[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]

AVRUPA MEDENİYETİNİN GELİŞMESİ UZERİNDEKİ İSLÂMÎ TESİRLER

[IMG]http://img345.**************/img345/8821/caminj5.jpg[/IMG]

Tarihte ceşitli insanlar ve medeniyetleri arasındaki harpler ve anlaşmazlıkları gereğinden cok duyarız, hÂlbuki bunlar arasındaki işbirliği ve karşılıklı tesirlerden cok az bahsedilir. Bu anlaşmazlıklara bilhassa, birbirlerine iyi niyet ve anlayış gosterecekleri yerde, birbirleriyle sık sık catışma halinde olan dinler arasında rastlarız. İki buyuk din olan hıristiyanlık ve muslumanlık arasındaki munasebetlerin tarihi, duşmanlık ile o kadar bulandırılmıştır ki, bu dinlerin ortak ozelliklerini, gecmişte nasıl sık-sık birbirleri uzerine faydalı tesirler yaptıklarını unutuveririz.

Hıristiyanlar, kendi medeniyetlerini batı Asya'nın dinî gelenekleri (tek tanrılı SÂmî geleneği) ile birleştirilmiş olan eski Yunan ve Roma medeniyetine ovunerek dayandırırlar. Fakat aynı duşunce, İslam medeniyeti icin de doğrudur. Hatta belki daha doğrudur, cunku batı medeniyeti kuzeyli ırkların zevk ve geleneklerine uydurulmaya calışılmıştır. Hıristiyanlığın Roma imparatorluğunun en doğudaki eyaletlerinden birinde, fakat yine de bu imparatorluğun sınırları icinde ortaya cıktığı doğrudur; işte bu yuzden bu din daha cok batıya doğru yayılmış ve hicbir zaman imparatorluğun doğu sınırlarından pek ileriye gitmemiştir. İslam dini ise, bu sınırların hemen dışında doğmuş, bu yuzden hem doğuya, hem de batıya yayılabilmiştir. Fakat Hazret-i Peygamber ve onu ilk takip edenler eski Roma dunyasının kalıntılarıyla sıkı sıkıya temas halinde idiler ve kısa bir zaman sonra İran tesiri altına girmelerine rağmen, muslumanlığı yayanlar, eski hayat tarzını aslında batıdaki kuzeyli istilacılardan daha az bozmuşlardır. Eğer Romalı biri orta cağda yeniden yaşasaydı, batıdaki herhangi bir hıristiyan şehrinden cok, İslam şehirlerinden birinde kendi cevresini bulacaktı. Eski Roma imparatorluğunun hala devam ettiği İstanbul'da -ki biz buna genel olarak Bizans imparatorluğu adını veririz- kultur, batılı devletlerden cok İslam halifeliğininkine yakındı. Klasik oğrenim, Bizans'ta olduğu kadar, İslam dunyasında da hala tutuluyor ve inceleniyordu. Gercektende orta cağın başlarında İslam ve Bizans devletleri Yunan-Roma kulturunun ortak varisleriydiler. Bunlardan Bizans, daha cok kendi icine kapalı kalmış ve batıdaki Avrupa kulturunun gelişmesinde daha az rol oynamıştır.

Eğer muslumanlığın batı uzerindeki tesir derecesini hemen gormek isterseniz, batı Avrupa dillerinde bugun hala kullanılan ve koku İslamî (coğu zaman Arapca) olan sayısız kelimeleri aklınıza getirmeniz kÂfidir.

İngilizce'de bunun pek cok ornekleri vardır. Bunların bircoğu, batılı tuccarlar tarafından ilk defa doğudan getirilmiş madde ve nesnelerin isimleridir. Bunlar arasından sugar (şeker), syrup (şurup), orange (portakal), lemon (limon) gibi yiyecek isimleri; spinach (ıspanak), arlikhokes (enginar) gibi sebze isimleri; saffron (safran) gibi baharat ve coffee (kahve) gibi icecek isimleri vardır. Butun bunlar aslında Arapca kelimelerdir ve hangi memleketten alınmış olduklarını gosterir. Bunlara eşya isimlerini de katabiliriz; mesel mat (hasır), maltress (şilte, uzun minder), sofa (sedir) ve isminden hemen menşei anlaşılan ottoman (divan) kelimesi. Cotton (pamuk) kelimesi Arapca bir kelimedir; bunun yanında isimlerini doğudaki şehirlerden alan bircok maddeler vardır -muslin (muslin) Musul'dan, damask (Damuscus) Şam'dan gelir. İngilizce'de Âdi benekli kedi ve bir ceşit hareli ipekli icin kullanılan tabby kelimesi Bağdat''n Attabiye mahallesinden gelir. Ticaret nesnelerini gosteren bu gibi kelimeler bir kultur alışverişinden cok, belki de bir ticaret alışverişini belirtir.

