Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin azîz, latîf, mubĂ‚rek, pĂ‚k rûh-i tayyibelerine; ehl-i beytin, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın, enbiyĂ‚-i izĂ‚mın, sĂ‚dĂ‚t-ı kiram hazarĂ‚tının, şehîd olan kardeşlerimizin rûh-i şerîflerine; dînimizin, vatanımızın, milletimizin muhafazasına, bugun duğun merasimini yaptığımız evlĂ‚tlarımızın ve butun evlĂ‚tlarımızın iki cihan saĂ‚deti niyaz ve duĂ‚sıyla, bir FĂ‚tiha-i Şerîfe, uc İhlĂ‚s…
Muhterem Kardeşlerimiz!
Okunan uc Ă‚yet, bir evlilik hayatı, evlilik hayatının getirdiği huzur… İlk okunan Ă‚yet, Rûm Sûresiʼnin 21. Ă‚yetiydi. CenĂ‚b-ı Hak takvĂ‚ sahibi bir Ă‚ile yuvası arzu ediyor.
İnsanoğlunun mesut Ă‚ile yuvası Cennetʼte başladı, Âdem ile HavvĂ‚ VĂ‚lidemizʼle beraber. Onun icin dunyadaki Ă‚ile yuvalarının da takvĂ‚ hayatı ile bir Cennet hazırlığı şeklinde olması îcĂ‚b eder ki Cennetʼteki mesut Ă‚ile yuvası kazanılabilsin.
Evlilik hayatı bizi derin bir tefekkure dĂ‚vet ediyor. CenĂ‚b-ı Hak her hĂ‚disede:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ buyuruyor.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (el-Alak, 1)
Okuduğumuz zaman bu evlilik hayatını; milyonlarca kişi icinden iki kişinin kaderi birleşecek ve bir hayat arkadaşlığı başlayacak. Ayrıldıkları anne-baba yuvasından, kurdukları yuva, zaman icinde, daha sıcak hĂ‚le gelecek. CenĂ‚b-ı Hak boyle bir yuvanın, huzur dolu bir yuvanın, takvĂ‚ dolu bir yuvanın getireceği huzuru bildiriyor Rûm Sûresi 21. Ă‚yette. CenĂ‚b-ı Hak meĂ‚len:
“Kaynaşmanız icin size kendi (cinsleri)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi, merhamet peydĂ‚ etmesi de Oʼnun (AllĂ‚hʼın varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi duşunen bir kavim icin ibretler vardır.”
Bu uc husûsiyet evlilikte, Allah rızĂ‚sının istikĂ‚metinde bir evlilik; once:
لِتَسْكُنُوا CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor. Evlilik hayatı, sukûnet verecek, huzur hĂ‚li verecek. Eğer Ă‚ilede huzur varsa, bu, hayatın her safhasına sirĂ‚yet eder.
İkincisi, evlilikte;
مَوَدَّةً buyruluyor. Sevgi ve muhabbet olacak. Bu meşrû muhabbet (icin); suflî muhabbetten insan kurtulacak, aslî muhabbete, CenĂ‚b-ı Hakkʼa olan muhabbete donecek.
CenĂ‚b-ı Hakkʼın bir ismi de “Vedûd”dur. Muhabbetin merkezi, sevginin merkezi CenĂ‚b-ı Hakʼtır. Âile hayatı, eşleri muhabbetin merkezine yonlendirirse, sevginin hakîkî lezzeti tadılmış olur.
Ucuncu madde:
رَحْمَةً CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor. Bu da şefkat. İki taraf birbirine muşfik olacak. Bilhassa yaşlılıkta birbirine destek olacak. Birbirine tabir cĂ‚izse baston olacaklar.
VelhĂ‚sıl evlilikte temel malzeme; sevgi ve şefkattir.
Huzurlu bir evlilikte beş şart, buyruluyor:
Birincisi, taraflar arasında muhabbet:
Menşei CenĂ‚b-ı Hakʼtan. Yani iki tarafın Allah rızĂ‚sına uygun bir şekilde takvĂ‚ hĂ‚lini artırması, birbirinin rûhuna girecek muhabbet damarları bulmaları. Muhabbet, saĂ‚deti kolaylaştırır.
İkinci madde sadĂ‚kattir:
Zor zamanda tarafların fedakĂ‚rlığı, birbirlerine karşı fedakĂ‚r olacaklar. İşte en basiti, hatırlayacağımız; Hatice VĂ‚lidemizʼin vefat ettiği seneye, “huzun senesi” denildi.
Yani demek ki, nasıl bir sadĂ‚kat vardı Efendimizʼin Hatice VĂ‚lidemizʼle olan evliliğinde ki o seneye İslĂ‚m tarihinde “huzun senesi” dendi.
Ucuncusu, karşılıklı saygı olması lĂ‚zım:
Yani samimiyet olacak eşler arasında, lĂ‚ubĂ‚lîlik olmayacak. Vakar olacak, kibir olmayacak. TevĂ‚zû olacak, zillet olmayacak. Yani evlilikte hudutlar iyi korunacak.
