Mahmud SÂmi Ramazanoğlu -kuddise sirruh- buyurur:
“İstikÂmet sahibi…”
CenÂb-ı Hak:
فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ
(“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!..” [Hûd, 112]) buyuruyor.
“…Dağ gibi mustakîm olur. Cunku dağın 4 alÂmeti vardır. O muʼminde bu 4 alÂmet olacak, benzeri.
Dağ, sıcaktan erimez.
Soğuktan donmaz.
RuzgÂrdan devrilmez.
Sel alıp goturmez.”
İşte KurʼÂn-ı Kerîmʼde muhtelif misaller veriyor CenÂb-ı Hak. Firavunʼun zulmettiği sihirbazları bildiriyor. Tehdit ediyor:
“‒Ya geriye donun (diyor), musluman olmaktan bu tarafa gelin (diyor), benim tanrılığımı kabul edin (diyor), yahut da size azÂbın en cetinini tattıracağım.” diyor.
Onlar da diyorlar ki:
“‒Biz bu kadar acık bir îman gordukten sonra, bir şeye şÃ‚hit olduktan sonra, AllÂhʼın azametine, biz donmeyiz (diyorlar). Senin yapacağın bize zarar, işkence, dunyaya aittir (diyorlar). Biz nasıl olsa Rabbimizʼe donduruleceğiz (diyorlar). Keseceğin kollar, bacaklar dunyaya aittir.” diyorlar.
Tabi Firavun buyuk bir zulme başlıyor; kolları, bacakları capraz kestiriyor. Hurma dallarına astırıyor o şekilde. Onlar da:
رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ diyorlar.
(“…Ey Rabbimiz! Uzerimize sabır yağdır ve canımızı musluman olarak al.” [el-A‘rÂf, 126])
“YÂ Rabbi, uzerimize sabır dok, şu Firavunʼa bir îmÂnımızdan fire verdirecek bir tÂviz vermeyelim…”
İşte; “Sıcaktan erimez. Soğuktan donmaz. RuzgÂrdan devrilmez. Sel alıp goturmez.”
Bunun misalleri cok, KurʼÂn-ı Kerîmʼde. Demek ki bir muʼmin, îmÂnından fire vermeyecek, bir tÂviz vermeyecek.
Yine Mahmud SÂmi Efendi buyuruyor:
“Şefkatli bir babaya isyÂn eden evlÂda mecnun derler, deli derler. Merhametlilerin merhametlisi olan, en merhametli olan CenÂb-ı Hakk’ın emirlerine muhÂlefet eden kişiye ise ne soylense azdır!”
Pederimiz Mûs Efendi:
“Cok kimseler zannederler ki mÂnen terakkî etmek, yalnız fazla ibadetledir. Hayır, hakîkî terakkî, CenÂb-ı Hakk’ın huzûr-i ilÂhîsinde olduğunu bilerek, Sunnet-i Seniyye istikÂmetinde, hayatını tanzim etmekle olur.”
MevlÂn CelÂleddîn-i Rûmî Hazretleriʼnden:
“Şems (diyor) -kuddise sirruh- bana bir şey oğretti:
«Dunyada bir tek mu’min uşuyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin (CelÂleddîn!)» dedi.
Ben de biliyorum ki yeryuzunde uşuyen mu’minler var; artık ben ısınamıyorum!..”
Nasıl bir merhamet ufku!?.
CenÂb-ı Hak rahmÂn ve rahîm, Efendimiz raûf ve rahîm; kulun da merhamet tevzî etmesi lÂzım demek ki. Bunu da bir imtihan olarak duşunecek.
Yine MevlÂn Hazretleri:
“Gulun dikene katlanması onu guzel kokulu yaptı.”
Gulun dikene katlanması. Yani gule bak; ciceklerin şÃ‚hı, sapına bak, dikenler var. İşte;
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (el-Alak, 1)
VelhÂsıl ıztıraplar, gayretler, fedakÂrlıklar neticesinde mÂnevî terfiler nasîb olur.
Yine MevlÂn Hazretleri, namazdaki lezzet, huşû, heyecan, vecdi şoyle ifÂde eder:
“Oyle bir abdest al ki, o abdest hic bozulmasın. (Yani dÂim ilÂhî huzurda olduğunun farkında ol.)
