Golgesinin golgesinin golgesi.
Onun icinde bir iş var.
Adam uyur geceleyin.
Ruhu guneş gibi gokyuzunde dolaşır ruyalarda.
Beden ise yorgan altında.
Mesela bir kÂfire putun bir ikincisi olamaz.
Puta tapıyor.
İkinci bir put olamaz.
Halbuki putta da ne bir kudret vardır ne bir ruhaniyet vardır.
Oyle olduğu halde o gizliden gizliye gokleri cekip duran nedir.
Bu hal bu Âleme başka bir Âlemden kaynaklanıyor.
Niye onu puta taptırıyor?
Niye seni Allah’a taptırıyor?
Bir şeye inanmak, bir şeye bağlanmak ihtiyacımız var bu nereden geliyor bu fikir?
Kimse farkında değil.
Bu pusuyu, bu pusudur haa tuzaktır.
Bu pusuyu akıl goremez.
Canda goremez, cunku insanın bedeni canın uzerine cekilmiş bir perdedir.

Atasozu vardır.
“Bize ne gelirse bizden gelir.”
Başımıza ne gelirse kendimizden gelir diye atasozu vardır.
Onu da CenÂb-ı Peygamber şu hadiste buyurmuştur.
“Benden sonra peygamberlik kalmadı. Ancak bazı mujdeler olur. Uyuyan mu’minler ruyada gorur. Yahut o mujdeler onlara gorulur!” diyor CenÂb-ı Peygamber.
Ve altındaki hadiste “Ruyada beni goren gercekten gormuş olur. Cunku şeytan benim şeklime giremez” buyuruyor CenÂb-ı Peygamber.
Bu hakikat ve basiret nuru ile şeriata uyanlara şeytan temessul edemez demektir, bana şeytan temessul edemez demek, benim kılığıma ruyada şeytan temessul edemez giremez demek, şeriatıma Allah’a inanan ve secdeye kapanan mu’minlerin şeklini temessul edemez şeytan demektir.
Cunku CenÂb-ı Peygamber ummeti icin konuşmuştur.
Kendisine teklik olarak katiyen gurur sıfatını kullanmaz CenÂb-ı Peygamber.
Butun Peygamberler evliyalar melekler, dikkat buyurun bunu aklınızda tutun butun melekler, peygamberler, evliyalar, KÂbe, guneş, ay, beyaz bulut ve Kur’Ân şeytanın temsil edemeyeceği kudsî varlıklardır.
Bunların şekline şeytan ruyada giremez.
Ne beyaz buluta, ne KÂbe’ye, ne guneşe, ne aya, ne Kur’Ân’a, ne meleklere, ne de Evliyaullaha, bunları temsil edemez.
Şeytan.
Cunku şeytan Kahır Esmasının zuhurudur.
Ancak şaşkınlığı temsil eder.
Su ateş şeklini alamayacağı gibi ateşte su şekline giremez.

Nicin bu boyledir?
Zira CenÂb-ı Allah hak ile batılın ayrılmasını murad etmiştir. Şeytan, icinde hidÂyet izni bulunan hicbir ismi temsil edemez.
Hak Teala ruh aynasında rububiyet sıfatı ile tecellî eder diyor CenÂb-ı Peygamber.
CenÂb-ı Allah tecellî edeceği zaman ruh aynasında Rububiyyet insanların anlayabileceği şekilde tecellî eder.
Bu tecellîye tasavufta “Tıfl-ı manîa : MÂnÂlar cocuğu” ismi verilir.
Onun icin Resûl-i Ekrem efendimiz buyurmuştur ki.
“Rabb’ımı guzel bir genc suretinde gordum”. Hadistir bu.

