Aslında hadis-i şeriflere bu konu duşunulerek bakılırsa, dort Raşid halifenin derecelerine ve hilafet sıralarına işaretlerin olduğu gorulecektir:

Muhammed b. Hanefiyye'nin babası Hz. Ali'ye "Rasulullahtan sonra en hayırlı insan kimdir?" sorusuna Hz. Ali (RA): sırasıyla Hz. Ebû Bekir'i, Omer'i, Osmanı (RA) sayarak acıkca cevap vermiştir.(12) Cennetle mujdelenenler hadisine bakılırsa, Eris Kuyusu başına Once Ebû Bekir (RA) sonra Omer (RA) sonra Osman (RA) gelmiştir.(13) Bu durum onların fazilet tertibine bir işaret olabilir. Yine Allah Rasulu bir gun, "Hz. Ebû Bekir Omer ve Osman (RA) Uhud Dağına" cıkmış dağ sallanınca; : "Dur ey Uhud, senin uzerinde Nebi Sıddik ve İki Şehid var" buyurmuşlardır.(14)

Buhari, bu hadiste gecen sahabelerin adlarını "Ebû Bekir Omer, Osman" sırasıyla zikrettiği gibi, Rasulullah (SAV) de hadis-i şerifte once kendisinden sonra Hz. Ebû Bekir'den, sonra Hz. Omer'le Osman'dan soz etmiştir. Hz. Ebû Bekir'i kendisinden sonra zikretmesi, onun buyukluğune ustunluğune bir işaret değil midir? Ayrıca bu hadis-i şerifte Hz. Omer ile Hz. Osman'ın şehid edileceklerini de haber vermiştir.

Rasulullah (SAV) Hz. Ali'den nakledilen bir başka hadis-i şerifte de: "Ben Ebû Bekir ve Omer (bir) oldum. Ben Ebû Bekir ve Omer (birlikte) işledim. Ben Ebû Bekir ve Omer (birlikte) yurudum..."(15) buyurmuştur. Bu da ummet ve sahabeler icinde ustunluk bakımından once Hz. Ebû Bekir'in sonra Hz. Omer'in (RA) geldiğini gosterir.

Yine Buhari'de gecen bir hadis-i şerifte, Abdullah b. Omer'den (RA) şu rivayet vardır: O dedi ki:

"Biz Nebi (SAV) zamanında kimseyi Ebû Bekir'le, sonra Omerle, sonra Osmanla eşit (musavi) tutmazdık. Sonra da, Rasulullahın sahabelerini kendi aralarında (biri diğerine ustundur diye) tefÂdulu terk ederdik"(16)

Burada soylenişe bakılırsa birkac cihet akla gelir:

Birincisi: Abdullah b. Abbas (olm. H. 68) alim bir sahabe olarak, Rasulullah (SAV) zamanında hemen herkes tarafından kabullenilen, herkesin bildiği bir durumdan soz etmektedir. O da, başta Ebû Bekir (RA) olarak sahabelerden hic birinin dort halife ile fazilette eşit gorulmemesidir.(17) Elbette Rasulullah (SAV) de ashabının boyle duşunduğunu biliyordu. Kendisi de boyle biliyordu. Eğer bu şekilde bilmeseydi, onların kanaatlerini duzeltecekti.

İkincisi: Abdullah b. Abbas (RA) hadis-i şerifi naklederken once Hz. Ebû Bekiri, sonra sırası ile Aşere-i Mubeşşereden olan Raşid halifeleri, saymaktadır. Buradan fazilette birinci ve ilk olanın Hz. Ebû Bekir (RA) olduğu anlaşıldığı gibi, Abdullah b. Abbas'ın da bu kanaatte olduğu ortaya cıkar.

Ucuncusu: Dort halife bu hadis-i şerife gore butun sahabelerden ustundur, kendi aralarındaki ustunluk sırası da buradaki tertibe goredir.

Dorduncusu: Seleften olan sahabeler, burada adı gecenleri, bu sıraya gore butun sahabelerden ustun tutmalarına rağmen, diğer sahabelerin hangisi diğerinden ustundur hususunu proplem etmemişlerdi. Daha sonra bu proplem ortaya cıktı.(18)

HulafÂy-ı Raşidinin hilafete geliş sıraları, halifeliklerindeki icraatları ve hilafetlerinde meydana gelen hadiseler de onların faziletlerine birer işaret sayılabilir.

et-TaftazÂni de proplemi munakaşa ettikten sonra, "Selef (sahabeler ve tabiîn) Osmanı, Ali'ye (RA) ustun tutma hususunda tevakkuf ettiler. Şoyle ki, "Tafdil-i şeyhayni, muhabbet-i Hateneyni (Hz. Ebû Bekir ve Omer'in diğerlerine ustunluğu, iki damad Hz. Osman ve Hz. Ali'nin cok sevilmesini) ve insafı Ehl-i sunnetin alametlerinden kıldılar" der ve hılafet sıralarını aynen kabul eder.(19) Sonra herbirinin hilafete nasıl geldiğini acıklar. Ona gore de dort halifenin hilafetlerinde icma vardır. "Hazreti Ali'nin hilafetinde vaki olan muhalefetler, savaşlar (cemel sıffîn savaşları) onun halifeliği hususundaki anlaşmazlıktan değil, ictihaddaki hatadandır."(20)

