Hz. Huseyin’in Emevî yonetimine karşı harekete gecmesinin sebebi olarak, tek başına Kûfelilerin davetlerini gostermek doğru olmaz. Zira o, daha kendisine herhangi bir mektup ulaşmadan Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitmiş, şûr ve secim prensiplerine aykırı olarak kendisini halife ilan ettiği icin Yezid’in meşruiyetini kabul etmemiştir.
Muaviye’nin olumunden sonra Yezid’in halife olmasıyla birlikte Kûfe’deki yonetim muhalifleri, derhal harekete gecerek Mekke’de bulunan Hz. Huseyin’i şehirlerine davet etmeyi kararlaştırdılar. Bu amacla Kûfe’deki muhalifler Suleyman b. Surad’ın evinde toplanarak Hz. Huseyin’e hitaben bir mektup kaleme aldılar. Mektupta, onu Kûfe’ye gelerek dağınık durumda olan insanları Yezid’e karşı toplamaya cağırıyorlar, şayet gelirse kendisini halife ilan ederek Yezid’e karşı savaşacaklarına dair soz veriyorlardı. [1] Bu mektubu benzer talep ve vaatler taşıyan başka davet yazıları takip etti. Hz. Huseyin, gelen cağrıların yoğunlaşması uzerine Kûfelilere hitaben şoyle bir cevap yazdı: “Butun anlattıklarınızı anlamış durumdayım. Sizlere amcamın oğlu Muslim’i gonderiyorum. Ona halinizi, durumunuzu ve goruşlerinizi bana yazmasını emrettim. Eğer o da sizin ileri gelenlerinizin bana gonderdikleri haberlerdeki goruşler etrafında birleşmiş olduklarını yazacak olursa Allah’ın izniyle pek yakında yanınızda olurum.” [2]
Iraklılar, Hz. Ali’ye destek vererek başlattıkları iktidar mucadelesini, Muaviye’nin liderliğinde hareket eden Suriyeliler karşısında kaybetmişlerdi. Bunun sonucu olarak devletin merkezi, dolayısıyla hazinesi Kûfe’den Dımaşk’e nakledildi. Daha once kendilerini devletin asıl sahibi goren Iraklılar yeni şartlarda yonetime bağlı sıradan bir eyalet statusune indiler. Onların fethettikleri buyuk arazilerin gelirleri artık Şamlıların kontrolune girmişti. Iraklılar ise yonetimin keyfî tavrına gore bazen artırılan bazen azaltılan bazen de tamamen kesilen, hicbir zaman da Şamlıların seviyesine ulaşamayan maaşlarla yetinmek zorunda kalmışlardı. Bu şartlar eski başkentin gururlu sakinlerini son derece rahatsız ediyor, onların yonetime karşı kinlerini daha da artırıyordu. Onlar bu rahatsızlıklarını gostermek amacıyla fırsatını bulduklarında yonetime karşı isyan ettiler. Emevîler aleyhine harekete gecmek istediklerinde ilk once Hz. Ali’nin cocuklarını ve torunlarını hatırladılar. Zira gerek gecmiş gunlere duyulan ozlem gerekse Hz. Ali’ye beslenen muhabbet sebebiyle Iraklıların neredeyse tamamı bu faaliyetlere gonulden destek oluyorlardı. Ancak bu destek bir turlu gonul desteğinden kılıc desteğine donuşmuyordu. Bunun neticesinde Ehl-i Beyt adına başlangıcta coşkun bir heyecan yaratan ancak kısa surede saman alevi gibi parlayıp sonen kıyÂmlar, Emevîlerin gucu karşısında hep etkisiz kaldı.
Bu faaliyetlerin pek coğu hareketin lideri konumundaki Hz. Ali evladı icin trajedi ile sonlanmıştır. İslam tarihinde bu olaylar ve trajediler zincirinin ilk halkası, Hz. Huseyin’in teşebbusune karşı sergilenen kanlı Kerbel hadisesidir.
Burada şu hususa dikkat etmek gerekir ki Hz. Huseyin’in Emevî yonetimine karşı harekete gecmesinin sebebi olarak, tek başına Kûfelilerin davetlerini gostermek doğru olmaz. Zira o, daha kendisine herhangi bir mektup ulaşmadan Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitmiş, şûr ve secim prensiplerine aykırı şekilde kendisini halife halife ilan ettiği icin Yezid’in meşruiyetini kabul etmemiştir. Diğer taraftan Hz. Huseyin’in Muslumanları idare etme konusunda kendisini Yezid’den daha ehil ve layık gorduğu de bilinmektedir. Yezid’in fÂsık ve cahil olması sebebiyle Muslumanları yonetemeyeceği duşuncesi de onun siyasi mucadeleye girişmesinde belirli derecede rol oynamıştır. Hz. Huseyin hareketinin sebepleri hakkında akla gelen butun bu gerekcelerle birlikte Kûfe’den gelen davet mektuplarının ona harekete gecme konusunda cesaret verdiği, en azından onun siyasi faaliyet alanının zamanını ve istikametini belirlediği de bir gercektir. [3]
Irak halkı nazarında Emevî halîfeliği İslam toprakları ve eski başkent Kûfe’nin uzerinde bir işgal faaliyeti olarak gorulmuştur.
