Allahın arslanı ve Resûlullahın dĂ‚mĂ‚dı: Hz. ALİ BİN EBÎ TÂLİB
Hz. Ali Resûlullah efendimizin amcasının oğludur. HĂ‚ne-i saĂ‚dette buyudu. 10-12 yaşlarında iken, birgun Resûlullah ile Hz. Hatice’nin beraber namaz kıldığını gordu. Namazdan sonra Resûlullaha sordu:

- Bu nedir?

- Bu Allahu teĂ‚lĂ‚nın dînidir. Seni bu dîne da’vet ederim. Allahu teĂ‚lĂ‚ birdir, ortağı yoktur. Lat ve Uzza isimli putları terketmeni emrederim.

- Once babama bir danışayım.

- İslĂ‚ma gelmezsen, bu sırrı kimseye soyleme!

Hz. Ali ertesi sabah, Resûlullahın huzuruna gelerek dedi ki:

- YĂ‚ Resûlallah! Bana İslĂ‚mı bildir.

Bunun icin goremiyorum

Boylece Musluman oldu. Musluman olanların ucuncusu, cocuklardan ise birincisidir.

Peygamberimiz, bazen kuşluk vaktinde, Mekke vĂ‚dilerine doğru cıkıp gider, Hz. Ali de, babası Ebû TĂ‚lib’den, butun akrabĂ‚larından ve halktan gizli olarak Peygamberimizle birlikte gider, namazlarını oralarda kılarlar, akşamleyin de, donerlerdi.

Birgun, Hz. Ali’nin annesi FĂ‚tıma hĂ‚tun, kocası Ebû TĂ‚lib’e dedi ki:

- Ali’nin, Muhammed’in yanına devam ettiğini goruyorum. Senin başına, Muhammed tarafından, oğlun hakkında, guc yetiremiyeceğin bir iş gelmesinden korkuyorum!

- Demek, oğlumu bunun icin goremiyorum?

Hemen, Peygamberimizle Hz. Ali’nin ardına duştu. Onlara, Batn-ı Nahle vĂ‚disinde, namaz kıldıkları sırada, rastladı. Peygamberimize sordu:

- Ey kardeşimin oğlu! Edindiğini gorduğum bu din, ne dînidir?

- Ey Amca! Bu, Allahın dînidir. Allahın meleklerinin dînidir. Allahın peygamberlerinin dînidir. Babamız İbrĂ‚him’in dînidir ki, Allahu teĂ‚lĂ‚, beni, Peygamber olarak bununla, butun kullara gonderdi.

Ey Amca! Doğru yola cağıracağım kimselerden, buna, en cok sen lĂ‚yıksın! Bu yoldaki da’vetimi kabûl etmeye ve bana yardımcı olmaya, sen, herkesten daha lĂ‚yıksın!

Peygamberimiz, amcasını, İslĂ‚miyete, tevhîde, Allahın birliğine inanmaya ve putlara tapmaktan vazgecmeye da’vet etti. Ebû TĂ‚lib dedi ki:

- Vallahi, yaptığınız veya soyledikleriniz şeylerde bir mahzûr yoktur. Ey kardeşimin oğlu! Ben, atalarımın dîninden ve ona bağlılıktan ayrılmaya guc yetiremiyeceğim. Fakat, sen, gonderildiğin şey uzerinde dur!

Ben sağ oldukca

Ebû TĂ‚lib şoyle devam etti:

- Vallahi, ben sağ oldukca, yapmak istediğini tamamlayıncaya kadar, sana, hoşlanmıyacağın bir şey erişmeyecektir!

Hz. Ali’ye de, hoşlanmayacağı bir şey soylemedi. Ona sordu:

- Ey oğulcuğum! Uzerinde bulunduğun bu din, nedir?

- Babacığım! Ben, Allaha, Allahın Resûlune îmĂ‚n ve onun, Allah tarafından getirdiklerini de, tasdîk ettim. O’na tĂ‚bi oldum!

- O, seni, ancak, hayır ve iyiliğe da’vet eder. Sen, onun yolunu tutmakta devam et! Yavrum! Amcanın oğlunun da’vet ettiği şeye, senin de, istiyerek girmen, yaraşır.

