BOLUM: 1
EŞSİZ BİR KUR’AN NESLİ
İslam davetcilerinin butun zaman ve mekanlarda uzerinde uzun uzun durmaları gereken tarihsel bir mucize vardır. Bu tarihsel mucizenin davet yonelim ve yonteminde etkisi kesindir. Bu davet, İslam ve insanlık tarihinde eşine rastlanmayan sahabe nesli gibi seckin bir kuşağı insanlar arasından ortaya cıkarmış bir davettir. Davetin yegane kaynağı Kur’an onumuzde, Allah Elcisinin (sav) fiili ve ameli sunneti de, tarih boyunca benzeri bir kez daha gelmemiş ilk donem (sahabe) neslinin onunde olduğu gibi, bizimde onumuzde tek eksiğimiz Allah elcisinin kişi olarak aramızda olmayışı.(1-16) İlk donemin eşsiz nesli, Kur’an’ın kendilerinin ve icinde yaşadıkları toplumun yaşamlarının her boyutunu duzenleyen Allah buyruğu olarak algılıyordu. Bu buyruğu da, savaş alanında aldığı anlık komutu yerine getiren asker gibi duyar duymaz yerine getirilmesi gereken bir buyruk olarak goruyorlardı.(2-18.19) İlk neslin yaşadığı donemde kişi İslam’a girdiği zaman cahiliyye donemindeki gecmişini İslam’ın eşiği onunde tamamen bırakıyordu.
BOLUM: 2
KUR’AN’İ YONTEMİN YAPISAL OZELLİĞİ
Kur’an’ın Mekke’de inen bolumu Allah elcisine 13 yıl boyunca tek meseleden soz etti, bu yeni dinde en temel, en buyuk mesele olarak birincil meselenin cozumu ile işe başlıyordu. ‘AKİDE MESELESİ’ Akide meselesinin başlıca kurallarını ‘uluhiyet-ubudiyet’ ve bunların arasındaki ilişki oluşturuyordu. Kur’an’ın Mekke’de inen bolumu insana kendi varoluş sırrının yanı sıra onu cevreleyen varlık aleminin varoluş sırrını da acıklıyordu.(3-26) La ilahe illallah akidesi, insan benliğinin derinliklerine yerleştiğinde, onunla birlikte la ilahe illallahın temsil edildiği duzen yerleşmiş olur, bu duzenin, akidenin yerleştiği benliklerce memnun olunması gereken tek duzen olduğu belirginleşir, daha soz konusu nizamın detayları ve yasama yontemleri etraflıca kendisine anlatılmadan once, başlangıcta, bu sisteme boyun eğmiş olurlar. Başlangıcta teslimiyeti kabul etmek imanın bir gereğidir.(4-38) (5-39) İnanc sisteminin, yeniden kurulması aşamasının uzun sureli olması atılan adımların yavaş yavaş ve emin olması da mecburidir.(6-45) (7-50)
BOLUM: 3
İSLAM TOPLUMUNUN DOĞUŞU VE YAPISAL OZELLİKLERİ
Allah elcisi Hz. Muhammed (sav) sayesinde gercekleştirilen İslam’a davet hareketi yuce elciler yonetiminde yurutulen uzun sureli davet zincirinin son halkasını oluşturur. Bu hareket insanlara tek olan ilahlarını ve hak olan rabblerini tanıtmak, yaratılmışların rabblığını kaldırıp atarak, yerine tek olan rabblerine kulluk etmelerini sağlamak, (8-53) La ilahe illallah diyen herkes soz konusu cahiliye toplumu ile ilgili butun ilişkilerini kesmeli, onun egemenliğinden cıkmalıdır.
BOLUM: 4
İSLAM’DA CİHAD
Resulullah peygamberlik gorevi ile gonderilişinden itibaren 10 yıl boyunca savaşsız ve haracsız sadece uyarma yontemi ile davet etti insanları. Hicretten sonra kendisi ile savaşanlarla savaşması, bir koşeye cekilip savaşmayanlara dokunmaması, en son olarak ‘DİN’ Allah’a has kılınıncaya dek muşriklerle savaşması buyruldu.
Burada verilen savaş izni olağan ustu hallere ozgu kılınmış bir izin değil, surekli yururlukte olan bir emir ve izindir.
