Hudeybiye barış antlaşması imzalanınca Peygamber'imiz, İslÂm risaleti acısından Kureyş'ten ve Arap Yarımadası'nın diğer bolgelerinde şirk inancı uzere kalan diğer kabilelerden yana kendini guvenceye almış oldu. Cunku antlaşmanın maddeleri Muslumanların kefesinin ağır basmasını sağlayacak nitelikteydi.
Bunun yanında Muslumanların gucu donanım ve sayı bakımından gittikce artıp gelişiyordu. Bircok insan İslÂm'a yonelmişti. Araplar, onca inadına, azgınlığına ve gucune rağmen Kureyş'in gucunun kırıldığını fark etmişlerdi. İslÂm'ı guc kullanarak ortadan kaldırmaya yonelik plÂnlarının işe yaramadığını gormuşlerdi. Bu yuzden, Kureyş'in barış antlaşmasına imza atması bir tur teslim oluş olarak algılanıyordu.
Geride fitne cıkaran, kargaşaya sebep olan, nifak ve kalleşliği temsil eden bir guc kalmıştı. Medine dışındaki Yahudiler. Peygamber'imiz (s.a.a), dışarıdan destek alarak duşmanca bir tutum icine girebilirler endişesiyle onları surekli kontrol ediyordu. Cunku Yahudilerin tarihi kalleşliğin, antlaşmaları bozmanın ornekleriyle doludur. Bu yuzden Peygamber'imiz (s.a.a) Yahudilerin kalesi konumundaki Hayber uzerine yurumeye karar verdi. Ashabına en kısa surede savaşa hazırlanmalarını emretti. Hazırlıklar tamamlandı ve Peygamber'imiz (s.a.a) Medine'den yola cıktı. Sancağı Ali'ye verdi. Hayber'e doğru durmadan yol aldı. Hayber'e vardıklarında karanlık cokmuştu. Hayber halkı boyle bir olaydan haberdar değildi. Sabah olunca evlerinden cıktıklarında Peygamber'in (s.a.a) ordusunu karşılarında gorduler. Bunun uzerine geri donup kalelerine kapandılar. Peygamber'imiz (s.a.a) kaleyi kuşatma altına aldı ve onları sıkıştırdı. Kalenin cevresinde iki taraf arasında kanlı carpışmalar oldu. Peygamber'imiz (s.a.a) bazı kaleleri ele gecirdi. Kuşatma ve catışmalar bu şekilde yirmi kusur gun kadar surdu. Ama diğer bazı kaleler inatla direniyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) sancağını Ebu Bekir'e vererek onu kalelerin uzerine gonderdi. Ebu Bekir bir sonuc alamadan geri dondu. İkinci gun sancağı Omer'e vererek saldırmasını emretti. O da arkadaşı gibi bir sonuca varmadan geri dondu. Bu arada o arkadaşlarını, arkadaşları da onu korkaklıkla sucluyorlardı. Sancağı kendi elleriyle birine verip de bir sonuc alınmadan geri donulmesi, ya da birini bir hedefe gonderip de onun yenilmiş, bozguna uğramış olarak geri donmesi Peygamber'imize (s.a.a) ağır geldi. Bunun uzerine derin anlamlar iceren, yuce olgulara işaret eden tarihî bir soz soyledi: "Yarın sancağı oyle birine vereceğim ki, o Allah ve Resulu'nu sever, Allah ve Resulu de onu severler. Done done vuruşur, asla duşmana sırt cevirip kacmaz. Allah onun onunu acar. Cebrail sağında ve Mikail de solunda olur."1
Herkes başını kaldırıp boynunu uzattı. Butun herkesin dileği bu sozlerle kendisinin kast edilmiş olmasıydı. Hatta Omer b. Hattab şoyle demişti: "O gunden başka hicbir zaman emirlik istememiştim. O gun bayrağın bana verilmesini temenni etmiştim."2
Gun ağarınca Peygamber'imiz (s.a.a) kalktı ve bayrağın getirilmesini istedi. İnsanlar tutmuş bekliyorlardı. Sonra Ali'yi (a.s) cağırdı. Orada bulunanlar dediler ki: "Ya Resulallah, gozleri ağrıyor." Buyurdu ki: "Onu cağırın." Seleme b. Evka' gitti ve gozleri ağrıdığı icin yurumekte gucluk ceken Ali'nin elinden tutup onu Peygamber'in (s.a.a) yanına getirdi. Ali gozlerini sargı ile bağlamıştı. Resulullah (s.a.a) Ali'nin başını kucağına aldı, sonra eliyle ağzının suyunu alıp onun gozlerine surdu. O anda daha once hic ağrımıyormuş gibi sapasağlam oldu. Sonra Peygamber'imiz (s.a.a) Ali'ye şoyle dua etti: "Allah'ım! Sıcakta ve soğukta ona yardımcı ol." 3
Sonra demir zırhını ona giydirdi ve kendi kılıcı olan Zulfikar'ı beline bağladı, sancağı eline vererek kaleye doğru gonderdi. Ona şu tavsiyede bulundu: "Onların topraklarına varıncaya kadar yola devam et. Sonra onları İslÂm'a davet et ve Musluman olmaları durumunda Allah'ın kendilerinin uzerinde ne gibi haklarının oluşacağını bildir. Nefsimi elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, bir adam senin yol gostericiliğinle hidayete ererse -veya Allah, senin yol gostericiliğinle birini hidayete erdirirse- bu, senin icin kızıl develerinin olmasından daha hayırlıdır."
