir statu olup, hizmet yonuyle efendisine bağlıdır ama satılamaz ve başkasına temlik edilemez, efendisinin olumunden sonra tamamen hur olur.
__________________