Bir din hayattan nasıl cekilir?
İhsan Eliacık
Once bir mesel…
Kralın biri, huzurunda el pence divan duran saray erkanından bir bardak su istemiş. Saray erkanın icinde muhafızlar, şairler, dalkavuklar, medyumlar, muneccimler, kahinler, din adamları vs. hepsi varmış. Geniş bir halka oluşturmuş halde krallarını ayakta dinliyorlarmış…
Kral su isteyince emri şu şekilde yerine getirmeye başlamışlar:
Şair: “-Yuce efendimiz ve haşmetli kralımızın emrindeki şu zerafete bakın. Boyle bir şiir dunya tarihinde daha soylenmedi: “- Su getirin, su getirin, su getirin…”
Dalkavuk: “-Efendim sizin sozunuzun ustune soz soylenmedi şu alemde: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Din adamı: “-Her kim bunu gunde 100 kez soylerse cennet koşkleri onu bekliyor, aşk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Medyum: “-Kralımız bu sozuyle gelecek yılın bolluk ve bereket ile geceğini haber veriyor, şevk ile bir daha: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Kahin: “-Bana bir su getirin” cumlesinin ebced hesabı ile değeri 2015’dir. Kralımız bu yılda kıyametin kopacağını haber veriyor. O yıla dikkat edin ve bu cumleyi sakın unutmayın: “Su getirin, su getirin, su getirin…”
Velhasıl, bir bardak suyu getiren olmamış ama her yan “Su getirin…” sesleriyle inlemiş… Bir “su edebiyatı”dır almış başını yurumuş… Dilden dile dolaşmış, hafızlar ezberlemiş, en guzel hatlarla yazılıp duvarlara asılmış…
Ne zavallı bir kral ve ne hazin bir durum, değil mi?
******
Tabi bu bir mesel (ornek).
Sanırım Mevdudi’nin Tefhimu’l-Kur’an’ın’da okumuştum yıllar once.
Meseldeki “Kral” ile Allah’ı, “Su getirin” emri ile Kur’an ayetlerini, diğer şair, din adamı, dalkavuk, medyum, kahin vs. ile de neyi ve kimleri kastettiğimi sanırım anladınız; şerhe gerek var mı?
Bir dinin hayattan cekilişi de işte boyle oluyor.
Unutularak, metinleri kaybolarak, hafızalardan silinerek, bir daha ne goreni ne duyanı kalmayarak bir cekiliş değil bu…
Okunarak, ezberlenerek, yazılarak, her yere asılarak, buyuk saygı duyularak, cok satarak, cok konuşularak, tırlar dolusu dağıtılarak, salonlar dolusu dinlenerek ve fakat asla gereği yapılmayarak bir hayattan cekiliş…
Her yerde “Su getirin” sesleri ama bir bardak su getiren yok! Bu kral cıldırmasın da ne yapsın? Sacını başını yolmasın da ne yapsın? Ustelik de ona “buyuk saygı” adına yapılmıyor mu?
***
Şimdi de bir gercek olay…
Gectiğimiz haftalarda TRT’de bir belgesel izledim. Dış Turkleri anlatıyordu.
Mesela Karataylar…
Karatay ismi İbranice qaray yani Arapca’da iqra/qıraat/qur’an olan okumak sozcuğunden geliyor. Yahudi dinine girmiş Turkler demek. Surekli Tevrat okudukları icin okuyanlar anlamında qaray yapanlar/qıraat edenler anlamında Karataylar olarak anılmışlar ve o isimle kalmışlar…
Din burada bir geleneksel kimliğe donmuş ve onunla anılarak varlıklarını surduruyorlar. Bu dini okuma merasimi olmasa Karataylar diye bir topluluk kalmayacak, yok olacaklar…
******
Musluman olarak kalmış bir başka Turk topluluğu da namaz kılmayı geleneksel kimlikleri haline getirmişler. Belgeselde Danimarka ve Norvecte sanırım onları anlatıyordu.
Bir piknik yerine toplanmışlar ceşitli etkinlikler duzenliyorlar. Cocuklardan oluşan bir ekip geleneksel folklor gosterisi yapıyor. Boylece geleneklerini surdurmuş ve kimliklerini korumuş oluyorlar.
Folklor gosterisi de şu: Cocuklar saf halinde dizilmiş. Uzerlerinde “folklorik kıyafetler” var. Yani tarihi elbiseler ve başlarında takkeler ile namaz kılıyorlar. Onde “ekip başı” imam oluyor. Selam verip namaz (folklor gosterisi) bitince alandaki buyukler hep birlikte alkışlıyor!