Oyle bir namaz kıl ki hic bitmesin. (Yani namazın bir mîrac olsun. “Namaz miractır.” buyuruyor Rasûlullah Efendimiz.)
Âşığa beş vakit namaz yetmez. Beş yuz bin vakit ister. Gercek Âşık, vuslatın bitmesini hic ister mi?”
Yani, Mehmed Âkif, bir “…vecd ile bin secde eder varsa taşım” diyor. Burada bir vecd ile bin secde edecek başlar, MevlÂn onu ifade ediyor.
MÂnevî heyecan, ibadetin zevkini bir aşk hÂline getirir.
Yine MevlÂn buyuruyor ki:
“Ne kadar zengin olsan, ancak yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan, alabileceği kadar su alır, gerisi kalır.”
İşte, insanın en buyuk zaaflarından biri de hasettir, ihtirastır. Bunlar sahibini harap eder. Doymamak. Ancak toprak doyuruyor.
Yine MevlÂn Hazretleri buyuruyor:
(CenÂb-ı Hak; وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ (“…Seher vaktinde Allahʼtan bağışlanma dileyenler.” [Âl-i İmrÂn, 17]) buyuruyor. Seherlere davet ediyor. Ve o seherlere hazırlanabilme…)
Yine MevlÂn buyuruyor:
“Bir seher benden ilham kesildi. (Bir tuluat, bir sunûhat, kalbime doğmadı.) Anladım ki vucuduma şupheli birkac lokma girdi. Bilgi de hikmet de helÂl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helÂl lokmanın mahsuludur. Eğer bir lokmadan gaflet meydana geliyorsa, bil ki o lokma, şupheli veya haramdır.”
İnsan kendini bir tÂdÂd etmeli…
Yine buyuruyor:
“İnsan bir ormana benzer (insanın ici). Nasıl ki ormanda binlerce domuz, kurt ve guzel, temiz hayvan varsa, insanda da her turlu guzellik ve cirkinlik vardır.”
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا
(“(Nefse) iyilik ve kotuluklerini ilham edene yemin ederim ki.” [eş-Şems, 8])
“Suyun yuzlerce kerem ve ihtişamı vardır ki; kirlileri kabul eder ve kirleri temizler.”
İşte bir muʼmin de oyle olacak. İşte MevlÂnÂ:
“Gel, gel, neysen de gel…” diyor.
Yani gel burada temizlen diyor. Demek ki bir muʼminin gonlu, dergÂh hÂline gelecek. MuhÂtabı o dergÂhta huzur bulacak.
“Kalbi ve hÂli bir olmayan kimsenin yuz dili bile olsa, o, yine dilsiz sayılır.”
En guzel ifÂde, gozlerde ve sîmÂdadır. Kederli ve sevincli insan, sîmÂsından belli olur. Demek ki diliyle sîmÂsının bir uyum sağlaması lÂzım, tesirli olabilmesi icin.
“İyi dostu olanın, aynaya ihtiyacı yoktur.” buyuruyor MevlÂnÂ.
İnsan dÂim karakter ve şahsiyete hayrandır. Hayran olduğunu takip eder. Onunla hÂllenir.
Yine MevlÂnÂ:
“Kim demiş gul, dikenin himÂyesinde yaşar? Dikenin îtibÂrı ancak gul sÂyesindedir!”
Hic kimse gulu alıp sapını vazoya koymaz. Yani sapını koyması, gulun sebebiyledir. Demek ki dikene tahammul sayesinde gul, dikenle tezkiye olur. Tezkiye ise nedir? Sabırdır, iptilÂlara karşı mukavemettir.
Yine;
“Hayvan nasıl kabiliyeti ile değer kazanırsa, insan da aklını ve kalbini (sunnet-i seniyye ve Kur’Ân’ın muhtevası icinde) kullanmasıyla değer kazanır.”
Yine MevlÂn buyuruyor:
“Ey menfaat uğruna îman cevherini zÂyî eden, (dunyevî menfaatlere kendisini rÂm edip îman cevherini ziyan eden kimse!) Ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı! (Dunya bir arpa, hazine de sonsuz Âlem. Ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı. Yani Âhiretini fed eden kişi!) Nemrut, gonlunu İbrahim’e kaptırmadı ama canını bir sivrisineğe teslim etti.”
