Taha Yıldız | Ocak 2011 | DİĞER YAZILAR Semerkand Dergisi

İbadetler bazen alenî bazen de gizli eda edilmek durumundadır. Ancak asıl olan her halukÂrda eda edilmeleridir. Gunumuz muslumanlarının karşılaştığı temel sorunlardan biri işte burada başlamaktadır. Şoyle ki:
Dinî duyarlılıkların zayıfladığı toplumumuzda, Allah’ın bizlere farz kıldığı ve mutlaka yerine getirmemiz gerektiğini bildiğimiz ibadetlerimizi eda etmekten cekinir olduk. Bazı haramlardan kacınmakta da urkek olduk. Tuhaf tedirginliklerimiz var: Acaba etrafımızdaki insanlar bize nasıl bakar? Bizimle alay ederler mi? Bize yafta takarlar mı? Gerici olarak suclanır mıyız? Boyle sorularda saklı bir endişe bizi yakalar, farz ve haram noktasında uzerimize duşen gorevi yapmaktan korkarız. Oncelikle şunu soylemek durumundayız: Bu endişeyi taşıyan insanda, kula verilen onem Allah’a verilen değerin onune gecmiştir.
Kulluk borcumuzu eda etmezsek Rabbimiz bize nasıl bakar? Haramdan kacınmadığımız icin bizleri mucrim kullar sınıfına dahil ederse halimiz nice olur? Ahiretimizi heba etmiş olmaz mıyız? gibi sorular ikinci plana duşmuştur. Boyle olunca da fedakÂrlığa kulluktan taviz vermekle başlanmıştır. Sanki cekindiğimiz bu insanların olumden sonra bizlere bir faydası dokunacakmış gibi! Bunun adı ahireti dunya uğruna heba etmektir. Dunyevî kaygılarla ebedî hayatımızı sıkıntıya sokmaktır.
Allah’ın selamının prestiji
Farz olan ibadetler bir yana, insanlar aman bizim hakkımızda yanlış duşunmesin korkusuyla İslÂmî geleneğimizin ayrılmaz bir parcası olan ve Allah Rasalu s.a.v.’in bizlere mirası olan selamı ne kadar kullanıyoruz diye bir duşunelim.
Selam kelamdan once gelir değil mi? Peki girdiğimiz bir işyerinde veya sabah mesai icin dairemize gittiğimizde, selamı her şeyin onune alarak karşılaştığımız insanlara once Allah’ın selamını mı veriyoruz yoksa bizi yaftalarlar diyerek “gunaydın”, “iyi sabahlar”, “merhabalar” gibi ikinci sırada gelen temennî kelimeleriyle mi soze başlıyoruz?
Burada en buyuk tehlike şudur: Değerlerimizin farkında olan bizler, anlamsız endişelerimizden dolayı bunlara sahip cıkmadığımızda, başta ailemiz olmak uzere toplum bu değerlerden yoksun olarak şekilleniyor. Bunun sonuclarından biri evlatlarımızın elimizden cıkıp gitmesidir, onları kaybetmektir. Zira ornek bir yaşantıyla İslÂmî kimliğimizi cocuklarımıza intikal ettiremediğimiz takdirde, cok farklı değerleri kısa surede benimsemeleri kacınılmaz olacak. Aynı catı altında iki farklı kulturu temsil eden insanlar haline geleceğiz.
Cocuklarımızla aramızdaki farklılıkları gormeye calışırsak, değerlerimizden ne kadar uzak yetiştiklerini ve başkalaştıklarını kolay anlarız. Akşam eve vardığınızda, yavrularınızla kendinizi bir de bu acıdan karşılaştırın. Sozumuzun doğruluğunu anlayacaksınız.
Onculerini bekleyen toplum
Ceşitli endişelerden dolayı bazen dindarlığımızı gizliyoruz, cekiniyoruz, bazen haramları işliyoruz. Ancak ihmal ettiğimiz bir husus var:
Halkımızın ibadetler noktasındaki zafiyeti her gecen gun artsa da, değerleri kaybolmaya yuz tutsa da dinî duyarlılığı hÂl gucludur ve iyiden hemen etkilenir. İşin bilincinde olan bizler dinimizi elimizden geldiğince mutevazi bir şekilde yaşamaya calışsak ve hayatımızı dinin guzellikleriyle suslesek, cevremizdeki insanlar bizden mutlaka etkilenirler. Silikleşmeye yuz tutan değerlerimizi gorup ozenirler, sahip cıkarlar.