Hz. Huseyin, hareket etmeden once amcasının oğlu Muslim b. Akîl’i Kûfe’ye gonderdi. Muslim, şehre ulaşınca halkın buyuk teveccuhuyle karşılaştı. Başlangıcta Muhtar es-Sekafî’nin evini hareket merkezi olarak belirledi. Şehrin, mulayim bir kişiliğe sahip olan valisi Numan b. Beşîr’in musamahasından da istifadeyle Hz. Ali taraftarlarıyla toplantılar duzenlemeye başladı. Gelenlerin pek coğu Hz. Huseyin'le birlikte savaşacaklarına dair soz veriyorlardı. Sonucta şehirde onemli sayıda bir taraftar grubu toplandı. Bu gelişmeler uzerine Muslim, şehre gelmesi icin Hz. Huseyin’e haber gonderdi. [5]
Hz. Huseyin’e, davet mektuplarının Kûfelilerden gelmiş olması, esasında beklenmeyen bir durum değildir. Zira burası hem babası Hz. Ali hem de ağabeyi Hz. Hasan’ın siyasi merkez olarak kabul ettiği şehirdi. Ustelik Hz. Ali taraftarlarının buyuk bir kısmı burada yaşıyordu. Daha yakın zamanda Muaviye’nin gerek ZiyÂd gerekse oğlu Ubeydullah eliyle onlara yaptıkları da zihinlerde canlılığını devam ettiriyordu. Ustelik 20 yıl suresince Muaviye onların gonlunu almak icin dahi bir kez bile Irak’a gelmemiş, onlara iltifat etmemiştir. Bu durumda Irak halkı nazarında Emevî halifeliği İslam toprakları ve eski başkent Kûfe’nin uzerinde bir işgal faaliyeti olarak gorulmuştur. Netice olarak Iraklılar, Hz. Ali doneminde elde etmiş oldukları dunyalıkları Muaviye eliyle Şamlılara kaptırmaları sebebiyle Hz. Huseyin vasıtasıyla bu eski imkÂnlarını geri alabilmek icin tekrar şanslarını denemeye karar vermişlerdir. [4]
Diğer taraftan Kûfe’de bulunan Emevî taraftarları Yezid'e haber gonderilerek valinin şehirde olup bitenlere kayıtsız kaldığını, şayet Kûfe’yi elinde tutmak istiyorsa onun yerine guclu bir valiyi gorevlendirmesi gerektiğini bildirdiler. Bunun uzerine halifenin emriyle şehrin idaresi Basra valisi Ubeydullah b. ZiyÂd’a verildi. Yeni vali Kûfe’ye gelir gelmez halkı itaate cağıran ve aynı zamanda tehdit iceren bir konuşma yaptı:
"Halife beni şehrinize vali ve harac işlerinize memur tayin etti. Bana; mazlum olanınıza iyilik etmeyi, yok*sullarınızı doyurmayı, devlete itaat edene iyi mu*amele etmeyi, Âsi ve fitnecilere karşı sert davranmayı emretti. Ben burada onun emrini uygulayacak, emirlerini yerine getireceğim. İyi*lerinize karşı muşfik bir baba, itaat edenlerinize karşı bir kardeş gibi davranacağım. Kılıc ve kır*bacım; emrimi kabul etmeyen, bana karşı cıkanların uzerinde olacaktır. Bundan sonra herkes dilediğiniyapabilir.” [6]
Valinin bu tehdidinin ardından Muslim b. Akîl’in yanında toplanmış olan Kûfeliler dağılmaya başladı. Bunun uzerine Muslim, şehirde Hz. Ali taraftarlarının onderlerinden HÂnî b. Urve el-MurÂdî’nin evine sığınarak Hz. Huseyin adına faaliyetlerini burada devam ettirmeye başladı. Vali Ubeydullah b. ZiyÂd ise onun her hareketini dikkatle takip ediyordu. Nitekim azatlı kolelerinden birisi, Hz. Ali taraftarı gorunerek, Muslim’nin yanına gidip gelenlerle goruşmeye başladı. HÂnî’nin evine kimlerin geldiğini, burada nelerin konuşulduğunu valiye aktardı. Ubeydullah b. ZiyÂd daha sonra HÂnî’yi cağırarak gelişmeler hakkındaki fikrini sordu. Muhatabı başlangıcta soylenenleri inkÂr etmişse de azatlı kole ile yuzleştirince Muslim b. Akîl ile ilişkisini ve evinde gercekleştirilen faaliyetleri itiraf etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte Muslim’i kendisinin cağırmadığını, onu kapısından ceviremediği icin misafir olarak tuttuğunu, şayet vali izin verirse gidip kendisini evinden cıkaracağını soyledi. Ancak Ubeydullah, Muslim’i kendilerine getirmesinden başka hicbir şeye razı olmayacağını bildirince HÂnî, misafirini oldurulmek icin teslim etmesinin onur kırıcı bir davranış olacağı gerekcesiyle bu teklifi reddetti. Bunun uzerine Ubeydullah, HÂnî’yi feci bir şekilde dovdukten sonra hapse attı. [7]
