Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin aziz, latîf, mubĂ‚rek, mucellĂ‚, musaffĂ‚, pĂ‚k rûh-i tayyibelerine, ehl-i beytʼin, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mʼın, enbiyĂ‚-i izĂ‚mʼın, sĂ‚dĂ‚t-ı kirĂ‚m hazarĂ‚tının, cumlemizin gecmişlerinin rûh-i şerîflerine, Rebîulevvel ayının ummet-i Muhammedʼe, butun İslĂ‚m dunyasına bereket, rahmet, huzur CenĂ‚b-ı Hak nasîb eylemesi duĂ‚ ve niyĂ‚zıyla, bir FĂ‚tiha-i Şerîfe, uc İhlĂ‚s…

Muhterem Kardeşlerimiz!

Bir hadîs-i şerîf ile başlayacağım. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“…Ben (buyuruyor) kıyĂ‚mete kadar, İsrĂ‚filʼin Sûrʼu ufurunceye kadar «ummetim, ummetim» diyeceğim kabrimde…” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, c. 14, s. 414)

Yani ummetine du edecek.

“…Bana guzel amelleriniz arz olunur, ben sevinirim. Menfî amelleriniz bana bildirilir, uzulurum, istiğfĂ‚r ederim sizin icin.” buyuruyor. (Heysemî, IX, 24)

İnşĂ‚allah CenĂ‚b-ı Hak şu meclisimizden Rasûlullah Efendimizʼi haberdar eder -inşĂ‚allah- lûtfuyla, keremiyle.

Okunan Ă‚yet-i kerîmeler… CenĂ‚b-ı Hak bize:

لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ

(“Yemin olsun, Allah muʼminlere bol ihsanda bulundu…” [Âl-i İmrĂ‚n, 164]) En buyuk nîmetini bildiriyor. En buyuk nîmeti; Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimizʼe bizi ummet kılması.

Biz, meccĂ‚nen ummet kılındık. Bir bedel odeyip ummet olmadık. CenĂ‚b-ı Hakkʼın buyuk bir lûtfu. CenĂ‚b-ı Hak okunan Ă‚yet-i kerîmelerde, CenĂ‚b-ı Hak Rasûlullah Efendimizʼin seviyesini bildiriyor. Bizim idrĂ‚kimizin cok otesinde.

Fakat:

ثُمَّ لَتُسْئَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ

“…O gun, verdiğimiz nîmetlerden sorulacaksınız.” (et-TekĂ‚sur, 8) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak.

En buyuk nîmet; Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin izinden gidebilmek.

Yine Efendimiz, bize bir vasiyet bıraktı; “Kitap ve Sunnetimdir.” buyurdu. (Bkz. Muslim, Hac, 147; Ebû DĂ‚vûd, MenĂ‚sik, 56)

Yine bize bir, Efendimizʼin yine bizden bir arzusu:

“Sakın (diyor), gunah işleyerek benim yuzumu kara cıkartmayın.” diyor. (Bkz. Muslim, Hac, 147; Ebû DĂ‚vûd, MenĂ‚sik, 56)

Okunan Ă‚yetlere geldiğimiz zaman:

İlk Ă‚yet, Tevbe Sûresiʼnin 100. Ă‚yeti okundu. CenĂ‚b-ı Hak bizim, o asr-ı saĂ‚det insanına benzememizi arzu ediyor:

“İslĂ‚mʼa giren ilk muhĂ‚cirler…” Her turlu cefaya katlandı, kalplerini koruyabilmek, kalplerinde îmĂ‚nı muhafaza edebilmek icin.

“…EnsĂ‚r…” Ondan sonra, MuhĂ‚cirlerden sonra Ensar. Ensar da Medîneliler. O da her turlu cefaya katlandı. AhkĂ‚m Ă‚yetleri indi. İnen her Ă‚yete “سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا” (“…işittik ve itaat ettik…” [el-Bakara, 285]) dediler.

Rasûlullah Efendimizʼe:

“YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Canım, malım Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah! Sen emret!” dediler. Ve on sene bir taraftan munĂ‚fıklar, bir taraftan muşrikler, bir taraftan Benî İsrĂ‚il, uc kıskac arasında guzel bir îman yaşadılar.

