'' Bu dini kabul etmenin, dindarlığın başlangıcı ilk once Allah TeÂlÂ'yı tanımak ve ona diye Allah'tan başka ilÂh olmadığına tam bir şekilde soz vermek ve anlaşma yapmak ve ondan sonra da tam bir sebat ve samimiyet ile gereğini yerine getirmek icin hak ve vazifelerin butun sınırlarını bildiren ve uzerinde kolaylık ve selametle yurunmek mumkun olan dosdoğru bir şeriat caddesine hidayet, yani bilimsel olarak doğru yolu gostermek ve pratikte başarılı olmayı istemektir ki, bu şuurlu isteğin cevabı Bakara sûresinin başında başlayacaktır.

Demek ki istemek ve dindarlık bizden; din, şeriat ve doğru yolu gostermek Allah'tandır. Ve bu hidayet (doğru yolu gostermek) iki ceşittir. Biri ilmî olan irşad, diğeri fiilî (pratik) olan Cenab-ı Hakk'ın kuluna yardım etmesidir. Yuce Kur'Ân, ilmî irşadı istemenin cevabıdır. Fiilî olarak başarılı kılmayı istemenin cevabı da bu irşadı kabul etmekle etraflıca dindarlıkta her an ve her lahza meydana gelecektir.

İşte İslÂm dini boyle bir Allah kanunudur. FÂtiha bunu tanımlarken mÂnÂsını isbatlamak icin başlangıctaki aklî ve kalbî irşadlardan sonra gozlem ve tarihin şehadet ettiği tecrubeyi gosterivermiş ve başka delil ve vesikaya bile ihtiyac bırakmamıştır.

Bunda şuphe edenler gozlem ve tecrube ile sabit olan orneği peygamberlerin sonuncusu Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizle yuce ashabının bu sayede nail oldukları Allah nimetlerinin buyukluk ve mukaddesliğini tarihte gozleri kamaşa kamaşa okuyabilirler. Elhamdulillah Allah'ın kitabı, bir harfi bile bozulmaksızın olduğu gibi elimizde mevcut ve Peygamberimize ait sunnetler korunmuş olduğundan, İslÂm dininin hakikatında hicbir sapma, hicbir sapıklık arız olmamıştır. Bunun icin Kur'Ân, Hazreti Muhammed'in mu'cizelerinin en derini, tarih de onun hak olduğuna, davasının doğruluğuna şahittir. Ve bu şekilde bizim icin din ilmi, akıl ve nakil ile karışıktır. Bunları, doğruluk ve icten sevgi ile uygulayacak olan toplumların tecrube ile sabit olan aynı sonucları elde edeceklerinden şuphe etmek icin hicbir hak yoktur. İlim ve fen adına boyle bir şuphe ortaya atmak, dun beni aydınlatan guneşin yarın aydınlatamayacağını iddia etmek gibi, tumevarım kanununu inkÂr etmektir. Fakat ilim ve fende, tecrube ve tumevarım kanununa pek buyuk onem veren Avrupalılar bu istikra (onerme)yı yerinde yapmayarak fikirleri karıştırıyorlar. Cunku İslÂm dininin mahiyetini, aslından ve hakkıyla dindarlığına sahip olan kaynaklardan araştırmıyorlar da; cokuş icinde yuvarlanan şimdiki muslumanlarda arıyorlar. Halbuki gercek, şimdiki zaman ile gecmiş zamanın karşılaştırmasından cıkacaktır. O zaman gorulur ki o doğru yol uzerinde gercekten yuruyenlerle yuruyemiyenler arasında buyuk fark vardır. Ve bu fark bir ilerleme ile bir gerileme farkıdır. Demek ki sadıklar yukselmiş, sadık olmayanlar gerilemişlerdir. Demek ki din, hak kanunudur, fakat din adına yapılanlar noksandır ve doğru değildir. İlim ve fendeki her hak kanunu da boyle değil midir? Mesela iyi matematik bilen bir adam muamelelerinde o hesabı yapmaya uşenir de uygulamazsa kabahat matematiğindir denebilir mi? Ve mesela pis mikropların zararlarını bilen kimse sokaklarda gezdiği papuclarla oturduğu veya yattığı odanın icine kadar girmeyi alışkanlık haline getirirse, sonunda etkisinde kalacağı felaketten mikrop ve koruyucu hekimlik ilmini sorumlu tutmaya hak kazanabilir mi? İnsanlar kendilerini hakkın kanununa uydurmakla yukumlu iken, o hak kanununu kendilerine uydurmaya calışırlarsa kusur o kanunun değil, o insanın olur ve zararına katlanan da insandır. Allah'ın gazabı ilk once bunu bilerek yapanlar icindir. Bilmeyerek yapanlar da sapıklardır. Bunlar da sonunda o akibete mahkumdurlar. Ne yazık ki asrımız insanlarında ozellikle din hususunda hakkın kanununu kendilerine uydurmak sevdası ustun gelmiş gorunmektedir. İlim, fen ve sanayideki bu kadar ilerlemelere rağmen butun dunyada insanlığın sıkıntılarının genel bir şekilde gittikce artmasının sebebi de budur. Bu sıkıntıları, ancak doğru yolda yurumek kesebilir.

"Allahım! Bizi doğru yola hidayet et. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazabına uğrayanların ve sapanlarınkine değil." Amin

Elmalılı Hamdi Yazır'ın Fatiha suresi tefsirinden bugune de ışık tutan cok guzel bir bolum . Daha ne denebilir ki ...
__________________