Namaza Başlamada Nefsin ve Şeytanların En Cok Kullandığı Engel: ‘Ya Hep Ya Hic!’
Muslumanların pek coğu namaz kılmak istedikleri halde kılamazlar. Kalplerindeki iman onları namaza zorlar. Ama onlar beş vakit namaz kılmayı goze alamazlar. Zira onlara zor gelir. Elbette bunun icin ceşitli mazeretleri de vardır. Orneğin iş hayatları buna uygun değildir… Başlarından aşkın işleri olduğu icin namaza vakit bulamazlar… Calıştıkları iş yerinde namaz kılacakları uygun yerler yoktur… Şu anda namaza başlarlarsa bu cevrelerinde iyi karşılanmayabilir, imajları bundan zedelenebilir… Bırakamadığı bir gunah, orneğin ara sıra ictiği icki de bazı kimselerin namaz kılmasına mani olabilir… vb. Mazeretlerin hepsini burada saymağa imkÂn ve yer bulamayız. Elbette beş vakit namaz kılan kimseler icin bu mazeretlerin iler tutar yanları yoktur. Cunku bir Musluman’ın bu dunyada ilk vazifesi namazdır. Diğer butun işler ondan sonra gelir.

Namaz kılmamanın gecerli hicbir mazereti olamaz.’ Elbette bu duşunce doğrudur, ben de bu duşunceye katılıyorum. Butun bunların sonucunda namaz kılmak isteyip de yukarıdaki sıraladığımız veya bunlara benzer bir mazeretle kılamayan kişi şoyle bir karara varır: ‘Ben bir gun namaz kılacağım.’ Bunun icin aşağı yukarı kafasında da bir tarih belirleyebilir. İşte peygamberimiz (s.a.s) boyleleri icin şoyle buyurmuştur: ‘Erteleyenler (yarın, sonra yaparım diyenler) helak oldu.’

Maalesef Muslumanların namaz kılmak isteyip de kılamayanların buyuk coğunluğu yukarıda sıraladığımız ve kafalarında buyuttukleri bir ceşit mazeretle beş vakit namazı kılamazlar. Kimsenin mazeretini kucuk gormemek gerekir. Bizim icin basit bir şey olabilir ama ilgili mazeret o kişinin dunyasında aşılamayan bir engel olarak gorunebilir. Olaya onun gozluğu ile baktığımızda ona biraz da olsa hak vermek zorunda kalabiliriz. Onu anlayışla karşılayabiliriz. Lakin bencil doğamız pek başkalarının gozluğunden hoşlanmaz. İnsanları anlayacağımız yerde onlara akıl verme kolaylığına ve ukalalığına kacarız. Bununla da gorevimizi yaptığımızı duşunuruz. Oysa beş vakit namazı duzenli kılan kimseler olarak kendi hayatımıza baktığımızda Allah’ın (c.c.) bizlerin doğru yolu bulmasında ne kadar anlayışlı, ne kadar sabırlı olduğunun yuzlerce orneğini hemen hatırlarız. Cunku Allah (c.c.) cok sabırlı, anlayışlı ve esirgeyendir (Es-Sabur, Er-Rauf, Er-Rahim). Onun icin Allah (c.c.), kullarına hep itidali ve sabrı tavsiye etmiştir. Ama benim boyle kişilere, yani namazı erteleyen Muslumanlara getirdiğim bir eleştirim var. O da şu: ‘Bir insanın ne kadar gecerli mazereti olsa da insan isterse namaza bir ucundan, kıyısından yaklaşabilir.’ Yani beş vakit namazı duzenli kılamamak icin insanların kendince gecerli mazeretleri olabilir ama bunlar yatmadan once, kalkarken veya başka bir uygun zamanında neden bir veya iki vakit de olsa vakit namazlarını kılmazlar? Ben işte mazeretlerini bu yonuyle kesinlikle kabul etmiyorum ve doğru da bulmuyorum. Sadece namazın farzları da olsa bu insanlar nicin hic ucundan kıyısından namaza yaklaşmazlar da ya hep ya hic mantığı ve felsefesiyle hareket ederler? HÂlbuki namazın sunnetlerini kılmamak kişiye gunah kazandırmaz. Sadece sunnetin sevabından ve peygamberin bu vesile ile gelecek şefaatinden mahrum bırakır. (Aslında buyuk birer mahrumiyettirler ama tabii kadrini bilene.) Ama farz ve vacip namazlar oyle değildir, bunları bilerek kılmamak buyuk gunahlardandır. Cunku Allah’ın (c.c.) buyruğudurlar. Oysa gunde bir iki vakit kılınan farz namaz insanın kılamadığı namazların gunahlarını ahrette etkisiz kılabilir. Ama şu kesin ki, hic kılmamaya gore buyuk bir kazanctır bu. Buna kimse itiraz edemez.