Sevgili Peygamberimiz Allahu teĂ‚lĂ‚nın emriyle Mekke’den Medîne’ye hicret ederken Hz. Ali’ye kendi yatağında yatmasını, bıraktığı emĂ‚netleri sahiplerine vermesini soyliyerek buyurdu ki:

- Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu hırkamı da uzerine ort! Korkma, sana hicbir zarar gelmez!

Hz. Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı. Habîbullahın yerine, hic korkmadan, kendi nefsini fedĂ‚ etmeye hazırdı.

Burada ne bekliyorsun?

Hicret gecesi muşrikler, Resûlullah efendimizin saĂ‚dethĂ‚nelerinin etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz, evlerinden cıktılar. YĂ‚sîn-i şerîf sûresinin başından on Ă‚yet-i kerîmeyi okudular ve bir avuc toprak alıp kĂ‚firlerin başına sactılar. Resûlullah efendimiz sıhhat ve selĂ‚metle aralarından gecip, Hz. Ebû Bekir’in evine ulaştı. Muşriklerden hicbiri onu gorememişti.

Bir muddet sonra muşriklerin yanına biri gelip sordu:

- Burada ne bekliyorsunuz?

- Evden cıkmasını bekliyoruz.

- Yemîn ederim ki, Muhammed aranızdan gecip gitti, başınıza da toprak sactı.Muşrikler, ellerini başlarına goturduler. Hakîkaten, başlarında toprak buldular. Derhal kapıya hucum edip iceri girdiler.

Hz. Ali’yi, Resûl aleyhisselĂ‚mın yatağında gorunce, Resûl-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hz. Ali cevap verdi:

- Bilmem! Beni, onun muhĂ‚fazasına me’mur mu ettiniz?

Bunun uzerine Hz. Ali’yi tartakladılar. KĂ‚’be’nin yanında bir muddet hapsettikten sonra bıraktılar. Hz. Ali, Resûlullah efendimizin KĂ‚’be-i şerîfte devamlı bulundukları makĂ‚ma oturdu. “Resûl-i ekremde kimin nesi var ise, gelsin alsın!” diye nidĂ‚ ettirdi. Herkes gelip, nişĂ‚nını soyleyerek emĂ‚netini aldı. Boylece emĂ‚netler sĂ‚hiplerine teslim edildi.

Mekke-i mukerremede kalan EshĂ‚b-ı guzîn, Hz. Ali’nin kanadı altına sığındılar. Resûlullahın saĂ‚dethĂ‚neleri Mekke’de olduğu muddetce, Hz. Ali de orada kaldı. Allahın arslanı Hz. Ali, Kureyş kĂ‚firlerinin toplandıkları yere giderek dedi ki:

- İnşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ yarın Medîne-i munevvereye gidiyorum. Bir diyeceğiniz var mı? Ben burada iken soyleyin!

NihÂyet Ali'de hicret etti

Hepsi başlarını eğip, hicbir şey soylemediler. Sabah olunca, Hz. Ali, Resûl-i ekrem efendimizin eşyĂ‚larını toplayıp, Resûlullah efendimizin Ehl-i Beyti ve kendi akrabĂ‚ları ile berĂ‚ber yola koyuldu. Resûlullah efendimize, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, KubĂ‚’da yetişti.

Gunduzleri saklanıp, geceleri yaya olarak yuruduğu bu yolculuğun sonunda, Peygamberimizin huzûruna gidemiyecek bir hĂ‚le gelmişti. Resûl-i ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etmiş, Hz. Ali’yi gorunce hĂ‚line acımış, Onu kucaklamış, mubĂ‚rek elleriyle nĂ‚rin, nĂ‚zik ayaklarını okşamış, kendisine Ă‚fiyeti icin duĂ‚ buyurmuştu. Bunun uzerine; (İnsanlardan oyleleri vardır ki, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sı icin nefsini fedĂ‚ eder) [Bekara 207] meĂ‚lindeki Ă‚yet-i celîlesi nĂ‚zil oldu.

Peygamber efendimiz, bir gece eve vardıklarında buyurdu ki:

- YĂ‚ Âişe! Hic yemeğin var mıdır?

Sozleri biter bitmez kapı calındı. Kapı acıldığında, Hz. Ebû Bekir, Hz. Omer ve Hz. Ali’nin gelmiş olduğunu gorduler. Peygamber efendimiz sordu:

- Bu vakitte gelmenizin sebebi nedir?