Bizim doğudan aldığımız ticaret tabirleri cok onemlidir. Bunlar batılı tuccarların ticaret tekniğini doğudan oğrendiklerini gosterir. Bu terimlerin arasında traffic (trafik), tariff (tarife), cheque (cek), risk (riziko, tehlike), magazine (dukkÂn), calibre (cap) gibi cok kullanılan İngilizce kelimeler vardır. Gemicilikte kullanılan sloop (tek direkli yelkenli gemi) ve barque (uc direkli yelkenli gemi) kelimeleri bu iki gemi ceşidini de doğuya bağlar. Cable (kablo) kelimesinin de kaynağı doğudadır. Admiral (amiral) unvanı bile, ilk şekliyle, denizle bir ilgisi olmamasına rağmen, doğu menşelidir. Sanat alanında baroque (barok) kelimesi Arapca'dan gelmedir. Tambourine (tambur) ve guitar (gitar) gibi musiki aletlerinin isimleri Arapca'ya dayanır. Ronesans Avrupa'sında cok sevilen lute (lavta, ut) ise, Arapca al-ud dan gelir. Satrancta Farsca kelimeler kullanırız. Chek-mate kelimesi şah-mat tan (yani şah olmuştur den ) başka bir şey değildir. Astronomide en parlak yıldızların ucunun ismi -Aldebaran, Altair ve Belelgouse - Arapca'dır. Matematikte cypher (sıfır) kelimesi ve cebir ilmi Arapca'ya dayanır.

Fakat bazı kelimelerin yanlış kaynaklara dayandırıldığını da soylemem gerekir. Alcohol (alkol) kelimesinin kokunu İslam'da bulmak bizi şaşırtır, cunku bu din alkol icmeyi yasak etmiştir. Fakat bu dayandırma Ronesans devrinde yaşamış Paracelsus adında İsvicreli bir kimyacının yaptığı bir hata yuzundendir. O, ickilerin kohl-collyrium (goz surmesi) ile bir ilgisi olduğunu sanıyordu. Butun bunlar nasıl olageldi? Bu olayın ozetini alchemy (eski kimya ilmi) kelimesinde bulabiliriz. Bu ilmi, bu gun yarı sihirbazlık gibi gorsek de, ortacağda bu, cok onemli bir kimya ilmiydi. Bu kelime Arapca al harf-i tarifiyle Yunanca chimia (kimya)'nın bir birleşimidir. Chimia kelimesi de, Nil nehrinin getirdiği ve eski Mısırlıların tecrubelerinde kullandıkları siyah bir camura verdikleri khem isminden gelmektedir. İşte burada bir sıra olayla karşı karşıyayız.

Klasik Yunan bilgisi eski doğudan alınmış ve Yunanlılar tarafından belli bir duzene sokulmuş, ortacağda muslumanlar tarafından bu bilgi geliştirilmiş ve batı Avrupa'ya gecirilmiştir. Muslumanlar, tarihlerinin ta başından beri Yunan felsefe ve ilminin her bir kolunu incelemenin ne kadar faydalı olduğunu anlamışlardı. Daha Emevi halifeleri devrinde bile hukumet işlerine yarayan birkac Yunanca eser Arapcaya cevrilmişti. Fakat buyuk tercume devri Abbasilerle, bilhassa IX. Yuzyılın ikinci ceyreğinde, el-Me'mun ile başladı. En onemli tercumanlar Nesturi-hıristiyanlardır, fakat halife onların yaptıklarını kontrol ediyordu. Onlara, kendi idaresi altındaki yerlerin kutuphanelerinden yazmalar toplattırıyor, eğer iyi nushalar bulunmazsa, Bizans imparatorundan yazmalar istiyor veya Bizanslı Âlimleri Bağdat'a yerleşmeye iknaya calışıyordu. Halifelerin bu himayesi sonucunda, IX. Yuzyılın nihayetinde Yunan ilmi, matematiği, mantık ve tıbbı uzerine hemen butun onemli eserlerin tercumesi yapılmıştı. Bu sıralarda musluman feylesof el-Kindi, Aristo'nun felsefî eserlerini tercumeye başladı. Diğer bazı cağdaşları da neo-platonik feylesofları tercume ettiler.