Ev sahibinin başına gelenleri haber alan Muslim b. Akîl kendisine katılma konusunda soz verenlere haber gondererek toplanma ve hareketlerini acıktan halka duyurma zamanının geldiğini bildirdi. Bunun uzerine şehirdeki Hz. Ali taraftarları valilik sarayına doğru harekete gectiler. Toplanan insanların artmasıyla birlikte durumun aleyhine geliştiğini goren Ubeydullah, yanında bulunan, şehrin ileri gelenlerine, dışarı cıkarak kendi yakınlarını topluluktan ayırmalarını, itaat edecek olanlara mukÂfat vaat etmelerini, isyan edecek olanları da korkutmalarını istedi. Kabile reislerinin dışarıya cıkıp yakınlarına hitaben konuşma yapmaları uzerine valilik sarayının etrafındaki kalabalık hızla dağılmaya başladı. O kadar ki Muslim b. Akîl’in yanında sadece 30 kişilik bir grup kaldı. Onların da kısa sure sonra yanından ayrılmaları uzerine Muslim ne yapacağını bilemeden şehrin sokaklarına daldı. Nihayet Kinde kabilesine mensup Tav’a isimli yaşlı bir kadının evine sığındı. Diğer taraftan vali, yatsı namazından sonra halka hitaben bir konuşma yaparak Muslim’i himaye edeni şiddetli bir şekilde cezalandıracağını, onu kendisine getiren veya yerini bildirenlere ise odul vereceğini ilan etti. Aynı anda valinin muhafızları tarafından şehrin butun cıkış kapıları tutularak evlerde arama yapılmaya başlandı. [8]
Ertesi gunun sabahında Muslim’in, evine sığındığı yaşlı kadının oğlu, onun kendi evlerinde saklandığını valiye haber verdi. Bunun uzerine Muslim yakalanıp valinin huzuruna getirildi. Daha sonra da sarayın damına cıkarılarak burada olduruldu. Onun ardından daha once tutuklanmış olan HÂnî b. Urve de valinin emriyle katledildi. (H.9 Zilhicce 60 / M.10 Eylul 680) [9]
Hz. Huseyin, Muslim’in kendisini Kûfe’ye davet eden mektubunu alınca harekete gecmeye karar verdi. Onun gitme hazırlıklarından haberdar olan Abdullah b. AbbÂs, Iraklılara guvenmemesi gerektiğini, onu cağıran insanların kendisini her an terk etme ihtimali olduğunu soyledi. Buna karşılık Abdullah b. Zubeyr “şayet benim senin gibi taraftarlarım olsaydı oraya gitmekte hic tereddut gostermezdim” diyerek Hz. Huseyin’i Irak’a gitme konusunda teşvik etti. [10] Abdullah b. AbbÂs ertesi gun yeniden gelerek ona, Irak’a gitmekten vazgecmesini, mutlaka bir hareket başlatmak istiyorsa Yemen’i tercih etmesinin daha uygun olacağını zira oradakilerin kendisini daha gonulden destekleyeceklerini ifade ettiyse de, Hz. Huseyin’in kararını değiştiremedi. [11]
Hz. Huseyin yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicret'in 60. yılında Zilhicce ayının sekizinci gunu (9 Eylul 680) ailesiyle birlikte Mekke’den Kûfe’ye doğru yola cıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes, ona Kûfelilere guvenmeyip geri donmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında meşhur şair Ferazdak “Kûfelilerin kalbi seninle, kılıcları ise Umeyyeoğulları’yla birliktedir” diyerek Hz. Huseyin’e Irak’a gitmemesi gerektiğini bildirdi. Ancak onun ikazı da etkili olamadı. [12] Bu esnada kafileye, Mekke’den Abdullah b. Cafer’in gonderdiği mektup ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Huseyin’e geri donmesi icin adeta yalvarıyor, bu hareketin butun aileyi yok olmaya goturebileceği uyarısında bulunuyor, Mekke valisi Amr b. Sa‘îd’den kendisi icin emÂn aldığını bildiriyordu. Ancak onun bu cabası da Hz. Huseyin’in Irak’a gitme kararını değiştiremedi. [13]
Hz. Huseyin, Kûfe halkının guvenilmezliğinden oturu kendisine geri donmeyi tavsiye eden muhataplarına, durumu bildiğini fakat Azîz ve Celîl olan Allah'ın emrine kimsenin karşı gelemeyeceğini soyleyerek mukabele etmiştir.
