Prof. Dr. Alaaddin Başar


DUNYAYA gelmezden once, bilemezdik, hangi erkeğin sulbune gececeğimizi, hangi hanımın rahminde buyuyeceğimizi. Şimdi de bir başka cehalet tablosuyla karşı karşıyayız. Uzerinde seyahat ettiğimiz bu dunyadan, berzah alemine hangi vasıta ile goc edeceğiz? Bu yolculukta trafik kazasına mı bineceğiz, kalp sektesine mi? Hangi hastalık bizi olumun eşiğine getirip, olum meleğine teslim edecek? Beşer olarak bu sorumuza cevap vermekten son derece aciziz.
Azrail (a.s.) her gun ucyuzbini aşkın insanın ruhunu kabzediyor. Her gun bir deste insan, bir bağ beşer kaldırıyor bu dunyadan. İcinde ihtiyarı da var, genci de... Zengini de var, fakiri de, Hepsinden de onemlisi, icinde salihi de var, fasıkı da.. Mu’mini de var, kÂfiri de...

Bu bağ ve desteler bize şunları haykırıyorlar:

“Olumde herkes eşit... Bir gun de siz bicileceksiniz. Dikkat edin ve gafil yakalanmayın. Olum meleği sizi isyan uzere bulmasın.

Kendinizi sefahate değil, taata, ibadete kaptırın. Gozunuzu başkasının şusuna busuna değil, kendi ebedi hayatınıza dikin; onu duşunun, onun icin birşeyler yapmaya gayret edin. Hayata gozunuzu dort acın ki, olurken rahat kapayabilesiniz. Olumunuz, vazifesini hakkıyla yapan bir askerin, kışlasını terki gibi olsun; yahut, imtihan kÂğıdını doğru cevaplarla dolduran bir oğrencinin sınıftan cıkışına benzesin.


İhtiyarladığınızda sizi artık taşıyamayan ayaklarınızı eskimiş ayakkabılar gibi seyredin. Ağrılı sızılı bedeninizi yırtık elbise olarak değerlendirin. Bunlara fazla onem vermeyin. Yeter ki siz eskimeyin, ruhunuz dinc kalsın; bedeniniz yıprandıkca gonlunuze fer gelsin, kalbiniz kuvvetlensin...

Gonlunuz iman ve ibadet ile guclu olursa, elbisenizden tamamen soyunacağınız o son gunde sıkıntınız az olur. Kalbinizi ne kadar az şeye bağlarsanız, dunyadan kopmanız o kadar kolay olur.

Bu sizin elinizde.. Lakin tatbikatınız bu yolda değil. Olumu duşundukce dunyaya daha fazla sarılıyorsunuz. Ondan ayrılmanız, ruhunuza her gecen gun biraz daha zor geliyor. Bilmeden kendi kuyunuzu kendi elinizle kazıyorsunuz.


Halbuki bu kabir alemi, oyle pek korkulacak gibi değil. Aksine, dunyadan cok daha guzel. O alemden bu aleme sağlam doğabiliyor musunuz, gerisini hic duşunmeyin. Buraya berzah alemi demeleri boşuna mı? Berzah, yani perde... Dunya ile ahiret arasında bir gecit, bir kopru... Mu’minler icin dunyadan daha guzel, Cennetten daha geri... inanmayanlar icin ise tam tersi.. Dunya’dan daha elim, cehennemden daha ferah.. Bir bakıma ilkbahar ve sonbahar gibi.. Bu mevsimler de birer perde değil mi? Birisi kış ile yaz arasında, diğeri yaz ile kış arasında...

Fırsat elinizde iken kabrinizi orada guzelleştirmeye bakın. Oyle calışın ki, bu alem sizin icin seher vakti gibi olsun, akşamın alaca karanlığına benzemesin...

Biz butun fırsatları kaybettik.. Artık ne elimiz bizim, ne de dilimiz... Gafletinizi gordukce, size bir şeyler soylemek, ondan da ote bir şeyler haykırmak istiyoruz. Ama artık ne dudaklarımızla, ne dilimizle, ne ses tellerimizle ve ne de hava tabakasıyla bir alakamız kalmadı... Şimdi bedenimiz, aslı olan toprağa rucu etmek uzere curumeye terkedilmiş durumda.. Artık istesek de ayaklarımızı hak yola bir adım olsun attıramayız. Bir gun siz de bizim gibi olacak ve omrunuzu daha iyi değerlendiremediğiniz icin, ‘ah’lar cekeceksinin


Olum insana verilen cuz’i iradenin son sınırı. Omur, nefes ve cuz’i irade... Coğunun cenazesi birden kalkıyor. Artık bizim icin bu ucu de cok gerilerde kaldı. Şimdi yaptıklarımızın karşılığını gormenin ilk durağındayız. Cuz'i irademizin acı ve tatlı meyvelerini burada tadıyoruz. Bize tanınan butun fırsatlar şimdi son bulmuş durumda; Allah’ın mutlak iradesinin tam hukmu altındayız. O’nun lutfettiği kadar zevk alabiliyor ve yine O’nun irade buyurduğu kadar azap cekiyoruz. Bu alemden mahşere yine O’nun iradesiyle cıkacak ve kendi keyfimizce değil Allah’ın ceberutiyeti altında hesabımızı vereceğiz.

Biz mahşeri bekliyoruz, siz olumden kacıyorsunuz; ne garip değil mi?

Olum sizin onunuzde duruyor, bizim ise cok gerilerimizde kaldı. Yine de siz bize acıyor, bizim icin elem cekiyorsunuz.


Bedenlerimizi terkedeliberi, kÂinatla ve ondaki hadiselerle, sıkıntılarla hicbir alakamız yok. Artık, dunya bizim icin donmuyor... Ne kışın soğuğu, ne yazın bunaltıcı sıcağı bizi ilgilendirmiyor.. Onlar hep bedenimizle alakalıydı. Şimdi, ayrı apayrı bir iklimdeyiz.. Bu da nasıl bir alem demeyin.. Duşunun bir kere: Şu anda sizde iki ayrı zevk ve elem ic ice değil mi? Eliniz iğneden incinirken, gonlunuz kotu sozden yaralanıyor. Mideniz lokma ile doyarken, aklınız ilimle, kalbiniz imanla tatmin oluyor. Misalleri coğaltabilirsiniz. İşte, o bedenle ilgili zevk ve elemler bu alemde yok artık. Ama ikincisi, daha ileri derecesiyle burada hakim.. Ruhlar şimdi daha cok lezzet alıyor ve daha fazla elem cekiyorlar.

‘Kabir cennet bahcelerinden bir bahce, yahut Cehennem cukurlarından bir cukurdur.’ Hadis-i şerifini duymuşsunuzdur. Bizler bu alemde, o Hadis-i şerifin manasını yaşıyoruz.

Size ilk ve son tavsiyemiz: Omrunuzu oyle gecirin ki, kabrinizi bir kucuk Cennet olarak bulabilesiniz.” ?
__________________