Bundan sonraki yuzyılda feylesof el-Farabî, Aristo tercumesini tamamladı. Buna kendi yorumlamalarını da katarak, bu calışmasıyla Aristo'yu İslam geleneğinin en onemli feylesofu haline getirdi. İslam dunyasında kuvvetli bir kultur birliği vardı ve bu birliğin icinde Âlimler ve eserleri rahatca dolaşabiliyordu. Boylece bu tercume ve yorumlamaların etkisi kısa bir zamanda Hindistan'dan İspanya'ya kadar duyulmuş ve bunların yanında İslam Âlimlerinin onemli eserleri de gorulmeye başlamıştı. el-Farabî'nin olumunden otuz yıl kadar sonra, o zamanlar İslam devletinin doğu sınırında bulunan Turk topraklarında, Buhara'da, musluman feylesofların en onemlisi ve bence en buyuğu olan İbn Sina doğdu. Ona batıda Avicenna denirdi. İbn Sina'nın felsefe sisteminde, batı yonlerden tamamen doğru olmamasına rağmen, cok kuvvetli ferdi bir goruş belirir ve bu, onun dunya tarihindeki en onemli feylesoflar arasında yer almasını sağlar. Kısa bir zaman icinde eserleri butun İslam memleketlerinde, bilhassa İspanya'da okunup inceleniyordu.

Batı Avrupa ancak XI. yuzyılın sonunda İslam kulturune iyice yakınlaşabildi. O zamana kadar batılılar İslam'dan korkuyor, onun siyasî kuvvetinden telaşlanıyor ve medeniyetlerinden şuphe ediyorlardı. İspanya'daki İslam okullarına girebilen bir iki batılı Âlim (mesela, sonradan Sylvester II adıyla papa olan Aurillac'lı Gerbert) memleketlerine donduklerinde şuphe ile karşılanıyor ve ruhlarını şeytana sattıkları sanılıyordu. Fakat zamanla aradaki bağlar kuvvetlendi, aşağı yukarı dort yuzyıldan beri İslam hÂkimiyeti altında kalan İspanya'da bircok yerler, mesela, Toledo gibi İslam oğreniminin merkezi olan yerler, yeniden hıristiyanların eline gecti. İki bucuk yuzyıldan beri musluman olan Sicilya'ya Fransa yoluyla İskandinavya'dan normanlar geldi. Aynı sıralarda, bilhassa Bizans donanmasının yardımıyla Akdeniz'deki korsanlığın onune gecildi.

İtalyalı tacirler İslam limanlarıyla ticarete başladı. Nihayet on birinci yuzyılın sonunda batılıların Suriye ve Filistin'e akını, Haclı seferleri diye tanınan olay gorulur. Din duşmanlığına yol actıkları icin bu seferlerin zararı buyuktur, fakat yine de aradaki temasın artmasını sağlamışlardır. İşte bu sıralarda eski Yunan bilgisi muslumanların kattıkları ile o kadar zenginleştirilmişti ki, artık esas Yunan eserini İslam fikirlerinden ayırmak coğu zaman guc oluyordu. Ve bu Yunan eserlerini zenginleştirmeye hÂl da devam ediliyordu. İspanya'da İslam felsefesi hıristiyanların gelmesi ile son bulmadı. Burada XII. yuzyılda İslam geleneğini yaşatan Maimonides (Musa b. Maymûn) gibi Yahudi feylesofların yanı sıra, cok daha onemli birisi, batının Averrhoes diye tanıdığı İbn Ruşd de bulunuyordu. Bu alimin kendisi gibi musluman olanlardan cok, batı hıristiyan duşuncesine etkisi olmuştur.

Boylece İspanya'yı ele geciren hıristiyanlar burada en parlak devrini yaşamış olan canlı bir İslam felsefesi okuluyla karşılaşmışlardı. 1085'te Toledo'yu ele geciren Kastilyalı Alfons VI yeni musluman tebeasına o kadar onem verdi ki, hıristiyan din adamlarının hoşuna gitmemesine rağmen, kendisini "iki dinin imparatoru" olarak tanıttı. Avrupa'da ilk doğu bilimleri okulunu yine bir hıristiyan rahip, Toledolu Raymond, XII. yuzyılın ortasında kurdu. Hıristiyanlara İslam duşuncesini tanıtmayı o kadar gerekli buluyordu ki, bircok memleketlerden cağırttığı Âlimlere Arapca oğrettirdi ve onlara Arapca eserleri tercume ettirdi.