Rabb’ın aynası ceseddir.
Allah, gorenin isti’dadına gore gormeyi halk eder.
Gercekten Zat-i İlahi değildir bu, cunku bu şekilde gorunmekten munezzehdir.
Resûlullah’ın tahammul edeceği hududda insanı anlatabilmek şekilde tecellî etmiştir.
Peygamber Efendimiz de boyledir.
Herkesin isti’dadına gore gorunur CenÂb-ı Peygamber.
Tam varis olan, varisi olan Enbiya-yı kiram, Velîyullahlar onlar mustesn aynen Resûlullah’ı gorebilir.
Cunku Veysel Karanî Hazretleri anasından izin aldı.
Medineye geliyor.
Hazreti Fatıma’yı goruyor.
Diyor ki : “Peygamber nerde?” diyor.
“Yok!” diyor.
“İki saat sonra gelecek.”
“Ben gelemem diyor anamdan bir saat izin aldım.”
“Peki diyor sen” diyor
Hazreti Fatıma : “de bakıyım.”
“Sen diyor Resûlullahı gordun mu?” diyor.
“Benim babam diyor gordum.”
Bakıyor Hazreti Fatıma’nın yuzune : “gormedin” diyor.
Herkes başka turlu gorur oğlum.
Kimisi ateşin yanına yanaşamaz uzaktan seyreder.
Kimisi cok uşur yanına yanaşır.
Kimisi maşayla tutar.
Kimisi fırına icine girer oğlum.
Bunlar başka işlerdir.
Onun icin Resûlullah ruyasında insanın kendi temizlik derecesine, kendi bilmem ne derecesine gore gorunur.
Mesela ben şimdi gozluğumu cıkardım mı kimseyi goremiyorum.
İcinizde gozu bozuklar varsa gidersin gozlukcuye.
İlk defa bir numarayı verir.
“Ahaaa az goruyorum.”
İki numarayı verir.
“Bunnan hic gormuyorum.”
“Bunnan hic gormuyorum.”
“Haa bunnan biraz goruyorum.”
“Şunnan, haa haa bunnan gordum!” dersin.

Aha insanın temizlik derecesine, Resûlullah’a itaat ve Allah’a mutilik derecesine gore Resûlullah muhtelif şekillerde insana gorunur.
Kim ki ruyasında gordu, muhakkak gormuştur.
Ama gormuşse kendi isti’dadına gore tecellîsini gormuştur.
İnşeallah hepimizin ruyasına Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem girer.
Yalınız, girdiği zaman da katiyyen bunu kimseye soylemeyin.
Aynanın buğusunu bozarsın.
Kaymağı teşekkul etmiş uzerindeki kÂsedeki sutten (yoğurt) calamazsın oğlum!
Bir yerini bozacaksın muhakkak.
Farkına varılır.
Soylemek de gonlunun uzerindeki kesilen kaymağı bozar.

İkinci Sultan Murad Edirne de sarayında.
İstanbul fethedilmemiş.
Sarayında oturuyor.
Hacı Bayramı Velî Hazretleri de misafiri.
Şehzade Mehmed de beşikte oğlum.
Hazreti Fatih, Murad’ın oğlu ya beşikte.
İkinci Murad sohbet esnasında Hacı Bayramı Velî Hazretlerine : “Şeyhim demiş Allah’ın izni ve Erenlerin himmetiyle İstanbul’u almak istiyorum! Buyuk babam Yıldırım Beyazıt, Amcam Musa Celebi ve ben bu işe teşebbus ettik, ettik ama alamadık!” demiş.
“Gonul atın da, himmet edin de bu şehri alayım!” demiş.
Koskoca Murad, Hacı Bayramı Velî den istimdad ediyor.
Yaaa oğlum!
Bir Velî şoyle yaparsa.
Ordular mordular dunyalar fışkırır.

“Arşı kursi ister isen gir Velînin kabzına,
Arşı Kursî’den geniştir bir Velînin Âyesi.” demiş herif.