Sabır olacak:
Taraflar zor zamanlarında birbirlerinin guzel huylarını duşunecek. Olur; mizaclar farklıdır. Zaman zaman ufak tefek kıpırdanmalar olur huzuru bozacak. O zaman taraflar, birbirlerinin guzel huylarını duşunecekler. Aralarında munĂ‚kaşa olmayacak. Olsa bile evlĂ‚tlarının yanında olmayacak, evlĂ‚tlara zarar verilmeyecek.
Beşincisi, mesʼûliyet duygusu:
Taraflar, birbirinin vazifelerini ihmĂ‚l etmemeli. İki tarafın da anne-babası aynı hĂ‚le gelecek. Bilhassa emĂ‚net olan yavrular hayır-hasenatta istikametlendirilecek.
Hazret-i Âişe-radıyallĂ‚hu anhĂ‚- naklediyor:
-SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Sizin en hayırlınız, Ă‚ilenize karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de Ă‚ileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyuruyor. (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 63/3895; İbn-i MĂ‚ce, NikĂ‚h, 50)
Demek ki bir insan, bir erkek, Ă‚ilede dĂ‚imĂ‚ Ă‚cizdir kadın-cocuk; ona karşı bir hayırlı olabilmek.
Bu beş maddeye dikkat edebilmek.
Yine, evlilik uzerine olduğu icin sohbetimiz:
“Bir kadınla bir hanımla dort şeyden dolayı evlenilir (buyruluyor). Malı, soyu, guzelliği ve dîni icin. Siz, dindar olanı tercih edin…” buyruluyor. (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h, VI, 123; Muslim, RadĂ‚, 53)
TakvĂ‚ olanı tercih edin diyor. Aksi hĂ‚lde diyor, muşkul durumda kalırsınız diyor Efendimiz.
Yine Efendimiz buyuruyor: (Âilenin meyvesi, yavrular.)
“Hicbir (anne-)baba, cocuğuna guzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmadı.” (Tirmizî, Birr, 33)
Yani bir annenin, bir babanın evlĂ‚dına en guzel mîrĂ‚sı, ona bir şahsiyet ve karakter mîrĂ‚sıdır, mĂ‚neviyat mîrĂ‚sıdır, Ă‚hiret mîrĂ‚sıdır.
Yine burada cok guzel bir şey var; nasıl bir o, iki muhabbet.
Âmir bin Saʼd bin Ebû Vakkas, babasından şunları nakletmiştir:
VedĂ‚ Haccı senesi, hastalığının artması uzerine Rasûlullah beni ziyarete geldi. Mal varlığımı sadaka olarak dağıtmak istediğimi soyleyince, -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“‒(Onları dağıt. Fakat) Allah rızĂ‚sını umarak Ă‚ilen icin yaptığın her harcamadan da muhakkak ecir vardır…” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 36)
Tabi bu harcama, israfa giden bir harcama değil. Onlara bir mĂ‚nevî hayat, bir Ă‚hiret hayatı, bir mĂ‚nevî tahsil hayatı verebilmek icin olan bir harcamadır. Bir israf icin olan bir harcama değildir. Fakat bugun maalesef bu arttı gidiyor.
Duğunler, nikĂ‚h akdinin îlĂ‚n edilmesiyle bir Ă‚ile yuvası kurmanın sevinc ve memnuniyetini toplumla paylaşmaktır. İşte paylaşıyoruz bu surûru bugun. Evlilik, yeni bir dunya hayatına bir adım atmaktır. Bu sebeple CenĂ‚b-ı Hakkʼın rahmetini celbedecek şekilde icrĂ‚ edilmesi zarûrîdir. Zira saĂ‚deti ihsĂ‚n edecek olan, CenĂ‚b-ı Hakʼtır.
Evlilik, nikĂ‚h ve duğunle başlar. NikĂ‚h ve duğun, birbirini tamamlayan unsurlardır. Peygamber Efendimiz, nikĂ‚hla beraber bir velîme, yani duğun yemeği verilmesini, zengin-fakir ayırt edilmeden davet edilmesini tavsiye buyurmuştur. Bu hususta îkazları şoyledir:
“Zenginlerin davet edilip fakirlerin cağrılmadığı duğun yemeği, iyi bir yemek değildir.” buyuruyor Efendimiz. (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h, 72; Muslim, NikĂ‚h, 107)
Bu, duğunlerde en muhim alınacak; duĂ‚lardır… Evlenenlerin en buyuk ihtiyacı, ummet-i Muhammedʼin hayır-duĂ‚sıdır onlara. Cunku yeni bir hayatın başlangıcı.