Seleme şoyle der: Ali yola cıktı. Allah'a yemin ederim ki, seğirterek yuruyordu ve biz de arkasından koşuyorduk. Nihayet sanacağını kalenin dibindeki bir taş yığınının ortasına dikti. Kalenin burcunda bir Yahudî onu fark etti: "Kimsin sen?" dedi. "Ben Ali b. Ebu Talib'im." dedi.
Arkadaşlarına donup şoyle dedi: Musa'ya indirilene andolsun, yenildiniz.4
Daha sonra kaledekilerden bazıları onunla teke tek vuruşmak uzere kalenin dışına cıkmaya başladılar. İlk olarak dışarı cıkan kişi, cesaretiyle nam salmış Merhab'ın kardeşi Haris'ti. Haris'i goren Muslumanlar geri cekildiler. Ali ise yerinden sıcrayıp Haris'in karşısına cıktı. Şiddetli bir vuruşma ve catışma yaşandı. Sonunda Ali (a.s) onu oldurdu. Yahudiler bozguna uğrayarak kaleye geri donduler. Daha sonra Merhab cıktı. Ust uste iki zırh giymiş, iki kılıc kuşanmış ve başına iki sarık birden bağlamıştı. Elinde ise catallı bir mızrak vardı.
O ve Ali birbirlerine karşılıklı olarak birer darbe indirdiler. Ali bir darbe indirdi. Başının uzerine yerleştirdiği taş parcasını ve miğferi parcaladı ve kafasını ikiye ayırdı. Kılıc azı dişlerine kadar batmıştı. Yahudiler savaşcıları Merhab'a olanları gorunce, bozguna uğramış olarak kaleye geri donduler ve kapıları uzerlerine kilitlediler.
Ali (a.s) kapıya yoneldi ve kapıyı acıncaya kadar zorladı. İnsanların coğu kalenin etrafındaki hendeğin obur tarafında bulunuyorlardı ve onunla birlikte karşı tarafa gecmemişlerdi. Ali kalenin kapısını kavradı ve yerinden soktu. Onu hendeğin uzerine bir kopru gibi yerleştirdi. Ardından Muslumanlar kapının uzerinden karşı tarafa gectiler. Kaleyi ele gecirip sayısız ganimetler elde ettiler. 5
Rivayet edilir ki, daha sonra, Ali'nin tek başına yerinden sokup kopru gibi hendeğin uzerine koyduğu bu kapıyı yerinden oynatmak icin birkac kişi uğraşmışlarsa da kapıyı yerinden oynatamamışlar.
İbn-i Amr şoyle der: Biz, yuce Allah'ın Hayber'i Ali (a.s) aracılığıyla bize acmasına şaşırmadık. Ama Ali'nin tek başına kale kapısını yerinden sokmesine, kapıyı kırk zira arkaya doğru fırlatmasına şaşırdık. Nitekim kırk kişi birden kapıyı yerinden oynatmak icin uğraştıysalar da başaramadılar. Bu olay Peygamber'imize (s.a.a) haber verilince, şoyle buyurdu: "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ona kırk tane melek yardım ediyordu."
Rivayete gore Emir'ul-Muminin (a.s) Sehl b. Huneyf'e gonderdiği bir mektupta şoyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki, Hayber kalesinin kapısını yerinden sokmem, sonra onu kırk zira arkaya doğru fırlatmam bedenimin gucuyle ve beslenmenin bana verdiği hareket kabiliyetiyle gercekleştirmedim. BilÂkis beni, melekûtî bir guc ve nefsimi aydınlatan rabbimden gelen bir nurla bunu gercekleştirdim. Benim Ahmed (Hz. Peygamber) karşısındaki konumum, ışığın ışık karşısındaki konumu gibiydi."6
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
1-Tarih-i Taberî, 2 / 300; Tarih-u Dimaşk, İbn-i Asakir 1 / 166, Tercumet'ul-İmam Ali; Tezkiret'ul-Havass, İbn-i Cevzi el-Hanefî, 32; Sîret'ul-Halebiye 3 / 37
2- Tezkiret'ul-Havass, s.32
3- Tarih-i Taberî, 2 / 301; el-KÂmil, İbn-i Esir, 2 / 220; Feraid'us-Simtayn, 1 / 264
4- A'yan'uş-Şia, 1 / 401
5- Tarih-i Taberî, 2 / 103; el-İrşad, Şeyh Mufid, s.114 bol. 31, bap: 2; Bihar'ul-Envar, 21 / 16
6- el-Emali, Şeyh Saduk, hadis: 10
__________________
Hayber Savaşı'nda Ali (a.s)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Hayber Savaşı'nda Ali (a.s)