- YĂ‚ Resûlallah! Uc gundur birşey yemedik. Cok acıktık. MubĂ‚rek yuzunuzu gorerek aclığımızı unutmak icin geldik.

Hasan ile Huseyin de actır

Hz. Ali ayrıca dedi ki:

- YĂ‚ Resûlallah! Hz. FĂ‚tıma ile Hasan ve Huseyin de uc gundur aclar.

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Uc gundur ben de birşey yemedim.

Sonra Hz. Ali dedi ki:

- YĂ‚ Resûlallah! Dun yoldan gecerken Mu’Ă‚z bin Cebel’in avlusundaki hurma ağacında, hurmalar gordum.

Peygamber efendimiz:

- Kalkınız, Mu’Ă‚z’ın evine gidelim. Bizi hurma ile misĂ‚fir etsin, buyurdu.

Resûlullah efendimiz ve uc buyuk EshĂ‚bı, Hz. Mu’Ă‚z’ın kapısına vardılar. Hz. Ebû Bekir:

- YĂ‚ Mu’Ă‚z devlet kuşu başına kondu. Allahın Resûlu evine teşrif etti, diye seslendi.

Fakat, evde bu sesi kimse duymadı. Yalnız Mu’Ă‚z hazretlerinin kucuk kızı duymuştu. Annesine, Hz. Ebû Bekir’in kapıya geldiğini soyledi. Annesi inanmadı ve dedi ki:

- Kızım, bu vakitte Hz. Ebû Bekir’in kapımızda işi ne?

Tekrar yattılar. Sonra Hz. Omer ve Hz. Ali seslendi. Kız cocuğu tekrar annesine gitti ise de annesini inandıramadı. Yine yatıp uyudular. Daha sonra Peygamber efendimiz, “YĂ‚ Mu’Ă‚z!” diye seslenince, kızcağız, bu sefer, babasına gidip seslendi:

- Babacığım, ne duruyorsun, başımıza devlet kuşu kondu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın Resûlu ve uc EshĂ‚bı kapıya gelmişler, seni cağırıyorlar.

Hurmalar hic eksilmedi

Mu’Ă‚z hazretleri hemen kapıya koştu. MisĂ‚firlerini iceri aldı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- YĂ‚ Mu’Ă‚z! Uc gundur ben ve EshĂ‚bım hic yemek yememişiz. Dun Ali yoldan gecerken sizin avludaki hurma ağacında hurmalar gormuş. Geldik ki bizi hurma ile misĂ‚fir edesin!

Hz. Mu’Ă‚z cok uzulerek cevap verdi:

- YĂ‚ Resûlallah! Bugun hurmaları toplayıp bir kısmını yedik, geri kalanını da fakîrlere dağıttık. Hic hurmamız kalmadı.

Bunun uzerine Peygamber efendimiz, evde gorduğu buyuk bir sepeti Hz. Ali’ye vererek buyurdu:

- YĂ‚ Ali, bu sepeti eline al! Hurma ağacının yanına var! Benden selĂ‚m soyle, Resûlullah senden hurma istiyor diye soyle!

Hz. Ali emredildiği şekilde gidip, Resûlullahın selĂ‚mını soyleyince, ağac hurma ile doldu. Sepeti doldurup getirdi. Herkes yediği hĂ‚lde hurmalardan hic eksilme olmadı.

Muhtac olduğu hĂ‚linden belli olan fakîr biri, Hz. Ali’nin huzûruna gelip oturdu. Hz. Ali kendisine sordu:

- Benden bir isteğin mi var?

Adam utancından, soz ile cevap veremeyip işĂ‚ret ile muhtac olduğunu bildirdi. Hz. Ali yanında bulunan, giyecek ve yiyecekleri verdi.

Muhtac kimse cok sevindi, sonra da cok guzel bir beyit okudu. Okuduğu beyitten hoşlanan Hz. Ali, cocukları icin ayırdığı uc altını da verdi.

Değeri yaptığıyla olculur

Fakîr, sevincinden ne yapacağını şaşırdı. Hz. Ali, Peygamber efendimizden işittiği şu hadîs-i şerîfi ona nakletti:

(Herkesin değeri, soylediği guzel sozlere, yaptığı iyi işlere gore olculur.)