Yuruyuş esnasında Hz. Huseyin’in Kûfe’de bulunan Muslim’e haberci olarak gondermiş olduğu sutkardeşi Abdullah b. Buktur’un da Husayn b. Numeyr’in devriyeleri tarafından yakalanıp Kûfe’ye goturulduğu ve burada Ubeydullah tarafından işkence edilerek oldurulduğu haberi geldi. Hz. Huseyin bu son gelişme karşısında Kûfe’deki taraftarlarından tamamen umidini kestiğini, bu noktadan sonra geri donmek isteyenleri kınamayacağını bildirdi. Bunun uzerine, kendisine destek olmak icin kafileye sonradan katılanlardan bir kısmı ayrılmaya başladılar. Sonucta Hz. Huseyin’in yanında sadece Mekke’den birlikte yola cıktığı akrabası kaldı. [16] Bu esnada Irak’tan gelen Abdullah b. Mutî, Hz. Huseyin’e “Allah adına senden geri donmeni istiyoruz. Allah’a yemin ederim ki sen sadece keskin kılıclar uzerine gidiyorsun. Sana bu haberleri gonderen kimseler şayet seni savaşmak durumunda bırakmamış olsalardı, senin icin her şeyi hazırlamış bulunsalardı ve bundan sonra sen onların yanına gelseydin işte bu isabetli olurdu. Fakat şu sozunu ettiğimiz durumda senin boyle bir iş yapmanı uygun gormuyorum” diyerek uyarıda bulundu. Ancak Hz. Huseyin, muhatabına şu cevabı verdi: “Senin sozunu ettiğin bu durumu biliyorum. Fakat Azîz ve Celîl olan Allah’ın emrine hicbir kimse karşı gelemez.” [17] Diğer taraftan Muslim b. Akîl’i etkisiz hale getiren Kûfe valisi Ubeydullah b. ZiyÂd, Hz. Huseyin’in Mekke’den hareket ettiği haberini alınca onun gececeği yolları gozetim altında tutması icin Husayn b. Numeyr komutasındaki askerî birliği harekete gecirdi. [14] Bu sırada Hz. Huseyin de yoluna devam ediyordu. SÂlebiyye denilen yere geldiğinde Muslim b. Akîl’in, Ubeydullah b. ZiyÂd tarafından oldurulduğu haberi ulaştı. Bu gelişme uzerine Hz. Huseyin’in ile birlikte hareket edenlerden bazıları Kûfe’de artık yardımcıları kalmadığı icin bu noktadan daha ileri gitmenin fayda sağlamayacağını, ustelik bunun hayatlarını tehlikeye atmak anlamına geleceğini soylediler. Ancak bu defa da Muslim’in cocukları babalarının intikamını almadan geri donmeyeceklerini ilan ettiler. Hz. Huseyin bu gelişme uzerine yola devam kararı aldı. [15]
Kûfe’ye doğru yoluna devam eden Hz. Huseyin, Zû Husum denilen yerde KÂdisiye’de konaklamış bulunan Husayn b. Numeyr’in gonderdiği Hurr b. Yezid komutasındaki askerî birlikle karşılaştı. Onların gorevi Mekke’den gelen kafileyi surekli olarak gozetim altında bulundurmak ve Kûfe’ye ulaştırmaktı. Hz. Huseyin muhataplarına kesinlikle Ubeydullah’ın yanına gitmeyeceğini bildirdi. Hurr b. Yezid ise “Ben seninle savaşmak emrini almadım, sadece seni Kûfe’ye goturunceye kadar senden ayrılmamakla emrolundum. Kabul etmeyecek olursan seni Kûfe’ye goturmeyeceğim. Ancak sen de Medine’ye ulaştırmayacak bir yola koyul. Bu konuda ben İbn ZiyÂd’a yazarım, sen de Yezid veya İbn ZiyÂd’a yaz. Belki Allah bana seninle ilgili herhangi bir şeye katılmaktan esenliğe kavuşturacak bir yol acar”. Bunun uzerine Hz. Huseyin Kûfe yolu ile Medine yolu arasında farklı bir guzergÂha doğru harekete gecti. Iraklı askerler de kendisini takip ediyorlardı. Kısa sure sonra Ubeydullah b. ZiyÂd’ın mektubu geldi. Kûfe valisi, Hurr b. Yezid’e Hz. Huseyin’in sarp ve mustahkem yerlere sığınmasına engel olmasını, onu susuz ve insanların uğramadıkları bir yerde konaklamaya zorlamasını emretti. Bunun uzerine Hz. Huseyin yanındakilerle birlikte Ninova bolgesinde yer alan ve gunumuzde Bağdat’ın 100 km. guneydoğusunda bulunan Kerbela [18] denilen yere indirildi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680). [19] Bu arada Kûfe’den gelen bir topluluk, Hz. Huseyin’in haberci olarak gondermiş olduğu Kays b. Mushir es-SaydÂvî’nin Ubeydullah b. ZiyÂd tarafından yakalanıp kalenin uzerinden atılmak suretiyle oldurulduğunu bildirdiler. Artık Hz. Huseyin icin Kûfe’de en kucuk bir umit ışığı kalmamış oldu. [20]