Bu hayat, takvĂ‚ temelleri uzerinde inşĂ‚ edilmelidir. Yani bu yeni hayata, bu duğunlere, KurʼĂ‚n-ı Kerîm tilĂ‚vetiyle, mĂ‚nevî sohbetlerle, CenĂ‚b-ı Hakkʼa duĂ‚ ve ilticĂ‚larla başlanmalıdır. Bilhassa sĂ‚lih kimselerin duĂ‚larını almaya gayret edilmelidir.
O Ă‚ile yuvasında CenĂ‚b-ı Hakkʼın rahmetiyle, inĂ‚yetiyle bereket tecellî eder. O yuvada, -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin Ă‚ile yuvasının rûhĂ‚nî dokusundan hisseler nasîb olur. Ki o yuvada goz nûru olacak nesiller yetişsin.
Bugun maalesef, esefle soyleyeyim; bircok duğun, İslĂ‚mî olcu ve hassasiyetten uzaklaşarak icrĂ‚ edilmektedir. HĂ‚lbuki muslumanların duğunu, gayr-i muslimlerin duğunlerine benzememek îcĂ‚b eder. FĂ‚tihaʼda bile;
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” [el-FĂ‚tiha, 7]) diyoruz. DuĂ‚ ediyoruz Rabbimizʼe. Onun icin, onlara benzememek.
Âile icin maddî-mĂ‚nevî yıkım sebebi olan israf cılgınlıkları başlıyor. Takı gosterileri başlıyor. O bu takıyı takmış, oburu obur takıyı takmış, buna bakılıyor. Onun duĂ‚sı nasıl, bunun duĂ‚sı nasıl, duĂ‚ tarafına bakılmıyor maalesef, takı tarafına bakılıyor. Takıdan saĂ‚det bekleniyor. HĂ‚lbuki saĂ‚det, duĂ‚lardan beklenir. CenĂ‚b-ı Hakkʼın rızĂ‚sını tahsil etmekten beklenir.
Kadın-erkek mahremiyeti ciğneniyor maalesef. Ve guc gosterisi başlıyor. HelĂ‚l-haram sınırlarının unutulduğu bir merasim oluyor.
İslĂ‚mʼın tanımadığı bu hĂ‚ller, evliliğin rûhĂ‚nî tarafını zedeler. Zira İslĂ‚m bir butundur. Hayatın her safhasında yaşanıp bazı safhalarında terk edilemez.
Okunan diğer Ă‚yette, ikinci bir Ă‚yette, Nûr Sûresiʼnin 32. Ă‚yeti okundu. Burada ise diğergĂ‚mlık, kendinin dışındakilere hizmet. Bu da cok muhimdir kardeşler!
Ferdî ibadette en muhim “namaz”dır. İctimĂ‚î ibadette de en muhim “hizmet”tir. Bu Ă‚yet-i kerîmede CenĂ‚b-ı Hak:
“Aranızdaki bekĂ‚rları… (zayıfları, cĂ‚resizleri, evliliğe) elverişli olanları evlendirin (buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak). Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lûtfuyla onları zenginleştirir. (Ruhlarına ferahlık verir.) Allah (lûtfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (en-Nûr, 32)
Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri buyuruyor ki:
“Sen (diyor) bir evliliğe (diyor), sebep olursan (diyor), o ciftlerin yaptıkları ibadetlerde, tĂ‚atlerde, vesîle olduğun icin aynı ecirler sana da gelir.” buyuruyor.
Fakat burada dikkat etmek lĂ‚zım. Eğer iki tarafı biliyorsan vĂ‚sıta olmak lĂ‚zım. Cunku burada şerʼî hususta kufuv şarttır. Yani birbirine denklik şarttır.
MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî Hazretleri:
“Bir ayakkabı ayağına dar veya bol geliyorsa, (o ciftin) diğer ayakkabısı bir işe yaramaz.” buyuruyor.
Onun icin bu vesîle olanlar da bu denkliği iyi duşunmesi lĂ‚zım. Bu denklik, eğer bunu duşunemiyorsa, girmemesi lĂ‚zım. Eğer bu denkliği bulabilmişse, yani kız ve erkek aynı karakterde ise bu evliliğe girmek, alĂ‚kadar olmak, teşvik etmek lĂ‚zım.
EcdĂ‚dımız bu hususta vakıflar kurmuştur. HattĂ‚ ecdĂ‚dımız, yetimlerin ceyizlerini hazırlama vakıfları kurmuştur. Mahalle, o yetimlerin bir sigortası olmuştur.
Ucuncu okunan Ă‚yet, Furkan Sûresiʼnden okundu, 74. Ă‚yet. Burada CenĂ‚b-ı Hak:
رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا
(“…Rabbimiz! Bize gozumuzu aydınlatacak eşler ve zurriyetler bağışla! Ve bizi takvĂ‚ sahiplerine onder kıl!” [el-FurkĂ‚n, 74])
CenĂ‚b-ı Hak boyle bir duĂ‚ istiyor. Tabi bu duĂ‚, tatbik etmemiz lĂ‚zım.