CenĂ‚b-ı Hak bize de onlara tĂ‚bî olmamızı, onlar gibi olmamızı arzu ediyor. “…Allah onlardan rĂ‚zı olmuştur…” buyruluyor. O MuhĂ‚cirlerden, Ensarlardan Allah rĂ‚zı olmuştur. Bizim de onlar gibi olmamızı istiyor ki Allah bizden de rĂ‚zı olsun. Ve onların karşılaşacağı mukĂ‚fatları CenĂ‚b-ı Hak bildiriyor.

Ondan sonra okunan Tevbe Sûresiʼnin 128. Ă‚yetinde CenĂ‚b-ı Hak:

“Andolsun size kendi icinden (tanıyorsunuz, biliyorsunuz) oyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız, Oʼnu cok uzer…” buyuruyor.

Yani CenĂ‚b-ı Hak bizi oyle bir Peygamberʼe ummet kıldı ki, bir ananın, bir babanın muhabbetinden, şefkatinden cok cok daha otede. Onun icin “Ummetî, ummetî” diyeceğim buyuruyor tĂ‚ İsrĂ‚fil Sûrʼu ufurunceye kadar. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, c. 14, s. 414)

“…O cok raûf ve rahimdir.” (et-Tevbe, 128)

Cok merhametli, cok şefkatli. Yani merhametin ve şefkatin zirvesinde olduğunu CenĂ‚b-ı Hak bildiriyor.

Demek ki:

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (BuhĂ‚rî, Edeb, 96)

Bizim de HĂ‚lıkʼın nazarıyla bakıp AllĂ‚hʼın butun mahlûkĂ‚tına cok şefkatli ve cok merhametli olmamız îcĂ‚b ediyor ki Oʼnunla beraber olalım.

Ondan sonra okunan AhzĂ‚b Sûresiʼnin 21. Ă‚yetinde CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:

“Andolsun Rasûlullah sizin icin, AllĂ‚hʼa ve Ă‚hiret gunune kavuşmayı umanlar ve AllĂ‚hʼı cok cok zikredenler icin usve-i hasene (en guzel bir ornektir).” buyuruyor.

Demek ki biz ne kadar, ne tahsil yapacağız ki Allah Rasûluʼnden biz ornek alacağız. Allah Rasûluʼnun o şahsiyet ve karakterinden bir nasîb alacağız.

Demek ki birincisi, “AllĂ‚hʼa kavuşmayı umanlar.”

Demek ki ibadetler, muĂ‚melĂ‚t, ahlĂ‚k, muĂ‚şerete cok dikkat edeceğiz. KurʼĂ‚n-ı Kerîm, CenĂ‚b-ı Hakkʼın bize gonderdiği bir mektup. Rasûlullah Efendimiz de onun en mûtenĂ‚ bir tatbikatcısı.

“Âhiret kavuşmayı umanlar.”

Âhiret unutulmayacak. Âhiret nedir, Dunya nedir? Deryada bir damla. Dunya bir damla, Ă‚hiret bir derya, sonsuz.

Demek ki CenĂ‚b-ı Hak, o bilenler kimlerdir? Uc vasıf bildiriyor: Bunlardan birincisi; seherlerde “سَاجِدًا وَقَائِمًا” o havanın loş karanlığında CenĂ‚b-ı Hakʼla beraber olanlar.

İkincisi, “يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ ” Ă‚hireti unutmayanlar. (Bkz. ez-Zumer, 9)

Âhiret icin geldik dunyaya. İstikbĂ‚limizi unutmayanlar. Ve CenĂ‚b-ı Hakkʼa dĂ‚imĂ‚ bir istiğfar hĂ‚linde, duĂ‚ hĂ‚linde bulunanlar. AllĂ‚hʼı cok cok zikredenlere yani CenĂ‚b-ı Hakkʼı unutmayanlara Allah Rasûlu en guzel bir ornektir, buyruluyor. (Bkz. el-AhzĂ‚b, 21)

Ondan sonra gelen Ă‚yette CenĂ‚b-ı Hak:

“Ey Peygamber! Biz Senʼi hakîkaten bir şĂ‚hit…” (el-AhzĂ‚b, 45) Yani İslĂ‚mʼı temsil etme, yani hayatımızın her safhasını, her nefesimizi, her Ă‚nımızı, İslĂ‚mʼı temsil edebilmek.