Hz. Huseyin kafilesinin Kerbela’da konaklamasının dorduncu gununde Omer b. Sa‘d b. Ebû VakkÂs, emrindeki orduyla bolgeye ulaştı. Sa‘d, kısa sure once vali Ubeydullah tarafından Rey[21] valiliğine tayin edilmişti. Ancak Hz. Huseyin’in harekete gectiği haberi alınınca vali, bu hadiseyle ilgilenme gorevini Sa‘d’a havale ederek, kendisine şayet bundan kacınırsa Rey valiliğini unutmasını soyledi. Sa‘d, her ne kadar ısrarla bu vazifeden affını istediyse de muvaffak olamadı. Yakınlarının Hz. Huseyin’in kanına bulaşmaması uyarılarına rağmen Rey valiliğinden vazgecemediği icin gonulsuz bir şekilde Hz. Huseyin uzerine gonderilen ordunun komutasını ustlendi. [22]
Omer b. Sa‘d, KerbelÂ’ya ulaşmasının ardından Hz. Huseyin’e nicin Kûfe’ye gelmeye karar verdiğini sordu. Hz. Huseyin de kendisini bizzat Kûfelilerin davet ettiğini, fakat yeni şartlar sebebiyle derhal geri donebileceğini ifade etti. İkisi arasındaki karşılıklı goruşmeler gerek acık, gerekse gizli bir şekilde devam etti. Sonucta herhangi bir carpışmaya meydan vermeden meselenin halledilmesini isteyen Omer, hem Hz. Huseyin’in tekliflerini ihtiva eden, hem de kendisinin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini soran bir mektubu Ubeydullah’a gonderdi. Kısa sure sonra gelen cevapta vali, ondan Hz. Huseyin’e halifeye biati teklif etmesini, ayrıca onun su ile bağlantısının da tamamen kesilmesini istedi. Bu hadise Hz. Huseyin’in şehit edilmesinden uc gun once gercekleşti. [23] Yeni şartlarda Hz. Huseyin’in yanındakiler ancak cok zor şartlarda su alabildiler. Bu esnada Hz. Huseyin, Kûfe ordusu komutanına ya geri donmesine, ya sınır şehirlerine gidip cihad etmesine ya da Yezid’in yanına giderek meseleyi bizzat goruşmesine izin verilmesini istedi. Bu talep de derhal Ubeydullah b. ZiyÂd’a ulaştırıldı. Vali kendisine yapılan tekliflerin hic birini kabul etmedi. Ustelik yanında bulunan Şemir b. Zilcevşen’e talimat vererek Omer b. Sa‘d’a gitmesini, Hz. Huseyin’i teslim olmaya cağırmasını, aksi takdirde onunla savaşmasını emretti, şayet bu emirlerini yerine getirirse kendisinin de Omer b. Sa‘d’a itaat etmesini, kabul etmezse onun başını vurarak askerlerin komutasını ustlenip Hz. Huseyin’e saldırmasını istedi. Vali, ayrıca Şemir ile birlikte doğrudan Omer b. Sa‘d’a şu şekilde yazılmış bir mektup gonderdi: “Ben seni Huseyin’e onunla savaşmaktan geri kalman, onu ilerletmen, ona uzun sure tanıman, ya da bana karşı ona şefaat etmen icin gondermedim. Şimdi iyi dinle. Şayet Huseyin ve beraberindekiler benim vereceğim karara razı olup teslim olurlarsa, onları bana gonder, kabul etmeyecek olurlarsa onları oldurunceye kadar savaş. Bizim emirlerimizi uygulayacak olursan, dinleyip itaat edenler nasıl mukÂfatlandırılırsa, biz de seni aynı şekilde mukÂfatlandırırız. Kabul etmeyecek olursan da askerlerimizin başından ayrıl ve komutayı Şemir’e bırak”. Omer b. Sa‘d, Kûfe’den gelen bu emir sebebiyle rahatsız oldu, ancak gorevini Şemir’e devretmeyerek Hz. Huseyin’e karşı duzenlenecek saldırıyı bizzat idare etmeye karar verdi. [24]
9 Muharrem gecesi yanındakileri toplayan Hz. Huseyin, Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin burayı terk ederek canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hicbir zaman kınanmayacağını soyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler.