Eski padişahlar etrafında o buyuk Velîleri toplarlardı.
İstanbul Velîlerle alındı.
Butun harbler velîlerle şiy edilmiştir, kazanılmıştır.
Hacı Bayramı Velî bir an şoyle gozunu yumuvermiş.
Neriye gidiverdi.
Cep defterine bakıyor, orda hatıra defterine bakıyor.
Sonra tatlı bir ışıltılı bakışlarıyla Sultan Murad’ı şoyle bakışlarıyla okşamış.
“Şevketlum demiş Allah’ın bildiğini senden saklayamam.
Bu şehri sen alamayacaksın.
Bunu bende goremeyeceğim.
Lakin bu şehri beşikteki mubarek şahzedenle aha şu benim yanımdaki Molla Akşemseddin alacak.
Herşeyin bir belli vakti vardır, beklemek gerek şevketlim!” demiş.

Onun icin aziz cemaat!
Allah inanmış gonullerin iman zevkinden kazanacakları halleri farz kıldığı ibadetlerde depo etmiştir.
Feyz isteyen ibadetlere koşsun.
Hani deminde soyledim bazıları cıkıyor.
“Bizim icin ibadete luzum kalmamıştır efendim.
Cunku ibadetler insanı Hakka ulaştırıcı şeylerdir.
Benim gonlum temizdir, şudur budur.
Biz Hakka uyduk. Hakk ile beraberiz!”
Bu soz yalandır oğlum.
İbadetten mustagni kalacak hicbir makam yoktur.
İbadet ancak insan oldukten sonra biter.

İşte vaktaki gunu geldi, İstanbul muhasara edildi.
Hazreti Resûlullah Efendimizin Hadisi var.
“Fetahhanne’l- kontantiniyye veleniğmel emiru emiruha Vele niğmel ceyşe zalike ceyş.”
Fetahhanne, Arapcada bir siga vardır.
İstikbal sigası ama “katiyetle fethedilecek” demektir.
Fetahhanne’l muhakkak alınacaktır.
“Fetahhanne’l- kontantiniyye velenunel emiri emiril ruha.
Oraya giren ne mubarek emirdir. “
“Vele niğmel ceyşe zalike ceyş.
Oradan gecen asker ne mubarek askerdir.”
CenÂbı Peygamber haber veriyor.
Yedi yuzsene evvelden haber veriyor.
Hazreti Fatih muhasara ediyor 21 yaşında.
Etrafında muhafızları, gorunmeyen muhafızları, gorunen muhafızları.
Velîyullahharın Âyetleri okumaları yaaaaa!..
Muhasara, muhasara haaaaa!
duşmuyor İstanbul.
İstanbul bir turlu duşmuyor.

Şurada bir malzeme vereyim size.
Allah’ı sevmek idrakten doğar.
İdrak olunan şeyler derken, kemÂle gonul akıverir idrak etti mi. İnsanlarda idrak cihazları, anlama cihazları muhtelif olduğu icin her iki idrak cihazının kendine mahsus birleştiği şeyler vardır.
Hepisinin birleştiği biricik sevgi de Allah sevgisidir.
Allah sevgisinin, Allah’ı sevmek değil sevgi, Allah’ın kendisi sevgidir.
El Vedûd, Allah’ın bir esması.
Vedûd sevilen demektir.
Seven demek demek.
Allah’ın kendisi kendiliğinden sever.
İnsan iyi dikkat edin cocuğunu, malını, işini, sıhhatını hayatını sevmesi fıtrî bir yaradılış icabıdır.
Bunu yapmak icin tahsile luzum yok.
Hayvan bile seviyor. Kedi, kedi aldı mı ciğeri başkasına vermiyor.
Bunlar fıtri bunlar tahsile luzum yok gayrete de luzum yok.
Fakat Allah’ sevmek fikri muhakeme usulu lazım.