“…Bir mujdeleyici…” (el-AhzĂ‚b, 45) İslĂ‚mʼın o guzel yuzunu tebessumunu aksettirebilmek. Ne guzel bir huy, ne kadar bir huzur…

“…Ve bir uyarıcı…” (el-AhzĂ‚b, 45) Îkaz edici. Bize bir emr biʼl-mĂ‚ruf ve nehy aniʼl-munkerde bulunucu. Biz de o şekilde olacağız, hĂ‚limizle-kālimizle.

Yine ondan sonra gelen, AhzĂ‚b Sûresiʼnin 56. Ă‚yetinde CenĂ‚b-ı Hak:

“Allah ve melekler, Peygamberʼe cok salĂ‚t eder…” buyuruyor. Allah salĂ‚t eder diyor.

CenĂ‚b-ı Hak Oʼnu “رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ” (Âlemlere Rahmet) olarak lûtfetti. Butun mahlûkĂ‚ta lûtfetti kıyĂ‚mete kadar.

Melekler… Onlar da Efendimizʼe duĂ‚ hĂ‚linde.

“…Cok cok salĂ‚t eder. Ey muʼminler! Siz de Oʼna salevat getirin ve tam bir teslîmiyetle selĂ‚m verin.” (el-AhzĂ‚b, 56)

CenĂ‚b-ı Hak bizi Rasûlullah Efendimizʼe itaat, bu vesîleyle Cennetʼe dĂ‚vet ediyor.

Ondan sonra CenĂ‚b-ı Hak bizden nasıl bir karakter, bir şahsiyet istiyor? Nasıl bir musluman olacağız? Onu bildiriyor:

“İnsanları (KurʼĂ‚n ile) AllĂ‚hʼa cağıran…” (Fussilet, 33)

Gonul Ă‚lemimiz dolacak, rûhĂ‚niyetle dolacak. İslĂ‚mʼın vecd, şevk, istiğrĂ‚kıyla gonlumuz dolacak. O şekilde AllĂ‚hʼa dĂ‚vet edeceğiz, AllĂ‚hʼın dînine dĂ‚vet edeceğiz. AllĂ‚hʼın dînini guzelce temsil edeceğiz. Amel-i sĂ‚lihler işleyeceğiz. Guzel ameller işleyeceğiz. Bu amellerle İslĂ‚mʼı temsil edeceğiz.

“…Ben muslumanlardanım diyenden kimin sozu daha guzeldir?” (Fussilet, 33) diyor. Boyle bir şahsiyet, boyle bir karakterle İslĂ‚mʼı yaşayacağız, İslĂ‚mʼı yaşatacağız. CenĂ‚b-ı Hak bizim bu kıvamda olmamızı arzu ediyor.

Diğer bir Ă‚yette de:

“Muhakkak ki Sana bîat edenler, AllĂ‚hʼa bîat etmektedir.” buyruluyor. Demek ki o bîatımız da nasıl olacak? İnşĂ‚allah onu da sohbetin devamında îzah etmeye calışırız.

Fetih Sûresiʼnin son Ă‚yeti okundu. Orada CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:

“Muhammed, AllĂ‚hʼın elcisidir. Beraberinde bulunanlar…” (el-Feth, 29)

Kim beraberinde bulunanlar? Oʼna tĂ‚bî olan ummet. TĂ‚ asr-ı saĂ‚detten kıyĂ‚mete kadar olan ummet. O karaktere girmemizi bildiriyor.

“…KĂ‚firlere karşı…” (el-Feth, 29)

Yani dîne kufredenlere karşı, zulmedenlere karşı bir mukĂ‚vemet hĂ‚linde. Bir taviz vermeyecek. Butun gucuyle mukĂ‚vemet gosterecek.

“…Kendi aralarında da cok merhametli…” (el-Feth, 29)

Muʼmin muʼmine zimmetli. O merhametle yaşayarak İslĂ‚mʼı temsil edecek. En fĂ‚rik vasıflarından biri de;

“…Onları rukûya varırken, secde ederken gorursun…” (el-Feth, 29)

Bir muʼminin rukûsu, secdesi bir rûhĂ‚niyet tevzî edecek. Bir huzur. CenĂ‚b-ı Hak; “…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor. Rasûlullah Efendimiz, muʼminin namazının bir mîrac olmasını istiyor.

DuĂ‚larımız nasıl olacak CenĂ‚b-ı Hakkʼa? Ne isteyeceğiz? SahĂ‚bi ne istedi? Biz ne isteyeceğiz? Buyruluyor:

“…Allahʼtan lûtuf ve rızĂ‚ isterler…” (el-Feth, 29)

CenĂ‚b-ı Hakkʼın lûtfunu isteyeceğiz. Lûtfu nedir? İslĂ‚mʼı yaşamak, İslĂ‚mʼı temsil edebilmek. Oyle bir yaşayacağız ki Allah bizden rĂ‚zı olacak.