Hadis-i şerifte Allahın (c.c.) rahmetinin gazabını gectiğinden soz ediliyor. Nicin bir iki kucuk adım da olsa O’nun rahmetine doğru yurumeyelim? Ayrıca Allah (c.c.), Kuran-ı Kerim’de ‘İyilikler kotulukleri giderir. (Hud suresi, 114)’ buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.s.) hadis-i şeriflerinde gunahların misliyle cezalandırıldığını ama iyiliklerin on kattan yedi yuz kata kadar artırılarak mukÂfatlandırıldığını belirtmişlerdir. İyilikler de kotulukler de ahrette tartılacaktır, iyilikler ağır basınca insan ebedi hayatını cennette gecirecektir. ‘İşte o vakit tartıda iyilikleri ağır basan kimse, o artık hoşnut bir hayat icindedir!(Karia suresi, 6-7)’ Buna gore kılınan namazların sevapları kılınmayan namazların gunahlarını ahrette hic tesirsiz hale getiremez mi? (Tabii bu durum, namaz borcunu ortadan kaldıramaz. Elbette kılınmayan namazlar bir borctur, kaza namazı olarak kılınmayı beklemektedirler. Bu başka bir konudur.) Bu kucuk adımlar, insanı ileride zamanla yavaş yavaş sunnet, vacip ve farzıyla beraber beş vakit namaza doğru da goturebilir. Ama buna genellikle bir engel, kaynağını nefisten ve şeytandan alan bir guc mani olmaktadır: ‘Ya hep ya hic!’

Ben insanların namaz kılmamalarını sorgularken onların hep aynı kayaya tosladıklarını goruyorum. Herkes namaz kılmak istiyor. Ben ‘Elhamdulillah Musluman’ım’ deyip de namaz kılmak istemeyenine rastlamadım. Ama bu onların hayatında bir gun olacaktır. Bu gun, muhayyeldir. Onun gelip gelmeyeceği, insanın ona ulaşıp ulaşmayacağı belli değildir. Aynı zamanda namaz onların hayatında ya hep ya hic (yani ya beş vakit olacak ya da hic olmayacaktır) mantığı ve felsefesi ile gercekleşecektir.

Ya hep ya hic, hem bir mantığa hem de bir felsefeye dayanır. Dayandığı mantık, insanın nefsidir. Nefsin acgozluluğu ve bencilliğidir. Kimseyle bir şeyi paylaşmak nefsin hoşuna gitmediği gibi kendisini başkalarının yerine koymak da pek işine gelmez.

Ya hep ya hic aslında bir mantığa dayanmaz. Mantıksızlığı gun gibi ortadadır. Cunku hic olacağına bari azı olsun diye duşunmek, akıl ve mantığa daha uygundur. Ama ya hep ya hic insan mantığını susturan bir ozelliğe sahiptir. Bu sozde guya bir kararlılık, cesaret, gozu peklik gorulse de bu bir aldatmacadır.