Harbin birinde, Hz. Ali’nin ayağına bir ok saplandı. Ok, kemiğe girdiği icin cıkarılamadı. Sonra doktor cağırdılar. Doktor dedi ki:

- Bu oku cıkartabilirim. Fakat, cok ağrı yaptığı icin tahammul edilemez. Onun icin bayıltmam lĂ‚zım.

Hz. Ali şoyle cevap verdi:

- Bayıltmana luzûm yok. Biraz bekleyin, namaz vakti girince namaza duracağım. O zaman ayağımdaki oku cıkartırsınız.

Dediği gibi yaptılar. Namaza durunca ayağını yarıp oku cıkardılar, hicbir şeyi hissetmedi.

İşte buyuklerimiz boyle namaz kılarlardı.

Hz. Ali buyurdu ki:

- Muslumanlar, Ă‚hırete inanıyor. Kitapsız kĂ‚firler, inkĂ‚r ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı, inanmıyanlar birşey kazanmaz, muslumanlar da, zarar etmezdi.

Fakat, kĂ‚firlerin dediği olmayınca, sonsuz azĂ‚b cekeceklerdir.

Peygamber aleyhisselĂ‚m, birgun kızı Hz. FĂ‚tıma’nın evine teşrif etmişti. Hz. Ali’yi evde bulamayınca kızına sordu:

- Amcamın oğlu nerededir?

- Babacığım, aramızda kucuk birşey olmuştu da, dışarı cıktı.

Ali nerededir?

Resûl-i ekrem efendimiz, Hz. Ali’yi aramaya cıktı. Yolda rastladığı Hz. Sehl’e sordu:

- Ali nerededir, gordun mu?

Hz. Sehl arayıp, mescidde olduğunu haber verdi.

Resûlullah Hz. Ali’nin yanına geldi. Hz. Ali, toprağın uzerine yatmış, hırkası omuzundan duşmuş, vucudu toz-toprak icinde kalmıştı.

Resûl-i ekrem bir taraftan toprakları silkeliyor, bir taraftan da:

- Kum, yĂ‚ EbĂ‚ TurĂ‚b! Ya’ni kalk, ey toprağın babası, diyordu.

Fahr-i kĂ‚inat efendimiz, Hz. Ali ile birlikte evlerine gittiler.. Hz. Ali kendisine, Ebû TurĂ‚b denilmesinden cok hoşlanırdı.

Cunku bu lakĂ‚b, ona, Allah Resûlunun verdiği ma’nevî bir taltif idi.

Bir gun Hz. Ali’nin annesi FĂ‚tıma hĂ‚tun, Ebû TĂ‚lib’e sordu:

- Oğlun nerede?

- Ne yapacaksın onu?

- ÂzĂ‚dlı kadın kolem, Ecyad’da, onu, Muhammed’le birlikte namaz kılarken gorduğunu, bana haber verdi.

Sonra da Ebû TĂ‚lib’e, “Sen, oğlunun dînini değiştirmesini uygun goruyor musun?!” diye cıkışınca, Ebû TĂ‚lib şu cevĂ‚bı verdi:

Ustunluk sırası

- Sus! Amcasının oğluna arka ve yardımcı olmak, elbet, herkesten cok, ona duşer! Eğer, nefsim, Abdulmuttalib’in dînini bırakmak husûsunda bana boyun eğmiş olsaydı, ben de, muhakkak, Muhammed’e tĂ‚bi olurdum! Cunku, o, halîmdir, emîndir, tĂ‚hirdir!

Bu cevap uzerine, FĂ‚tıma hĂ‚tun da, sustu.

Osman-ı Zinnûreyn’den sonra ustunluk sırası Hz. Ali’dedir. HilĂ‚feti, ummetin icmĂ‚’ı ile sĂ‚bittir. Resûlullah, kızı Hz. FĂ‚tıma’yı ona nikĂ‚h etmiştir. Daha onceleri de putlara saygı gostermediği icin, “kerremallahu vecheh” lakĂ‚bı verilmiştir. Allahın, kerîm, şerefli, mubĂ‚rek kıldığı yuz, ma’nĂ‚sındadır.

Hz. Ali buyurdu ki:

Ben, Resûlullah efendimizden işittim, şoyle buyurdu:

(Akıllı insana yaraşan; gecim husûslarının, Ă‚hıreti ilgilendiren hĂ‚llerin ve aîlevî mes’elelerin dışında, konuşmamaktır. Aklı başında olana yaraşan, hĂ‚line bakmak, dilini ve karnını faydasız şeylerden ve harĂ‚mdan korumaktır.)