İşte Fatih bu malzeme ile yoğrulmuş beşikten beri.
Hacı Bayram-ı Velî taharı taru cennetinden sonra yetiştiriyor onu. Gorunmeyen, tekneye koymuş şeyi Fatih’i gorunmeyen elleriyle, ruhanî elleriyle yoğuruyor Fatih’i.
Fatih yedi tane lisan bilirdi 21 yaşında.
Rumca şiirleri var.
Fatih kuşkulanıyor.
Cağırıyor Hoca’yı : “Hoca burayı ne zaman alacağız bunu? Ne kadar hucum ettimse. On bin kişi kırmışsak diyor duşmandan geriye kalıyor beşbin kişi. Beşbin kişi daha cok muhafaza ediyor!” diyor.
“Şaşırıyorum ben buna!” diyor.
Halbuki bir insan yoruldukca calışamaz değil mi.
“Bu heriflere ne oldu?” diyor.
“Bu kadar tahribat ettiğimiz halde ertesi gunu daha kuvvetli hucum ediyorlar bize!” diyor.
“Şevketlum!” diyor.
Orda yine hatıra defterini acıyor.
Orda gizli casusluk telsizinden konuşuyor Akşemseddin Hazretleri. Şehirde meşhur şeyh Maksud’un halifelerinden,
Ya Vedûd Sultan.
Ya Vedûd Sultan diye bir Evliya var Bizansda.
Vazifeli gelmiş o da.
Hasta, cok yaşlı.
Duası şu : “Ya İlÂhi! Allah’ım! Bu guzel şehrin İslamın olduğunu gorduğum an benim canımı al!” diyor.
“Zaptedilmeden beni duşman icinde oldurme Ya Rabbi!” diyor.
Bizans’ta olan bu Ya Vedûd Sultan.

Eee tabii CenÂb-ı Allah duasını kabul eder.
Ya şoyle yapacaktır.
CenÂb-ı Allah biliyor İstanbul’un fethedileceği tarihi değil mi?
Biliyor.
Ya Vedûd’un olum gununu de biliyor.
Onu da biliyor.
Bakıyor listesine Ya Vedûd felan gun olecek.
Eee İstanbul’da şu kadar gun sonra fethedilecek.
Ben bunun duasını kabul etmesem bu gunde fethedilirse bunun daha bu ondan evvel olecek.
İstanbul fethedilmeyecek.
Ulan ben bunla bir oyun oynayım diyor.
Tırrrrrrrrrıııııııt cekiyor ipi.
Fatih’e gidiyorr.
“Sen dur hele ağam diyor . daha kırk gun daha var onun omrune.
O gune kadar buraya fetedemeyeceksin sen!” diyor.
Durduruyor onu.
Tabii bunu Akşemseddin Hazretleri anlıyor onların telsizleri var.
Gizli teşkilatları var.
“Şevketlum diyor Bizans kalesinde Allah’ın sevdiği bir zÂt var.
Omru bitmeden şiye giremeyeceğiz.
Daha kırk gun daha fetih gecikiyor!” diyor Akşemseddin.
Şimdi ki gibi : “Bu ne sacmalık, boyle lakırtı mı olur?” diyen yok.
“Peki Şeyhim!”
29 Mayıs sabahı, bir gun evvelden iki gun oruclu millet.
Sabah namazını altı yuz bin kişi kıldıktan sonra : “Allah! Allah!” diye saldırıyorlar.
Onden fatih giydirildiği yer altı kulubesindeki delik acılıyor askerleri giriyor.
O anda Ya Vedûd Sultan ruhunu teslim ediyor.
Şehir karmakarışık.
Bildiğimiz tarihi şeyler.