BOLUM: 5
‘LA İLAHE İLLALLAH’ BİR YAŞAMA BİCİMİDİR
Yalnız Allah’a kulluk yapma ilkesini La ilahe illallah şehadet kelimesinde ifade edilen, İslam akide ruknunun ilk yarısını meydana getiren kısmından oğreniyoruz. Bu kulluğun nasıl yapılacağını Muhammedun Rasulullah yani, Muhammed Allah’ın elcisidir, ibaresinde ifade edilen şehadet kelimesinin ikinci yarısından oğreniyoruz. Allah’ın insanlara neyi anlatmak istediğini oğrenebilmek ve anlayabilmek icin onun kitabına ve resulun sunnetine başvurulmalıdır.
BOLUM: 6
KAİNATIN DUZENİ
İslam, vicdanların derinliklerine yerleştirdiği inanc sistemini tek olan Allah’a kulluk etme temeline dayandırır. Bu kulluk ilkesini itikad, ibadet ve yasama sisteminde hayata gecirir. Ona somut bir varlık kazandırır. Zira kamil manada tek olan Allah’a kulluk etme prensibi, bu şekli ile La ilahe illallah kelimesinin ameli bir gostergesidir. Bu kulluğun bizzat Allah Rasulu’nden alındığının canlı gostergesi ise şehadet kelimesinin ikinci bolumunu oluşturan ‘Muhammedun resulullah’ ifadesidir. Allah’ın şeriatına bağlanmak, insan hayatı ve diğer kainata hukmeden ilahi duzen arasındaki zorunlu bağlantının bir gereğidir. Bunları insan hayatını duzenleyen şeriat ile kainat duzeni arasındaki zorunlu uyum izler.
BOLUM: 7
İSLAM: İŞTE MEDENİYET
İslam sadece iki tip toplum tanır. ‘İslam toplumu’ ‘cahiliyye toplumu’ İslam toplumu itikad, ibadet, şeriat(yasama ve yurutme), sosyal ve siyasal nizam, ahlak ve yaşama bicimi olarak İslam’ın uygulandığı, yaşanıldığı toplum tipidir. Cahili toplum ise, İslam’ın uygulanmadığı ve inanc sisteminin (İslam akidesinin), duşunce yapısının, değerlerinin, olculerinin, sosyal ve siyasal sisteminin, ahlak ve yaşama biciminin yururlukte olmadığı bir toplumdur. İslam toplumu tek ilahın hakim olduğu, insanların kula kulluk zilletinden kurtulup tek ilaha kulluk etme izzetini kazandığı, tek ornek toplum tipidir. Sadece İslam toplumu zencinin, beyazın, kızılın, sarının, arabın, rumun, iranlının, habeşlinin ve yeryuzunde yaşayan tum bu insanları tek bir ummet halinde bir araya getirebilmektedir.
Bir toplumda aile toplumun cekirdeğidir. Bu aile calışma konusunda eşler arasındaki iş bolumune dayanır, ailenin en onemli gorevi meydana gelen nesli korumak ve kollamak olursa işte boyle bir anlayışa sahip bir toplum medeni bir toplumdur.
BOLUM: 8
İSLAM DUŞUNCESİ VE KULTUR
Musluman bir kimse inancla, varlıkla ilgili genel duşunce, ibadetler, ahlak ve davranış bicimleri, değerler, olculer, prensipler, siyasi, iktisadi ve sosyal kurumları duzenleyen temeller, insani faaliyetlerin dinamikleri ve insani tarihin hareketlerinin yorumu… ile ilgili hakikatlara ozgu kılınmış butun işlerde rabbani kaynaktan başka bir kaynağa başvurma hakkı yoktur.
Fakat kimya, fen, astronomi, tıp, zanaat, tarım, yonetim bicimleri, sanatsal calışma yontemleri, savaş teknikleri bunlara benzeyen pozitif konularda hem Musluman hem de gayrimuslim olan birisinden bilgi edinilebilir. Aslında İslam toplumu kurulur kurulmaz butun bu bilim dallarında bu branşlarda yeterli derecede uzman eleman yetiştirilmesi farzı kifayedir. Cunku bunlar Allah Rasulu’nun ‘siz dunyanızla alakalı işleri daha iyi bilirsiniz’ mealindeki hadisin kapsamına giren işlerdir.
BOLUM: 9
MUSLUMANIN UYRUĞU VE İNANCI
İslam yeni değerler, yeni kabuller ve bunların alınacağı olculer getirdiği gibi insanlar arası ilişkiler konusunda da yeni bir duşunce yapısı sunmuştur insanlığa. Herşeyden once İslam insanı Rabb’ine yoneltmek, onun iktidarını, değer ve olculerinde yegane kaynak bellettirmek varlığını ve hayatını O’ndan aldığını, insan arası bağlantılarda ve diğer bağlantılarda tek başvuru kaynağının O olduğunu, butun bunların O’nun iradesi sonucu meydana geldiğini oğretmek icin gelmiştir.
