"Kudus'te gorevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı'nın onunden her gecişinde yaşlı bir Musevi'nin orada oyle durup dua ettiğini fark etmiş.
Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir roportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp teybini acmış, sormuş adama:
- Adınız?
- David. Polonya Yahudisiyim. Yaşım 65. Smalla'da bir manav dukkanım var. Evliyim. İki cocuğum Tel Aviv'de bir cicek serasında calışıyor...
- Sizi her gun burada, Ağlama Duvarı'nın onunde, dua ederken goruyorum.
- Evet, her sabah dukkanı acmadan buraya gelirim. Dunya barışı ve insanların kardeşliği icin dua ederim. Oğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi icin Yaradan'a yalvarırım. Akşam da eve donerken, bu kez durust ve iyi insanların esenliği icin dua ederim. Cumartesi gunumu de burada, yine dua ederek geciririm.
- Ne guzel! Kac senedir bunu surduruyorsunuz?
- İsrail'e goctuğumden beri, yani 40 yılı gecti.
Gazeteci heyecanla sormuş:
- 40 yıldır her gun dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugun nasıl bir duygu icindesiniz, neler hissediyorsunuz?
Uzun uzun ic gecirmiş yaşlı Musevi; sonra bezgin bir sesle cevap vermiş:
- Vallahi artık bilemiyorum. İcimde, duvara konuşuyormuşum gibi bir his var."
__________________