Boykot donemi bize hangi mesajı veriyor?

Ali DEMİREL - İlahiyatcı&Yazar
15 Nisan 2016 Cuma 00:05:00 Ozgur Duşunce Gazetesi
Efendimiz'in (s.a.s.) hayatında “boykot yılı”olarak bilinen ve yaklaşık uc yıl suren cile ve sıkıntıların zirve yaptığı gunlerde vahiy meleği Hz. Cebrail, Yusuf Sûresi'ni getirmişti. Bu sûre, Hazreti Yusuf'un başından gecenleri anlatıyor ve zorluklar karşısında bir mu'minin, mu'mince duruşunu resmediyordu! Baştan sona sûreyi okuyunca ashÂb, rahat bir nefes aldılar:
- Kuyuya atılsak da kole pazarında satılsak da iftiraya kurban edilmek istensek de ve hatta zindanlarda curumeye mahkum bırakılsak da değil mi ki neticede bir Mısır sultanlığına denk lutuflar var; gecer bu gunler, diyorlardı.
MU'MİN OLMAK NE KADAR DA ZORDU!
Sıkıntıların cenderesinde Kur'Ân'ı yeniden keşfediyor gibiydiler. Zira o, daha dun denecek kadar yakın bir gecmişte Mekke'ye gelen Ebrehe'den bahsediyordu. Kimdi Ebrehe ve nicin gelmişti Mekke'ye? HÂbil'in kanını akıtan, oldurmek icin Yusuf 'u kuyuya atan duyguydu onu buraya getiren! Her şey, “haset” ile başlamış, arkasından kin ve nefrete donuşmuştu:
- Param var, ordum var, gucum var, diyor ve kıskandığı KÂbe'nin alternatifini yaptırıyordu. Zavallı! Servetiyle her şeyi yapabileceğini sanıyordu! Hazreti İbrÂhîm'den bu yana insanların ibadet icin gittiği yeri, Beytullah'ı, KÂbe'yi yıkma curetini gosterecek kadar alcalmıştı. Haset ile alcaklık, ikiz kardeş gibi duruyordu! Her şeyi acıkca goren gozler, Allah'ın dikkat cektiği noktaya odaklanmış, O'ndan başkasına dilbeste olmayan diller de yakarışa gecmişti:
- Haset ettiği zaman hasetcinin şerrinden sana sığınırız Allah'ım!
YUSUF'UN BAHTINA ZİNDAN DUŞMUŞTU
Ortada hak ve hukukun olmadığı yerde teveccuh edilecek tek kapı, O'ndan (celle celÂluhû

ALLAH DA SİZİ AFFETSİN!
Dahası vardı! Dunyanın en temiz insanına, kendi kardeşlerine iftira atıyor, “hırsız” diyorlardı! Bu kadar olurdu! Bir kere şaşırmaya gorsun; haset, kardeşe neler yaptırıyordu! Boylesine acık bir iftira karşısında Hazreti Yusuf, gurul gurul konuşması gerektiği yerde yutkunuyor, yarınların hatırına suclarını yuzlerine vurmuyordu! Cunku bugun bu nÂdanlığı yapan kardeşleri yarın hakikati gorup anlayacaklardı. Hazreti Yusuf'un gunu geldiğinde mahcubiyet icinde iki buklum olan kardeşlerine karşı o gunku duruşu da belliydi:
“Bugun sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! Ben hakkımı helal ettim; Allah da sizi affetsin!” İşte, gercek mu'min karakteri bu idi ve Allah (celle celÂluhû

SEN BİZE YARDIM EYLE!
Mekkelilerin butun şirretliklerine rağmen o gun Efendimiz'in duruşu farklı olamazdı; gelip gelip saldırsalar da reaksiyon gostermiyor, ağza alınmadık hakaretlerine kulağını tıkıyor, iftira ve buhtanlarını ciddiye almıyordu. Ama elin oğlu durmuyordu; ustune ustune geliyor ve her gecen gun, dunu aratacak bir keyfiyette cereyan ediyordu. Bu zulum, kıyÂmete kadar Mekkelilerin alnında kara bir leke olarak kalacaktı. İnsanlığın dibe vurduğu bu donemde ise mu'minlerin dilinden duşurmedikleri duaları vardı:
- Allah'ım! Bize zulmedenlere, bizi insanlarla goruşmekten mahrum bırakanlara ve hakları olmadığı halde bize saldırıp haksızlık yapanlara karşı Sen bize yardım eyle! Amin.. amin.. amin...