Bundan sonraki bir bucuk yuzyıl icinde Toledo'da bircok tanınmış Avrupalı calışmış, musluman yazarların eserlerini inceleyip, tercume etmişlerdir. En onemli ve verimlileri Cremonalı Gerard idi. Bu İtalyan Âlim 1287'de olduğunde seksen eser tercume etmişti. İngiltere'den de buraya Âlimler geliyordu. Mesela en eskilerinden biri olan Bathlı Adelard'ın matematik eserleri uzerine ihtisası vardı. Adelard batılı Âlimlere kendi okullarını bırakıp, muslumanların yanında calışmalarını acıkca tavsiye ediyordu. Bunların arasında Kuran'ı ilk kez tercumeye teşebbus eden Robert Anglicus da vardı. Kendisi Kuran'ı dikkatle Latince'ye tercume etti. Bunların belki de en onemlileri Michael Scot adında bir İskocyalı idi. Felsefe ilmi ve muziğe buyuk bir merakı olan bu Âlim İbn Ruşd'un eserlerini daha bu buyuk filozof hayattayken tercume etti. İspanyollardan keşiş Gundisalvus'un felsefe sistemi İbn Sina'nınkine acıkca dayanmakta idi.

XIII. yuzyılda iki onemli Âlim gorulur: Kuran ve hadisler uzerindeki geniş bilgisiyle bu gune kadar kimsenin yarışamamış olduğu Raymond Martin ve kendisinden once veya sonra gelen butun Âlimlerden daha cok eser vermiş olan Mayorkalı Raymond Lull. Bu ikinci Âlim, koyu bir hıristiyan misyoneri olmasına rağmen, kendi calışmaları icin İslam kulturunu iyice bilmesi gerektiğini anlamıştı. İspanyol okulunda bilhassa felsefe ve soyut ilimler ağır basıyordu. Normanların idaresindeki Sicilya'da ise daha cok tatbikî ilimlere onem veriliyordu. Kralların musluman tebeası genişti ve onlara karşı iyi davranıyorlardı. XII. yuzyılın ortasında Sicilya'yı ziyaret eden seyyah İbn Cubayr, buradaki muslumanların din bakımından tamamen bağımsız olduklarını ve hukumet işlerine bile karışabildiklerini memnuniyetle gordu. Norman sarayında biraz Arapca da konuşuluyor ve Arapca şiirler tutunuyor, musluman mimarlar korunuyordu.

Sicilya'daki Norman mimarisi Fransız, Bizans ve İslam uslûplarının acayip, fakat cok başarılı bir karışımıdır. Bu mimarideki suslemeler, tamamen İslam geleneğindendir. Tıp daha cok Norman idaresi altındaki İtalyan topraklarında ilerlemişti. Salerno şehri, Bizans devrinden beri bir tıp araştırmaları merkezi idi. XI. yuzyılın sonunda Afrikalı Konstantin diye tanınan Tunus'tan kacmış birisi Salerno'ya yerleşti ve taraftarlarının yardımı ile eline gecen butun Arapca tıp kitaplarını tercumeye başladı. Konstantin, tercumelerini pek guzel yapmamakla beraber, batılı tabiplere eski Yunan tabipleri Galen ve Hipokrates'in eserleriyle birlikte musluman tabiplerin bircok fikirlerini de tanıttı. Boylece Salerno'daki tıp universitesi, batının en belli başlı tıp okulu oldu. MamÂfih sonraları bazı Âlimler, burada kullanılmak uzere cok daha iyi tercumeler de yaptılar.