Uzatılan mikrofona gururla geleneklerini surdurduklerini, kimliklerini koruduklarını, boylece Hristıyan bir toplum icinde kaybolup gitmediklerini, neredeyse konuşamaz hale geldikleri Turkceleriyle anlatıyorlar…
Hani burada mahalli halk oyunları dediğimiz; zeybek, dadaş, efe, Kafkas oyunları var ya onun gibi bir şeye donuşmuş namaz… Başlıyor, herkes buyuk bir dikkatle oturduğu yerden izliyor, bitince de hep birlikte alkışlanıyor…
******
İşte dinin “geleneğe” donuşerek hayattan cekilişinin en carpıcı orneği… Gelenek gelenek deyip durmanın insanı kahreden hazin sonu…
İzlerken Akif’in o mısralarını geldi hatırıma;
“Onların nobeti gecmiş, sıra gelmişti bana
Yol tuttum yalnızca doğruca Turkistan’a
Gece gunduz yurudum bulmak icin Taşkent’i
Gectiğim yerleri saymaya gerek yok şimdi
Uzanıp sonra Buhara’ya Semerkand’a kadar
Eski dunyada bakındım ki ne alemler var
Sormayın gorduğum alemleri hic soylemeyeyim
Hatırlamak metanetemi sarsar da kan ağlar yureğim
O Buhara, o mubarek, o muazzam toprak
Horlamanın koynunda uyuyor kendinden gecmiş olarak
İbn Sinalar doğurmuş o topraklar asırlardır
Şimdi tek cocuk vermiyor kucağına ilmin, ne kısır
Dunyanın rasathanesi o Semerkand bile
Oyle dalmış ki hurafelere o gecmişiyle
Ay tutulmuş “Kovalım şeytanı kalkın!” diyerek
Dumbelek calmada binlerce kadın, kız, erkek
Ya tutuculukları? Hic sorma, nasıl maskaraca
O, uzun hırkasının yenleri yerlerde , hoca
Hem dine saldırmakta rastlanmaz benzerine
Hem ne soylersen dokunur hemen dinine
Milletin hayrına ne duşunursen: Bid’at!
Şeriatı bozmak ve rezil etmek-haşa-sunnet!
Ne Allah’tan sıkılır ne peygamberden
Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden
Cekecek memleketin hali ne olmaz duşunun
Sayısız medrese var gerci Buhara’da bugun
Okunandan ne haber? On para etmez fenler
Ne bu dunyada soran var ne ahirette gecer
Cin’de, Mancurya’da din bir gorenek başka değil
Musluman unsuru gayet geri gayet cahil
(Safahat; Suleymaniye Kursusunden)
******
90 yıl once gorenek olarak gorduğun şey, bugun onu da gecmiş folklor olmuş… Ay tutulunca kovalım şeytanı diyerek dumbelek calan o kadınlar, kızlar ve erkekler bugun namazı folklor olarak seyredip gururla alkışlıyorlar ey Akif!
Dinin gelenek gorenek haline donuşup, “buyuk bir saygıyla” hayattan nasıl cekildiğini şimdi gorseydin o gun kan ağlayan yureğin bugun ne yapardı acaba?
Siz, Akif’in 90 yıl once, benim de şu an gorduğumu goruyor musunuz bilemem ama İslam’ın Turkiye’deki geleceği boyle giderse “buyuk bir saygıyla” hayattan tumuyle cekilmekle bitecek.
Bu, İslam’ın izinin silinmesi ve yok edilmesi suretiyle hayattan cekilmesi gibi bir cekilme olmayacak.
Boyle boyle cekilecek.
Hatta coktandır cekilmeye başladı bile.
Eğer bu dini, gorenek değil gercek hayat, hurafe değil gercek bilgi, uctu kactı değil akıl ve vicdan dini olarak yeniden ele almazsak hayat onu dışına atacak. Akıp giden insanlık yaşamında “folklorik” bir unsur olarak ancak yer bulacak.
“Su getirin” sesleri her yanı inletecek ama su getiren kimse olmayacak…
“Şimdi de namaz adlı oyunlarıyla Turkiye’den gelen ekibin geleneksel folklor gosterisini izliyoruz” anonsunu duyduğunuzu bir duşunun…
Gerci “Semah” ve “Sema” coktandır o yola girmiş zaten.
