Zulmun arşa dayandığı, gozyaşlarının sel olduğu ve mumin ruhların kederle dolup taştığı bu gunlerde her hamiyet sahibi aynı soruyu soruyor: Ne yapmamız gerekiyor? Boyle sessiz mi kalacağız? Bize bir gorev duşmuyor mu?

Once şunu belirtmek isteriz: Bu hamiyetli gonuller ilk gorevlerini buyuk bir başarıyla yapmış bulunuyorlar. Bu gorev, aynı zamanda cok onemli bir sunnettir: Muslumanların dertleriyle dertlenmek.

Bu uzuntuler, bu kederler, bu sızlanmalar buyuk bir manevi duadır. Bu dua artık ızdırar noktasına vardığından İnşallah rahmet-i İlahiyi celbedecek ve kazancımız kayıplarımızdan cok fazla olacaktır.

“Allah’a husnu-zan ibadettir.” hadis-i şerifi ve “Rahmetim gazabımı gecti.” hadis-i kudsisi bizim cok onemli iki teselli kaynağımızdır.

Yapmamız gereken ikinci gorev, kendi imkanlarımızın bir değerlendirmesini yapmak ve İslam aleminin bu kanayan yarasının tedavisine nasıl yardım edeceğimizi belirlemektir. Mevcut imkanlarımızla yapabileceğimiz bir şey varsa onu en mukemmel şekilde yerine getirmek hepimizin uzerine bir vecibedir. Ancak mesele bizim irademizi cok aşıyorsa, konu ancak devletimizin uhdesine duşen bir sorumluluk ise bize duşen gorev onların muvaffakiyetlerine dua etmek ve bizim icin de devletce bir hedef gosterildiğinde o goreve suratle koşmaktır.

Mesela, Suriye’deki zulme karşı bizlerin ferdî olarak sınırları aşıp savaşma gibi bir gucumuz de yoktur, sorumluluğumuz da. Bu konuda devletimiz milletiyle birlikte tek yurek olmuştur, aynı kaygıları o da taşımakta, bir şeyler yapmayı o da butun ruhuyla istemektedir. Bu noktada guvenlik guclerimiz gerektiğinde uzerlerine duşen gorevi en iyi şekilde yapacaklardır, buna kesinlikle inanıyoruz. Ancak, bu konuda bir seferberlik ilan edilir ve sivil halktan da yardım istenirse o zaman bu ulvî gorevi buyuk bir şevkle yerine getirmek hepimiz icin bir vecibe olur.

Butun muminlerin bu noktada tam bir gonul birliği icinde bulunmaları şayan-ı şukran ve medar-ı hamddir. Ancak, Suriye’den ulkemize iltica etmiş mumin kardeşlerimize her turlu yardımda bulunmak icin seferber olmak bizim elimizdedir, bu konuda yukarıdan bir emir ve işaret beklemek durumunda değiliz. Bu gorevi milletimizin buyuk bir şevkle yerine getirdiklerini goruyor ve hem o muhtac kardeşlerimize yardım edilmesi, hem de İslam kardeşliğinin teessusu noktasında cok seviniyor ve Rabbimize hamd ediyoruz. Ne var ki, Mısır’da işlenen cinayetlere ve yapılan zulumlere karşı yardım elimizi uzatmaktan maalesef mahrumuz. Bu mahrumiyetten duyduğumuz uzuntuler de İnşallah ibadet hukmune gecer ve bu zulum ateşinin sonmesi icin de bir dua olur.

Ulkemizi bir kaosa sokmak uzere sergilenen “gezi parkı” olayını iyi değerlendirdiğimizde uzerimize duşen buyuk gorevi de iyi tespit etmiş oluruz. Ustat Bediuzzaman hazretlerinin Avrupa hayranlarını ikaz icin dile getirdiği şu hakikat aynen gunumuzde de gecerlidir:

“Biz muteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta muteharrikiz. Avrupa ufluyor, biz burada oynuyoruz."

Ustadın “biz” dediği, o donemin gafil yoneticileridir. Gorunuşte icraatı kendi iradeleriyle yapmakta, hakikatte ise ulkeyi Avrupa’nın direktifleri doğrultusunda yonetmektedirler.

Bu gunun Mısır ve Suriye yoneticileri de “bilvasıta muteharriktirler”, gunumuzun yaygın tabiriyle piyondurlar. Başka ulkelerin menfaatleri uğruna kendi halklarını katledecek kadar gozleri donmuş piyon canavarlardır.

İslam alemi aleyhinde oyunlar sergileyen bu yabancı ulkelerin en buyuk gayesinin İsrail menfaatlerini korumak olduğu artık herkesin malumudur. İsrail’in cevresinde hicbir guclu İslam devleti kalmaması onların en buyuk gayesidir. Mısır’ı karıştıran da aynı menhus gayedir, Gezi parkı olaylarını korukleyen de.

Nitekim, gezi parkının baş aktorlerinin hukûmet yetkilileriyle yaptıkları goruşmede ucuncu hava alanına karşı cıkmaları bunun en acık delilidir. Ucuncu hava alanının gezi parkında kesilen ağaclarla değil, Almanya’nın kesilecek menfaatleriyle yakın ilgisi olduğu gun gibi acığa cıkmıştır.

Bu onemli orneği esas alarak diyoruz ki: İslam aleminin uğradığı zulumlerin son bulmasında bir Musluman olarak uzerimize duşen gorevi hassasiyetle yapmakla birlikte unutmamamız gereken cok onemli bir gercek şudur ki, bu oyunların son bulması ancak Turkiye’nin hem maddeten, hem de manen kalkınması, İslam alemine yon verecek ve muhtaclara el uzatacak bir konuma gelmesiyle mumkun olacaktır. Haricî meselelerle ilgili gorevlerimizi hassasiyetle yerine getirirken, bu ana hedefi hic hatırdan cıkarmamalı, maddi ve manevi kalkınma noktasında ulkemizde başlamış bulunan ve duşmanlarımızı endişeye duşurecek boyutlara ulaşma istidadı gosteren bu gelişmelerin devamına butun gucumuzle calışmalıyız. Uzun donemde cozum ancak boylece mumkundur.

Duşmanlarımız icin bir umit kaynağı olan “gezi parkı olayları” bizim icin de bir alarm gorevi yapmıştır.

Turkiye’nin gelişmesi İsrail’in ve onun hamiliğini yapan dış guclerin en buyuk endişe kaynağıdır. Bu sebeple butun dış duşmanlarımız ve onlara yardımcı olan butun dahili gucler Turkiye ile uğraşmaya devam edecekler, ama “Şu istikbal inkılabı icinde en yuksek seda İslam’ın sedası olacaktır.” mujdesinin onune gecemeyeceklerdir.

Bugun İslam aleminin cektiği sıkıntıların, uğradığı zulumlerin, maruz kaldığı ecnebi oyunlarının son bulacağına gonulden inanıyor ve butun bunların İslam kardeşliği icin bir doğum sancısı olmasını ve Muslumanların manen olduğu gibi maddeten de duşmanlarına galip gelmelerini rahmeti sonsuz Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Sorularla İslamiyet
__________________