VERMEYİ OĞRENMEK
UMİT ŞİMŞEK
Onlar bollukta da, darlıkta da Allah icin harcarlar.
Âl-i İmrÂn, 134

KUR'ÂN'IN ÂYETLERİ, ideal insan tanımlarıyla doludur. İcimizdeki insanlık cevherini ortaya cıkarıp geliştirecek, bizi olgunlaştıracak ve Allah’ın rızasına eriştirecek olan bu Âyetler, onumuze alabildiğine geniş bir yarışma ufku acarlar.

Bu yarışın bir alt sınırı vardır ki, Kur’Ân, muhatabı olan her akıl sahibini bu sınırlara riayet etmekle yukumlu tutmuştur. İnanılması gereken şeylere inanmak, namaz ve zekÂt gibi farzları yerine getirmek, yasaklanmış olan şeylerden de kacınmak suretiyle insan bu alt sınıra riayet etmiş olur. Bunun sonucu da, Âyet ve hadislerin haber verdiği şekilde, bağışlanma ve Cennet ile odullendirilmektir.

Fakat bu hayatın sonucunu sadece birtakım yukumlulukleri yerine getirerek sorumluluktan kurtulmaktan ibaret gormez ve daha fazlasına talip olursak, Kur’Ân’ın bize gosterdiği hedefler arasında, hic tukenmeyecek feyizler, bereketler, yuce idealler buluruz. Zaten Kur’Ân’ın ruhu da buradadır. O bize yuce hedefler gostermekte ve bu hedeflere ulaşmak icin yeteneklerimizi seferber etmeye bizi teşvik etmekte, bizi acıkca bir yarışa cağırmaktadır. Yalnız bu yarış, dunya işlerindeki yarışlar gibi rekabete dayanan ve tek galibi olan bir yarış değildir.

Dunya hayatının yarışlarında bir kişi kazanır; diğerleri onun gerisinde kalır ve kaybeder. Allah’ın rızasını ve Cennette yuksek dereceleri kazanmak icin yarışanlar ise, ne kadar cok olsalar ve ne kadar buyuk odullere de erişseler, Allah’ın rahmet hazinelerinden hicbir şeyi eksiltmiş olmazlar. Âlemlerin Rabbi, gokler ve yer kadar genişliklerdeki Cennetlerinde yarışın butun galiplerini birden goz gormemiş, akla gelmemiş nimetleriyle sonsuza kadar odullendirir.

İşte, Âl-i İmrÂn Sûresinin 133. Âyetinde, Yuce Allah bizi boyle bir odul icin koşuşmaya cağırıyor:

Rabbinizden erişecek bir bağışlanmayı ve genişliği goklerle yer kadar olup da takv sahipleri icin hazırlanmış bir Cenneti kazanmak icin yarışın.


Kimdir o takv sahipleri?

Bu Âyetin devamında ve daha başka Âyetlerde bu ozellikler madde madde sayılmış; hangi davranışlarla insanların boyle bir dereceye erişebilecekleri bildirilmiştir. Biz, bugunku konumuz itibarıyla, bu maddelerden birine kısaca değineceğiz:

“Bollukta ve darlıkta Allah icin harcayanlar.”


Burada cıtanın daha yukseldiğini ve zekÂt deyince aklımıza gelen zorunlu bağışın daha yukarılarına konduğunu goruyoruz. ZekÂt, bilindiği gibi, Kur’Ân’ın pek cok Âyetinde imanın bir ozelliği olarak ve namazla beraber sayılan son derece onemli bir emirdir. Bu emrin alt sınırı ise fıkıh kitaplarında ayrıntılarıyla incelenmiştir; genel bir ifadeyle belirtecek olursak, dinin “zengin” olarak tanımladığı bir kimse, malının kırkta birini yoksula bağışlayarak bu sorumluluktan kurtulur.

Bu Âyette ise, Yuce Allah, bu alt sınırın hakkını veren ve daha da otesine gecmek isteyen kullarına son derece geniş bir kapı daha acmakta ve onlara hedef olarak en yuksek Cennet mertebelerini ve kendi hoşnutluğunu gostermektedir. Eğer insan dilerse bu imkÂnı kullanır ve omrunun her gununu, her saatini, her Ânını, ebedî Âlemlerde hic tukenmeyen kazanclar sağlayacak yatırımlara donuşturebilir; kelimenin tam anlamıyla, surekli olarak iyilik uretmeye programlanmış bir hayır makinesi halini alabilir. İşte bunun bir anahtarı; yahut, surekli şekilde iyilik ve guzellik ureten bir hayır makinesinin ozelliklerinden biri:

“Bollukta ve darlıkta Allah icin harcamak.”

Bu ozellik, sadece Âhiret odulunun değil, dunya hayatındaki huzur ve mutluluğun da bir anahtarıdır. Zira Yuce Allah, insanı, almakla değil, vermekle huzur bulacak şekilde yaratmıştır.

Onun icindir ki, kendilerini devamlı olarak almaya şartlandıranların hayatta doyuma ulaştıklarını goremezsiniz. Vermeyi oğrenenler ise, hayatın hazzını yakalamış kimselerdir; onlar en buyuk zevklerini alırken değil, verirken yaşarlar.

Ve yine bu yuzdendir ki, maddeci medeniyetin insanları darlığa duştukleri zaman, ilk olarak hayırlarından kısıntıya giderler. Kur’Ân’ın terbiyesi altında yetişen insanlar ise, boyle durumlarda hayır musluklarını daha da acarlar. Boyle yapmakla kendi insanî yeteneklerini inkişaf ettirerek en yuksek Cennetlere lÂyık bir hal alırken, aynı zamanda, Yer ve Gokler Rabbinin rahmetine olan iman ve itimatlarını da bir kere daha gostermiş olurlar.

Kendisi darda iken Rabbinin rahmetine guvenen ve kendi sıkıntısına aldırmadan başka kulların derdine Allah’ın rahmetinden derman yetiştirmeye calışan insan kadar hangi şey Allah katında sevimli olabilir?

Allah, elbette ki, oyle kulların umitlerini dunyada da, Âhirette de boşa cıkarmaz.

__________________