Darvin nazariyesinin bu kadar cok yara almasına rağmen ısrarla yaşatılmaya calışılmasının temelindeki ana duşence nedir?
Dunyada Darvinizm kadar ‘’bas’su ba’de’l-mevt –oldukten sonra dirilmesi- olan ikinci bir hÂdise gostermek mumkun değildir. Olmuş olmuş dirilmiş ve belli bir koma devrinden sonra şimdi yine hortlatılmak istenmektedir. Bir kısım ilim adamları var gucuyle Darvin’e ait duşunceleri mudafaa ederken, yine bir kısım ilim adamları Darvin’i ve duşuncelerini yerden yere vurmakta ve artık bugun boyle şeylere inanmanın, bir aldanmışlık olduğunu ifade etmekte…
Bugun dunya ilim mahfillerinde gorunen manzara budur; fakat yine de Darvinizm, belli bir sure daha gundemi işgal edeceğe benzer. Dunden bugune Batıda ve Doğuda bu mevzuda binlerce kitap yazılmıştır, yazılmaktadır ve gelecekte de yazılacaktır.
Şunu hemen ifade edelim ki, gunumuzde Batı ve Doğu kulturu butunuyle maddeci bir temel uzerine oturtulmuş ve tamamen materyalist felsefenin kaideleri uzerinde durmaktadır. Rusya ne kadar maddeci ise Amerika da en az o kadar maddecidir. Zaten bugun Batı kulturu buyuk bir coğunlukla Amerikan kulturune kaymış durumdadır. Sadece ilk bakıştaki coğrafî farkı işaretlemek icin soylediğimiz doğu tabiri, duşunce bakımından değildir. Bir başka soru munasebetiyle de soylediğimiz gibi, bugun Doğu ve Batı artık coğrafî sınırları aşmış durumdadır. Onun icin biz, Rusya’yı da bu yonuyle Batılı kefesinde mutalÂa etmekteyiz.
Her iki tarafın dine bakışı da ilimlere bakışı da aynı paralellik uzerinde seyretmektedir. Batı, dine, Russo’nun ve Renan’ın bakışı icinde, ictimaî hayat icin gerekli kucuk bir unite nazarıyla bakar. Yani din hicbir zaman onlar icin gaye ve hedef değildir; sadece bazı insanların mutluluğuna diğer vasıtalar gibi bir vasıtadır. Onun icin dine de ruhsat verilmelidir. Zaten Rusya da bugun aynı cizgiye gelmiş durumdadır. Ancak bu yeni telakki bir cozulme kabul edilse bile, bizim anladığımız mÂnÂda bir din anlayışı değildir.
Bunların ilimlere bakışı da –ilmin butun bolumlerini kastederek soyluyorum- aynı şekildedir.
Bugun dunyanın durumu budur. Buna rağmen, materyalist duşunceli insanlar dahi Darvin nazariyesini ele almış, bircok yonleriyle onu orselemiş, hatta curutmuş ve kabul edilebilecek bir tarafını bırakmamışlardı. Bu hususta goruş ve duşunce tarzının değişmesi Amerika ve Avrupa’da acıktan acığa, komunist blokta da şimdilik kapalı olarak cereyan etmektedir.
Evet, bugun Rusya ve ona bağlı ulkelerde hÂl bu goruşte ısrar edilmektedir. Cunku bunlar, curuk devlet temellerini tarihî maddecilik uzerine kurmuşlardı ve bunlar icin Darvin’in soylediklerinin doğru olması cok muhimdi. Şu bir gercektir ki materyalizm ve tarihî maddecilik yıkıldığı zaman, metafizik ortaya cıkacak ve insanlar, ihtiyaclarının butununde artık iktisat ve maddî yapılanmadan daha cok mÂnevî esaslara muracaat edeceklerdir. Bu da bağlı oldukları sistemin olumu demektir. Onun icindir ki dunden bugune sık sık Darvinizm’i sahneye surmuşler ve daha da sureceklerdir.
