Emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-munker, yani iyiliği emredip kotulukten alıkoymak, mucella dinimiz İslÂm’ın temel esaslarındandır. Fert yahut toplum olarak iyiliği yaymak, kotulukleri de ortadan kaldırmak muslumanların en belirgin ozelliklerinden biridir. Cenab-ı Mevl muberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyuruyor:
“Onlar Allah’a ve ahiret gunune inanırlar; iyiliği emreder, kotulukten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte, bunlar salih insanlardandır.” (Âl-i İmran, 114)
Ferdin ve toplumun huzuru icin insanların Hak ve hakikatle irtibatının sağlanması ve korunması, ihmal edilemeyecek kadar onemli bir vazifedir. Bu konuda hic kimse ‘bana ne’ diyemez, dememelidir. Her musluman sorumluluk şuuruyla gucu nisbetinde bu ilahî gorevi yerine getirmelidir. Hic kimse icin bir şey yapamıyorsa dahi evlad u iyali icin caba gostermeli, sozleri kifayetsizse dahi hal hareketiyle, ahlÂk guzelliği ile ornek olmalı, ozendirmelidir.
İyilik ve kotuluk (İslÂmî tabirle maruf ve munker) biri olmayınca diğerinin onun yerini aldığı zıt iki unsurdur. Eğer bir toplumda iyilik ve guzellik yaygın hale gelirse kotulukler gittikce azalır. Aynı şekilde, Allah muhafaza, iyilik azalırsa kotuluk yayılır. Boylece toplumu nice fitneler, fenalıklar kuşatır. Hem dunya hem de ahiret huzuru elden gider. Bu yuzden iyiliği yaymak, kotuluğu ortadan kaldırmak icin gayret sarf etmek lazımdır. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. kotuluğe karşı mucadele etmeyenlerin sonunu şu temsille anlatıyor:
“Bir grup insan bir gemiye binerek topluca deniz yolculuğuna cıkarlar. Oturacakları yer icin aralarında kura cekerler. Herkes yerine yerleştikten sonra iclerinden biri, bulunduğu alt kattaki zemini balta ile delmeye başlar. Ust kattakiler;
– Ne yapıyorsun, dedikleri zaman o;
– Size ne bundan, benim kendi yerim değil mi, istediğimi yaparım! Siz ancak kendi yerinize karışabilirsiniz, der.
Şimdi gemi ahalisinin bu adamın elinden baltayı alması gerekirken, bundan kacınıp;
– Adam sen de, bize ne! O kendi yerinde delik acıyor, şimdilik bir zararı yok, ne yaparsa yapsın, deyip onu haline terk ederlerse cok gecmeden hepsi birden denize batıp helak olup giderler.” (İbnu’l Mubarek, ez-Zuhd, nr. 1060)
Bu hadis-i şerif, birlikte yaşayan iyiler ve kotulerin durumunu veciz bir benzetme ile anlatıyor. Buna gore mucella dinimiz İslÂm, insanları Allah TealÂ’ya ve ebedi saadete kavuşturmak maksadıyla Cenab-ı Mevl tarafından gonderilmiş bir gemi gibidir. Butun insanların bu gemide yerleri vardır. İnsanlardan biri kalkıp da gemiye zarar vermeye başlayınca diğerlerinin o kimseyi uyarıp hem o kişiyi hem kendilerini kotu akıbetten kurtarmaları gerekir. Bizi ilgilendirmediğini sandığımız, yapılmasına goz yumduğumuz bir kotuluk, gun gelir bize ve nesillerimize zarar verir. Aslında zarar verip vermemesi de olcu değildir. Musluman kimse her halukÂrda kotulukten uzak durur ve aynı zamanda kotuluğu engeller. Cenab-ı Mevl muberr kitamız Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyuruyor:
“İcinizden hayra cağıran, iyiliği emredip kotuluğu meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran, 104)
Allah TealÂ, ilk insan Hz. Adem a.s. ile insanlara kulluğu, doğru ve yanlışları oğretti. Ondan sonra da en son peygamber Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’e kadar nice peygamber geldi. Onlar da insanlara doğru yolu gosterdiler, oğrettiler. İman edenler kurtuldu, inkÂr edenler icin ise ayet-i kerimede şoyle buyruluyor:
“Kendilerine apacık deliller geldikten sonra parcalanıp ayrılığa duşenler gibi olmayın. İşte bunlar icin buyuk bir azap vardır.” (Âl-i İmran, 105)
Fahr-i KÂinat Efendimiz s.a.v. bize Kur’an-ı Kerim ve Sunnet-i Seniyye’yi bıraktı. Dort Buyuk Halife ve Ashab-ı Kiram Efendilerimiz de Allah Rasulu s.a.v.’in yuruduğu yolda yuruduler, O’ndan oğrendiklerini sonraki nesillere aktardılar. Allah cumlesinden razı olsun.
Onlardan sonra gelen nesiller de bu yolda yuruduler. İmamlarımız, alimlerimiz, salihlerimiz… Her biri iyiliği yaymak, kotuluğu ortadan kaldırmak icin mucadele ettiler. Oyleki alimlerimizin ilmi, gazilerimizin mucahedesi asırlar boyu iyiliği yaydı, kotuluğu sildi.
Allah dostları da her zaman iyiliği yaymak, kotuluğu engellemek icin gayret sarf ettiler. Âriflerden bir zat “Bizim işimiz cozup bağlamaktır.” buyurur. Kendisine bunun ne demek olduğu sorulduğunda da, kalbi haram arzulardan ve dunyadan cozup Yuce Allah’a bağladıklarını soyler.
Emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-munker yapacak kimse ilk once kendi nefsinden başlamalıdır. Daha kendisine tesir etmeyen nasihatler bir başkasına fayda verebilir mi? Bu yuzden takva sahibi kimselerin tebliğ ve davetleri daha etkilidir. Aslında boyle salih kişilerin varlığı herkes icin bir rahmettir. Allah dostlarının cevresinde insanların toplanmasının, onları ornek alıp kotulukleri terk etmelerinin nedeni budur.
Kendisi uygulamayıp sadece başkalarına nasihat verenlerin anlatımı ve uslubu ne kadar guzel olursa olsun, sozleri kalbe tesir etmez. Bu sebeple buyukler her gun Allah doslarının sozlerinden birkac sayfa okumayı emir buyurmuşlardır. Zira onların sozleri ok gibidir, asırlar oncesinde yaşamış olsalar da, ihlÂs ile sarf ettikleri her bir cumle -Allah’ın izniyle- her zaman iyiliği yaymaya, kotuluğu men etmeye devam eder. İşte bu yuzden emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-munker vazifemizi Allah dostlarının peşinde yuruyerek ifa etmek en sağlıklı yoldur.
Muberra Kitabımız’dan şu ayet-i kerime ile nokta koyalım:
“Allah’a cağıran, iyi iş yapan ve ‘Ben muslumanlardanım’ diyenden daha guzel sozlu olan kimdir?” (Fussilet, 33)
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…
__________________
İyiye Doğru
Dini Bilgiler0 Mesaj
●16 Görüntüleme