“Rabbimiz! Bize gozumuzu aydınlatacak, gozumuzun nûru olacak eşler…”
Demek ki kız yavrularımızı iyi yetiştirmemiz lĂ‚zım. Onu bir İslĂ‚m ahlĂ‚kı, İslĂ‚m terbiyesi uzerine yetiştirmemiz lĂ‚zım. Onun icin KurʼĂ‚n Kurslarımızdan gecirmemiz zarûrîdir. AllĂ‚hʼın kelĂ‚mını duzgun okuyacak. KurʼĂ‚n-ı Kerîm herhangi bir fĂ‚nînin kitabı değil, Hakkʼın kitabı. CenĂ‚b-ı Hakkʼın kullarına gonderdiği bir mektup. Kıraatsiz bir namaz olmaz. CĂ‚iz değildir. Onun icin evlĂ‚tlarımızı bilhassa bir KurʼĂ‚n-ı Kerîm tahsilinden gecirmemiz lĂ‚zım.
KurʼĂ‚n-ı Kerîm tahsili basit bir tahsil değildir. Diğer tahsillere beş sene on sene emek veriliyor. Maalesef dînî tahsil basit goruluyor:
“‒Ben (diyor), yaz tatilinde cocuğumu cĂ‚mîye gonderdim. İşte dîni oğrendi.” diyor.
Tabi kendisi dînin derinliğine varamadığı icin, iki aylık, uc aylık bir yaz tatilinde cĂ‚miye gondermesini kĂ‚fî goruyor.
Maalesef bu, -annelerin dikkatine, cunku yetiştiren, annelerdir- anne sĂ‚liha olursa, kızı da sĂ‚liha olur. Bir misal vermek istiyorum:
Asr-ı saĂ‚dette, yani Efendimizʼin zamanında, beyler eve geldiği zaman… Hanımlar carşı-pazar gezmezdi. Yanlış vitrinleri seyretmezdi. O hanımlar derdi ki gelen beylerine, efendilerine:
“‒Efendi, bugun hangi Ă‚yet indi Allahʼtan? CenĂ‚b-ı Hak bugun nasıl bir emirler bize, nasıl Ă‚yetler tebliğ etti? Biz Allah rızĂ‚sını nasıl tahsil edeceğiz? Sen bugun bana inen Ă‚yetleri soyle.” derdi. Bir.
İki:
“‒Efendimizʼin fem-i muhsininden, mubĂ‚rek ağzından cıkan o îkazları bana anlat.” derdi. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m hanımlarının derdi buydu.
Rasûlullah Efendimiz de buyuruyor:
“Bana dunyanızdan uc şey sevdirildi. (Yani Allah sevdiriyor.) Biri, sĂ‚liha hanım…” (Bkz. NesĂ‚î, Işretu’n-NisĂ‚, 10)
Bu sĂ‚liha hanımlar, sabahları kocalarını gecirirlerken de:
“‒Aman bize yanlış lokma getirme! Biz dunyada her şeye katlanırız, fakat Cehennem azĂ‚bına katlanamayız.” derlerdi.
İşte yavrularımızı bu şekilde yetiştirmek lĂ‚zım. CenĂ‚b-ı Hakkʼın sevgisiyle, Rasûlullah Efendimizʼin sevgisiyle, KurʼĂ‚n sevgisiyle, İslĂ‚mʼın sevgisiyle.
Bir imtihan dershanesindeyiz. Esas hayat, Ă‚hiret hayatı. Âhiret icin dunyaya geldik… Bizim, kendimizin takvĂ‚ sahibi olmamız kĂ‚fî gelmez. EvlĂ‚tlarımızdan da bize sadaka-i cĂ‚riye gelecek veyahut da seyyie-i cĂ‚riye gelecek.
Cennete girenler;
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ
(“Onlara merhametli Rabbʼin soylediği selĂ‚m vardır.” [YĂ‚sîn, 58])
Buyuk bir ihtişamla karşılaşacaklar.
“Yevmuʼl-fasl” olacak bir “ayrılış gunu” olacak. Fakat, diğer, mucrimlere ise;
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
“Mucrimler! (Siz gunahkĂ‚rlar!) Ayrılın bu tarafa! (Siz Cehennem tarafına gecin!)” (YĂ‚sîn, 59) diyecekler. Onun icin Cennetʼin pazarlandığı yer burası.
CenĂ‚b-ı Hak; “canlarıyla, mallarıyla Cennetʼi satın aldılar” buyruluyor. (Bkz. et-Tevbe, 111)
Demek ki bize CenĂ‚b-ı Hak ne nîmet verdi? EvlĂ‚t nîmeti verdi. Ondan sorumluyuz biz. EvlĂ‚dımızı Allah yolunda yetiştireceğiz, kız ve erkek.
رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا
(“…Rabbimiz! Bize eşler…” [el-FurkĂ‚n, 74])
Demek ki zevceler… Nasıl bir zevce? “Gozumuzun nûru olacak” Ă‚yet-i kerîmede buyruluyor. Ana-babanın sîmĂ‚sını da o kıyĂ‚met gunu ağartacak.