XIII. yuzyılda Norman krallığı, veraset yolu ile batılı imparator Fredrik II ye, Hohenstaufenli Fredrik'e gecti. Cağdaşları ona "dunyanın hayran olduğu kimse" unvanını vermişlerdi. Fredrik Arapca oğrendi ve İslam kulturune cok merak sardı. Hic dindar değildi; hatta onun İsa'yı ve Peygamberi sahtekÂr saydığını soylerler. Fakat aslında, o, İslamiyet'i hıristiyanlıktan daha cok beğeniyordu. Muhafız askerleri musluman olduğu gibi, bircok musluman arkadaşları da vardı. Doğuya yaptığı Haclı seferinde musluman elciler ve Âlimlerle uzun uzadıya ve dostca konuşmuş, bu hareketi hıristiyanları cok şaşırtmıştı. Doğancılık konusunda şimdiye kadar kaleme alınmış en iyi eseri o yazmış ve bunun icin İslam kaynaklarından faydalanmıştı. Ancak Fredrik, Âlim Michael Scot'u tercumelerini tamamlaması icin, Toledo'dan Napoli'ye getirmişti. Bu hukumdar, gozleri zayıf olduğu icin, ışık ilmine ve goz tedavisine de merak sarmıştı. O sıralarda Kahire'de yaşayan bir musluman yazar, bize, imparatorun Kahire'deki Âlimlerden şu uc meselenin acıklanmasını istediğini anlatır: Kurekler suya sokuldukları zaman nicin bukulmuş gorunurler? Yıldızlar ufka yakın oldukları vakit neden daha buyuk gozukurler? Gozlerine perde inmeye başlayanların veya başka bir goz hastalığına tutulanların onlerinde benekler gormelerinin sebebi nedir?

Fredrik, bu gibi, meselelerin halli icin İslam kultur merkezlerine başvurulması gerektiğini hissediyordu. Fredrik'in hanedanı iktidardan duştukten sonra da, İtalya'daki devlet adamları, İslam kulturunu, bu arada bilhassa tıp konusunu tanıtma geleneğini devam ettirdiler. Artık kuzey İtalya'da da bircok tercuman calışmaktaydı. İtalya'daki bilginler, bilgilerinin buyuk bir kısmını, İslam limanlarında hasta duşmuş ve oradaki doktorlar tarafından tedavi edilmiş tuccarlardan ediniyorlardı. Bu tuccarlar, memleketlerine dondukleri zaman muslumanların tıp sahasındaki calışmalarını tanıtmakta buyuk rol oynuyorlardı. Bunun yanında tuccarların yaptığı en onemli yenilik, batının hayat şartlarını geliştirmeleri idi. Bunlar, şeker gibi faydalı ve cok kullanılan bazı gıda maddelerini tanıtmışlar, ev hayatını rahatlaştırmışlardır. Boylece yerde halılar gorulmeye başlamış, sıraların yerini iskemleler almıştır. Bu sayede giyimde de buyuk bir inkılÂp olmuştur: O zamana kadar batıda sadece yunlu kumaşlar kullanılıyordu; ancak buyuk zenginler Bizans ipeklileri de alabiliyorlardı. Fakat artık pazarlarda pamuklu ve ketenler gorulduğu gibi, cok daha bol miktarda ipekliye de rastlanıyordu. İlim ve kulture pek tesiri olmamakla beraber, bu ticarî munasebetlerin batının maddî yonden ilerlemesinde rolu buyuk olmuştur. Bu tuccarlar, Avrupa edebiyatına bariz bir tesir icra ettiğini gorduğumuz Arap edebiyatı şekillerini de tanıtmışlardır.

Haclı seferlerinin batının ilerlemesinde pek onemli bir rolu olmamıştır. Sadece batılı askerler ve haclılar, tıpkı tacirler gibi, musluman doğunun adetlerini ve hoş taraflarını gormuş, bunları Avrupa'da tanıtmaya calışmışlardır. "Sivri kemer" in boyle seyahatler sonucunda batı mimarisine girmiş olması mumkundur. Nitekim bu tarz kemerin en eski ornekleri Haclı seferinden donmuş birinin, Boulogne Kontunun topraklarında bulunmaktadır. Ayrıca doğuya yerleşen batılılar, kısa zamanda onun yaşayış tarzını benimsediler. Fakat haclılar tarafından kurulan devletlerde cok az Âlime rastlanmaktaydı. Bu arada anılabilecek tek onemli Âlim, Sur başpiskoposu William idi. Bu zat okumak icin Fransa'ya gitmiş olmakla beraber, Filistin'de doğmuş ve Arapcayı orada oğrenmişti. Orta cağın en buyuk tarihcilerinden biri idi ve eserleri arasında Arap kaynaklarına dayanarak yazdığı bir Arap halifeleri tarihi vardı. Ne yazık ki bu eser kaybolmuştur.

