Tutkulu bir aşk yaşadığı Gaby yuzunden Alman Milli Takımı’nı bile reddeden Alman teknik direktorun karakteri, siyah beyazlı taraftarlarla birer bir ortuşuyor... Durust, acıksozlu ve dobradır. Asla ‘kurban’ rolu oynamaz. Şohret sevdalısı değildir. Cok keyifli bir futbol oynatır. BERND Schuster, “topa ve sahaya mumkun olduğunca en yakın yerde olmak istiyorum, cunku futboldan asla kopamayacağımı anladım” diyordu gecmişte. Nam-ı diğer “Sarı Melek” Schuster’in Beşiktaş’taki yeni gunlerini ozetleyebilir bu cumle. Alman efsanenin futbola karşı duyduğu tutkunun resmi olan bu cumlelerin gecmişteki kanıtı da hic şuphesiz ki tarihe damga vuran futbolculuk kariyeri. Koln, Barcelona, Real Madrid, Atletico Madrid ve son olarak Bayern Leverkusen formaları giyen Schuster’in en buyuk eksiği ise milli takım kariyeri... Gaby’nin izni olmadan imza bile atmazdı! Milli formayla sadece 21 mac oynayıp 24 yaşında bu alandaki “jubilesi”ni yapan Schuster’e insan “Neden?” diye sormak istiyor. Fakat bu sorunun cevabı da cok garip; bir kadın! Eski eşi, hayat kocu, menajeri kısacası her şeyi Gaby’nin isteğiyle 24’unde milli jubile yapan Schuster’e yeni bir şans sunulur yine de. Franz Beckenbauer yonetimindeki Almanya, ‘86 Meksika Dunya Kupası’na giderken Sarı Melek’e tekrar formayı sunar. Fakat ortaya yine eşi, taraftarların kendisine taktığı isimle “femme fatale” yani olumcul kadın cıkar. Gaby, Schuster’in Alman Milli Takımı formasını giymesi icin 1 milyon Mark talep eder. Kimilerine gore Schuster, karısının izni olmadan bir kafedeki hesabın altına bile imza atmıyordur. Ve doğal olarak Gaby’nin bu isteği reddedilince Schuster, Dunya Kupası’nı sırtında forma ayağında topla değil de evinde, muhtemelen atlet-bira ikilisiyle izler... Beşiktaş gibi bir teknik direktor! KARAKTER olarak bakarsak da, Bernd Schuster asla sozunu sakınmayan ve cok net konuşan bir teknik direktor. Sanata yatkınlığı, okumaya ve piyano calmaya olan duşkunluğuyle de bilinen Sarı Melek’i oluşturan bazı temel noktalar Beşiktaş camiasının tarihten bugune gelen kimyasıyla da tamamen ortuşuyor; 1-) Durust, acıksozlu ve dobra bir insan. 2-) İşler kotu giderken asla “kurban” rolu oynamaz. Mağdur gorunmeyi sevmeyen bir yapıya sahip. 3-) Şohret sevdalısı değil. Aksine saha dışında kendi ozel hayatını yalnız yaşamayı seven biri. 4-) Bir diğer avantaj ise, Fenerbahce macına bile “tam savunma” anlayışıyla cıkan Denizli’den sonra Schuster’le zevk veren bir takım izleyecek Beşiktaş seyircisi. Tıpkı Capello’dan sonra geldiği Real’de yaptığı gibi onemli bir anlayış değişikliği yaratacak Sarı Melek. Bu kadro Schuster’e yetmez SCHUSTER muhtemelen Beşiktaş’ta başarılı olacaktır. Ve eğer yonetimden de kendisine koşulsuz destek ve guven gelirse yıllar sonra iyi oynayan bir Beşiktaş gorebiliriz. Fakat Schuster-Beşiktaş sevdasında bazı riskler de var... Takım derinliği ve oyuncu kalitesine onem veren, atak futbolu seven Sarı Melek’in elinde şu an icin yetersiz bir Beşiktaş kadrosu var. Del Bosque’ye gonderirken odenen buyuk paralardan sonra eğer Schuster’den beklenen verim alınamazsa, camia uzerinde normalden fazla bir stres ve gerginlik doğabilir. Ozellikle santrafor ve kanatlarda sıkıntı yaşayan Beşiktaş’ın hem zaman olarak buyuk revizyona luksu yok hem de onemli-guvenilir yıldızlara yatıracak cok buyuk butceye sahip değil. Bunun tek caresi de Schuster’le calışmak icin tavlanabilecek ve iyi pazarlıkla kotarılabilecek isimler olacaktır. Orneğin ilk transfer Hilbert gibi... Hurriyet __________________