Ondan sonra “zurriyet” geliyor. Oyle bir zurriyet ki o da goz nûru olacak bir zurriyet, hayırhah olacak zurriyet. Bak dedelerimiz, hayırlı zurriyetler neticesinde bu vatan bize kaldı. Onlar sayesinde ezanlarımız butun semĂ‚yı kaplıyor. Onlar sayesinde bayraklarımız hur olarak dalgalanıyor.
Ondan sonra:
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ اِمَامًا
(“…Ve bizi takvĂ‚ sahiplerine onder kıl!” [el-FurkĂ‚n, 74])
Biz de takvĂ‚ sahibi olacağız. TakvĂ‚ da -o da kĂ‚fî değil- takvĂ‚da onder olacağız, rehber olacağız. Zira CenĂ‚b-ı Hak:
“…Biz sizleri hayırhah bir ummet olarak yarattık. AllĂ‚hʼın yeryuzundeki şĂ‚hitlerisiniz. Peygamber de size şahit olsun…” Yani AllĂ‚hʼın dînini temsil edersiniz. İbadette, muĂ‚melĂ‚tta, muĂ‚şerette, ahlĂ‚kta temsil edersiniz. Peygamber de size şĂ‚hit olsun, buyruluyor. (Bkz. el-Bakara, 143)
VelhĂ‚sıl evlĂ‚tlarımızı israfa alıştırmayalım kardeşler!
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” [el-FĂ‚tiha, 7]) DalĂ‚lettekilerin giysisine vesĂ‚ire, şuna buna alıştırmayalım, makyajlarına vesĂ‚iresine…
DĂ‚imĂ‚ duşuneceğiz: CenĂ‚b-ı Hak bana akıl verdi. Ben bu aklı nerede kullanacağım? Guc-kuvvet verdi. Nasıl kullanacağım guc-kuvveti Allah yolunda? Mal-mulk verdi. Malı-mulku ben nasıl kullanacağım?
Rûhuʼl-BeyĂ‚n tefsîrinde guzel bir hĂ‚dise naklediyor, İsmĂ‚il Hakkı Hazretleri:
Gecmiş peygamberlerden birine vahyoluyor ki:
“‒Sen o Ă‚ileye soyle, ona baştan mı zenginlik sonra fakirlik yahut baştan fakirlik, sonra mı zenginlik verelim?” diye.
Adam diyor ki:
“‒Gidip hanımla bir istişĂ‚re edeyim.” diyor. Hanımına anlatıyor:
“‒Ben (diyor), baştan (diyor) fakirliği istiyorum (diyor), yaşlılıkta zenginlik daha rahattır.” diyor.
Hanımı:
“‒Yok (diyor), sen (diyor) bu işi bana bırak.” diyor. FirĂ‚setli bir hanım.
“‒Biz (diyor), baştan zenginlik isteyelim. Oʼnun bir ihsĂ‚nını gorelim.” diyor.
Gidiyor peygambere:
“‒Ey Rasûl (diyor), biz baştan zenginlik istiyoruz.” diyor.
CenĂ‚b-ı Hak zenginlik veriyor.
Kadın kocasına diyor ki:
“‒Bak (diyor), bir kap yemek biz yersek, aynı kabı gidip bir fakire vereceksin. Uzerine bir elbise alırsan, bir elbiseyi de fakire vereceksin. Kendine ne alıyorsan onun bir mislini de fakire vereceksin.”
Şukreden bir kul… CenĂ‚b-ı Hak da onlara bir daha fakirlik vermiyor. (Bkz. Ramazanoğlu Mahmud SĂ‚mî, Bakara Sûresi Tefsîri, s. 33-34)
Cunku zenginliğin şukrunu yapıyorlar, îfĂ‚ ediyorlar. Onun icin kardeşler, maalesef bazı yerlerde -tabi sizi tenzih ederim- duğunlerde takı yarışları oluyor. Bunlar guc gosterisi. AllĂ‚hʼın sevmediği şeyler bunlar.
HĂ‚lbuki bir insan, fazîletiyle, şahsiyetiyle, karakteriyle insandır. Taktığı takıyla değil. Kuyumcu dukkĂ‚nı gibi takılarla geliniyor. Olmaz! Bu, AllĂ‚hʼın, RasûlullĂ‚hʼın istemediği bir hĂ‚dise bu. Sonra huzur olmuyor, birbirlerine giriyorlar.
CenĂ‚b-ı Hak bizden boyle bir Ă‚ile duzeni istiyor. Bir asr-ı saĂ‚det duzeni.
Diğer husus; cocuklarımız, Rabbimizʼin en buyuk lûtfu bize, ihsĂ‚nı. EvlĂ‚tlarımız bize AllĂ‚hʼın emĂ‚neti. Onlar, boş bir kaset misali. Anne-baba onları guzel ahlĂ‚k ve meziyetlerle doldurması lĂ‚zım. Bilhassa kız cocuklarına -Efendimiz buyuruyor- daha cok îtinĂ‚ gostermesi lĂ‚zım ki, zira onlar yarın Ă‚ileyi fazîletle onlar donatacaklar.