Turkiye’de de bu işi bayraklaştıranlar, o zihniyete hizmet eden bir kısım oğretim gorevlisi ve oğreticilerdir. Onlar her biyoloji dersinde Darvinizm’i, buyuk bir hakikatmiş gibi ele alır, işler ve korpe dimağları onunla zehirlemeye calışırlar.
Ben, burada meselenin geniş capta tahlilini yapacak değilim. Daha once, bir konferans vesilesiyle bu mevzuu tafsilatıyla ele alıp takdim etmiştim. Daha sonra bu mevzu, inanc cephesinde değişik arkadaşlar tarafından ele alınıp incelendi ve hakikaten hacimli ve verimli eserler vucuda getirildi. Mevzuun tafsilini bu gibi eserlere bırakarak, sadece, soru-cevap sutununun kapasitesi olcusunde bir iki hususu arz etmeye calışağım.
Bu duşuncede olan insanlar derler ki: Canlıların ana maddeleri, suda evvel amino asitler hÂlinde, sonra amip veya hucre, daha sonra da ceşitli canlılar hÂlinde teşekkul etmiştir. Sonra da bu canlılar evrim gecire gecire maymun(bazılarına gore kopek) sonra da insan olmuştur. Soylediklerine delil olarak da bazı yerlerde bulunan fosilleri gostermişler ve gosterdikleri bu fosilleri de ceşitli cinslere menşe yapmışlardır. Mesel bunlardan bir kısmı atın, bir kısmı denizanasının ve diğer bir kısmı da su yosunlarının anasıdır. Aradan gecen şu kadar bin sene sonra onlar bugunku hÂllerini almışlardır…
HÂlbuki ilim adamlarının son buluş ve tespitleri onların ve bu dediklerini tekzip etmektedir.
Evet, evrimcilerin, inatcı mahluk dedikleri haşerat, aradan bunca yıl gecmiş olmasına rağmen, bugun hÂl 350 milyon sene evvelki hallerini devam ettiriyorlar. Bocekler de bu kadar yıl sonra aynı durumlarını koruyorlar.
Eklem bacaklıların, sungerlerin ve deniz akreplerinin, 500 milyon sene evvel, taşların altında kalmış fosilleri ne ise, bugunkuler de aynı şekildedir. Arada en kucuk bir farklılık dahi yoktur. Bunu soyleyenler de yine zoologlardır. En kucuk varlıklarda dahi herhangi bir değişiklik yoksa, o zaman Darvinistlerin iddia ettiği gibi, atın ayağı da değişmiş değildir. İnsan ilk yaratıldığı gunku fizyonomik şeklini aynen korumakta ve muhafaza etmektedir.
Evet, evrimcilere gore, butun bu saydıklarımızın ve daha binlerce sayamadıklarımızın hepsinin değişmesi ve belli bir hÂl alması gerekirken, karşımıza 500 milyon sene evvelki varlıklar cıkıyor ve evrimcileri tekzip ederek, ‘’Hayır, biz hic değişmedik!’’ diyorlar.
Onlar birde şunu iddia ediyor ve diyorlar ki: Varlıklar tamamen tesadufî olarak değişmektedir. Bu değişme, zamanla ve yavaş yavaş olmaktadır. Her varlığın değişme durumu, icinde bulunduğu yer ve şartlarla yakından alÂkalıdır. Guneşle dunyanın birbiriyle olan munasebeti, uzaklık ve yakınlığı, dunyanın donuş keyfiyetindeki değişmeler ve buna paralel olarak mevsimlerin değişmesi, butun bunlar mutasyonlara musbet ve menfi tesir eden faktorlerdir. Ve dolayısıyla meydana gelen değişiklikler bu şartlara gore tahakkuk etmektedir. MeselÂ, atlar milyonlarca sene evvel kucucuk hayvanlardı ve beş tırnakları vardı. Sonra uzerlerinden bu kadar zaman gecince, buyuduler ve derken tek tırnaklı hÂle geldiler…
Aslında bunların ellerinde mevzu ile alÂkalı ciddi bir vesika da yoktur. Gecmişe ait bir varlıktan bahsediyor ve onun at olduğunu iddia ediyorlar. HÂlbuki bahsettikleri yaratıkla bizim bildiğimiz at arasında hicbir munasebet yok. Allah (celle celÂluhu) o devirde bir hayvan yaratmış.. ve o hayvanın belli bir sure sonra da nesli tukenmiştir. Şu anda da oyle bir hayvan yoktur. Şimdi onu biz nicin at olarak kabul edeceğiz? CenÂb-ı Hak (celle celÂluhu) o devirde oyle bir hayvan yarattı, daha sonra ki devirlerde de atı yarattı. Bunları birbirine nicin dayayalım ki?