NihÂyet bir gun aradan uc dort gun gectikten sonra Hazreti Fatih Cuma Namazı icin Ayasofya Kilisesine gidiyor.
Temizlettiriyor.
Ayasofya’ya girerseniz batı kısmında bir direk vardır direk. Terleyen direk diye.
Terleyen direk diye bir direk vardır.
Elini sokarsın oraya terler bu direk.
Butun hastalıklara iyi gelir.
O zamandan var.
Namaz kılıyor o terleyen direğin yanına gittiği zaman Hazreti Fatih boyle birden duruyor.
Gozune bir nur hasıl oluyor.
Bir nur.
Yanında yetmiş kadar ulema Akşemseddin Hazretleri de olduğu halde.
Bu tarihe gecmiştir.
Boyle yanaşıyorlar ki bir nur onun icinde bir tabut hazırlanmış bir ceset var icinde.
Boyle serili.
Uzerinde cesedin boyle pembe renkte “Ya Vedûd” yazıyor.
Ya Vedûd Sultan orada…
Hemen Fatih : “Bunu alın!” diyor.
“Gusledilsin felan.”
Uzerinde yine bir yazı “Merhum magsuldur!”
Hemen defnedin.
Yıkanmıştır diyor yıkanmıştır diyor.
Allah tarafından guslu yaptırılmış.
Fatih emrediyor.
Herkes omuzuna alıyorlar.
Sultan Ahmed Meydanı’na cıkıyor.
Bir fırtına, bir ruzgar.
Butun cemaati kendiliğinden aşağı doğru ceviriyor bunları.
Gulhane Parkı’na doğru.
Haydi bunlar doğru gidiyorlar oraya.
Sanki birisi goturuyor.
Ya Vedûd Sultan goturuyor onları zorunan omuzunda olanları. Padişah madişah.
Donuyorlar Eminonu’ne geliyor.
Eminonu’ne geliyor ki.
Geliyor.
Bunlar oğlum sacma değil sacma değil.
İspatlarınan konuşuyorum.
İnanmayan gider Hazine Muzesinde Tomar-ı Humayini acar okur.
Bir kayık ne kureği var ne adamı var.
Fatih diyor ki : “Girin icine!” diyor.
Fatih de giriyor icine.
Bu devletin arşivinde yazıyor oğlum arşivinde.
Aklına sığmayanlar: “Bu nasıl olur?”
“Bu olmaz efendim!”
Senin aklın icin olmaz, benim icin olur.
Kayığa biniyorlar o buyuk kayığa.
Kayık kureksiz, mureksiz, hadi Halic’e doğru yol alıyor.
Devletin arşivinde yazıyor.
Hoca Efendinin kafasından uydurma değil bu oğlum.
Geliyor, bir yerde duruveriyor.
Yanaşıyor kıyıya kayık.
Cıkıyorlar. Cenazeyi alıyorlar.
Ayvansaray’ da .
Sanki icindeki Ya Vedûd Sultan, cenazeyi taşıyanları idare ediyor.
Gidiyorlar bakıyorlar ki bir mezar kazılmış.
“Nasıl olur? Bu olur mu?”
Vallahi de olur. Billahi de olur.
Resûlullah beni şefaatinden mahrum etsin ki olur.
Nasıl olmazmış.
Ben yenisini bunların goruyorum.
Neler olmaz.
Defnetmişler oraya.
Namazı kılınmış orda defnedilmiş.
İşte orada Ayvansaray’da orda bir Ya Vedûd Camii ve ceşmesi vardır.
Camisi yapılmıştır Ya Vedûd Sultan oradadır.
Buyuk bir Velîdir.
İstanbul’a gittiğiniz zaman hatta orası harb-i umumiden sonra mutareke devrine kadar Ya Vedûd İskelesi’ydi ora.
Değiştirdiler ismini Ayvansaray İskelesi oldu.
Onun icin o buyuklerin etrafında neler vardır.
Neler vardır.
Sen kubbenin altını boş mu sanıyorsun.

Allahumme salli ala Muhammedin ve ala ehli beytihi Muhammed.
Subhaneke ya allam taleyte ya selami ecirna minnari biaffike ya Mecîd.
Allahumme entelmennanu bedius semavatı velard zulcelÂli vel ikrami ya hayyu yakayyum ya Allah celle celalehu.