Anne; “ اَلْأُمُّ مَدْرَسَةٌ” buyruluyor. “Anne bir mektep” olacak.
Bir duşunur onu soyluyor:
Anneye dikkat edin diyor. Her bir erkeği doğuran, bir hanımdır diyor. O diyor, hanıma cok îtinĂ‚ edin. Diyor ki, peygamberleri bile doğuran, bir hanımdır. Onun icin tekrar tekrar bugun bunu tekrarlamaktan maksadım nedir? Bugun televizyon, internetin bazı sokakları, cıkmaz sokakları, insanımızı savurup atıyor. ReklĂ‚mlar, dunya hevesini artırıyor, Ă‚hireti unutturuyor. ReklĂ‚mlar hĂ‚kezĂ‚. Onun icin Ă‚ilede evlĂ‚tlar, ana-babaya, topluma yabancılaşıyor. Başka toplumların evlĂ‚dı olmaya başlıyor. Kotu şeylere alışıyor. TĂ‚ bu narkotiğe kadar gidiyor maalesef.
Cocuklar buyurken anne-babaya muhtac. Fakat hayatın sonlarında anne-babalar da evlĂ‚tlara muhtac. Bir.
İkincisi; eğer yavrularını Allah yolunda yetiştirmişse, cocukların yaptığı her guzel hareketten anne-babaya hisseler gelecek.
Eğer, yok;
“‒Canım şu tahsili yapsın da ondan sonra, din nasıl olsa kolay, işte yatıp kalkar bir namaz kılar vs. başını da yarım yamalak bir orter…”
Ne oluyor? Bir felĂ‚ket! O zaman, anne-babadan o kız, evlĂ‚t yarın davacı olacak:
“‒Anam-babam, yĂ‚ Rabbi, beni ihmĂ‚l etti.” diyecek.
Yine bir, Ă‚hiretten bir manzara. Ebû Hureyre naklediyor:
“KıyĂ‚met gunu gelip birisi birisinin yakasına yapışıyor. O diyor ki:
“‒Ne istiyorsun benden bu zor gunde? (Diyor.) Ben seni tanımıyorum ki!” diyor.
“‒Yok (diyor), biz (diyor) dunya hayatında seninle beraberdik (diyor). Sen beni ihmĂ‚l ettin, gelip bana doğru yolu gostermedin.” diyor. (Bkz. Munzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, III, 164/3506; RudĂ‚nî, Cem’u’l-FevĂ‚id, V, 384)
Şimdi kardeşler! Bir kendimizin mesʼûliyeti var; ferdî mesʼûliyet. Bir de ictimĂ‚î mesʼûliyetimiz var. Ferdî mesʼûliyetlerin başında “namaz” geliyor. Biz namaza dikkat edersek kalp ve beden Ă‚hengi icinde kılarsak, CenĂ‚b-ı Hak fahşĂ‚dan munkerden korur. Bir kale gibi olacak namaz bize.
İkincisi, ictimĂ‚î ibadet. O da “hizmet”. Kendimizi, kendimizin dışındakilerden zimmetli olarak addedebilmek. Onların mesʼûliyetini taşıyabilmek.
Hadîs-i şerîfte:
“Hepiniz cobansınız (buyuruyor Rasûlullah Efendimiz). Hepiniz guttuklerinizden sorumlusunuz. Erkek, Ă‚ilesinin cobanıdır, surusunden sorumludur. Kadın, kocasının evinin cobanıdır. O da surusunden sorumludur.” (BuhĂ‚rî, VesĂ‚yĂ‚, 9; Muslim, İmĂ‚re, 20)
İbrettir; CenĂ‚b-ı Hak peygamberlere hep cobanlık yaptırıyor. Cobanlık, kucuk gorulen, esasında insana buyuk meziyetler taşıyan bir husûsiyet.
Demek ki “cobansınız” buyuruyor Efendimiz. Coban ne yapar? Guttuğu surunun hĂ‚let-i rûhiyesini bilir. Ona gore onu kumanda eder.
Demek ki bir baba, bir anne de Ă‚ilesinin durumunu bilecek. Cocuklarının meziyetlerini, kĂ‚biliyetlerini, musbet ve menfîlerini bilecek, ona gore istikĂ‚metlenecek.
İkincisi; coban, surusunu otlak yerde yayar. Onları dinlendirir, orada gıdĂ‚landırır, kurak yere surmez. Demek ki bir anne-baba da evlĂ‚dına mĂ‚neviyat verecek. En buyuk ziynet, takı değil, mĂ‚neviyattır.
Ucuncusu; coban, surusunu kurtlardan ve canavarlardan korur. HattĂ‚ yanına coban kopekleri arar, yardımcılar bulur. Demek ki bugun de o kurtlardan korumamız lĂ‚zım evlĂ‚tlarımızı.