“İnanc azlığından (yani akîde bozukluğundan) meydana gelen derde acımak gerekir (en cok acınacak onlardır); cunku o derdin dermanı yoktur.”
Yani ahmaklık, damlayı deryaya tercih etme. Dunyayı hedef alıp Âhireti unutma.
“Nice balık vardır ki su icinde her şeyden eminken (her turlu yiyeceği varken) boğazının hırsı yuzunden oltaya takılmıştır.”
Yarım bir solucana, oltanın ucundaki yarım bir solucana hayran olmuştur. İşte dunyanın hÂli, Âhiret karşısında.
Yine buyuruyor:
“İcindeki kiri su değil, ancak gozyaşı temizler.”
Yine bu da cok guzel bir misal:
“Nûh’un gemisi varken yuzmeyi bırak.” diyor. Sana Allah hak dîni gonderdi. Başka yol arama.
“Nûh’un gemisi varken yuzmeyi bırak.”
Onun dorduncu oğlu girmedi, dağa cıkarım dedi, kahroldu gitti. Yani felsefelerin cıkmaz sokakları icinde kendini helÂk etme! Kur’Ân ve sunnetin istikÂmetine gir, selÂmet bul!
Yine buyruluyor:
“Karanlık ne kadar zifiri ve guclu olursa olsun, bir kibrit cakmayı bilebilmek, o karanlığı aydınlatır.”
Ancak bir hak, bir KurʼÂn ve Sunnetʼle bir kibrit cakmakla, bir Âyetle senin butun ufkun acılır. Tabi kalbini ne kadar işletebilirsen.
Diğer bir ifadesi:
“Yer, gokyuzuyle duşmanlığa kalkışırsa coraklaşır, olur gider.”
Yani insan, kime ihtiyacı olduğunu iyi bilmeli. Ondan yardım talep etmeli. Kadere teslim olursan, selÂmet bulursun. Bu da cok muhim, kadere teslim olursan.
Zira Âyette buyrulur:
“…Sizin icin daha hayırlı olduğu hÂlde bir şeyi sevmemeniz mumkundur. Sizin icin daha kotu olduğu hÂlde bir şeyi sevmeniz de mumkundur. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (el-Bakara, 216)
En muhim burada, teslîmiyet. Gayb(ı bilmek) AllÂhʼa ait.
“İnsanlarla dost ol (ehl-i îmanla). Cunku kervan ne kadar kalabalık ve halkı cok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.”
Yani ne kadar sÂlihler icinde bulunursan, o sÂlihlerden sana inʼikÂs gelir.
Bu da muhim bir şey:
Yusuf -aleyhisselÂm-… Kardeşleri kıskandılar. Onu şeye attılar, kuyuya attılar. Bir kervan gecerken su almak icin kuyuya kovayı daldırdı. Yusuf da o kovanın icine girdi. Kuyudan cıktı. Fakat o kervan sahipleri; “aman bir şey bulduk!..” Duşunmediler: Bu kuyuya bir, doğum evi değil kuyu, bu cocuk burada nasıl yaşıyor, onu hic duşunmediler. Nereden geldiğini kimse duşunmedi. Hemen onu alıp satmaya kalktılar. İşte MevlÂn diyor ki, dunyaya dalanların durumu boyledir diyor, şoyle bir misal veriyor:
“Dunyaya gonul verenler, tıpkı golge avlayan avcıya benzerler. Golge nasıl olur da onların malı olabilir? Nitekim budalanın biri, kuşun golgesini sımsıkı yakalamak istedi. Ama dalın uzerindeki kuş bile buna şaştı kaldı.”
Bu kadar azamet-i ilÂhiyye, bu kadar saÂdet yolu varken, o saÂdet yolunu bir tarafa itiyor, nefsinin arzusu istikÂmetinde perişan olup gidiyor. Yani bu kadar ilÂhî azamet tecellîleri karşısında dunyaya aldananların hÂli…
Yine buyuruyor MevlÂnÂ:
“Kargalar otmeye başlayınca bulbuller susar.”