Ya hep ya hic mantığı en cok kumarda kendisini belli eder. İşte o gorunen kararlılık, cesaret, gozu peklik sadece kumarcılara ozgudur. Kumarcı varını yoğunu kaybetmedikce rahatlamaz. Kumarcının bu zaafı, sadece ona ozgu değildir. Her insanda tohum halinde mevcuttur. Yeter ki insan kumar illetine bulaşsın. Hemen bu zaaf kendisini belli eder. Acgozlu ve bencil nefis, insana bir canavar gibi hÂkim olarak cılgınlaşır. İnsanı sıfıra, hatta onun altına da indirebilir. Rezil eder. Ya dunya onun olacak ya da hic.

Ya hep ya hic mantığı ve felsefesi ile namaz kılmayan Muslumanlar adeta ebedi hayatlarıyla kumar oynamaktadırlar.

Sosyal hayatlarında tesetturu kullanmayan inanclı kadınların bazıları namaz kılmayı da bir turlu başaramazlar. İsterler ama namaz onlara nasip olmaz. Sucluluk duygusuyla yonlerini Allah’a (c.c.) donduremezler. Ya hep ya hic mantık ve felsefesi ile elleri ve kolları adeta bağlanmış olur. HÂlbuki sadece namazda tesetturlu olmaları yetişir. Elbette sosyal hayatta tesettur Allah’ın (c.c.) emridir. Ona riayet etmemenin gunahı ayrı bir konudur. Ama namaz kılmamanın gerekcesini buna bağlamak doğru değildir. Sosyal hayatında tesetturlu olamayan bir bayan da pekÂl namazda tesettur kaidelerine uyarak namazını kılabilir.

Ceşitli gunahların pencesinde kıvranan nice Musluman da tıpkı yukarıda sozunu ettiğimiz tesetturlu kadınlar gibi ya hep ha hic mantığı ve felsefesi ile bir turlu namaza başlayamazlar. Beş vakit namaza ancak gunahlarına tovbe ettikten sonra başlayacaklarını duşunurler. Halbuki tovbe nimetini insana ihsan eden Allah Celle Celaluhudur. İnsan ucundan kıyısından namaza yaklaşırsa Allah (c.c.) ona belki bu nimeti de nasip edecektir. Zira namaz insanı hayÂsızlıklardan ve kotuluklerden alıkoyar (bk. Ankebut suresi, 45).

Bazı baba ve anneler de evlatlarının namaza yonelmelerinde ya hep ya hic mantığı ve felsefesi ile hareket ettikleri icin farkında olmadan onların namaza başlamalarına engel teşkil ederler. Hatta cocuklarının tamamen namazdan uzaklaşmalarına bile neden olabilirler. HÂlbuki cocukların ve genclerin duruma gore sadece farz namazı bile kılmaları buyuk bir kazanctır.

Peygamberimizin (s.a.s) buyurduğu şu altın kural kulaklara kupe olmalıdır: ‘Guzel amelin az da olsa devamlı olanı makbuldur.’

Ekonomide kapitalizm bu felsefenin, yani ya hep ya hicin urunudur. Musluman’ın amacı dunya nimetlerini kısmi bir yardımlaşma ve paylaşma ile kardeşlerine de vermektir. Kapitalistin tek derdi sermayesini artırmaktır. Yığınlar acından olse de gercek bir kapitalist bir kuruşunu başkalarıyla paylaşmak istemez. Cunku sermayeyi eksilten her şey bir tehlikedir. Onun bir bocek gibi ezilmesi gerekir. Ya sermaye ya da hic derler. Orta yola, İslam’ın ekonomik kurallarına (ozellikle işsizliğin sonu olan faiz yasağı ile devlet tarafından mecburi olarak zenginden alınıp yoksula verilen ve bir ceşit fon oluşumu ozelliği taşıyan zekÂt ve yardımlaşmaya) pek sıcak bakmazlar. İslam dininin ongorduğu ekonomik duzeni sermayeleri icin tıpkı komunizm gibi bir tehlike olarak gorurler. Kapitalist devletlerin, halkları Musluman devletlere karşı olan temel fobilerinin, kaygılarının ve korkularının nedeni de budur.

