İnsan beden ( vucut) ve ruhun birleşiminden oluşur. Beden et ve kemik olan aslı toprak olup, topraktan gelen kimyasal ve fiziksel değişime uğramış proteinler sayesinden yaşayan olunce yine toprak olacak olan bir kompleks yapıdır.

Ruh ise Allah’tan gelen, vucudu canlı, goren, hisseden kılan ilahi bir hediyedir.

Ruhun Varlığının İspatı :

1- Diş var, diş doktoru da vardır. Ruhta vardır ki ruh doktoru da vardır.

2-Olu bir insan duşunelim. Eli, kolu, beyni, gozleri, kalbi... vucudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunc hikayeler anlatsak, huzunlu olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu olu insan?

Canlı iken her fıkraya gulen, huzunlu her olaya uzulen , korkan-sevinen uzulen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu : Olurken insandan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinc, huzunde ... olmuyor. İşte o ruhtur.

Bazıları kalp calışmıyor kan dolaşımı duruyor, beyin faaliyetlerini sona erdiriyor o nedenle insan gulmuyor ... diyebilir. Onlara şunu sormak lazım. Tum bunların sona ermesine neden olan vucuddan ayrılan, vucudun pilini bitiren nedir ? cunku iri bir adama bakıyoruz ayağı taşa takılıp yere duşuyor beyin kanamasından oluyor. Kucuk bir bebek apartmanın 5. Katından duşuyor burnu bile kanamıyor, yaşıyor. Normalde vucutlarının sağlamlığına bakınca tersi olması gerekir. Demek ki insanları yaşatan beden ve onun işlevleri değildir. Bunlar hayatta olmanın gostergeleridir. Hayat nedeni, yaşatan ruhtur. Ruh cıkınca bu gostergelerde işlevlerini yitirirler.

Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur. Yoksa sevinme, uzulme, fikir, duşunce... gibi kavramları, kuru bir vucut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır. Ruhla duygu vardır. Ruh emaneti geri alınca, duygu, his, duşuncede... vucudu terk eter.

3- Yine bir olu duşunelim : Gozleri vardır fakat goremez. Halbuki canlı gozu ile aynı gozdur olunun gozu de .

Soru şudur : Olurken bu insandan ne eksilmiştir ki goren gozler gormez olmuştur. Eksilen ruhtur, ruh gidence gormede sona erdiğine gore gorende goz değil, ruhtur. Ruh gozleri bir pencere, bir periskop gibi kullanır ve dışarıyı seyreder .

Bazı insanlar gorme olayını şoyle acıklarlar : Bakılan cisimden trilyonlarca ışık parcacığı goze gelir, goz bu ışık parcacıklarını kimyasal etkileşime sokar ve beyine bu ışık parcacıklarını elektrik akımı olarak gonderir. Gorme olayı boylece vuku bulur.

Soru ve sorun şudur : Beyin hucresinde gorme olayı bir elektron coşkusundan ibarettir. Beynimizin gorme ile gorevli merkezini binlerce kez buyutsek, karşımıza sadece hucre icinde belli noktalara yığılan elektron dizilimine rastlarız. Peki bu elektrik sinyallerini anlamlı goruntu şeklinde goren nedir ?

Beyin, goz zaten bu oyun icinde birer figurandır. Oyunu seyreden goren kimdir ?

Goren beyin ( et parcası, protein, yağ molekullerini ) olamaz. Gozden gelen elektronları anlamlı goruntuye beynimiz donuşturur ama beyin hem ekran hem goz

( izleyici ) olamaz. Beyin televizyondur, kendi yaptığı goruntuleri kendi izleyemez. O halde beyin elektron sinyallerini tv gibi gorunur kılar, ruhta o tv’yi seyreder.

Ruh vucuddan ayrılınca, oyun devamda etse seyreden kimse kalmadığı icin goz gorme işlemindeki fonksiyonunun onemini kaybeder gormeye aracı olma hali sona erer.

Kendimize soralım : “Ben, dediğimiz varlık kimdir ? Et-kemik, yağ, protein yığını olan bu beden kendi kendine ben deyip duşunup, gorup sevinip uzulebilir mi? Et yığını kendine ben diyebilir mi ? O halde kendine ben diyen bedenimiz değil ruhumuzdur.

" Bir ben vardır benden iceru "

Goren, duşunen, duygulanan, hisseden (6.his, telepati, psikometri) hep ruhtur. Buna en en guzel ornek cizgi filmlerdeki dev robotlardır. Robotun baş tarafında da bir insan bilgisayar tuşları, ceşitli kollar, duğmelerle dev robotu yonetir. Dovuşturur, yurutur, hareket ettirir. Fakat o robottan o insan cıkınca geriye paslanmaya başlayan bir metal yığını kalır. Tıpkı onun gibi ruhumuzda robotu yoneten insan gibidir. Bedenimizde robot gibi. Ruhumuz beynimizi bilgisayar tuşları gibi kullanıp bedenimizi yonetir. Ruh cıkınca geriye curumeye başlayan et ve kemik yığını kalır. Bazı alimler bunu ruh binici cesed attır diye ozetlemişlerdir. Kısaca ruh vardır. Vucudu yonetir, duşunce, gorme, his merkezidir.

