Rabbimizi sevmeden once, O’nu tanımamız gerektiği gibi, ibadetleri yapmadan once de hikmetlerini duşunmek, mahiyetini kavramaya calışmak ve o emirleri verenle iletişime gecerek, ozunu icselleştirmek gerekmektedir.

Hic şuphesiz Rabbimizin bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Biz ibadetlerimizi; guzel kul olabilmek, itaati oğrenmek ve yapılan imtihanı kazanabilmek icin yaparız.

Oruc ibadetinde de; kulluğumuzu hizaya sokmak, nefsimizi ve ahlakımızı terbiye etmek, cirkin dal ve budaklardan temizlenmek acısından buyuk hikmetler vardır. Bu hikmetler duşunulerek, mahiyeti kavranılıp, ona gore etekleri dikenlerden daha itinalıca toplayarak tutulan bir oruc, bizi gercek itaate ve gercek teslimiyete ulaştıracaktır.

Butun bir dunyayı, nebatatı, hayvanatı, suda yuzen ve havada ucan canlıları bile emrimize veren ve “Yeyiniz, iciniz ama israf etmeyiniz” diye comertce nimetlerini seren, bizi bizden daha cok seven ve daha cok duşunen bir Rab, nicin bir ay gun boyu yasak koymuş olmalı?...

Nicin, bir gunluk oruca mukafat, cehennemden yetmiş yıl uzaklaşmaya vesile kılınmalı?...

İnsanoğlu etten ve kemikten oluştuğu gibi, ruhdan ve gonulden de muteşekkildir. Et ve kemik fiziki yapısını oluştururken, ruh ve gonul ic dunyasını, diğer bir ifadeyle metafiziğini oluşturur. Sağlığımız icin bedenin besinleri ihmal edilmediği gibi, gonul ve ruh sağlığı icin de, midenin ac kalarak ince muhasebe yapması, daha hassas duşunmesi, bazı duyguları, heyecanları yaşayarak sekineyi bulması ve vuslatın tatlarını alması ihmal edilmemelidir.

Gonul dunyamızın rakikleşmesini, kabaran nefsimizin terbiye olmasını, azgın bir hızla koşan istek ve duygularımızın torpulenmesini, sivrilen benlik ve gururumuzun kırılmasını oruc gibi bir ibadetle kazanmış oluruz. Orucla, bazen kuru ekmeğe muhtac en ac bir insan, bazen fakir bir zavallı, bazen gucsuz bir ihtiyar, bazen de duşkun bir miskinin halini yaşarız. Acziyet icinde kırık boyunla, kısık seslerle sesleniriz Rabbimize. Daha icten, daha gonulden yakarışlarda, daha rakik davranışlarda bulunuruz.

Oruc; dunyanın en ideal oğretmeni, Ramazan ayı ise sınırsız kredide ders almak isteyene nadide bir mektebtir.

Oruc ehil bir ustad, Ramazan ayı ise bir kulliyedir.

Oruc bir arınma, bir dinlenme, gonlun ve ruhun huzura erdiği seckin demlerdendir.

Ramazanda sahur bir başka gizemli, iftar bir başka sevinclidir.

Seherler bir başka derin, asrlar bir başka zirvedir.

Teravihler doyumsuz vuslat, hatimler tatlı muhabbetlerdendir.

Kur’an’ın nazil olduğu bu ayda; orucla temizlenmiş nefsimiz ve torpulenmiş duygularımızla, yeniden tanışırız Kur’an’la.

Kur’an bize yeniden, ilk defa vahyolur. Kur’an’ı ilk baştan heyecan ve coşkuyla okuruz. Bir defa, iki defa, uc defa değil defalarca hatmederiz.

Ramazan’da Kur’anla yıkarız icimizi, dışımızı. Sadırlarımızı sonuna kadar acar, teravihlerde, sahurlarda Kur’anı soluruz.

Evlerimizin her koşesi, cocuklarımızın her sozleri Kur’an olur.

Kişiliğimiz, duşuncelerimiz, hal ve hareketlerimiz Kur’an soyler, vahy anlatır.

Kur’an fetheder, caddelerimizi, sokaklarımızı, şehirlerimizi. Cunku bu ayda Şeytanlar zincire vurulmuş, Kur’an nazil olmuştur.

Bu Ramazanda, bu oruclarımızda da temizlemeliyiz ellerimizi, dillerimizi, gonullerimizi… Rabbimizin hoşnut olmayacağı her iş ve duşunceye “Orucluyum” diyerek eteklerimizi toplamalıyız.

Arınmalıyız yuk veren, gonlumuzu yoran masivadan.

Kırmalıyız benlik duvarlarımızı, cıkarmalıyız kalın his ve vecd verdirmeyen libaslarımızı.

Temizlenmiş gonulle, arınmış kalple, yeniden tanışmalıyız Kur’an’la. Yeniden ilk defa vahyolmalı Kur’an. Ashab-ı kiram gibi okumadan, yaşamadan, icselleştirmeden gecmemeliyiz diğer hatme.

İlk emri “Oku” olan kitabımızın buyruğu uzerine okumaya başlamalıyız.

Cahiliyeyi Asr-ı Saadet yapan okuma; bizlerin de yaşayışını, duşuncelerini, dunyaya bakışımızı, hayat felsefesini değiştirmeli…

Bizler de onlar gibi, namaz kılmalı, onlar gibi infak etmeli, onlar gibi kulluklar yapabilmeliyiz.

Namazlarımız vuslat olmalı. Dinin direği olan, gozumuzun nuru olan namazlarımıza daha bir ehemmiyet vermeli, daha bir hazla kılmalıyız.

Alıkoymalı namazımız butun fena işlerden, şer duşuncelerden.

Acmalıyız sadırlarımızı Mevlamıza. Daha gonulden, daha sıcak muhabbetler kurabilmeliyiz. Utanmadan, sıkılmadan, saklamadan anlatmalıyız butun hÂl ve hareketlerimizi. Israrla, ama ısrarla yardım istemeliyiz.

Guzel ahlÂka ulaşmak, tayyibe kullardan olabilmek, razı olduğu nefisler arasına girebilmek icin istemeliyiz geceler gunduzler boyu O Ganiyy olan Mevla’dan.

Yaklaşmalıyız Rabbimize nafilelerle. Goren gozumuz, işiten kulağımız olana dek yaklaşmalıyız.

Kuvvetli bir iletişim kurmalıyız Rabbimizle.

Daima istişare ederek, surekli sağımızda ,solumuzda, şah damarımızda olduğunu hissederek yaşamalıyız.

Gaflet perdelerimizi biraz daha aralamalı. Seherleri, teravihleri cemaatle gecirmeye ozen gostermeliyiz.

Sofralarımıza yalnız oturmamalı, misafirler sayesinde yetmiş bin meleği davet etmeliyiz hanelerimize.

Zamanımızdaki bereketlenmelere şahit olmalı, alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Muslumanlığımızı en guzel yapabilmek icin, butun ma’layani işleri unutmalı, en guzel taatlerde yarışmalıyız.

Sabırla hemhal olduğumuz bu ayda,sabrı katık etmeliyiz ekmeğimize. Ta ki; vuslatı yakalayıncaya dek…

İmtihanı kazananlardan oluncaya dek…

Alın işte, okuyun defterimi! Diye, cennete davet edilenlerden oluncaya dek…
Evet; orucla butun dunyamızı baştan sona yıkamaya, arındırmaya gayret etmeliyiz. Kazananlardan olmalı ve bayramı hak edenlerden olabilmeliyiz.



Altınoluk Dergisi


__________________