Milyonlarca sene evvel tespit edilen arı ve balları var. Goruluyor ki arı 100 milyon sene evvel, aynı hendesî olcu icinde bal yapmış. Aradan 100 milyon sene gectikten sonra bakılıyor ki arı yine aynı şekilde bal yapıyor. Demek, dunden bugune ne arının beyni, ne de bal yapma şekli değişmiştir. Fizyolojik yapısında da bir değişiklik yoktur. Eğer bir değişme soz konusu ise bu değişme nerede ve nasıl olmuştur? Her hÂlde bunu gostermek lÂzımdır.. ve gostermek de onlara duşer.
Birkac sene evvel, neodarvinistlerden biri kalktı ve yarısı insan, yarısı maymun bir kafayı, maymundan insana gecişe bir delil olmak uzere dunyaya ilÂn etti. Tabiî ki kısa zamanda işin ic yuzu anlaşıldı. Yapılan şey şuydu: Hakikaten bir insana, bir de maymuna ait iki kafatasından yarı yarıya alınmış; bunlar birleştirilerek tek bir kafatası hÂline getirilmiş.. bu kafatası bir muddet asitte bekletilmiş ve bazı yerleri de yıpranmış hissini vermek icin biraz eğelenmiş ve boylece mutavassıt-ata diye butun dunyaya ilÂn edilmişti.
İşte bir muzibin yaptığı boyle bir muziplik, nerdeyse maymunla insan arasındaki geciş donemine ait bir varlık diye butun ilim mahfillerine kabul ettirilecekti. Ancak hemen meseleye mudahale eden ilim adamları, kısa zamanda, bu sahtekÂrlığı gun yuzune cıkardı ve bunu gazete ve dergilerde neşrettiler. Aynı mevzu Turk basınında da uzun uzadıya işlendi ve uzerine makaleler yayınlandı…
Mutasyona gelince, mutasyon: Canlı varlıklardaki soy cekiminin atlama şeklinde de değişebileceğini ve bu değişmenin, turlerin meydana gelmesine esas teşkil edebileceğini ileri suren bir nazariyedir…
Gunumuzde, genetik ve biyokimyanın bir kısım keşifleriyle iyice anlaşılmıştır ki, tesaduflere dayalı mutasyonlarla, tekÂmule gitmenin, evolusyona(evrime) uğramanın imkÂnı yoktur. Dolayısıyla boyle bir iddia da artık cıkmazdadır.