Not : Parapsikoloji adlı ilim dalı ruhun faaliyetlerini pozitif bir bilim dalı olarak inceler, insanların bakışlarıyla kaşık, catalı eğmesini, bir kişinin bir eşyasına dokunup, o kişi hakkında doğru bilgi vermeyi, karşıdaki insanın duşuncelerini okumayı, bazı olayları onceden sezebilmeyi, astral seyahati...vs. gibi paranormal (normal otesi) olaylarla ilgilenir. Bizim evliya kerametleri dediğimiz olaylara rasyonalist (akılcı) bir acıklama getirmeye calışır. Bunda ozellikle kuantum fizik teorisi ve izafiyet teorisini hareket noktası olarak kullanır.

Goren ruhtur dedik. Bizler uyur iken bazen ruhumuz, bedenimizden ayrılır. Fakat “altınımsı renkte ince bir bağ ” ile vucudla beden arasındaki bağlantı koparılmaz. (Yoksa insan olur...). Ruh gezer, gorur, semayı seyreder sonra vucudumuza geri doner. Aradan bir sure (gun, yıl, yıllar ...) gecer. Sonra uyanık iken (beden+ruh) ruhumuzun gezdiği yerlere ilk kez gideriz ve Aa! Ben daha once bu yerleri gormuştum deriz. Evet gormuştuk ve gorende ruhumuzdur. Ruhumuz uykumuzda (ruya -ı satıka ile ) yakın geleceği sembollerle sezebilir. Ruya tabirleri ilmi bu sembolleri acıklar.

Ruh ile beden , devamlı bir mucadele, savaş halindedir. Beden durmadan bir şey ister. Acıkır, yemek, susar, su, uşur, elbise, evi varken yat, yatı varken kat, mark... dolar... ister . Ta ki gozunu toprak doldurana (olune) tek. Ruh ise bir şey istemez. Acıkmaz, susamaz... olmez... Ruh, beden mucadelesini beden kazanırsa o insan artık kotu ruhlu, bencil, egoist biri olur. Eğer ruh savaşı kazanırsa (vucudun midesini orucla, ağzını kotu soz, yalan, gıybet yerine zikirle, fikirle, gozunu haramdan sakınarak, elini ayağını harama uzatmayarak, kalbini Allah’ın zikri ve aşkı ile doldurarak ...) ne zamanki beden ruha teslim olur ona itaat ederse, vucud bu defa ruha benzemeye başlar. Ruhun ucabilme, gorunmeme, şiş batınca kan cıkmaması, su uzerinde yurume, bir anda iki yerde olabilme... ozellikleri bedene yansır. Keramet adı verilen olaylar tezahur eder. Ruha sahip her insan belli disiplin ( et yememe, oruc tutma, zikir, namaz...) ile keramet denilen aslında tum canlı insanların yapabilme yeteneğine sahip olduğu (cunku ruhları vardır), belli bir aşamayı gerektiren bu hallere sahip olabilirler. Tabii ki tum fiiller Allah rızası icin ve Allah rızasına uygun yapılmalıdır. Keramet... peşin sıra gelir. İslam’da onemli olan rızaullahtır. Yoksa keramet denilen istidracı gosterse de Allah rızasını kazanamayan, insanın yeri ebedi Cehennem olur.

Ruh bu gucu, bu kapasiteyi, potansiyel, statik enerjiyi nereden alır ? Kur’an-ı Kerim de bu soruya şoyle cevap vardır : Adem’i yarattığım zaman ona ruhumdan ufledim. Camur halindeki Hz. Adem’e Allah-u Teala kendi ruhundan ufluyor.(Uflemek asla bir parca anlamına gelmez, yani uflenen ruhla Allah’ın bir parcası bize gecmez, ama nasıl ki dağlardan gelen ruzgarda tabiatın korkusu vardır, uflemede de o ulvi, yuce yaratıcının sıfatlarının izleri mutlaka vardır.). O camur ruh ile birleşince insan diriliyor. Ruh cıkınca (olunce) insan yeniden camur-toprak oluyor.

Demek ki ruh bize Yuce Yaratıcıdan bir hediye, onunla yaşıyor, duygulanıyor, “ben” im diyoruz. O cıkınca kokuşan, curuyen bir ceset kalıyor geriye.

Demek ki onemli olan ruhtur, ruh guzelliğidir. Beden ve beden guzelliği değildir.

Hz. Resul’un evlendiği annelerimiz belki dul ve yaşlı idiler ama ruhları guzeldi. Bir kadın duşunelim guzel mi guzel tıpkı ay parcası... Bu kadın bir gun evlenir ve ertesi gun başlar eşinin başını utulemeye, durmadan bir şey istemeye, eşini eleştirmeye, eşini aldatmaya ... eşi olan insan mutlu olabilir mi ? Asla. Ama kadın ay parcası gibi masum gorunur ve guzeldir. Fakat ruhu kirli ve kotutur. Bu nedenle o kadınla asla mutlu olunamaz.

Evet beden guzelliği de iyidir ama asıl ve onemli olan ruh guzelliğidir.

Hz. Resul’de evlenilecek kadında sulale, mal ve guzelliğe değil oncelikle ahlak, huy (ruh) guzelliğine bakın buyururlar.

Ozetlersek, İnsan = Beden + Ruh

Beden = Et + Kemik = Camur

Ruh = Rabbimizden hediye

Camur + Ruh = İnsan

Camur - Ruh = Olum ( Geriye camur-toprak kalır.)

Asıl olan ruhtur. Onu da her şeyimizi olduğu gibi, Hayy olan Allah-u Teala (C.C) vermiştir.

__________________