Doğuda doğmuş haclı lordlarının bircoğu Arapcayı iyi konuşurlardı. Mesela İngiltere kralı Aslan yurekli Rişard'ın tercumanı olan, Toronlu Humphrey ve Salahaddin Eyyubi'ye esir duştuğu zaman geniş Kuran bilgisiyle muslumanları hayrette bırakan Sidonlu Rainald bunlardandır. Bu sonuncunun bilgisine, muslumanlar o kadar hayran kaldılar ki, kendi dinlerine gireceğini duşunerek hayatını bağışladılar. Fakat Haclı seferlerinin, genel olarak, faydalarından cok zararları olmuştur. Bununla beraber bu hareket, askerî yonden başarısızlığa uğradığı ve batılı devlet adamları tarafından yeniden canlandırılmaya calışıldığı zaman, batılılar doğuyu ve fikirlerini daha iyi kavramaları gerektiğini anlamaya başlamışlardı. Boylece, ortacağda batılı tacirler ve zenginlerin İslam medeniyetinin maddi yonunden, batılı Âlim ve aydınların ise, bu medeniyetin kulturel yonunden faydalanmak istedikleri gorulur. Butun bunların Avrupa medeniyetine olan tesiri nedir?

Medeniyeti sert ve sıkı bir olcuye tabi tutmak mumkun değildir. Maddi hayat şartlarının bu sayede cok geliştiğini rahatca soyleyebiliriz. Nitekim Arapcadan Avrupa dillerine gecen kelimeler bunu gosterir. Kultur alanındaki yenilikleri kesin olarak belirtmek daha guctur. Fakat birkac ornek bize bunun da ne kadar yaygın olduğunu gosterecektir. O zaman batının en fazla ilgisini ceken doğu sanatı muzikti. Fakat sonunda bu muziğin tesiri pek buyuk olmamıştır. Muzik teorisi, Arap yazarlarının calışmaları ve Yunan teorisi uzerindeki incelemeleriyle zenginleştirilmiştir. Fakat batı muziği, İspanya ve Sicilya gibi uzun zaman İslam hÂkimiyeti altında kalmış yerlerdeki muzik haric, doğu muziğinden apayrı bir yonde gelişmiştir. Mimaride ise, tesirler daha kesin gorulur. Soylemiş olduğum gibi, sivri kemer tarzı, batıda, bambaşka bir şekilde kullanılmakla beraber, doğudan kopya edilmiştir. Muslumanların Sicilya mimarisine cok şey kattıkları, batıda, bilhassa İtalya'da biliniyordu.

Ayrıca İspanya'daki İslami yapıların ve İtalyan tacirlerin doğuda gordukleri yapıların tesiri Gotik ve Ronesans yapılarında gorulur. Mesela Tudor İngiltere'sindeki bircok karışık kemerler, Kahire'de yapılmış daha eski kemerlere cok benzer. Avrupa'daki bu kemerler, belki de, Venediklilerin Mısır'dan getirdikleri desenlere dayanır. Bunun gibi benzerliklere bircok susleyici motiflerde, mesela sus icin yapılmış mangallarda rastlarız. İtalyan mimarlar, bilhassa XVII. yuzyılda, İspanya'da gordukleri İslam yapılarının kubbelerini kopya ettiler ki, bunları da diğer Avrupalı mimarlar taklit etti. İtalya'da gec orta cağ ve Ronesans'ta yapılan kulelerle Kahire'deki ve daha doğudaki kuleleri karşılaştırırsak, daha buyuk benzerlikler de ortaya cıkar. Bu hususta da yine İtalyanlar bu orneği Avrupa'nın diğer yerlerine yaymışlardır. XVII. yuzyılın sonunda, buyuk İngiliz mimarı Sir Christopher Wen'in Londra'daki kiliseleri icin yaptığı kulelerin orneğini cami minarelerinde bulmak mumkundur. Daha muahhar bir devirde, batılılar tarafından tanındığı zaman, buyuk Turk mimarı Sinan'ın da batı uslubu uzerinde tesiri olmuştur.