SOZUN OZU
1- Efendimiz (s.a.s.) hayatının her doneminde turlu turlu sıkıntılar yaşamıştı.
2- O, muhatap olduğu butun sıkıntıları sabır ve gayret ile goğusluyordu.
3- Neticede Allah'ın inayetiyle gonullere giriyor, gorevini ifa ediyordu.
ORNEK HAYATLAR:
O GUNLER, SABREDiLMESi GEREKEN GUNLERDi!
DÂru'n-Nedve'de tek başına kaldığı icin sozunu dinletemeyen Ebû TÂlib cok dertliydi.Ustelik Mekkeliler, ona da diş gostermiş, “Sahip cıktığın surece bu sıkıntıyı sen de cekeceksin!” mesajını vermişlerdi. Baba emÂneti yeğeninin hatırına herkese kucak acan Ebû TÂlib butun tehlikeleri goğusleyerek herkesi kendi himayesine aldı.
Bundan boyle inanan herkes icin yeni adres, Şi'b-i Ebî TÂlib (Ebu Talib mahallesi) idi. Ne olup bittiğini anlamaya calışan mağdur ve mazlum mu'minler icin Efendimiz muşfik bir baba, Hazreti Hatîce de şefkat dolu bir anne olmuştu; 22 yıldır kapıları garip gurebÂya acık evleri genişlemiş, inanan herkesi icine alan buyuk bir “sera”ya donuşmuştu! Bugunku toplama kamplarından daha beterdi Şi'b-i Ebî TÂlib'de yaşanan zorluklar! Bundan sonraki uc yıllık hayat, kıt kanaat imkÂnlarla kurulan yamalı cadırlarda gececekti! Ustelik, Şi'b-i Ebî TÂlib'e giden butun yolları tutmuş ve etrafta kuş ucurtmuyorlardı!
MUSİBETLER SAĞANAK HALDE YAĞIYORDU
Gucleri yetse, Mekke'nin havasını da kendi tekellerine alacak ve bir nefes oksijenden bile mahrum edeceklerdi! Su yoktu! Yiyecek yoktu! Doktor yoktu! İlac yoktu! Gunlerin musibet olup sağanak sağanak yağdığı gunlerdi Şi'b-i Ebî TÂ- lib! Coluk cocuk, yaşlı ihtiyar, hasta sokel herkes aynı musibeti yaşıyordu! Masum cocukların FÂrÂn Dağları'na carpıp gelen feryadından gozlere uyku girmiyordu; yiyeceğin olmadığı bu zeminde suya hasret giden dudaklardan, semalar otesine yukselen kim bilir ne yanık nağmeler soz konusuydu! Bir lokma yiyecekten bile mahrum bırakılmışlardı.
Caresizlikten elinde avucunda ne varsa onu satmak icin yola cıkanlar engelleniyor, şoyle veya boyle bir alıcı ile buluşanların da alışverişine engel olunuyordu. Adamlar, kız alıp vermeyi, alışveriş yapmayı, yan yana gelip oturmayı, hatta konuşmayı bile yasaklamışlardı; o sıkıntılı gunlerde gozunu dunyaya acanlar da Şi'bi Ebî TÂlib'de olenler de vardı.