Bu vatanın kıyamete kadar devam etmesi lĂ‚zım. Vatan, AllĂ‚hʼın bir emĂ‚neti. Kolay, bize kadar gelmedi. Her tuten, Anadoluʼda bir yuvanın, tuten ocağın muhakkak Canakkaleʼde bir şehidi vardır. Bir İstiklĂ‚l Harbi şehidi vardır.
Coban, hasta kuzuyu ne yapar? Orada bırakmaz kurtlara. Onu kucağına alır, onu suruye yetiştirir.
VelhĂ‚sıl bir bu, cobanlıktan Efendimiz misal veriyor. Demek ki kendimize ve Ă‚ile efradımıza cok dikkatli olmamız îcĂ‚b eder.
Diğer bir husus, babanın-annenin şeyi (mesʼûliyeti); evlĂ‚dına guzel bir isim koyacak. İsim, musemmĂ‚yı ceker cunku. İsimde bir cĂ‚zibe vardır. Ana-baba dînî tahsile birinci derecede ehemmiyet verecek. Zira ahlĂ‚kî yapı ona bağlıdır.
İkincisi; anne-baba evlĂ‚dına ornek olarak guzel davranışta bulunacak. Bunun zıddı, munĂ‚kaşalı, kavgalı ortamda yetişen cocuklar, huysuzlaşır, hırcınlaşır. Huzurlu ve dengeli bir ortamda guzel huylar, terbiye ile cocuk buyur.
Ucuncusu; cocukların davranışlarını, onlara hissettirmeden kontrol edilmelidir. Goz onunde yapmadıkları kabahatleri gizli ve tenha yerlerde işlemeye meydan verilmemelidir.
Efendimizʼe hicrette bir kadın geldi, Ebû Talhaʼnın hanımı.
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! (Dedi.) Bir tek yetimim var hayatta (dedi), onu ben (dedi) sizin hizmetinize veriyorum.” dedi.
-SallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, o yetimi hizmetine kabul etti. Tabi bu hizmete kabul etmesi, bize bir ornek. 10 yaşındaydı Enes, Efendimiz 53 yaşında. 53 yaşındaki bir peygambere, “رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ” (Âlemlere Rahmet), 10 yaşındaki cocuk ne hizmet edebilir? Fakat Efendimiz bizlere bir numûne. Onu oyle bir yetiştirdi ki. Diyor ki Enes:
“Allah Rasûlu beni takip ederdi. Bir yere gonderirdi (diyor), takip ederdi (diyor). Ben mahalle cocuklarıyla oyuna dalardım (diyor). Arkamdan gelir Rasûlullah:
«‒Enescik! Ben seni şuraya gondermiştim değil mi?» deyip tebessum ederdi.
«‒Aman yĂ‚ RasûlĂ‚llah! Ben hemen koşup yapayım.» derdim.” (Bkz. Muslim, FedĂ‚il, 54)
Buna benzer cok misaller var. Anlatmayacağım şimdi. Fakat Enes diyor ki:
“Ben cocuktum (diyor). Hatalarım cok olurdu. Allah Rasûlu beni muhabbetiyle terbiye etti.” diyor. O bakışlarıyla terbiye etti diyor.
Enes 100 yaşına kadar yaşıyor. Efendimiz vefat ettiği zaman 20 yaşındaydı:
“Ruya gorup de Allah Rasûluʼnu gormediğim bir ruya yoktur.” diyor.
Yine bir gun, tabi Enes, Efendimizʼin yanında yetiştiği icin ustad oluyor. Bir gun talebesi diyor ki:
“‒Ustad (diyor), sanki (diyor), bakarken (diyor), bir yere (diyor), sanki Allah Rasûluʼnu arıyorsun (diyor), bakarken (diyor). Sanki (diyor), konuşurken (diyor), O duyuyormuş gibi konuşuyorsun.” diyor.
“‒Evet, oyleyim (diyor). Hic sorma (diyor). Hasret icindeyim (diyor). Yarın (diyor), kıyamet gunu (diyor), Oʼnun yanına gideceğim; «‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah, ne olursun, Senʼin kucuk bir, Ă‚ciz bir hizmetcin geldi, ne olursun yanına kabul et.» diyeceğim.” diyor.
VelhĂ‚sıl yavrularımızı yetiştirmekte ayrı bir îtinĂ‚. Yani bugun bu cok ehemmiyetli olduğu icin mevzuyu daha ziyade buraya getiriyorum.
Yavrularımız, onlara hissettirmeden takip edilmeli.
Yine bir delikanlı geldi. Onu da bizim talebelerden biri getirdi. Bir arkadaşımız mahvoldu dedi.
“‒Oğlum (dedim), neydi durumu?” dedim.