Kucuk sanatlara gelince, cam işciliğinin batıda yayılmasına sebep olan Venedik camcılığı doğrudan doğruya doğu tezgÂhlarından ilham almıştır. Maden-kakma işciliği icin kullanılan damascene kelimesinden de anlaşıldığı gibi, bu işciliğin bircok ceşitleri Avrupa'ya doğudan gelmiştir. İran ve Turk cinileri bircok Avrupa cinilerine ornek olmuş, Avrupa halıcılığı da, ilhamını yine İran ve Turkiye'den almıştır. Pek ihtimal verilmemesine rağmen, edebiyat alanında da İslam tesiri cok buyuk olmuştur. Gec orta cağda, Avrupa'da gorulen romantik edebiyatın yerli bir verim olduğunu sanırız. HÂlbuki bu edebiyat incelendikce, doğu kaynaklarına inen ozellikleri de o nispette ortaya cıkar. Aşk hikÂyesi, aslında Avrupalılardan cok doğuluların bir buluşudur.

Kral Arthur'a dair hikÂyelerden coğunun doğu kaynaklarına dayandığını bugun artık gosterebiliyoruz. Bir orta cağ Fransız aşk hikÂyesi olan Floire et Blanchefleur bir doğu hikÂyesidir. En guzel ve tanınmış Avrupa aşk hikÂyelerinden birinde, Aucassin el nicolete 'te ise, doğu ile olan ilgi hemen belirir. Erkek kahramanın adı el-Kasım'dır, kadın kahramanın ise, Tunuslu bir prenses olduğu soylenir. Orta cağ Avrupa şiirindeki kafiye kullanış şekli de Arap orneklerine dayandığı gibi, bu şiirlerde bircok Arap vezinleri de tekrarlanmıştır. Arapca şiirler, muhtemelen bunlardan yapılmış tercumeler, XIII. ve XIV. yuzyıl İtalya'sında o kadar tutunmuştu ki, İtalyan şairler bundan şikÂyet ediyor, kendilerine haksızlık yapıldığını soyluyorlardı. Bizim Bin bir gece masalları dediğimiz masallar topluluğu Avrupa'da tanınmazdan cok daha onceleri İslam aşk hikÂyeleri ve şiirleri Avrupa edebiyatına tesir etmeye başlamıştı.

Dante gibi onemli yazarlar bile İslam tesiri altında kaldılar. Butun bunlar muslumanların batı kulturune, felsefe ve ilmine kattıkları onemli yeniliklerden ileri geliyordu. Orta cağda yaşamış cok bilgili bir İngiliz Âlimi olan Oxford'lu Roger Bacon şoyle der: "Felsefe Arap yazarlardan oğrenilmelidir ve doğu dillerini oğrenmek zahmetine katlanmayan bir kimse bu konuyu kavramaya kalkışmamalıdır." Bu fikirde olan sadece Bacon değildi. Mesela onun cağdaşı ve yurttaşı olan Salisbury'li John, okuyucularına durmadan İslam filozoflarına olan şukranını hatırlatır. Bu fikri mubalağa etmemek gerekir. Aristo'nun bazı eserleri ve Plato'nun hemen butun eserleri batıya doğrudan doğruya Bizans'taki Yunanlılar yolu ile gelmişti. Fakat batı duşuncesi uzerinde en onemli rolu oynayan felsefî eserler Arapca'dan yapılan tercumelerdir. Bunlar İslam Âlimlerinin fikirleriyle zenginleştirilmişti. Hatta bu o derece ileri goturulmuştu ki, bircok batılı Âlim İbn Sina ve İbn Ruşd'un ortaya attığı teorileri Aristo'ya atfediyorlardı.

Ancak daha sonraları, batılılar eski Yunan feylesoflarının eserlerini yazdıkları dilde okumaya başladıkları zaman, İslam duşuncesinin ne kadar cok tesiri altında kalmış olduklarını anladılar. Fakat artık, bircok İslamî duşunceler batı hıristiyan duşuncesine girmiş bulunuyordu. Orta cağda en buyuk hıristiyan feylesofu ve din adamı Thomas Aquinas idi. Onun eseri hala katolik kilisesi felsefe doktrininin temelidir. Thomas Aquinas, İslam felsefesini Aristo'nun felsefesinden ayıklamaya calışmış, Plato'yu aslından incelemek yolu ile kazandığı bazı unsurları da kendi sistemine katmıştır. Fakat Thomas Aquinas'ın gerek metodunda, gerekse teorilerinde hep İslam tesiri gorulur. Bilhassa din ve akıl arasındaki karşılıklı tesir uzerine kurduğu teori İbn Ruşd'unkinden kopya edilmişe benzer. Onun İncil'e karşı davranışı İbn Ruşd'un Kuran'a karşı davranışının aynıdır. Her ikisi de Allah'ın sozunu en buyuk gercek olarak gorur, fakat bunun Aristo'nun felsefe terimleriyle acıklanabileceğine ve acıklanması gerektiğine inanırlardı.