Ubeydullah b. ZiyÂd’dan gelen son talimatla birlikte artık savaş kacınılmaz hale geldi. Saldırı vaktinin yaklaştığını fark eden Hz. Huseyin Muharrem’in 9’u Perşembe gunu (9 Ekim 680), Omer b. Sa‘d’a haber gondererek ertesi sabaha kadar saldırıyı ertelemelerini, gece boyu ibadet edip mağfiret dileyeceklerini bildirdi. Komutan bu teklifi kabul etti. Gece yarısı yanındakileri toplayan Hz. Huseyin, Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin burayı terk ederek canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hicbir zaman kınanmayacağını soyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler. Bunun uzerine Hz. Huseyin savunma amacıyla cadırların birbirlerine yaklaştırılmasını, kadın ve cocukların da ortada toplanmasını istedi. [25]
Ertesi gun (10 Muharrem Cuma 61/10 Ekim 680) her iki taraf sabah namazını kaldıktan sonra savaş vaziyeti aldı. Hz. Huseyin saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu soyledikten sonra Mekke’ye mektup gonderenlerin isimlerini saydı. Ancak oradakiler biz boyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Huseyin’e yaptıkları davet cağrılarını inkar ettiler.[26] Bu esnada ilginc bir olay gercekleşti: Mekke-Kûfe yolunda Hz. Huseyin’i karşılayan ve onun geri donmesine engel olan ilk Irak birliğinin komutanı Hurr b. Yezid, Omer b. Sa‘d’ın ordusundan ayrılarak Hz. Huseyin’in saflarına katıldı. Daha onceki davranışlarından dolayı kendisinden ozur diledi ve onun yanında savaşacağını bildirdi. Ardından da arkadaşlarını Hz. Huseyin’e karşı savaşmamaları konusunda uyarmaya calıştı. Ancak konuşmaları herhangi bir netice vermedi. [27]
Hurr’un Hz. Huseyin tarafına gecmesinin ardından Kûfe birliğinin komutanı Omer b. Sa‘d’ın Hz. Huseyin tarafına atmış olduğu okla savaş başladı. Hz. Huseyin’in yanında bulunanlar onu korumak amacıyla etrafını sarmış vaziyette savaşıyorlardı. Bu hususta en fazla gayret gosterenlerden birisi de Kûfeli Hurr b. Yezid idi. Ancak az sayıdaki Hz. Huseyin taraftarlarının dort bir yandan yapılan yoğun hucumlara mukavemet gostermeleri mumkun değildi. Diğer taraftan komutan Omer b. Sa‘d, Husayn b. Numeyr’e doğrudan Hz. Huseyin’i hedef alan bir saldırı gercekleştirmesini emretti. Bu saldırı neticesinde Hz. Huseyin’i korumaya calışanlar sırasıyla oldurulduler. Nihayet geride sadece Hz. Huseyin kaldı. Ancak Kûfeli askerlerden yanına gelen herkes geri donuyor hic kimse onu oldurmeye cesaret edemiyordu. Nihayet Şemir’in teşviki ve kesin emriyle askerler hep birlikte saldırdılar. İlk once MÂlik b. Nusayr isimli Kûfeli onun başına vurarak yaraladı. Aynı anda Kûfeli komutanlardan Husayn b. Numeyr’in attığı ok Hz. Huseyin’in boğazına saplandı. Bunun hemen ardından Şemir yanındaki on kişiyle yaralı vaziyette bulunan Hz.Huseyin’in uzerine yuruyerek oldurucu darbeler vurdu. Bu son saldırı neticesinde Hz. Huseyin şehit edildi. Kûfeliler onu oldurdukten sonra eşyalarını yağmaladılar. Cadırlarda bulunan mallar gasp edildi. Askerler bu esnada cadırlardan birinde Hz. Huseyin’in hasta vaziyette yatan oğlu ZeynelÂbidin adıyla tanınan Ali’yi buldular. Şemir onu da oldurmek istediyse de yanındakiler cocuk yaşta, ustelik hasta olan bir kişinin oldurulemeyeceğini soyleyerek onun cinayetine engel oldular. Sonucta Hz. Huseyin de dÂhil olmak uzere Kerbel hadisesinde 72 kişi Kûfeliler tarafından olduruldu. Kaynaklarda carpışmalar esnasında Kûfelilerin de 88 kayıp verdikleri rivayet edilir. [28]
İslam tarihi kaynaklarında Yezid b. Muaviye’nin Hz. Huseyin ve taraftarlarının başına gelenlere cok uzulduğu, hadisenin bu noktaya gelmesinde Ubeydullah b. ZiyÂd’ı sorumlu tuttuğu ve ona lanet okuduğu rivayetleri mevcuttur. Ancak Yezid’in bu hususta Ubeydullah’a karşı herhangi bir yaptırım uygulamamış olması, onun gelişmeleri gercek anlamda onaylamadığı goruşune şuphe duşurur mahiyettedir.