“‒İşte hocam ben, Anadoluʼnun şu vilĂ‚yetindeydim (dedi). Babam-annem ayrıldı (dedi). Fabrikatordu (dedi). İstanbulʼa geldim tahsile. Burada beni narkotiğe alıştırdılar (dedi). Kurtulamıyorum (dedi). Ben artık bittim (dedi). Ne okuyabilirim, ne bir iş yapabilirim. Olmuş bir insanım (dedi). Fakat size tavsiye ediyorum (dedi), aman bu genclere cok ehemmiyet gosterin (dedi). Benim Ă‚kıbetime duşmesin.” dedi.
“‒Oğlum (dedim), sen zamanında namaz filĂ‚n kılar mıydın, camiye gider miydin?” dedim.
Hocam dedi:
“‒Ben beş vaktimi kılıyordum (dedi). Şimdi caminin (dedi) icinin geometrisini bile kaybettim ben.” dedi.
Yani bugun maalesef kardeşler, insanımız ziyan oluyor. Muesseselerle sahip olmamız lĂ‚zım. Şahsî gayretlerimizle sahip olmamız lĂ‚zım. Cocuklarımızın guzel işleri takdir edilmeli, mukĂ‚fatlandırılmalı.
İmam MĂ‚lik Hazretleri, MĂ‚likî mezhebinin imamı, diyor ki:
“Babam (diyor, İmam MĂ‚lik) bir hadis ezberletirdi bana, bir hediye verirdi (diyor). Ben sevinirdim (diyor), o hediyeyi almak icin bir hadis daha ezberlerdim. Ertesi gun tekrar gelip babamın yanında bir hadis daha okurdum (diyor). Oyle bir hĂ‚le geldim ki (diyor), babam (diyor), bana bir hediye vermese de (diyor), o hadîs-i şerîfin bana getirdiği rûhĂ‚niyetten, feyizden (diyor), ben (diyor) devamlı hadis ezberlemeye devam ettim.” diyor.
Onun icin kıymetli kardeşler; evlĂ‚tlarımızı, torunlarımızı bir biskuvi alıp, cikolata alıp cĂ‚miye getirelim. Onları biz alıştıramazsak şimdi, onlar zor alışır sonra.
Sık sık ceza vererek arsız da yaptırmamak, arsız da olmaması lĂ‚zım. O zaman kendisine yaptığımız nasihatlerin de faydası olmaz.
Emirleri, yasakları, kĂ‚ideleri, dînî mevzuları oğretirken de kavrayabileceği şekilde anlatmalı onu. İyice muşahhas şekilde acarak. ÂdĂ‚b-ı muĂ‚şeret uzerinde ciddiyetle durulmalı. Ana-baba, cocuğuna şahsiyet ve kimlik kazandırmalı. Kibar, zarif, ince ruhlu, comert, diğergĂ‚m olmalı.
Talihli birisi:
“Ben (diyor), babam yoktu (diyor), oyle buyudum (diyor). Fakat (diyor), beni (diyor), Rasûlullah Efendimiz hizmetine aldı (diyor). Terbiyesine aldı (diyor). Bana derdi, bana yemek yerken, bana dikkat ederdi (diyor). Elimi tabağa uzattığım zaman:
«Oğlum! Onunden al.» derdi bana. «Başlarken yemeğe besmele cek oğlum.» derdi. Bitirdiğim zaman; «Elhamdulillah de yavrum.» derdi.” (Bkz. BuhĂ‚rî, Et’ime, 2; Muslim, Eşribe, 108)
Yani Efendimiz her şeyle meşgul olurdu. Buna benzer hĂ‚diseler de cok.
Yine diğer bir cocuk:
“Kucukken ben (diyor), hurma ağacını taşlıyordum (diyor), oradan hurma almak icin (diyor). Efendimiz yanıma geldi (diyor. Nasıl Efendimiz takip ediyor toplumu?)
«‒Cocuğum (diyor), nicin hurma ağacını taşlıyorsun?»
Ben de:
«Yemek icin, acım yĂ‚ RasûlĂ‚llah!» dedim.
«‒O zaman ağacı taşlama, yere duşenlerden al.» dedi. Başımı okşadı. Sonra bana duĂ‚ etti: «YĂ‚ Rabbi! Bunun karnını doyur.» buyurdu.” (Bkz. Ebû DĂ‚vûd, CihĂ‚d, 85/2622; İbn-i MĂ‚ce, TicĂ‚rĂ‚t, 67)
VelhĂ‚sıl cocuklarımıza meşrû sınırlar dĂ‚hilinde cocukluğunu yaşamaya imkĂ‚n verilmeli, lĂ‚kin hudutları da iyi tayin etmemiz lĂ‚zım.
Bilhassa onları besmele, hamd, abdestli dolaşmaya, şukre onu hazırlamamız lĂ‚zım. Muhakkak, eğer anne-babalar kusursuzsa o yavruların da cocukları, kusursuz olur…
Osman Nûri Topbaş,2016 Sohbetleri
__________________
Huzurlu Âile Hayatının Şartları
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Huzurlu Âile Hayatının Şartları