Muslumanlar karşılaştıklarında Allah’ın (c.c.) es-SelÂmu (varlıklara esenlik ve afiyet veren) ismi ile birbirlerine dua ederler. Bilincsiz de olsa bu guzel ismin yuzu suyu hurmetine her biri diğerine Allah’ın (c.c.) esenlik ve afiyet vermesi icin guzel dileklerde bulunur. Başa gelecek kaza ve belalar boylelikle engellenebilir. İnsanlarla selamlaşmamız bizim icin can ve mal guvenliğinde bir emniyet kuşağı rolu oynayabilir. Cunku duanın başa gelecek kaza ve belayı onlemede rol oynadığı hadislerde gecmektedir. Ayrıca Peygamber Salallahu Aleyhi Vessellem, muminin mumine yaptığı duanın kabul olduğunu belirtmiştir. Kuşkusuz “gunaydın, iyi akşamlar” gibi selamlaşma bicimleri de guzel birer dilek ifade ederler. Ama Allah’ın es-SelÂm guzel ismi ile yapılan bir selamın, yani “Es-SelÂmun aleykum (Allah’ın es-SelÂm guzel isminin bereketi, fazileti uzerinize olsun) ”, yada “Ve-Aleykum SelÂm (Allah’ın es-SelÂm guzel isminin bereketi, fazileti sizin de uzerinize olsun)” demenin ustunluğune hicbir selam sozu erişemez. Cunku Allah (c.c.) bu guzel ismiyle gonulden gelen iyi dilekleri kabul buyurduğu gibi hadislerden de anlaşılacağı uzere bu tur selamlaşmalarda taraflara sevap da vermektedir:


Bir adam resûlullaha gelerek şoyle sordu: “İslam dininin hangi ameli daha ustundur?” Resûlullah şoyle buyurdu: “İnsanlara yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir.”


Allah’ın (c.c.) varlıklara esenlik ve afiyet vermesi, O’nun eksik ve kusurdan uzak, her turlu kemal sıfata sahip oluşunun bir sonucudur. Bu anlam yakınlığından, daha doğrusu anlam ilgisinden dolayı es-SelÂm guzel ismi el-Kuddûs guzel isminden sonra gelmiştir.


İslam ile selam aynı kokten turemişlerdir. Dolayısıyla İslam dinine giren kişi selamete ermiştir. Dunya barışı ancak İslam dini ile kazanılır ve kalıcı olur. İslam dinini temelinde butun din, inanış ve goruşlere saygı vardır. Tarihteki İslam devletleri de bunun apacık delilleridir.


Es-selÂm (varlıklara esenlik ve afiyet veren) guzel ismi ile ilgili kula duşen gorev, aşağıdaki hadis-i şerifte cok guzel bir şekilde ifade edilmiştir: “İman etmedikce cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikce iman etmiş sayılamazsınız. Size bir şey oğreteceğim, onu yaptığınız taktirde birbirinizi seversiniz: Aranızda selamı yayınız.”


Bir kişi Kelime-i şahadet (Eşhedu en l ilÂhe illallah ve eşhedu enne Muhammedun rasûlullah) ile İslam dinine girer. Musluman olur. Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına gosterdiği itina ile muminlik vasfına yukselir. Ama icerisinde her zaman son nefeste iman sahibi olup olmamak konusunda bir kaygı yaşar. Bir turlu sonundan emin olamaz. Bu da aslında imanda aranan bir ozelliktir. Bir Musluman’ın mumin olup olmadığını en iyi Allah (c.c.) bilir. Bu yuzden olacak İmam Şafii Hazretleri (rah.a.) “İnşaallah muminim.” demiştir. Tabii bu son nefeste imanın insana nasip olup olmaması ile ilgili bir kaygının anlatımıdır. Yoksa insanın yaşarken imanında bir kuşkusunun olmaması gerekir.


Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) İslam dini ile yeni şereflenen Araplara Muslumanlık ile muminlik vasfını ayırarak şoyle hitap etmektedir: “Bedeviler ‘İman ettik.’ dediler. De ki ‘Siz iman etmediniz.’ Lakin ‘İslam olduk.’ deyiniz. Zira iman henuz kalplerinize girmiş değildir (HucurÂt suresi, ayet 14).” Bu acıdan bir Musluman’ın kendisini (nefsini) hep bir munafık olarak gorup surekli nefsiyle hesaplaşması, kendisini mukemmele ulaştıracak ozeleştiriye tabi tutması gerekir. Nitekim yukarıdaki ayetin devamı da bizi bu yola teşvik edecek bir anlam taşımaktadır: “Eğer Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz, sizin emeklerinizden hicbir şeyin mukafatını eksiltmez. Yaptığınızı zayi etmez. Gercekten Allah (c.c.), Gafûr ve Rahîm’dir.”


