Tasavvuf insanın kendi icine yaptığı yolculuktur.

Dinin zahir yuzunden başka, bir de insanoğlunu kemale eriştirmek, sağlam ve yıkılmaz bir ic hayatı kazandırmak icin riyÂzat(nefisle mucadele, nefsi kırma), mucahede(nefsin arzularına direnme, cehd ve gayret etme), tasfiye(saflaştırma, temizleme), hÂlini ıslah potası icinde temizleme ve pişirme tarafı vardır. Ben ahlak sahibiyim demekle cehil ve gaflet (Hakkı unutmak) cehennemlerinden kurtulmak ve hakiki cennet olan ezeli yakınlığa erip aslî fıtratını(yaratılış) bulmak kabil değildir. Akıllı bir kişi benim hicbir şeye ihtiyacım yok demeyip, kendini dunya kirlerinden arıtmaya ve ruhundan cehil ve gafleti silip, onu aslî temizliği ile meydana cıkartmaya gayret etmelidir.1

Bu arınmanın yolunu da bize tasavvuf gostermiş, bu gayrette olan kişilere ışık tutmuş, yollarını aydınlatmıştır.

Kişinin kendini Allah'ın gozetimi altında hissetmesi ve bu şuurla davranıp yaşaması tasavvuf adını alır. Yani kişi her muamelesini Allah'la yapıyormuşcasına kendini mesul hisseder. Tasavvufun yolu ise; bu tavrı en ciddi şekilde yaşamak icin konulan ozel metodların tamamıdır. Abdulkadir Geylani'ye gore Tasavvuf kelimesinin harflerinin her birinin ayrı bir anlamı vardır. Şoyle ki:

T: Tevbe

S: SafÂ, arınma

V: VelÂyet

F: FenÂ'dır.(yokluk)

Tasavvuf sekiz temel uzerine kurulmuştur. Birincisi; comertliktir. Bu İbrahim (a.s)ın sıfatıdır. İkincisi; rıza'dır ki, bu İshak (a.s)ın sıfatıdır. Ucuncusu; Sabır'dır ve Eyyub ( a.s)'ın sıfatıdır. Dorduncusu; işarettir ki(Allahın her hadisedeki rolunu bilmek), Zekeriyya ( a.s)'ın sıfatıdır. Beşincisi; Kurbettir ki(yakınlık), Yahya(a.s)'ın sıfatıdır. Altıncısı; Tasavvuftur ki(mana yolculuğu), Musa ( a.s)'ın sıfatıdır. Yedincisi; Aşktır ki İsa (a.s)'ın sıfatıdır. Sekizincisi; Fakirliktir(kulluğu bilmek) ki, bu da Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in sıfatıdır.2

SemÂ'nın ve zikrin hakîkatine vÂsıl olan kimseye ten tekke, gonul makam olmuştur.

Tasavvuf Cenab-ı Hakkın bir kulunu nefsinden oldurup kendisiyle diri kılmasıdır. Tasavvuf dedikodu ve lafla olmaz, maddî alışkanlıklara ve aşırı isteklere aclık ve sevilen şeylerin terk edilmesi (tapmayı terk) ile olur.(Cuneyd-i Bağdad&#238

Bir gun Ken'an Rifai'ye "Tasavvuf nedir?" diye sorulduğunda "gonul bilgisidir" diye cevaplandırıyor. Sonra fikrini şoyle izah ediyor: "En buyuğunden en kucuğune kadar hicbir şey yoktur ki Allah'ın iradesi ile olmasın. Seni idare eden ruhun ve aklındır. Ruhun ruhu da Allahdır. Her şeyi hareket ve sukuna getiren kendi mÂnÂsıdır. MÂnÂnın mÂnÂsı da yine Allah'dır. Şu halde ruhu ruha terk etmek ve kendi gozu ile kendini gormesini temin etmek icab eder. Her madde bir mÂnÂyı işaret icin vucut bulmuştur. İnsan ise kÂinatın mÂnÂsıdır. Onun icin koca MevlÂn "Beytullah Beytullah olalı Allah gidip orada oturmadı, benim gonlum hanesinde ise ondan gayrı bir şey yok" diyor ki işte tasavvuf bu bilgiyi edinebilmektir. Fakat Eflatun'un da soylediği gibi, bu bilgi kitaplardan oğrenilmiyor. İnsan onu kendi kalbi hazinesinden pek ince bir tefekkur (fikir yurutme, duşunme) ile cıkarabilir ve mukaddes ateşi kendi zatî (aslî, oz) menbaından uyandırabilir."

Acarsak, tasavvuf, dinin istediği sadece namaz kılmak, oruc tutmak, sabahlara kadar oturup ibadet etmek, hayrat ve hasenatta bulunmak değildir. Şunu bilmek lÂzımdır ki Allah fiili ile, kavli ile, sıfatı ve zÂtı ile zahir ve batın butun tasarrufatı (bir şeyi kullanma yetkisi) ile insandan zuhur etmiştir. Binaenaleyh Allah'ın lutfu, keremi, kahrı, gazabı insanlara, yine insanlardan zuhur eder. O halde her muamelenin Hakla olduğunu bilirsen kimden incinecek ve kimi inciteceksin? Bizim vucudumuz Allah'ın sozune, fiiline, zÂhiri(gorunur) ve bÂtıni(oz) tasarrufuna bir alettir, coğu zaman insan, Hakkın bu tasarrufunu kendinden zanneder. Halbuki bu tasarruf odunc ve emanettir. İşte Resûlullah'ın, nefsini bilen Rabbini bilir, diye ifade ettiği dusturun manası budur."
__________________