İslam tarihcileri Kerbel hadisesini teferruatıyla aktardıktan sonra, bu olaya doğrudan veya dolaylı mudahil olanların sorumlulukları uzerine bir takım değerlendirmeler yapmışlardır. Bunun sonucunda hadisede birinci derecede sorumlu olanlar halîfelik makamında bulunan ve hadisenin siyasî mesuliyetini yuklenen Yezid, onun Kûfe’deki valisi Ubeydullah b. ZiyÂd ve emrindeki komutanlar, Hz. Huseyin’i şehirlerine davet edip sonra da yalnız bırakan, ustelik KerbelÂ’da bizzat kendi elleriyle katleden Kûfelilerdir. Zira Hz. Huseyin’in katilleri arasında Umeyyeli veya Şamlı hic kimse yoktur. Kûfe valisi Ubeydullah b. ZiyÂd, KerbelÂ’da meydana gelen katliamın gorunen sorumlusu olmakla birlikte, hadisenin siyasî ve gercek sorumlusunun devlet başkanlığı makamında bulunan Yezid’in olduğu acıktır. Hz. Huseyin başta olmak uzere yakınlarının şehit edilmesi, ayrıca daha sonra gercekleşecek olan Medine istilÂsı ve Mekke’nin muhasarasıyla birlikte KÂbe’nin mancınıklarla tahrip edilmesi hadiselerinin baş sorumlusu olması sebebiyle Yezid b. Muaviye, İslam tarihi boyunca Muslumanların hafızasında belki de en cok nefret edilen şahıs olmuştur. O kadar ki, onun ismi insanlar arasında hakaret sıfatı olarak kullanılmıştır ki, bu anlayış gunumuzde de devam etmektedir.Hz. Huseyin ve onunla birlikte oldurulenlerin kesik başları carpışmaların hemen ardından vali Ubeydullah b. ZiyÂd’a goturuldu. Omer b. Sa‘d da iki gun sonra Hz. Huseyin’den kalan kadın ve cocukları Kûfe’ye sevketti. Geride bırakılan şehit cesetleri bolgede yaşayan Benî Esed kabilesi mensupları tarafından HÂir denilen yere defnedildi. [29] Hz. Huseyin’in ve arkadaşlarının başlarıyla kadın ve cocuklar Kûfe’den başkent Şam’a goturuldu. İslam tarihi kaynaklarında Yezid b. Muaviye’nin Hz. Huseyin ve taraftarlarının başına gelenlere cok uzulduğu, hadisenin bu noktaya gelmesinde Ubeydullah b. ZiyÂd’ı sorumlu tuttuğu ve ona lanet okuduğu rivayetleri mevcuttur. Ancak Yezid’in bu hususta Ubeydullah’a karşı herhangi bir yaptırım uygulamamış olması, onun gelişmeleri gercek anlamda onaylamadığı goruşune şuphe duşurur mahiyettedir. Anlaşılan odur ki, Yezid, hadiseden dolayı uzuntusunu gostermekle birlikte, bu uzuntusunun gereğini yerine getirmemiş, sorumlular hakkında herhangi bir tahkikat yapmamıştır. Ustelik Ubeydullah, onun zamanında Kûfe’de olağanustu yetkilerle gorev yapmaya devam etmiştir. Bundan dolayı, uzulmek bir yana, istemediği yontemlerle de olsa en buyuk siyasî rakibinden kurtulmuş olması sebebiyle Yezid’in sonuctan memnuniyet duyduğunu soylemek bile mumkundur. Bununla birlikte Yezid, yanında bulundukları sure zarfında Hz. Huseyin’in geride bıraktığı ailesine ozel misafiri muamelesi yapmış, bir sure sonra her turlu ihtiyaclarını karşılamak suretiyle yanlarına muhafız birlikleri gorevlendirerek onların salimen Medine’ye ulaşmalarını sağlamıştır. [30]