İnsanın imanında bir kuşkusunun olmaması ile nefsini imanını elinden alacak olan bir munafık olarak gormesi birbirinden ayrı konulardır. Bu durum elindeki parayı duşmanlarından saklamaya calışan bir insana benzer. Bu benzetmede para imandır, ona musallat olan duşman da nefistir. Kişinin paraya sahip olması imanında bir kuşkuya kapılmamasını, duşmanının varlığı ise onu son nefeste kaptırmama kaygısını temsil etmektedir.


Allah’ın (c.c.) dinine uygun bir yaşam tarzına sahip olanlar, hem bu dunyada hem de ahirette buyuk bir huzura kavuşurlar. İman, kaygıdan kurtarıp emniyete ulaştırır. Dunya sınavı gereği karşılaştıkları sıkıntı, bela ve musibetler onlar icin hikmetli birer derse donuşur, ruhsal dunyalarındaki huzuru asla bozmaz. Allah’ın (c.c.) kaderi ve kazası hoşa gitmese de rıza ile karşılanır. Başa gelen istenmeyen şeyler, gecmişteki gunahları duşundurur, bunun icin de sabredilir. İyi şeyler Allah’ın (c.c.) bir ikramı olarak karşılanıp şukredilir. Bu guzel hal de ancak kişide Allah’ın (c.c.) el-Mu’min guzel isminin tecellisi ile mumkun olur.


El-Mu’min (Muslumanlara muminlik vasfını veren, onları gazabından emniyetecıkaran) guzel ismi ile kula duşen gorev, dunyada iken kendisini her turlu kaygıdan kurtarıp emniyete cıkarması ve son nefeste de iman uzere, mumin olarak ruhunun kabzedilmesi icin Allah’a (c.c.) dua etmektir.


Allah (c.c.) insanların butun hallerini gozetlemektedir. Kalplerine vakıf olduğu gibi butun sozlerine, hal ve hareketlerine de tam anlamıyla hÂkimdir. Allah (c.c.) kulun ne yapacağını ezeli ilmiyle bilmesine ve bunları Levh-i Mahfuz’a yazmasına karşın yine de amellerini şahit tuttuğu meleklerle kayıt altına aldırır. Levh-i Mahfuz’a yazdığı şeylerle meleklerin yazdığı amel defterleri arasında kıl kadar bir farklılık bulunmaz. Boylelikle amelleri meleklerin tanıklığı ile ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerceklik ve doğrulukla ortaya serer.


Allah (c.c.) Kendi’sine, dinine sığınanları hem dunyada hem ahirette iyi amellerini de zayi etmeden korur.


Nasıl bir noter resmi bir belgeyi onaylayarak koruma ve guvence altına alıyorsa Allah (c.c.) da kullarının amellerini şahit meleklere yazdırtmak suretiyle ahirette kimsenin itiraz edemeyeceği bir doğruluk ve guvenilirlikle korur, gozler onune serer. Aslında ses ve goruntu kaydeden cihazlara tanık olan cağdaş insanın, Allah’ın (c.c.) bunlardan daha mukemmel bir bicimde kullarının amellerini tespit edip koruyacağına hic kuşkusu olmaması gerekirdi.


Arka arkaya gelen Allahın bu uc guzel ismin anlamlarının nasıl bir istikamette birbirini tamamladıkları dikkat cekicidir. Es-SelÂm ile İslam dini arasında bir ilgi mevcuttu. Bu guzel isim bela ve musibetlerden Allah’a (c.c.) sığınmayı sağlıyordu. El-Mu’min ile muminlik vasfı arasında da doğrudan bir ilgi soz konusu idi. İmanı kula nasip eden Allah’tır. Bu guzel isim her turlu kaygıdan ve Allah’ın (c.c.) azabından emniyete ulaşmayı sağlıyordu. El-Muheymin guzel ismi ise velilerin zikri olarak duşunulur. Velilik Allah dostluğu demektir. Dinimizde de her Musluman’ın ulaşmaya calıştığı bir manevi makamdır. Boylelikle İslam ve muminlik cemberinden sonra en icteki bu kucuk cember ile dinde seckin bir zumre dikkate alınmıştır. El-Muheymin guzel ismi sayesinde amellerin korunması ince eleyip sık dokuma kuralı ile gozden gecirilmektedir. Ayrıca bu guzel isimle velilerin ozel bir koruma icerisine alındığı duşundurulmektedir. Nitekim aşağıdaki ayet-i kerimede de buna işaret edilmektedir: “İyi bilin ki Allah’ın velileri icin hicbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir (Yunus suresi ayet 62).”


El-Muheymin (gozetleyen, yapılan amelleri tasdik eden, guvenilir, koruyan) guzel ismi kulun tum amellerini gozden gecirmesini, kotu işleri icin tovbe etmesini, iyiliklerine guvenmemesini ve her işi Allah (c.c.) rızası icin yapmasını, Allah’a tevekkul etmesini, Allah’ın veli kullarına saygı duymasını gerekli kılar.
Muhsin İyi
__________________