Hz. Ali bir kalabalığı eğlence icinde gorup, boyle eğlenip neş’elenmelerinin sebebini sorduğunda, onlar dediler ki:

- Bugun bayramımızdır.

Bunun uzerine Hazret-i Ali de buyurdu ki:

- GunĂ‚h işlemediğimiz gunler de bizim bayramımızdır.

Hz. Ali buyurdu ki:

- Amellerin en fazîletlisi, iyiliği emredip kotulukten vazgecirmek ve gunĂ‚h işliyeni sevmemektir. Kim ki iyiliği emrederse, mu’minin sırtını muhkemleştirmiş, sağlamlaştırmış olur. Kim de kotuluğu men eder ve ondan vazgecirirse, munĂ‚fığın burnunu yere surtmuş olur.

Hz. Ali Hendek savaşında, bir duşman askerini altedip, yere yatırdı. Kılıcını cekti. Tam vuracağı zaman, duşman askeri Hz. Ali’nin yuzune tukurdu.

Nicin oldurmedin?

Hz. Ali kılıcını kınına koydu. Onunla savaşmaktan vazgecti. Olumunu bekleyen kimse, bu işten bir şey anlamadı. Hayretle kendisine sordu:

- Kılıcını cekmiştin. Beni oldurmene hicbir engel yokken neden vazgectin? Ofken birden yatıştı.

Hz. Ali şoyle cevap verdi:

- Ben kılıcımı Allah icin vuruyordum. Ben Allahın arslanıyım. Nefsin esîri değilim. Sen, benim şahsıma karşı yaptığın hareketten sonra seni oldurseydim, nefsim icin oldurmuş olabilirdim. HĂ‚lbuki her yaptığımı Allah icin yapmam lĂ‚zımdır.

Hz. Ali, hayvanlarını kuyudan su cekerek sulayan bir bedevî ile anlaştı. Kuyudan cekeceği her kova su icin, bedevîden bir avuc hurma alacaktı. Hz. Ali su cekmeye başladı. Son kovayı cekerken, kovanın ipi kopup, kova, derin kuyunun icine duştu.

Bedevî, kızgınlıkla Hz. Ali’nin mubĂ‚rek yuzune bir tokat vurup ucreti olan hurmayı da verdi. Hz. Ali kovayı kuyudan cıkardı. Bedevîye verip oradan uzaklaştı.

Onun dîni haktır

Bedevî, Hz. Ali’nin, derin kuyudan kovayı cıkarmasına hayret edip, kendi kendine, “Eğer onun dîni hak olmasaydı, bu derin kuyudan kovayı cıkaramazdı. Kustahlık yapan el bana lĂ‚zım değil” diyerek elini kesip Hz. Ali’nin evine gitti.

Hz. Ali kapıyı acıp Bedevîyi gorunce, iceride bulunan Resûlullaha haber verdi. Peygamber efendimiz, Bedevîye, nicin boyle hatĂ‚ ettiğini sordu. Bedevî, ağlayarak yaptığı kustahlıktan ozur dileyip îmĂ‚na geldi. Resûlullah, kesik eli yerine koyup duĂ‚ buyurdu. Hak teĂ‚lĂ‚nın izni ile eli sapasağlam oldu.

Hz. Ali, şehîd edileceği gun sabah namazına giderken yolda şu beyiti okuyordu:

Olume hazır ol ki, olum elbet gecikmez,

Olum gelince artık feryĂ‚d fayda vermez.

Ramazan-ı şerîfin 17. Cum’a gunu sabah namazına giderken, İbni Mulcem tarafından kılıcla alnına vurularak şehîd edildi. Kûfe’de, ya’nî Necef denilen yerde medfûndur. Diğer uc halîfe gibi Cennetle mujdelenenlerdendir.

Hz. Ali’nin kızı ve aynı zamanda Hz. Omer’in hanımı olan Ummu Gulsum, hĂ‚diseyi duyunca dedi ki:

- Babam da, kocam Omer gibi sabah namazında suikaste uğradı.

Hz. Ali, vefÂt etmek uzere iken buyurdu ki:

- Yemînle soyluyorum ki, umduğuma kavuştum.

Sonra Kelime-i şehĂ‚det getirerek vefĂ‚t etti.
__________________