KerbelÂ’nın asıl sorumlularının Yezid, valisi Ubeydullah ve onu once davet edip ardında da bizzat katleden Kûfelilerin olduğu hususunda tarihciler arasında genel bir ittifak vardır. Ancak bununla birlikte bazı tarihciler, hadisenin bu şekilde neticelenmesinde Hz. Huseyin’in de ihmal ve sorumluluğunun bulunduğuna dikkat cekerler. Onlara gore pek cok sahÂbe onderi ona Mekke’yi terk edip Kûfe’ye gitmemesi, mutlaka harekete gecmesi gerekiyorsa bunun yerine Yemen’i tercih etmesi konusunda uyarıda bulunmalarına rağmen Hz. Huseyin, tek başına karar vererek ikazları dikkate almamış, istişare prensibine aykırı davranmıştır. Ustelik duşmanla muharebeye giderken de ihtiyatlı davranıp yanında kendisini koruyacak kadar asker bulundurmamış, sonu belli olmayan bu harekete girişerek aile fertlerinin de canlarını tehlikeye atmıştır. Kûfelilerin guvenilmez insanlar olduğunu babası ve ağabeyinin tecrubelerinden acıkca bilmesi, ayrıca temsilcisi olarak gonderdiği Muslim b. Akîl’in oldurulduğunu haber almasına rağmen geri donmemiş ve Kûfe’ye hareketini surdurmuştur. Onun bu davranışı Ehl-i Beyt’in buyuk bir kısmının yok olmasına sebep olmuştur. [31]
Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, Kerbela olayı sebebiyle Hz. Huseyin’in adı daha one cıkmıştır.
Kerbel hadisesi sadece siyasî neticeler doğurmamış, politik nitelikli başlayan Şia hareketi ideolojisini belirleyen en onemli Âmil olarak kabul edilmiştir. Şiilik bundan sonra sadece Ali taraftarı olma boyutunu aşmış, ona bağlı olanları, Muslumanları yonetmeyi Hz. Ali evladının devredilmez hakkı olduğu inancını bir dinî hukum olarak kabul eden bir grup haline getirmiştir. Şiiler, Emevîlerin veraset yoluyla iktidarın devri anlayışına tepki olarak hilÂfetin sadece Hz. Ali soyundan gelenlerin hakkı olduğu tezini savunmaya, hatta bunu bir akîde olarak benimsemeye başlamışlardır. Nitekim daha sonraki surecte Ehl-i Beyt adına atılan butun siyasi adımların ve fikrî temellendirmelerin referans noktası Kerbela hadisesi olmuştur. Hulasa Hz. Huseyin’in şehit edilmesi Şia mezhebinin siyasi hayat kaynağı, adeta doğum tarihi olarak telakki edilmiştir. Nitekim Şiiliğin temel şahsiyeti ve hareket noktası resmiyette Hz. Ali olmakla birlikte, bu olay sebebiyle Hz. Huseyin’in adı daha one cıkmıştır. Şiiler tarafından Hz. Huseyin’in şehit edildiği tarih buyuk ihtifallerle hatırlanır ve gorkemli torenler yapılırken Hz. Ali’nin şehit edilmesi hadisesi ve yıldonumu aynı ilgiyi hicbir zaman gormemiştir. Gercekten gunumuzde de İmÂmiyye’nin gonul ve duygu dunyasını Hz. Huseyin sevgisi yonlendirmektedir. Onun trajik sonu İslam edebiyatında başlı başına bir tur oluşturmuş ve ozellikle taziye torenlerinde okutulmak uzere “maktel”, “Maktel-i Huseyin” adı verilen mersiyeler kaleme alınmıştır. [32] Kerbela hadisesi, yakın ve uzak neticeleri acısında İslam tarihinin onemli ve karmaşık olayları arasında kabul edilir. Kerbela sebebiyle gerek devlet başkanı Yezid gerekse Emevî hanedanına karşı toplumda buyuk infiale sebep olmuştur. Nitekim Hz. Huseyin’in oldurulmesine tepki olarak ceşitli şahıs ve gruplar tarafından, farklı gayeler gudulerek pek cok isyan gercekleştirilmiştir. Sonucta bu olay, Emevîlerin Musluman kamuoyunun desteğini onemli olcude kaybetmesine sebep olmuş ve hanedanın yıkılışına kadar yonetim aleyhtarı faaliyetlerin en onemli propaganda malzemesi haline gelmiştir. Hadiseyi gayeleri uğruna en iyi kullananlar ise Horasan’da başlattıkları isyan sonucunda iktidarı Emevîlerin elinden alan AbbÂsîler’dir. Bundan dolayı İslam tarihcileri Emevî devletinin yıkılış sebepleri arasında Hz. Huseyin’in oldurulmesini oncelikli olarak zikrederler.
__________________
Kerbela olayı Tum yonleriyle
Dini Bilgiler0 Mesaj
●14 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Kerbela olayı Tum yonleriyle