DAVALARINA İHANET ETMEDİLER
Ebû Cehiller fark edememişti; bu oyle bir dava idi ki dunden bu tarafa nice zalimler, zulumleriyle kopurup durmuş ama bu davanın erlerini yolundan cevirememişti. Bugun de ceviremeyeceklerdi! İnanan insan, yeri geldiğinde ağac kabuğu ve yaprağı da yerdi ama Ebû Cehiller istedi diye davasına ihanet etmezdi ve etmediler! Ebû Cehillere inat ashÂb-ı kirÂmda, muthiş bir kenetlenme soz konusuydu! Sıkıntılı da olsa şimdi Şi'b-i Ebî TÂlib, Âdeta herkesi icine alan geniş bir ev gibiydi! Şuphesiz Hazreti Hatîce bu evin de anasıydı! Belki de bu gunler, Guneş'in doğumuna şahitlik edemeden bu fÂni Âlemden gocup giden Varaka İbn-i Nevfel'in, ilk gunden haber verdiği gunlerin habercisiydi! Belli ki bu gunler, canı yanıp tÂkÂtinin tukendiği gun, “Bir umit!” deyip Resûlullah'a gelen Hazreti HabbÂb'a soylenen gunlerdi! Hakkın hoşnutluğunu kazanıp sÂhil-i selÂmete ermek icin sabredilmesi gereken gunlerdi!
BİR SORU BİR CEVAP
Allah'ın bizim namazımıza ihtiyacı mı var?
Epeydir bekleyen bir soruydu bu. Soruyu bize İzmir'den yazan okurumuz Tuncay Bey sormuş. ALLAH, insanın ibadetine de hicbir şeye de muhtac değildir elbette. Aksine insan ibadete muhtactır. Zira ibadet kişinin manevi yaralarına ilac ve merhem hukmundedir. Hastalığının tedavisi icin doktora giden bir hasta duşunelim. Acaba hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir doktorun kendisine cok yararlı ilacları icirmek hususunda ettiği ısrara karşılık doktora, “Senin ne ihtiyacın var, bana boyle ısrar ediyorsun?” dese, bunun ne kadar anlamsız bir soz olduğunu herkes bilir.
RUHUMUZUN GIDASIDIR NAMAZ
Cunku doktorun, orneğin “Şu vitaminleri ve şu antibiyotikleri gunde beş defa kullanman gerekir” demesi, kapıdan cıkan hastaya ısrarla bunların onemini hatırlatması hastayı duşunduğunu gosterir. Bu ornekte olduğu gibi manevî duygularımızın vitamini ve gıdası; gurur ve kibir, nefis ve şeytan gibi pek cok mikrobun antibiyotik ilacları hukmunde olan namaza elbette insanın ihtiyacı vardır.
SECDE KİBRİ KIRAR
Secde olmadan insanın gurur ve kibri nasıl torpulenecek, nefis ve şeytan nasıl etkisiz hale gelecek, buyuklenmesi nasıl kırılacak? Butun bu kotu duygu ve eğilimlerin ilacı, namaz ozelinde ibadettir.
TEFEKKUR ATLASI
İhlas ve samimiyet ile yapılan ameller makbuldur
İbadetlerdeki zorlukla mucadele etmek, haramlara girmeme hususunda dişini sıkıp sabretmek, ihlasın ayrı bir derinliğini teşkil eder. Bir başka ifadeyle ihlas, Allah'ın dediklerini O dediği icin yapmak, nehyettiklerini de yine O dediği icin yapmamaktır. İşte mumin boyle bir performans sergilediğinde de Sonsuz Merhamet Sahibi ondan razı olur. Yani muminden Allah'a halisen yerine getirilmiş salih ameller yukselir, Allah'tan kuluna rıza gelir ulaşır. Arada boyle bir iletişim soz konusudur.
HALİS NİYET
Amellerin cokluğundan ziyade yapılış gayesi sonuc verir. Bazen Hak yolunda verilen bir surahi ayran, Sultan Ahmet Camii'ni yapmaktan daha kazanclı olur. Amellerin gorulen dış yuzleri ve miktarları değil, onların icine sindirilen ihlas ve niyet, rıza olarak kula geri doner.
BİR ÂYET
“Rabbiniz tarafından mağfirete, genişliği goklerle yer kadar ve muttakiler icin hazırlanmış bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun! O muttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında ofkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler.” (Âl-i İmran, 3/133)
BİR HADİS
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şoyle buyuruyor: “Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, siz hic gunah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize gunah işleyip Allah'tan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı.” (Muslim, Tevbe, 9)
-alıntıdır-
__________________