YÂ Rasûlallah! Bugun yine Cuma idi.
Yine bugun Cuma’ya gec kaldık,
Yola tam ezan okunurken cıktık.
O vakte kadar da boş işlerle oyalandık,
Biz yine gec de olsa Cuma’ya katıldık.
Ummet de oyle nankorler var ki,
“Cuma gelmiş gecmiş ne onemi var.”

Halbuki, sen “Cuma mu’minlerin bayramıdır.” Derdin,
Derdin de, bizde bayram yılbaşları oldu.
Yılbaşlarını dort gozle bekler olduk.
Sabahlara kadar oturduk,
Biz onlar gibi Hz. İsa’yı kutlamıyorduk,
Başaramasak da onları taklit ediyorduk.
“Kişi sevdiğiyle beraberdir” derdin ya..
Biz de onlarla beraber olduk.

YÂ Rasûlallah! Cuma’dan sonra İkindi namazı vardı,
Koştum yine camiye...
Sanırdım ki Cuma’daki o mahşeri kalabalık yine orada,
Halbuki, camide bir imam kalmış, bir ben, bir de yaşlı amca
Sessiz sessiz kıldık ikindi namazını,
İmama baktım bir, alışmıştı artık yalnızlığa...
“Hakiki mu’min ikindi namazını kacırmaz derdin...”
Derdin de bizler televizyondaki pembe dizileri kacırmaz olduk,
Ustune ustluk, otura otura, televizyona baka baka yorulduk...
O gune gozlerimizi boyle yumduk.
“Bugun Allah icin ne yaptın?” diyenlere,
Kocaman bir “HİC”ten başka bir şey bulamıyorduk...

YÂ Rasûlallah! Sen Ebu Cehil’den cok cektin.
Ayaklarının altına dikenler koyuyordu Ebu Leheb ve Karısı,
“Ebu Leheb’in elleri kurusun!” dedin kurudu da...
Yakın akrabalarından cektiklerini kimseden cekmedin..
Ki bir gun “Ya Aişe! Kavmimden cok cektim..” dedin,
Peki ya şimdi, Ebu Leheb’ler bittimi ki?
Bizler onlardan daha cok cektiriyoruz Sana değil mi?
Her gun, bir melek, bizden Sana haber getirirmiş,
Ummetinin perişanlığını duyduğun vakit,
Kahroluyorsun değil mi..?

YÂ Rasûlallah, Rabbin Sana M’iracta,
“İstiyorsan gitme, burada kal.” dedi.
Sen “Olmaz, ummetim bilmez” dedin.
Arş-ı semadan koşa koşa geri geldin,
Geldin de Seni gullerle mi karşıladılar.
Nerede! Yollarına dikenler koydular,
Yetmedi taşladılar.
Yine yılmadın... “Onlar benim ummetim, bilmiyorlar” dedin.

YÂ Rasûlallah! “Size iki emanet bırakıyorum” demiştin ya
Biri kitapların yucesi Kuran–ı Kerim,
Biri dinin direği dediğin Namaz.
Affet bizi YÂ Rasûlallah emanetlerine sahip cıkamadık.
“Emaneti olmayanın imanı olmaz” derdin ya...
Biz Senin sunnetine bile sahip cıkamadık YÂ Rasûlallah.

“Evlendiğin kişiyi malı, guzelliği icin değil de,
Dini icin tercih edin” demiştin,
Nerede! Bizi de dindar eder diye,
Kacıp duruyoruz mu’minelerden.
Sabah-akşam Seni ve Rabb’ini zikrettikleri icin,
Kucumser olduk onları.
Halbuki hayatın en kucuğu bizleriz...