Demek ki kaba ve bed ifÂdeler, ruhları rencide eder.
Onun icin CenÂb-ı Hak:
قَوْلًا بَلِيغًا (en-NisÂ, 63) buyuruyor. BelÂgatli lisan.
قَوْلًا سَدِيدًا (en-NisÂ, 9; el-AhzÂb, 70) buyuruyor.
قَوْلًا لَيِّنًا (Bkz. TÂhÂ, 44) buyuruyor.
قَوْلًا مَيْسُورًا (el-İsrÂ, 28) buyuruyor.
CenÂb-ı Hak bize bir konuşma tÂlimi veriyor. Bed sesten kurtulma ve karşımızdakine tesirimizi artırabilme.
Yine MevlÂn buyuruyor:
“Korler carşısında ayna satma, sağırlar carşısında da gazel atma.”
Yani kime ifÂdede bulunduğuna dikkat et, kime nasıl hitÂb ettiğini de bil.
Yine buyuruyor:
“Hic buğday ektin de arpa bittiğini gordun mu?”
Yani insan ancak gayretinin ve emeğinin karşılığını bulur.
“İyi ağactan talihli dal cıkar.”
Eğer anne-baba iyiyse, sÂlih-sÂliha ise, oradan tÂlihli dal cıkar, sÂlih ve sÂliha evlÂtlar gelir.
Hocanın keyfiyeti, talebesinin inkişÃ‚fına veya zayıf kalmasına sebep olur.
Bu da guzel:
“Kuzgun (yani karga), bağda kuzgunca bağırır (kargaca bağırır). Ama bulbul, kuzgun bağırıyor diye guzel sesini keser mi hic?”
Yani hak yoldakiler, tebliğ etmekte devam ederler. İstediği, şirretler/Allah duşmanları, şirretliğini yapsınlar, onlar ise emr bi’l-mÂrûf ile, yaşayarak emr bi’l-mÂrûf ve nehy ani’l-munkerʼde bulunmaya devam ederler.
“İnsana, aradığı şeye bakılarak değer verilir.”
Yani temÂyulleri, o insanın aynasıdır.
“HÂl ile oğut veren, sozle oğut verenden iyidir.”
Yani hÂl ile oğut veren, enerji tevzî eder, numûne olur.
“Gunduz gibi ışık sacmak istiyorsan, geceye benzeyen nefsini yakmalısın.”
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا
(“(Nefse) iyilik ve kotuluklerini ilham edene yemin ederim ki.” [eş-Şems, 8])
Yine buyuruyor:
“Kalemin ruzgÂrdan, kÂğıdın sudan olursa, ne yazarsan derhal yok olur gider.”
Yani boş şeylerle omru ziyan etmek, mÂnevî bir helÂkin eşiğinde olmaktır.
“Kalemin ruzgÂrdan, kÂğıdın sudan olursa, ne yazarsan derhal kaybolur gider.” Gaflet yani.
“BelÂların coğu peygamberlere gelir. Cunku ham adamları yola getirmek, zaten belÂdır.” buyuruyor. Yani en buyuk musibetlerin başında ahmağı terbiye etmek gelir. Bu kadar ilÂhî azamet karşısında kalbi Âm oluyor.
“AllÂh’ın imtihan tuzağı dunya malıdır; dunya malı bizi sarhoş eder, aldatır. Dunyaya gonul verenlerin can gozu, bu yuzden kordur. Cunku onlar balcıktaki acı, tuzlu suyu icerler.”
Dunyada kor olanın, tabi kalbi kor olanın, Âhirette de kor olarak haşredileceğini CenÂb-ı Hak bildiriyor.
Yine buyuruyor:
“Sen, anılması, bahsedilmesi guzel olan bir soz ol. Cunku insan, kendi hakkında soylenilen guzel sozlerden ibarettir.”
Yani gercek saÂdet, arkamızda hoş bir sad bırakabilmek, o şekilde yolculuğumuza devam edebilmek…
Osman Nuri Topbaş
2016 SOHBETLERİ
__________________
Kadere Teslim Olan SelÂmet Bulur
Dini Bilgiler0 Mesaj
●20 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kadere Teslim Olan SelÂmet Bulur