Gorulduğu gibi TaftazÂnî Hz. Ali donemindeki savaşları diğer Ehl-i Sunnet alimleri gibi ictihadtan ve ictihad hatasından cıkan savaşlar olarak gormektedir. Burada sahabeyi tenkid ve ta'n yoktur. Aksine yuceltmek soz konusudur. TaftazÂnî onları fıskla ve dalÂlette olmakla suclamıyor. Hz. Ali'nin (RA) ictihadında isabetli, Muaviyenin (RA) ictihadında hata yaptığını zikrediyor. Muctehidler hata yaptıkları takdirde de sevap alacakları icin burada ictihadında hata eden Muaviye (RA) sapıklıkla ve fıskla suclanıp tenkid edilmiyor, muctehidlikle, hayırla anılıyor. Cunku, ictihadında hata eden bir muctehid sapıklık ve fıska girmekle suclanamaz.(21)
Bediuzzaman Said Nursi de bazı ayetlerin, Rasulullah'ın vefatından sonra makamına gececek dort halifeye hilafet tertibi ile işaret edip, her birinin en meşhur ozelliği ile haber verdiğini soyler:
Fetih suresinin son ayetinin başı, sahabelerin peygamberlerden sonra insanlar icinde en seckin kimseler olduklarına sebep olan yuksek seciyeler ve kıymetli meziyetleri haber vermekle; acık manasıyla sahabe tabakalarının gelecekte muttasıf oldukları ayrı ayrı mumtaz, has sıfatlarını ifade etmekle beraber; işarî manasıyla, Rasulullah'ın vefatından sonra makamına gececek dort halifeye hilafet tertibi ile işaret edip, her birinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan has sıfatı dahi haber veriyor. Şoyle ki:

"Onunla beraber olanlar” hususi beraberlik ve ozel sohbet ile ve en evvel vefat ederek, yine maiyetine girmekle meşhur ve mumtaz olan Hz. Ebubekir Sıddık'ı gosterdiği gibi;

"kÂfirlere karşı şiddetlidirler” ifadesiyle, gelecekte dunya devletlerini fetihleriyle titretecek ve adaletiyle zalimlere yıldırım gibi şiddet gosterecek olan Hz. Omer'i gosterir.

"Kendi aralarında merhametlidirler” ifadesiyle, istikbalde en muhim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, son derece merhamet ve şefkatinden, İslamlar icinde kan dokulmemesi icin ruhunu feda edip, nefsini teslim ederek, Kur'an okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden, Hz. Osman'ı haber verdiği gibi;

"Sen onları ruku edenler, secde edenler olarak gorursun, Allah'ın lutuf ve rızasını taleb ederler” ifadesi, saltanat ve hilafete tam bir liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve tam bir zuhd ve ibadet ve fakr ve iktisadı secen ve ruku ve sucudda devamı ve kesreti herkesce tasdik edilen Hz. Ali'nin gelecekteki vaziyetini ve o fitneler icindeki savaşta mesul olmadığını ve niyeti ve matlubu, Allah'ın lutfu olduğunu haber veriyor.

"İşte bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır” Hz. Peygamber (asm) gibi, ummî bir zÂta nisbeten gayb hukmunde olan Tevrat'taki sahabilerin vasıflarını haber veriyor.

"Onların İncil'deki vasıfları ise şoyledir: Onlar, filizini yarıp cıkarmış, gittikce kuvvetlenerek kalınlaşmış, govdesi uzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu ziraatcilerin hoşuna gider. Allah, onları coğaltıp kuvvetlendirmekle kÂfirleri ofkelendirir.”

Sahabeler, gerci başlangıcta az ve zayıf gorunecekler, fakat cekirdekler gibi neşv u nema bularak yukselip, kalınlaşıp kuvvetleşecek, kÂfirlerin gayzlarını onlara yutkundurup boğacaklar.

Hem ihbar ediyor ki, sahabeler gerci azlığından ve za'fından Hudeybiye Barış'ını kabul etmişler; elbette herhalde az bir zamandan sonra suratle oyle bir inkişaf ve ihtişam ve kuvvet kazanacaklar ki, yeryuzu tarlasında kudret eliyle ekilen insanlığın, o zamanda gafletleri cihetiyle kısa, kuvvetsiz, nÂkıs, bereketsiz sumbullerine nispeten, gayet yuksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette coğalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haşmetli hukumetleri gıptadan, hasetten ve kıskanclıktan gelen bir gayz icinde bırakacaklar.