YÂ Rasûlallah hani derdin ya,
“İleride sizden bir cemaat cıkacak,
Her kim ne niyetle bu cemaate iştirak ederse
O cemaatin sevabından mutlaka istifade eder...”
Ve onlara selam gondermiştin hani,
“KARDEŞLERİM” diye ta on dort asır evvelinden..
Bizler o cemaatlere ocu gibi bakıyoruz.
Onlardan koşe bucak kacıyoruz.
Sana evlerini, yurtlarını acan Medineliler gibi
Onlara evlerimizi acamıyoruz.
Gerceği soylemek gerekirse,
Allah’a, Sana ve bu dine hizmetten kacıyoruz.
Mazeret olarak da “işimiz cok” diyoruz.
Bu dunyanın işi biter mi YÂ Rasûlallah?

YÂ Rasûlallah, Uhud savaşı Sende derin izler bıraktı,
Bir cocuk, daha on yaşındaydı,
Koşuyordu ordunun arkasından,
Diyorsun ki “Sen daha kucuksun, gelme...”
Daha on yaşındaki cocuk diyor ki,
“Daha dun arkadaşım oldu.
İzin ver ben şehit olmaya gidiyorum YÂ Rasûlallah.”
Ah efendim.
Şimdi cocuklarımız on yaşında başlıyorlar sigara icmeye,
İnternet kafelere gitmeye...
On beş yaşında başlıyor kumar oynamaya, icki icmeye...
YÂ Rasûlallah, bu cocuklara, genclere Seni kim anlatacak?
Anlatsak da anlamıyorlar ki!
Biz Senin gibi “bilmiyorlar” diyemiyoruz ki...
Sen Ebu Cehil’in kapısına yuzlerce defa gittin,
Yuzlerce defa kovdu Seni.
Sen yine gittin.. yine gittin.. yine gittin...
Biz bir kere anlatsak, ikinci defa da “bana ne” diyoruz.
Sozun doğrusu kendimize yaşıyoruz...

YÂ Rasûlallah Sen Rabbine kavuşmadan once,
Kızın Fatıma’ya,
“Uzulme ya Fatıma,
Bu senin babanın cektiği son acıdır” demiştin,
Biz Senin acılarını nasıl dindirelim YÂ Rasûlallah?
Bizler kendi derdimizden Seni hakkıyla yad etmiyoruz ki...

YÂ Rasûlallah! Sen Rabbine kavuşmadan once,
“YÂ Cebrail, Rabbin katında benim icin ne var?” demiştin.
O da “Sana sema acık bırakıldı YÂ Rasûlallah,
Butun melekler seni bekler” dedi.
Sen bununla yetinmedin.

“YÂ Cebrail! Rabbin katında benim icin ne var?”
“YÂ Rasûlallah cennet kapıları sonuna kadar acıldı
Cennet hurileri seslendi seni bekler” dedi.
Sen bununla da yetinmedin.

“YÂ Cebrail! Rabbin katında benim icin ne var?”
YÂ Rasûlallah neyi soruyorsun?” dedi.
“YÂ Cebrail! Benim butun endişem, kederim, uzuntum,
Benden sonra geride bıraktığım ummetimdir...”
“Merak etme YÂ Rasûlallah Rabbin kıyamette
Seni razı edinceye kadar, onları bağışlar” dedi...

YÂ Rasûlallah! Senin defin hizmetinle şereflenen
Kasım bin Abbas vardı.
Kasım bin Abbas dedi ki;
“Rasûlu en son goren benim.
Uzerini kapatmadan ona baktım
Rasûlun dudakları kıpırdıyordu
Eğildim kulak verdim.
Hafif hafif ‘ummeti.. ummeti’ diyordu.”

YÂ Rasûlallah! Sen doğarken “ummeti ummeti” dedin
Giderken de YÂ Rasûlallah.
Bizlerin tesellisi ise Senin ummetin olmak,
Sen derdin ya “Mu’min olmayan cennete giremez...”
YÂ Rasûlallah, Allah’a ve Sana inanan butun insanlar
Dua dua Sana ellerini acmış yalvarıyorlar.
Bizleri affeyle YÂ Rasûlallah.
Mahşerde;
Bizlere şefaat eyle YÂ Rasûlallah...
Bizlere şefaat eyle YÂ Rasûlallah...
Bizlere şefaat eyle YÂ Rasûlallah...

__________________