Daru’l İslamda, Muslumanı İslam ummetinin bir uyesi yapan İnanc (akide) biciminden başka bir uyruğu, bir milliyetcilik anlayışı kesinlikle yoktur. İman bağı sayesinde kabilecilik, milliyetcilik ve bolgecilik asabiyetleri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Nitekim Allah Rasulu şoyle buyurmuştur: ‘Bu tur kavramları terkedin artık, cunku bunlar kokuşmuş kirli kavramlardır.’ O eşine benzerine tarihte rastlanmayan ilk topluluk arasında bakın kimler vardı ve hangi etnik kokeni taşıyorlardı. Hz. Ebubekir Arab asıllı, Bilal Habeşli, Suheyb Yunan asıllı, Selman Fars(İran) asıllı… Bunların hepsi farklı iklimlerin farklı ulusların insanları olmalarına rağmen hepsi birbiri ile kardeş olmuşlardır.
BOLUM: 10
UZUN SURELİ BİR GECİŞ DONEMİ
İslama davet, ilk donemlerde, bugun olduğundan daha guclu daha şanslı bir konumda değildi. Aksine o, cahiliyye tarafından yadırganan bir bilinmez, halkının soylu ve iktidar sahiplerince dışlanıp sadece Mekke’nin sınırları icerisinde orasının en gucsuz halkı ile kuşatma altına alınmış, dunyanın her koşesinde garip kalmış bir duşunce, bir hareket idi. Butun ilkelerini ve gecekleştirmek istediği amaclarını yadırgayan ultra guclu imparatorlukların kuşatması altındaydı. Ancak tum bu olumsuzluklara rağmen fikri yonden o gun en guclu pozisyonda idi. Aynı şekilde bugun de yarın da hep gucludur. Onu guclu kılan hakiki manada unsurlar, bizatihi onun Akide (inanc sistemi) sinin doğal yapısından kaynaklanıyordu. Biz insanları islama davet ediyoruz, cunku onları gercekten cok seviyoruz, gercekten onlar hakkında en hayırlı olanı istiyoruz. Bize onca işkence yapmalarına rağmen, haklarında gercek niyetimiz budur. Cunku İslam’a davet edenlerin doğal yapısı (karakteri) budur. Davetin temel dinamikleri de bunlardır.
BOLUM: 11
İMANIN YUCELİĞİ
Dinden, erdemden, yuksek değerlerden, onemli gayelerden kısaca temiz ve estetik olan her şeyden uzaklaşmış bir toplumda inanan kimse imanını ve dinini kor ateşi elinde tutar gibi tutmak, oylece korumak durumundadır. Otekiler ise onun bu tutumunu, duşunce yapısını, değerlerini gulunc bulur, onu alaya alır ama butun bunlar karşısında Mumin onların bu gırgıra almalarına ve gulmelerine karşı metanetini yitirmez, gucsuz olduğu duygusuna kapılmaz. Oteki durumlarda olduğu gibi bu durumda da o gibi kimselere tepeden bakar. İnanan kimse değerlerini, duşuncelerini, olculerini insana dayandırmaz. Bu nedenle insanların kendisini yanlış anlamaları karşısında uzuntuye kapılmaz. Allah onun icin yeterlidir. Rabbi ile bağlantısı olan hak olculerine ve kainatın pınarlarına sahip kimsenin kendisini yalnız hissetmesi, gucsuzluk psikolojisini yaşaması mumkun değildir.
SON SOZ:
ALAHIN DİLEDİĞİ MUTLAKA OLUR.
Mucadele surecinde cekilen acılar ve verilen kurbanlar karşılığı olarak değil… kesinlikle… cunku dunya karşılık verme yeri değildir. Sadece Allah’ın davet gorevinin onun takdiri gereğince tebliğ edilmesi onun davasının ilahi yonteminin (şeriat) bizzat kendi sectiği kullar tarafından onun dilemesiyle yerleştirildiği yerdir. Boylesine bir anlam taşıyan secilme olayı dunyasal odul olarak Muminlere yeterlidir. Bu odul yanında dunyasal nimetler, yaşam boyunca karşılaşılacak sevincler acılar basit kalır.
Yazan : Seyyid KUTUB
__________________
Yoldakİ İŞaretler
Dini Bilgiler0 Mesaj
●18 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Yoldakİ İŞaretler