Gorunen koy klavuz istemez.
******
Peki, din hayata nasıl donecek?
Bu gidişi nasıl durduracağız?
Kur’an’ı tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden yorumlayarak…
İkbal’in dediği gibi once duşunceyi temizleyerek ve İslam’da dini duşunceyi yeniden inşa ederek…
Bu bir dinde reform cabası değildir. Tam tersi tarih, hayat ve tabiat ile bağları kopartılarak deforme olmuş zihinlerdeki algıyı donuşturme cabasıdır. Yani zihinlerimiz zaten deforme olmuş durumda. Bunun icin dinde değil; din anlayışlarında reform şarttır.
“Bana bir su getirin” sozune methiler, şiirler, kehanetler, kerametler dokturenlerin olaya bakışını ve algılayışını değiştirme cabasıdır. Cunku ancak o değişirse su bizzat getirilmiş olacaktır ki su isteyenin amacı da bu değil mi?
******
Bakın, bir zamanlar “Hangi sucundan dolayı olduruldu?”[1] sorusu, şehirde yaşanan bir dramı sona erdirmek icin sorulmuştu. Yani hayatın icenden gelen bir soruydu.Bunu duyan mağdurlar ve mazlumlar bu sese doğru koştu. Kılıcını kınından ceken “Bu soruyu sorana yemin olsun ki artık kılıcımız bu sozun arkasındadır!” dedi. Muazzam bir hareket başladı. Meydan “okudu”, ruzgar gibi esti, yel gibi savurdu. Mekke’nin arka sokaklarına dağıldılar, gomulen cocukları tek tek buldular, olmedilerse daha topraktan cıkardılar ağlaya ağlaya. Ve daha kimseyi gomdurmediler…
Sonra hayatın icinden gelen bu soru, “Tekvir” suresinin “8. ayeti” olup mushaflaştı. “Mushaf-ı Şerif” duvara asıldı buyuk bir saygıyla. Abdestsiz dokunulamaz, salavatsız okunamaz hale geldi. Hafızlar ezberledi, uzerine yığınla tefsirleri yazıldı, sayı değerleri olculdu, ebced hesabına gore manalar cıkarıldı uzerinden…
Bugun hala ezberleniyor, cinci hocalar suya batırıp okuyor, muska yapıp koyunlara asılıyor. Her yerden “Hangi sucundan…” sesleri geliyor. Salonlar bu sesle cınlıyor. Tekkelerden “Hangi, hangi, han, ha, hu , hu, hu…” zikirleri yukseliyor.
Ama şehirlerin arka sokaklarında, okulların onlerinde ve daha nice yerlerde kızlar diri diri gomulmeye devam ediyor. Nice hayatlar mahvediliyor, gelecekler karartılıyor. “Su getirin, su getirin…” sesleri gibi “Hangi, Hangi sucundan…” sesleri en ince tecvid kaidelerine kadar okunup duruyor…
Bir tek kız cocuğu ise gomulmekten kurtarılmıyor.
İşte bu bir dinin hayattan hazin cekilişidir.
Bir zamanlar hayatın cığlığı olarak doğmuş bir dinin, yaşamla bağının koparılması, tarihin ve hayatın gerisine duşmesidir. Onun da artık bir eski cağ metni, lahuti bir ayin sesi olmasıdır. Yerini hayatın ortasından yani evler, sokaklar ve caddelerden ıssız tapınaklara taşımasıdır…
Madem oyle, genc, diri ve yepyeni bir kuşak ona sahip cıkmalı ve bu dini doğduğu yere tekrar dondurmelidir. Kur’an’ı orada anlamalı, yorumlamalı ve yaşamalıdır. Şehrin arka sokaklarına dağılmalı, hayatın mecralarına girmeli, şehrin temposuyla birlikte atmalı, Kur’an’ı gercek hayat kitabı olarak yeniden “okuma”lıdır…
Aksi halde gorunen koy klavuz istemez; buyuk bir saygıyla din hayattan cekiliyor.
AB’ye girmiş bir Turkiye’de “namaz” adlı folklorik oyunları seyretmeye ve alkışlamaya hazır olun. Siz değilse bile uc kuşak sonraki torunlarınız…
En hazini de bu kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayı olacak…
__________________
Bir din hayattan nasıl cekilir ????....
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bir din hayattan nasıl cekilir ????....