Sahabeyi muhim vasıflarla sena ederken, en buyuk bir mukÂfatın va'di makamca lazım geldiği halde, "mağfiret" kelimesiyle işaret ediyor ki: İstikbalde sahabeler icinde, fitneler vasıtasıyla muhim kusurlar olacak. Cunku mağfiret kusurun vukuuna delÂlet eder. Ve o zamanda sahabeler nazarında en muhim istek ve en yuksek ihsan, mağfiret olacak. (22)
Dort Halifeye İşaret
Fetih Suresi'nin bu son ayeti, Rasulullah'dan sonra halifeliğe gececek Hulefa-i Raşidine işaret ettiği gibi, "Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın nimetlendirdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler. Bunlar ne guzel arkadaştırlar" ayeti de aynı hakikate işaret etmektedir. (Nisa, 69) Şoyle ki:

Ustteki ayet, sırat-ı mustakimin ehli ve gercek ilÂhî nimetlere mazhar olanlar, insanlık Âlemindeki peygamberler taifesi, sıddıklar kafilesi, şehitler cemaati, salihler sınıfı ve tabiin nevi bulunduklarını ifade etmekle beraber, İslam Âleminde o beş kısmın en mukemmelini dahi, ayrıca acıkca gosterdikten sonra, o beş kısmın imamları ve baştaki reislerini meşhur sıfatlarıyla zikretmekle, onlara delalet edip ifade ettiği gibi, gaybdan haber verme nevinde bir i'caz parıltısıyla, o taifelerin, gelecekteki reislerinin vaziyetlerini bir cihetle tayin ediyor.

"Peygamberler" nasıl ki acıkca Hz. Peygamber'e bakıyor, "Sıddıklar" fıkrasıyla Ebu Bekir Sıddık'a bakıyor. Hem, Peygamber'den sonra, ikinci olduğuna ve en evvel yerine gececeğine ve "Sıddık" ismi ummetce O'na has bir unvan ve sıddıkların başında goruneceğine işaret ettiği gibi,

"Şehitler" kelimesiyle Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali'yi (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) ucunu beraber ifade ediyor. Hem ucu Sıddıktan sonra nubuvvetin hilafetine mazhar olacaklarını ve ucu de şehit olacaklarını, şehitlik fazileti de diğer faziletlerine ilave edileceğini işaret ve gaybî bir surette ifade ediyor.

"Salihler" kelimesiyle, Suffe, Bedir, Rıdvan ashabı gibi, mumtaz zatlara işaret ederek,

"Bunlar ne guzel arkadaştır" cumlesiyle, acık manasıyla onlara uymaya teşvik ve Tabiinlerdeki tebaiyeti cok şerefli ve guzel gostermekle, işÃ‚rî manasıyla dort halifenin beşincisi olarak ve "benden sonra hilafet otuz senedir" (23) hadis-i şerifin hukmunu tasdik ettiren, hilÂfet muddeti azlığıyla beraber, kıymetini buyuk gostermek icin, işarî manasıyla Hz. Hasan'ı gosterir. (24)

"Bunlar ne guzel arkadaştır" mealindeki ayetin metninde "guzel" ifadesi, "Hasune" ile gelmiştir. Arapca yazılış itibariyle Hasan ve Hasune aynıdır.

Gorulduğu gibi, Kur'an ayetlerinde ya acıkca veya işari olarak cok gaybî işaretler vardır. Dort halifenin hilafet sırasına gore halife olacaklarını da haber vermektedir.

Alıntıdır.
Kaynaklar:
(14)Sahîhu'l-BuhÂrî IV, 197; 204.
(15)Sahîhu'l-BuhÂrî IV, 197.
(16)Sahîhu'l-BuhÂrî IV, 203.
(17)'Adale kelimesi icin bk. el-Mu'cemu'l-Vasît s. 588; el-MufredÂt s. 325.
(18)Sahabenin butun ummetten, dort halifenin diğerlerinden daha faziletli olduğu konusu icin bk. el-Heytemi, Ahmed b. Hacer, es-SavÂiku'l-Muhrika, s.
210, 213; Subulu's-SelÂm IV, 127 (şehadetler bahsi); Haşiyetu'l-Kestellî s.
(19)HÂşiyetu'l-Kestellî, al Şerhi'l-AkÂid s. 179.
(20)HÂşiyetu'l-Kestellî 'ala Şerhu'l-AkÂid s. 180.
(21)Bk. Şerhu'l-AkÂid s. 325, HÂşiyetu'l-Kestellî 'al Şerhi'l-AkÂid, s. 180-181.
(22)Bk. Nursi, Lem'alar, s. 29-32.
(23)Tirmizi, Fiten, 48.
(24)Bk. Nursi, Lem’alar, s. 33-34.
Prof. Dr. Murat Sarıcık
__________________