Ya İlÂhi!
Ummeti Muhammede her turlu afat-ı belayı, afat-ı semavi, afat-ı araziyeden, duşman salvetinden Sen muhafaza buyur Ya Rabbi! Âmin!
İcap ettiği zaman ordumuzu daima mansur u muzaffer eyle Ya Rabbi! Âmin!
Memleketimize kıtlık gosterme Ya Rabbi! Âmin!
Midemize ve butun mu’minlerin evimize, coluğumuza ve cocuğumuza helal lokma nasibi muyesser eyle Ya Rabbi! Âmin!
Diğer İslam milletlerini her turlu afat-ı belÂiyeden koru Ya Rabbi! Âmin!
Ahirete geldiğimiz zaman bize mezarda munkir ve nekir meleklerinnen irtibat nasip eyle Ya Rabbi! Âmin!
Son nefesimizde buyurun : “Eşhedu enl ilÂhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Resûluhu” kelimesi ile cene kapamak nasibi muyesser eyle Ya Rabbi! Âmin!
Ahirete intikal ettiğimiz zaman huzuru mahşerde Resûl-i Ekrem Nebi muhterem Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin guzel yuzunu gostermek, elinden opmek nasibi muyesser eyle Ya Rabbi! Âmin!
Bizi cehennem azabından koru Ya İlahi. Âmin!
Lillahil Fatiha.

***

Profosor Doktor Munir Derman Bey’in 18 Haziran 1967 Pazar gunu Tekke Camiinde yapmış olduğu derstir.

Aziz Cemaat Hafız efendi yine guzel bi Âmenner Resûli okudu.
Namazdan sonra bizim Hafızımız Allah razı olsun.
Sesini nur etsin.
Guzel Âyetler okuyor.
Âyetlerin hepisi guzel ama icinden bir Âyeti bize hitap edecek Âyet.
Bu Âyet mu’minler icin, başını secdeye koyanlar icin, başka hic kimse icin değil.
Başını secdeye ko!
“La İlahe İllallah!” de.
Başını secdeye koyanlara CenÂb-ı Allah Resûlullah’ın İlÂhi Rabbla olan kalbine ilham ederek.
Mubarek ağızları hoparlor.
İlahi hoparlorle bize bildiriyor CenÂb-ı Allah.
Bu soylediklerimi diyor, butun kainat hicbir kimse bilmez diyor.
Yalınız secde-i RahmÂna başını koyanlar bilir.
Kendi hakiki kalbi ile bana inananlar, boyle inanıp da iman edenler.
İman iki turludur oğlum biri inanarak edilir.
Biri neynen edilir. Bir de dededen gorme edilir.
Hepimizin nufus kağıdında dededen gorme İslam.
Bak bakalım. Kılanlarınan, kalpten iman eden, hakiki kalben inanıpta iman edenler yok mu onlar isteseler de, istemeseler de Bana ve Resûlume itaat ederler diyor.
Ben onlara kolaylık.
Aha bu Âyet-i kerime’nin secdeye başını mu’min koyanlara mujdesi olduktan sonra ondan sonra “Efendim son nefeste ne yapacağız?”
Ne yapacaksın işte ahaa bunu yapacaksın.
Allah sana La İlahe İllallahı cozdurecekse;
Edepsizlik yapma!
Faziletten cıkma!
Doğruluktan ayrılma!
Adaletten ayrılma!
Yetim malı yeme!
Kimseye fenalık etme!
Namazını kıl gÂyet tabii.

Soyletecek bile muallim-i Cebrail.
İlk yanaşır o zaman Azrailnen beraber sıkarak boyle korukken soyletir sana La İlahe İllallahı.
Ne zannettin sen?
Bu kadar kıl kıl da sonunda “Efendim vah!”
Yok oyle delilik.
O sapık insanların korkusundandır o.
Aha Âyet-i kerime diyor.
“Hakiki kalben bana inanan ve iman edenlere Resûlume ve Bana emirlerime itaatte Ben onlara kolaylık veririm.”
Bak Efendim ne olur.
Ne olacak ucacak değiliz ya.
Yalan soylemiyoruz.
Kimsenin ırzında değiliz.
Kimsenin parasında değiliz.
Midene haram gitmiyor.
Gusulsuz abdestsiz gezmiyorsun.
Kimseye fenalık yap.
Cebrail mi olacağız.
İnsan akli Cebrail den de buyuktur ne zannettin?
Sen ne konuşuyorsun?
“Bir adım oteye gidemem Ya Resûlullah yanarım!” diyor…