“…Onların nişanları, مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ onların yuzlerinde (nûrĂ‚niyet) bir secde izi vardır…” (el-Feth, 29) buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. DĂ‚imĂ‚ sîret sûrete akseder.

“…Bu, onların Tevratʼtaki vasıflarıdır. İncilʼdeki vasıfları da, onlar filizini yarıp cıkarmış, gittikce onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, govdesi uzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatcilerin de hoşuna gider. (Ziraat yapanların cok hoşuna gider o fidanın cıkması, kalınlaşması ziraatcilerin, bahcıvanların cok hoşuna gider.) Allah boylece onları coğaltıp kuvvetlendirdikce (burada bir temsil var. Yani muslumanları CenĂ‚b-ı Hak guclendirdikce) o da kĂ‚firleri cok ofkelendirir. (Tahammul edemezler muslumanların yucelmesine. Bugunku dunyadaki durum.) Allah onlardan îman edip amel-i sĂ‚lihler işleyenlere, mağfiret ve buyuk mukĂ‚fat vaad etmiştir.” (el-Feth, 29)

Son okunan Ă‚yet, HucurĂ‚t Sûresiʼnde. Burada da Rabbimiz buyuruyor:

“Ey îman edenler! Allah ve Rasûluʼnun onune gecmeyin…” (el-HucurĂ‚t, 1)

Yani her hĂ‚limizi Allah ve Rasûluʼyle mîzan etme durumundayız. Ne oteye, ne beriye. Korkun!

“…Allahʼtan korkun. Şuphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (el-HucurĂ‚t, 1)

Ondan sonra Efendimizʼe saygıya geciyor:

“Ey îman edenler! Seslerinizi Peygamberʼin sesinin ustune yukseltmeyin. Birbirinizi cağırdığınız gibi (yuksek sesle) Peygamberʼe yuksek sesle bağırmayın…” (el-HucurĂ‚t, 2)

Bir nezĂ‚ket, zarĂ‚fet, incelik Allah Rasûluʼnun karşısında. O kadar bir muhabbet olacak ki, boyle bir zarĂ‚fet o muʼminlerin kalbinde olacak ki, Efendimizʼe karşı saygı, sevgi, muhabbet ziyadeleşecek.

“…Yoksa siz farkına varmadan (eğer Oʼnu herhangi biriniz gibi zannederseniz, farkına varmadan) amelleriniz boşa cıkar.” (el-HucurĂ‚t, 2) diyor. Butun ibadetleriniz sıfırlanır buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. Bir îkaz.

Bir kıssa anlatacağım burada. İmam MĂ‚lik var, MĂ‚likî mezhebinin imamı. O Medîneʼnin imamı. Halîfe Ebû CĂ‚fer Mansur geliyor. Birkac soru soruyor. İlmî bir munĂ‚kaşa başlıyor. Ebû CĂ‚fer Mansur sesini yukseltiyor. İmam MĂ‚lik diyor ki:

“‒Ey Halîfe (diyor), sesini kıs (diyor). تَاَدَّبْ; burada edeplen (diyor). Aksi hĂ‚lde amellerin boşa cıkıverir.” diyor.

HattĂ‚ Osmanlı, bu Ravzaʼda bir tamirat yaparken, bandaj altından, o şekilde cekici vururlarmış ki, Allah Rasûluʼnu rahatsız edici bir ses cıkmasın diye…

Bizlere duşen nedir?

İnşĂ‚allah, haclarda, umrelerde, inşĂ‚allah Ravzaʼya girdiğimiz zaman bir sukûn, bir kalp huzuru icinde, mumkunse dunya kelĂ‚mı konuşmadan zarûret olmadan, o şekilde bir huzur icinde Efendimizʼin huzurunda bulunabilmek.

CenĂ‚b-ı Hak şehidler icin “لَا تَشْعُرُون” buyuruyor. “…Onlar canlıdır, diridir, siz onlara akıl erdirmezsiniz.” (Bkz. el-Bakara, 154) buyuruyor. Efendimiz ise şehidlerle bir kıyasa bile gelmez.



Osman Nûri Topbaş//2016 SOHBETLERİ


__________________