Bugun hıristiyan fikir adamlarının coğu hala İslam filozoflarının ortaya atmış oldukları din-felsefe bağıntısını kabul etmektedir. Elbette bugunun felsefesi orta cağda yaşamış bir musluman veya hıristiyanın anlayamayacağı bir seviyeye yukselmiştir. Fakat bircok İslam Âlimi tarafından ortaya atılmış olan atom teorisinin bugunun ilim felsefesinde bir rolu olduğu fikri onemle belirtilecek bir noktadır. İlim ve Bugun hıristiyan fikir adamlarının coğu hala İslam filozoflarının ortaya atmış oldukları din-felsefe bağıntısını kabul etmektedir. Elbette bugunun felsefesi orta cağda yaşamış bir musluman veya hıristiyanın anlayamayacağı bir seviyeye yukselmiştir. Fakat bircok İslam Âlimi tarafından ortaya atılmış olan atom teorisinin bugunun ilim felsefesinde bir rolu olduğu fikri onemle belirtilecek bir noktadır. İlim ve riyaziye alanlarında muslumanların rolunu inceden inceye belirtmek cok uzun surer. Bu alanda muslumanların ileri surduğu en onemli ve en esaslı fikir, ilmin din ile bağlaşabileceği fikridir. Butun cebir ilmini muslumanlara borcluyuz. Avrupa matematiğinde cok buyuk bir devrime yol acmış olan sozde Arap sayıları muslumanlardan alınmıştı. Fakat bu sayılar aslında Araplar tarafından hic kullanılmamıştı.

Muslumanlar geometri ve trigonometri alanlarında eski Yunan bilgisine cok şey katmışlardı. Astronomi ilmi orta cağdan bu yana cok ilerlemiş olmasına rağmen, muslumanlar bu alanda da buyuk ve esaslı yenilikler yapmışlardı. Aynı şeyi coğrafya ve zooloji, botanik, madencilik, kimya gibi tatbikî ilimler icin de soyleyebiliriz. İslam tıp Âlimleri, eski Yunan metot ve teorilerini batıya tanıtmışlar, bunun yanı sıra kendi ilave ve yeniliklerini de gostererek, batının tıp alanında hızla ilerlemesini sağlamışlardı. Muslumanlar hastalıkların tasnifini ve teşhis edilmesini oğretmişlerdir. Onların tıbbî teorilerinin coğunun şimdi belki modası gecmiştir, fakat zamanında bu teoriler buyuk bir ilerlemenin işareti idi, bunlar tıp calışmalarının gelişmesinde belli ve onemli bir yer alırlar. Batılıların aşı yapmasını da İslam topraklarında Osmanlı'da oğrendiklerini burada belirtmek yerinde olur.

Bu batı Avrupa medeniyetinin muslumanlara olan borcunun cok kısa bir ozetidir. İslam tesirinin ne kadar kuvvetli ve onemli olduğunu gostermeye calıştım. Gercekten de bu tesirin Avrupa'da ilim ve fikir hayatının gelişmesinde rolu buyuk olmuştur. Butun bunlardan alacağımız ders şudur: Buyuk dinler ve buyuk medeniyetler kendi başlarına apayrı yaşamazlar. Din veya fikir ayrılıklarından doğan harplerle veya milliyetciliğin yarattığı engellerle kultur ilerleyemez. Hicbir dinin taraftarları, hicbir memleketin sakinleri dunyadaki diğer insanlara onem vermeyecek veya onları reddedecek kadar mukemmel değildir. Ceşitli medeniyetler ancak birbirlerini anlama gayreti ve dostca bağlarla birbirlerine yardım edebilirler. Orta cağda bu boyle idi, bugun de hÂl boyledir.

1958'de İstanbul Universitesi Edebiyat Fakultesi'nde verilmiş bir konferanstan Nûşîn Asgarî tarafından cevrilmiştir.

["Avrupa Medeniyetinin Gelişmesi Uzerindeki İslami Tesirler", cev. Nûşîn Asgarî, Şarkiyat Mecmuası, C.III, (İstanbul) 1969, s. 1-12] kaynağından alınmıştır.

KAYNAK: Sadabat.net

Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

[IMG]http://img322.**************/img322/7687/destek2ba9.gif[/IMG]

__________________