KELİMELER :

Temessul : Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek Benzeşmek. Cisimlenmek. * Bir şeyin bir yerde suret ve mahiyetinin aksetmesi. Bir şekil ve surete girmek.
Temsil : Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Ornek, numune soz.
Kahır : Zorlama. Cebir. * Ezme. Mahvetme. * Fazlaca uzuntu. Keder icine işleme. * CenÂb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lutfun zıddıdır.) (Bak: Celal)
Tecellî : Gorunme. Bilinme. * Kader. * Allah'ın (C.C.) lutfuna uğrama. * İlÂhi kudretin meydana cıkması, gorunmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
Rububiyyet : Cenab-ı Hakk'ın her zaman her yerde her mahluka, muhtac olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve mÂlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyeti. * Artırmak. Ziyade kılmak.
Tıfl : Kucuk cocuk. * Her şeyin cuz ve parcası.
Maanî : (MÂna. C.) MÂnalar. * BelÂgatın uc şubesinden biri. Lafzın muktezÂ-yı hÂl ve makama uygunluğuna mahsus bir ilim adı. (Bak: BelÂgat).
İsti’dad : Bir şeyin kabulune ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah TeÂl Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sÂir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri.
Munezzeh : (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş. * PÂk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hic bir şeye muhtac olmayan. Kotulukten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
İstimdad : Medet ve yardım istemek.
Kabz : Tutmak. Ele almak. Kavramak. Almak
Âye : Avuc.
Mustagni : (Gani. den) Kimseden bir menfaat beklemeyen, bir şey istemeyen, istiğna eden, kimseye ihtiyacı olmayan. Gonlu tok, tok gozlu. Cekingen, nazlı. * Gerekli ve luzumlu bulmayan.
Siga : Gr: Fiilin tasrifinden (cekiminden) meydana gelen ceşitli şekillerden her biri. Kip.
İstikbal : Ati, gelecek zaman. * Karşılayış, gelen bir kimseyi karşılamak.
Fıtrî : Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata Âit ve muteallik. Hayat kanunlarına uygun.
Merhum : (Rahm. den) Kendine rahmet edilmiş. * Rahmete kavuşmuş. Dunyanın sıkıcı ahvÂlinden kurtulup rahmet-i İlÂhiyeye kavuşmuş olan. Dunya imtihanından kurtulup, vazifesini bitirmiş, paydosa kavuşmuş olan. (Vefat etmiş musluman hakkında soylenir.)
Magsul : Gaslolmuş. Yıkanmış. Gusletmiş.
Merhum magsuldur : Bu rahmetli cenaze yıkanmıştır.
Humayin : f. Padişaha ait. * Mubarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. * Kuvvetli.
Mutareke : Bir mes'eleyi hal icin bir şeyi terketmek. * Karşılıklı olarak anlaşmak, kuvvet ve silÂhı bırakmak.
Muzaffer : Kahraman. GÂlip gelmiş. Başarmış. Muvaffak olmuş. Zafer kazanmış, zafer kazanan.
Mansur : Yardım edilen, yardım gormuş. * GÂlib, muzaffer. (Bak: Mensur)
Afat : BelÂ. Musibet. Buyuk felÂket.
Munkir : (Nekr. den) İnkÂr eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz.
Nekir : Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı. (Diğerininki; munkerdir)
İrtibat : Bağlanmak, raptedilmek. Muhabbet, dostluk ve alÂkadarlık. * Duşmana karşı cenk icin hudutta at sahibi olmak.
Muyesser : (Yusr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, ÂsÂn olan, nasib.
Lillahil Fatiha : Allah icin FÂtiha okuyun!



muhammedinur


__________________