KUR'ÂN'IN ANLATTIĞI PEYGAMBER
UMİT ŞİMŞEK


Size kendi icinizden oyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir. O size cok duşkun, mu’minlere cok şefkatli, cok merhametlidir.
Tevbe Sûresi

KUR’ÂN’IN bize Peygamberimizi anlatan ve ona uymayı emreden pek cok Âyeti vardır. Bu Âyetlerden biri olan Tevbe Sûresinin 128. Âyeti, onu beş onemli ozelliğiyle bize tanıtıyor:

1. O bir elcidir, bir peygamberdir.
2. O bizden biridir.
3. Bizim sıkıntıya uğramamız ona ağır gelir.
4. O bize cok duşkundur.
5. Mu’minlere cok şefkatli, cok merhametlidir.

Bu maddeleri alt alta sıraladığımız zaman, pek buyuk bir ibret tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz:

Âyet, onu bir elci olarak nitelemiştir. Bu elci, Âlemlerin Rabbi tarafından gelen bir elcidir; izzet ve şerefi pek yuksektir. Onun emrine uymak ve yasakladığı şeyden sakınmak, onu elci olarak gonderen Âlemlerin Rabbine itaat etmek anlamını taşır. Ona isyan da, dolayısıyla, Allah’a isyan demektir.

Fakat Âyet, dikkat cekici bir şekilde, onun elciliğinden sonra sıraladığı ozellikleriyle, onun heybet ve haşmetinden ziyade, bize yakınlığını vurguluyor, bize duşkunluğunden ve bize olan şefkat ve merhametinden soz ediyor.

Burada tasvir edilen Peygamber, biz Âciz ve gunahkÂr kulların asla erişemeyeceği, cok uzaklarda duran, durduğu yerden de bizim ihmal ve isyanlarımızı catık kaşlarla izleyen haşin bir gozetleyici değildir.

Yahut bize bir kitap getirip bıraktıktan sonra “Benden bu kadar; ne haliniz varsa gorun” deyip kenara cekilmiş birisi de değildir.

Kur’Ân’ın bize anlattığı Âhirzaman Peygamberi, herşeyden once, bizden biridir. Bizim dunyamızda yaşamış, bizim katlandığımız sıkıntılara fazlasıyla katlanmış, yetimlikten evlÂt acısına kadar tatmadığı acı kalmamış, aclık ve yoksulluk cekmiş, sadakatler ve ihanetler gormuş, dostları ve duşmanları olmuş, mutlulukları ve ıztırapları bir arada yaşamış bir insandır.

Gun gelip de Muslumanlar guclu bir devlet halini aldığında, o, yine bizden biri olarak yaşamaya devam etmişti. Onunla goruşmek icin gelen elciler, tahtına kurulmuş bir hukumdar yerine, yoksullarla oturup kalkan, sokuğunu diken, insanlarla şakalaşan bir insan buldular. Uzerinde yamalı bir elbise ile vefat ettiğinde, zırhı, otuz olcek arpa karşılığında bir Yahudiye rehin olarak bırakılmış bulunuyordu.

Kur’Ân, Peygamberimiz icin “sizden biri” buyurduktan sonra, onun bize olan ilgi ve şefkatini, peş peşe sıfatlarla vurguluyor:

Sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir.

O size cok duşkundur.

O mu’minlere cok şefkatli, cok merhametlidir.

Bunlardan bir tanesi bile bir peygamber ile ummeti arasındaki gonul bağının sıcaklığını anlatmaya yeterken, ard arda sıralanan şu ozellikler, bir ana-baba şefkatinden daha buyuk bir ilgiyle ummetine bağlı bir peygamberin portresini cizmiyor mu?

Bir mu’minin başına gelen sıkıntının ona pek ağır geldiğine dair vak’alar saymakla bitecek gibi değildir. Hz. Cafer’in şehit duştuğunu ailesine haber vermeye gittiği zaman, henuz birşey soylemeye dili varmadan onun cocuklarını kucağına almış, opup koklamaya başlamış, bu arada gozlerinden suzulen yaşlardan onun acı bir haberle geldiği anlaşılmıştı. Bir tarafta kendisini elci olarak gonderen Rabbinin takdirini teslim ve tevekkulle karşılamak, bunu yaparken de, bir parcası olduğu mu’minler vucudunun cektiği acıyı butun zerrelerinde yaşamak hic kolay değildi şuphesiz.

Onun duşkunluğu sadece kendi zamanında yaşamış insanları ve kendi akrabalarını değil, kıyamete kadar gelip gececek bir butun iman ehlini kucaklıyordu. Bu duşkunluğu onu her gece uykusunun en tatlı yerinde yatağından kaldırır, sabahlara kadar ummeti icin yureğinin derinliklerinden kopup gelen dualarla Rabbine yakarmaya sevk ederdi. Birgun, Peygamberimiz ellerini kaldırmış, “Allahım, ummetimi koru, ummetime acı!” diye ağlayarak dua ederken, Yuce Allah, Cebrail’e buyurdu ki:

“Ey Cebrail! Gerci Rabbin herşeyi bilir; ama sen git, Muhammed’e nicin ağladığını sor.”

Cebrail geldiğinde, Peygamberimiz, ona, ummeti icin ağladığını soyledi.

Cebrail Allah huzuruna donup durumu anlattı.

Yuce Allah buyurdu ki:

“Ey Cebrail, Muhammed’e git ve şunu soyle: Biz seni ummetin hakkında hoşnut edeceğiz ve asla uzmeyeceğiz.”[1]

Yuce Allah, bize elci olarak gonderdiği Peygamberimizi bu şekilde anlatırken, sadece onun bize şefkat ve merhametini vurgulamakla kalmıyor; onun daha otesini de gosteriyor:

Bize elci olarak gonderilen zÂtın bize olan duşkunluğu boyle bir derecede ise, ya onu bize gonderenin biz kullarına olan şefkat ve rahmeti nasıl birşeydir?

Ve bu Âyetin onumuze serdiği bir başka ibret levhası daha:

Rahmeti sonsuz bir Rab tarafından boyle bir şefkat ve muhabbetle donatılıp bize gonderilen bir elciyi tanımamak, yahut ona karşı ilgisiz kalmak nasıl bir bir husrandır?


__________________