musluman erkekler...........

Rivayete gore, Musluman erkekler ortulu kadınları kariyerlerinin onunde
engel olarak gordukleri icin tesetturlu hanımlarla evlenmiyorlarmış. Onları
yuk gibi gorenler de, onların gorunurluğunden gocunanlar da varmış.
“Bu ihanettir” diyor gazeteci hanım. Eğer boyleyse, bence de ihanettir.
Boyle yapan, boyle duşunen bir Musluman erkeğin ne kadar “erkek”, ne kadar
“Musluman” olduğu sorgulanmalı once.
Ne o, siz de mi “Kimse kimsenin Muslumanlığını sorgulayamaz?” diye afra
tafra yapanlardansınız?
Muslumanların Muslumanlar hakkında husn-i şehadetinin dinde yeri vardır.
İslÂm cemaatine mensup olmak, kuru bir iddia değildir. Hak ve sorumluklar
yukler mukellefin boynuna. Bunun Cenaze namazı gibi kifÂî farz olanları da,
tasadduk ve infak gibi nafile olanları da vardır.
Husn-i şehadet, birisi hakkında “iyi şehadette” bulunmaktır. Muslumanların
iclerinden biri icin iyi şehadette bulunmaları, onun icin duadır. Tersi
bedduadır. Dolayısıyla, iyinin iyiliği, kotunun kotuluğu soylenir.
Hepsinden onemlisi, el-emr bi’l-ma’ruf ve’n-nehy ani’l-munker bir farz,
dolayısıyla ibadettir. “İyiliği emretme, kotulukten sakındırma” anlamına
gelir. Bir muminin diğer mumin uzerindeki hak ve sorumluluğunu ifade eder.
Buna gore, birinin iyi veya kotu olmasıyla ilgilenmek, sorumsuz bir kafa
tarafından “onun Muslumanlığını sorgulamak” olarak nitelenebilir.
Olsun. Oyleyse, oyle. Bu durumda berikinin “sorgulama” dediği şey, Kur’an’ın
emri olan bir ibadet olup cıkar.
Eğer İslÂm cemaatinin erkekleri, kendilerinden olan hanımlara ağır bir “yuk”
gibi, kariyer icin “fren” gibi bakıyorsa, bu onların statu ve kariyeri
imanlarının onune gecirdikleri anlamına gelir. Bunun adı, en bayağı
bicimiyle “dunyevileşme”dir.
Dunyevileşme (namı diğer “sekulerleşme”), bir Yahudileşme hastalığıdır.
Kur’an, bu hastalığa yakalanan İsrailoğullarını ibret nazarlarına sunar.
Onlar, Musa Peygamber gibi muttaki ve mucahit bir liderin yonetimi altında
Firavun’un zulmunden kurtulmuşlardı. O zulum ki, anaların rahmine kadar
uzanmıştı. O zulum ki, İsrailoğullarını soykırıma tabi tutmuştu.
Yerlerinden, yurtlarından etmişti.
İlahi rahmet sayesinde suyu gectiler, can duşmanları Firavun boğuldu,
kendileri kurtuldu ve ozgur kaldılar. Allah colu onlara gol etti. Men ve
selva gibi iki buyuk nimet verdi.
Peki, ne yaptılar dersiniz? Allah’a şukur mu ettiler? Hz. Musa’ya teşekkur
mu ettiler?
Hayır, hicbirini yapmadılar. Aksine, “Biz bir ceşit yiyeceğe sabredemeyiz”
dediler. Bakla, kabak, mercimek, sarımsak, soğan istediler. Yani, elde
ettikleri îmÂnî ozgurluğun değerini bilmek yerine, ellerinden cıkan
sebzelerin derdine yandılar.
Kur’an, onların bu tavrına Hz. Musa’nın verdiği o ibretli cevabı nakleder:
“Sizler, bayağı ve sıradan olanı, hayırlı olanla takas etmek mi
istiyorsunuz? Hadi o halde, inin Mısır’a! İstediğiniz orada sizi
beklemektedir!”
Evet, adalet ve tevhidin, ozgurluk ve onurun değerini bilmeyip, bakla ve
kabak, soğan ve sarımsak isteyenlere soylenecek başka soz yoktur. Her
Firavun’un bir Musa’sı vardır. Tabii ki, her Musa’nın da bir Firavun’u. Her
Yahudileşenin bir Mısır’ı vardır. Dun boyleydi, bugun de boyledir, yarın da
boyle olacaktır.
Ozgurluk ve onuru, statu ve kariyerle takas etmek isteyenlere soylenecek soz
bellidir: Madem siz hayırlı olanı değersiz olanla takas etmek istiyorsunuz,
inin “er”lik makamından, kavuşun kıytırık makamınıza!
Haksızlık etmeyelim; ben bu sorumluluğun sadece Musluman erkeklerin omzuna
yıkılmasını adil bulmuyorum. Bakın, yaşanmış bir olay nakledeyim:
Tanıdığım bir sanayici-ihracatcı, imal ettiği mal icin bir reklam
yaptıracaktır. Bu reklamın İslÂmî bir hassasiyetle yapılması icin Musluman
hassasiyetiyle yola cıkıp, şimdilerde su koyvermiş olan bir kanalda calışan
başortulu bir yonetmenle anlaşır. Hassasiyetlerini de îm eder. Reklam’da
mamulun tabiatı gereği kadınlar rol alır. Fakat, îm ve ihsaslara rağmen
başortulu yonetmen hanım yaptığı reklam filminde bir tek başortulu kadın
bile oynatmaz. Hepsi silme ortusuzdur.
Haydi yorumlayın nasıl yorumlayacaksınız?
Bu, nedir bu? Aslında, başortululerin kendi mağduriyetlerini,
mazlumiyetlerini, tıpkı Yahudileşen İsrailoğulları gibi, benimsediklerinin
gostergesi değil mi? Efendim, siz kendi gozunuzde kendinizi
otekileştiriyorsanız, size Firavun’luk yapan otekine soyleyecek hicbir
şeyiniz kalmaz.
Musluman erkeklerin yaptığı Yahudileşme’nin bir boyutu, boyle yapan
tesetturlu hanımların yaptığı da oteki boyutudur.
Sozun ozu: Dunyevileşmek, denileşmektir. Medenileşelim, ama denileşmeyelim.
MUSTAFA İSLAMOĞLU
__________________