İblis’in talim ettiği yola minnet eylemem!


Emine EROĞLU - Yarına Bakış Gazetesi

Faust’un alt hikayelerinden birinde ruhunu Mefisto’ya satmışların en kolay feda ettikleri şeyin “insan” olduğunu okuruz.

Sevimli bir kulubeleri, kucuk bir kiliseleri ve ıhlamur ağacları ile dolu bahceleri olan yaşlı, masum bir ciftin oykusudur bu. Noktasına kadar her şeyi hesaplayan Faust, bu yaşlı cifte ve onların ellerindeki araziye takar kafasını. Buyuk bir hırsla toprağı ve denizi donuşturmek icin harekete gecer. Kendi kendisine,

“Orada, ıhlamurlar altında kendime bir yer yapmak istiyorum. Benim olmayan şu birkac ağac, dunyalara sahip olma arzumu zedeliyor. Zenginlik icinde yuzerken sahip olamadığımız şeylerin de var olduğunu duşunmek gibi bir işkence var mıdır?” der.

Tahmin edileceği gibi yaşlı cift, teklif edilen parayı reddeder. Faust, bu durumda Mefisto ile “guclu adamları”nı cağırır ve yaşlı ciftin ortadan kaldırılmasını sağlar. Her ne kadar ciftin oldurulmesine karşı cıkıyormuş gibi gorunse de Marshall Berman’ın dediği gibi “başkaları kadar kendisini de kandırmaktadır ve yeni bir dunyayı ellerini kirletmeden kurabileceğini sanmaktadır.”

Faustyen Ahlak

Oykuye Mefisto’nun penceresinden bakıldığında yaşlı cift, Faust’un karşı konulmaz bir arzuyla istediği kucuk bir araziyi satmamakta direndikleri icin sucludur. Faust’a yapacak bir şey bırakmamış, boyun eğmedikleri icin başlarının ezilmesini hak etmişlerdir.

Ayrıca her şeyi satın aldığı duşunulen paranın iyi insanlar nezdinde reddedilebilir bir şey olduğunu gormek de Faust icin yıkıcı bir tecrubedir. Nihayetinde o da “satılmışlar”dan biridir ve egosuna tutulan bu berrak ayna onu incitmektedir.

Secimini yapar. Kotuluğu, “varlığın azalması, yokluğun varlığa galebe calması” olarak tanımlayan Muhyiddin ibn Arabî’nin ifade ettiği gibi, el attığı her şeyi ya kendine benzeterek tahrip eder, ya da yok eder!

Bu arada Mephistopheles’in İbranice “ahlak bozan” anlamındaki mephis ile yalancı sıfatını ifade eden topal (topholes) kelimelerinin birleştirilmesinden meydana geldiğini hatırlatmakta fayda var. İblis kelimesinin koku ise yeis’tir ve Allah’ın rahmetinden umit kesmiş kimse demektir. İbn Arabî’ye gore İblis, iddialı, isyankar ve isyanında sebatkar yaratılışın simgesidir. Bir gunah işlemiş, fakat gunahında inat ve ısrar ettiği icin o bir tek gunah onun şirke ve inkÂra, dolayısıyla da ebedi şakiliğe duşmesine yol acmıştır.

Bugunun Faust’ları

Zamanımızın Faust’ları koşulsuz hukmedecekleri yeni dunyayı ellerini kirletmeden kuramayacaklarının gayet farkında gorunuyorlar. O yuzden Mefisto ile pazarlıkları ortaya dokulse de aldırmıyor, zevahiri kurtarmak zahmetine bile girişmiyorlar. Goz diktikleri mulklere doğrudan cokuyor, muhalif sesleri susturuyor, oldurdukleri, zindana attıkları, yurtlarından yuvalarından ettikleri insan sayısı ile ovunuyorlar.

Kalplerinden muhabbet sokulup alındığı icin her şeyden nefret ediyorlar. Kenar mahalleden geldikleri icin şehirden. Beton sevdalısı oldukları icin yeşilden. Cahil oldukları icin mekteplilerden. Ac oldukları icin beklentisizlerden. Kompleksli oldukları icin mudanasızlardan. Farklılığa tahammul edemedikleri icin Alevîlerden, solculardan, Kurtlerden. Ve elbette makam mansıbı paylaşamadıkları icin birbirlerinden…

Başarısını yetiştirdiği oğrencilerin kalitesi ile tum dunyaya ispat etmiş okullar en buyuk takıntıları. Diyar diyar geziyor, herkese dil dokuyor, kayadan bir şeyler koparmaya calışan bir yel gibi kendilerini aleme mudhike yapıyorlar.

Faust’un “Zenginlik icinde yuzerken sahip olamadığımız şeylerin de var olduğunu duşunmek gibi bir işkence var mıdır?” cumlesini bitimiz bir boşlukta ve “Hala boyun eğdiremediğimiz insanların var olduğunu duşunmek gibi bir işkence var mıdır?” şeklinde tekrar edip duruyorlar.

Dunyanız Başınızı Yesin ve Yiyecek!

Oylesine kıyıcılar ki, azgın ofkelerini tatmin etmek icin “guclu adamaları”na teslim ettikleri masumların yaşlı, kadın, hasta ya da cocuk olduğuna bakmıyorlar. Apaydınlık simalarına, tertemiz mazilerine, haramsız mallarına, yalansız beyanlarına, vatana millete hizmetlerine de…

Herkesin oncelikli vazifesi işini yapmak değil “yol yapmak” haline geldiği icin, bir vakıf 13 yıl boyunca himaye ettiği tecavuzcusunu fark edemiyor. Pislik kuyudan taştığında da mesuliyet almıyor, vicdani bir ses cıkaramıyor. Curmu lanetleyerek curumle kendi arasını ayıramıyor. Alışılageldiği gibi yalan ve iftira ile suc ortuluyor. Tahribat, buyuk hokkabazlıklarla kucuk gosteriliyor. Virus sosyal bunyeye oyle bir yerleşmiş ki, hangi uzva dokunsanız iltihap akıtıyor.

İblis’in talim ettiği, “iktidarımıza halel gelir, duzenimiz bozulur” duşuncesi her turlu ahlaki değerin ustunde tutuluyor.

Âdeta tum zamanları Ân’ın icerisinde yeniden yaşar gibiyiz. Toplum, koordinatları helak edilen tum kavimlerle kesişen lanetli bir sinyal yayıyor.

Âd kavminin kendilerine bildirilen azap yaklaştığında “Bu bize yağmur getiren bir bulut” (Ahkaf 24) dedikleri gibi zalimler guruhu da yaklaşan azabın onları ici boş hurma kutukleri gibi yerlere sereceğini gormuyor.

Savuşturdukları adalet hamleleri icin birbirlerini tebrik etmekle meşguller.

Bediuzzaman, boylelerine “Ey dinini dunyaya satan ve mutlak kufur icine duşmuş olan bedbahtlar!” diye sesleniyor.

Dikkat edin, dinsizler değil. Başlangıcları itibariyle Musluman olup, dinlerini dunyaya sattıkları icin kendileri farkında olmasalar da mutlak kufur icine girmiş bedbahtlar…

İşte o bedbahtlara soylenecek bir tek şey var. Ustadım soyluyor:

“Elinizden ne gelirse yapınız. Dunyanız başınızı yesin ve yiyecek!”

Yedi, yiyor ve yemeğe devam edecek…

-alıntıdır-
__________________