Ya hep ya hicin felsefesi ise şeytandan gelir. Şeytan Aleyhillane, Hz. Âdem Aleyhisselam yaratıldığında cennette onunla beraber rahat bir hayatı yaşıyorken, yaşayacakken ya hep ya hic mantığı ve felsefesi ile hareket ederek ya cennet tamamen benim olsun ya da cenneti hic istemiyorum diyerek Allah’ın emrine karşı gelmiştir.

Ya hep ya hic ateş gibidir. Ateş var olan her şeyi hic eder. Madde karşısında ya hep ya hic mantığı ile hareket eder. Onlenemezse koca bir evi eşyası ile yakar da gozu yine doymaz. İmkÂn verilse tum dunyayı da yakabilir. Şeytanın yaratılışında da anasır-ı erba vardır (su, toprak, hava, ateş) ama ağırlıklı oğe ateş olduğu icin Kuran-ı Kerim’de yuce Allah (c.c.), onu ateşten yarattığını ifade buyurmuştur. Aynı durum insan icin de soz konusudur. Bu dort element insanın yaratılışında da vardır. Ama insanda en ağırlıklı oğe toprak olduğu icin Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.), Âdem Aleyhisselam’ı topraktan yarattığını belirtmiştir. Ateş ya hep ya hic mantığı ile hareket ederken toprak boyle değildir. İtidalle, sabırla hareket etmenin yanında bağrında her şeye de yer verir. Su, hava, ateş onun koynunda nice bitki ve hayvan turleri ile nimetlere donuşur. Onun icin Allah (c.c.), ateşten yaratılan şeytandan (İblis Aleyhillane’den) topraktan yaratılan Hz. Âdem Aleyhisselam’a secde etmesini emretmiştir. Ama şeytan toprağın ustunluğunu gorememiş ve ateşin topraktan daha ustun olduğu iddiası ile Allah’ın (c.c.) bu emrini ciğneyerek ebedi lanete hak kazanmıştır (bk. Bakara suresi, 30-40). İnsanda anasır-ı erbanın ateş oğesinden gelen bir damar da bulunmaktadır. Bu damar nefiste acgozluluk ve bencillik ozelliklerine neden olur. İnsanı şeytanla akraba kılar. İşte şeytan ya hep ya hic felsefesi ile nefsin bu mantığını harekete gecirmek ister. Cunku ya hep ya hic felsefesi şeytan gibi insanın da ebedi helakine yol acabilir. Şeytanın tek derdi insana karşı olan ezeli kininin ve hasedininin gereğini gercekleştirmektir. Kendisi bu kin ve haset sebebiyle bile bile, hatta icerisinde Hz. Âdem Aleyhisselam’la yaşar dururken cenneti bedel olarak vermiştir. Hicbir insanın da oraya girmesini arzu etmez. Buna asla razı olmaz. Kini ve hasedi o kadar dehşetlidir ki, ondan ancak Allah’a (c.c.) sığınılarak kurtulunabilir. Durum boyle iken bazı Muslumanların namaz kılma karşısında ya beş vakit namaz kılarım ya da hic namaz kılmam diye hareket etmeleri veya boyle soylemeleri gayet duşundurucudur.

Allah (c.c.) butun ummed-i Muhammed’e (s.a.s) beş vakit namaz kılma nimetini nasip eylesin. Beş vakti kılamayanlara da, nefsin ve şeytanların ya hep ya hic mantık ve felsefesinden onları kurtararak, hic olmazsa gunde birkac vakit namaz eda etmelerini nasip eylesin. Allah (c.c.) yeryuzunde bir gunde en az bir vakit namaz kılmadan uyuyan hicbir Musluman bırakmasın. Herkese hidayetini ve namaz kılma şuurunu versin. Beş vakit namaz kılanlara da teheccut, duha, evvabin gibi nafile namazları ihsan eylesin. Allah son nefese kadar namazı kalbimizde aziz ve sevgili kılsın. Bu yolla rızasını her birimize nasip etsin. Âmin.
Muhsin İyi
__________________