Şehirlerarası yolculuk esnasında, vaktinin gececeğinden endişe ettiğiniz namaz icin şofore ricada bulunup otobusu bir mescidin onune cektirdiğinizde, sizinle beraber birkac kişinin daha namaz kılmaya koştuğunu gorursunuz. Cunku insanlar birinin onculuğunu beklerler.
Hayatın diğer alanlarına yayılmış olan dinî mirasımız da bunun gibidir. Birileri buna sahip cıktığında, onu sahiplenmeye hazır zaten pek cok insan vardır. İşyerindeki arkadaşlarımızı Allah’ın selamıyla selamlaşmaya alıştırdığımızda, bunun sevap boyutundan, bizi bir arada tutan değerlerden olduğundan soz ettiğimizde, pek coğunun kısa surede bunu benimsediğini ve evlerine gittiklerinde kapı yuzlerine acıldığında, ilk sozlerinin “selamun aleykum” olduğunu goreceğiz. Biz dinimize sahip cıksak olumlu etkiler yavaş yavaş topluma yayılacaktır.
Allah’ın hakkından once ne gelir?
Bize duşen, Allah’ın hakkını her şeyin onune koymaktır. Bu yuzden İslÂm yolunda dinî hassasiyetini yitirmişlerin veya Allah duşmanlarının bizleri horlamasını, kucumsemesini onemsemeyelim. Cunku Allah bize yeter, o ne guzel bir vekildir.
İslÂmî vecibelerimizi kararlılıkla yerine getirirken hakkımızı aramasını da bilelim. Siliklik, cekingenlik bizim sıfatımız olmasın. Makul olculer icerisinde tepkimizi ortaya koyalım. Kulluğumuzu yaşamamızın onundeki engelleri tatlı ve guzel bir uslup ile ortadan kaldırmaya gayret edelim. İşte yapılacaklardan biri:
Buyuk şehirlerdeki devasa alışveriş merkezlerine girdiğinizde vaktin nasıl gectiğini anlamazsınız. Zaman hızla akıp giderken, vakti gecmekte olan namazınızı eda etmek istersiniz. Ancak bunların buyuk kısmında bir minik mescit bile bulamazsınız. Alışveriş mekanlarını yaptığımız harcamalarla ayakta tutan bizleriz. O halde en temel ihtiyacımız olan namazı eda edebilmemiz icin neden bir mescit bulunmamaktadır? Yapmazlar, cunku bunun ticarî bir getirisi yoktur, muhtemelen artı bir maliyeti ve masrafı vardır. Mescit yeri ayrılmayışının belki art niyetli başka nedenleri de vardır, bilemeyiz. Lakin bu tavrı kıracak olan bizleriz.
İşte bu noktada kulluk bilincimizin ne derece guclu olduğu ortaya cıkıyor. Bu yerlerin yonetimlerine medeni olculer icinde ciddi tepkimizi gostermediğimiz icin, belki de sergilediğimiz cılız tepkileri onemsemediklerinden ya da bu yerleri boykot etmediğimizden dolayı, musluman bir ulkede namazı eda edebilecek bir mekan bulamıyoruz. Oysa uzerimize duşeni yerine getirsek, bunu uc beş kişiden beklemek yerine hepimiz tavır alsak talebimizi zorunlu olarak yerine getireceklerdir.
Ne kadar tuhaf bir durum değil mi? Her koşesinde camilerin bulunduğu, halkının neredeyse tamamı musluman olan bir ulkenin alışveriş merkezlerinde namaz kılmak icin yer bulmakta sıkıntı cekiyoruz. Bunun nedeni ise, evet, bizim pasifliğimiz. Sorgulanması gereken de muslumanlığımızdır.
Peki mescidi bulamadığımızda ne yapıyoruz? Ceketi serip bir koşede namazımızı kılıyor muyuz, yoksa insanlar ne der diyerek kazaya mı bırakıyoruz? İşte size kendimizi tartmamız icin bir fırsat!
__________________