MeselÂ, senelerden beri, guvercin ve kopekler uzerinde durmadan melezlemeler yapılıyor. Fakat, kopek inadına kopek kalmakta devam ediyor. Belki fizyonomik değişiklikler oluyor, diyelim ki burnu, ağzı bir ceşit oluyor; ama hicbir zaman bu kopek bir merkep olmuyor. Guvercin de saksağana donuşmuyor ve guvercin olarak kalıyor…
Daha once de drosophila sineği uzerinde aynı deneyleri yapmışlardı: Bu sinek de sinek kalmakta diretmiş ve araştırmacılar, elleri boş, canları sıkkın ve umitsiz bir hÂlde araştırmayı terk etmişlerdi…
Fakat bu araştırmaların bir faydası oldu; ilim adamları iyice anladılar ki, bir nev’den diğer bir nev’e gecmek mumkun değildir... turler arasında atlanması mumkun olmayan sutreler mevcuttur. Kaldı ki, orta nev’in akim kaldığı da herkesin malumu olan bir husustur. Bilindiği gibi, katır ne erkektir ne dişidir. Bu durumda katırın neslinin devam etmesi imkÂnsızdır. Nasıl oluyor da boyle bir orta varlıktan, mutasyonlar neticesi insan gibi bir varlık, hem de kıyamete kadar nesli devam edecek olan mukemmel bir varlık vucuda gelebiliyor? Boyle bir neticeyi değil duşunmek, hayal etmek dahi insanı kendinden utandıracak derecede komik bir hezeyandır ve ciddiye alınacak bir tarafı da yoktur.
Madagaskar civarında bir balık fosili bulundu. Araştırdılar ve bu balık nev’inin 60 milyon sene evvel yaşamış olduğu tespit edildi ve cok acele bir kararla bu balığın, turu tukenen balıklardan olduğu kararına varıldı. Aradan cok kısa bir zaman gecmişti ki aynı ada civarında bir balıkcı, onların dediği balıktan birini yakalayıverdi. Goruldu ki, 60 milyon sene evvel yaşamış balık ne ise, son yakalanan balık da aynı şekildeydi. Bu mevzuda da evrimcilerin arzuları kursaklarında kalmıştı... yaşayan balık, fosille senarize edilmek istenen oyunu bozmuştu. Yani silah geri tepmiş ve evrimcilerin elinde patlamıştı…
Fakat butun bunlara rağmen, tarihî maddeciliğin temel unsurlarından biri olan evolusyon, materyalizme dayanak olması, Marks ve Engels’in de ısrarla uzerin durmalarından dolayı, maddecilik, koru korune bile olsa; hatta ilim ve fenne ters duşse dahi, kat’iyen bu duşunceden vazgecmeyecekler ve vazgecmeye de niyetleri yok gibidir.
Onların duşuncelerine gore, her mesele mutlaka, materyalizmle izah edilmelidir. Onlar kat’iyen ‘’Bu meseleyi izah edemedik, oyleyse buna mudahale eden mÂnevî ve haricî bir guc vardır.’’ demeyeceklerdir ve zaten, butun cırpınışlarının altında da boyle bir itiraftan kurtulma gayreti gozukmektedir. Bu gayret ve cırpınış onları o kadar akıl, mantık ve mutedil davranıştan uzaklaştırmıştır ki, bazen değil bir ilim adamına, sıradan bir insana dahi yakışmayacak sahtekÂrlıklara ve ceşitli mantık oyunlarına tevessul edebilmektedirler. Ancak her defasında, yuzu kızaran ve girecek delik arayan da yine onlar olmaktadır.
Maalesef, bu arada bazı korpe dimağlar ve saf beyinler, onların tesiriyle bulanmış ve bozulmuş olmaktadır ama ‘’Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış.’’ derler. Aslında bunların mumu daha akşam ustu veya ikindi vakti sonuverdi.
Ne diyelim; bir deli kuyuya bir taş atarmış da kırk akıllı onu cıkaramazmış ya, bu mesele de oyle oldu.
Darvin’in kendi bilmeden ilim dunyasına faydası da olmuştur. Turlerin belli bir tertibe ve tasnife tÂbi tutulması, onun calışmalarının bir urunudur. O istemese de buldukları, kÂinatta mevcut baş dondurucu Âhenk ve duzeni ispat eder mahiyettedir. Bu Âhengi kuran ve kurduğu Âhengi kimsenin bozmasına musaade etmeyen Allah (celle celÂluhu) ne yucedir!
Hidayet butunuyle O’nun(celle celÂluhu) elindedir. Darvin’in buldukları bizim imanımızı arttırırken, o kendi bulduklarıyla dalÂlete gitmiştir.
__________________
Darvin Teorisi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme