Musluman Herkese Tebliğ Yapmakla Yukumludur

Musluman neden herkese tebliğ yapmakla yukumludur?


Peygamberler kimlere ve nasıl tebliğ yapmışlardır?


Musluman ahlaki ve tavır bozukluğu icinde olanları, dinsizleri, materyalistleri, ateistleri ve Yuce Allah’ın varlığına iman eden, peygamberlere inanan, Allah’ın gondermiş olduğu kitaplara uyan Kitap Ehli’ni hakka davet etmekle yukumludur. Allah Muslumanlara inancı, fikri, giyimi, yaşam tarzı ne olursa olsun herkese karşı şefkat gostermelerini onları koruyup kollamalarını, nezaketli, anlayışlı ve guzel bir uslupla onları İslam’a davet etmelerini emretmiştir. Bu Allah’ın Kuran’da Muslumanlara farz kıldığı hukumlerden biridir. Bu nedenle her Musluman iyiliği emredip kotulukten men etmek, insanları doğru yola davet etmek ve İslam ahlakının yeryuzune hakim olması icin gayret etmekle yukumludur.


Konuyla ilgili ayetler şoyledir: Sizden; hayra cağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kotulukten (munkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)


Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rukû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kotulukten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen (butun) mu’minleri mujdele. (Tevbe Suresi, 112)


Kitap Ehline Tebliğ


Muslumanların doğruyu gostermekle, Allah Katında hak din olan İslam’a davet etmekle yukumlu oldukları bir topluluk Kitap Ehli’dir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu yukumluluğun yerine getirilmesi icin de Kitap Ehli’yle sosyal ilişki icinde olunması gerektiği acıktır.



Kitap Ehli’ni oncelikle “Allah birdir” demeye davet etmek gerekir



Allah Kuran’da Muslumanların Kitap Ehli’ne karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini acıklarken onlara nasıl tebliğ yapılması gerektiğini de bildirmiştir. Allah’ın hukmune gore Muslumanlar Kitap Ehli’ni oncelikli olarak “Bir olan Allah’a imana” yani tevhid inancına davet etmelidir.


De ki: “EY KİTAP EHLİ, BİZİMLE SİZİN ARANIZDA MUŞTEREK (OLAN) BİR KELİMEYE (TEVHİDE) GELİN. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hicbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yuz cevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gercekten Muslumanlarız.” (Al-i İmran Suresi, 64)


Allah’ın Kuran’da Kitap Ehli’nin “Allah birdir” demeye davet edilmesini bildirmesinin onemli hikmetlerinden biri de, Rabbimizin onların “LailaheillAllah” demelerini beğendiğini gostermesidir. Kitap Ehli “LailaheillAllah” dediği vakit, Allah’a bir olarak iman ettiğini, Allah’a derin bir saygı ve sevgiyle bağlandığını ifade etmiş olur, ki bu cok onemli ve hayati bir husustur.



Kitap Ehli gercek İsevi ve gercek Musevi olmak icin Muhammedi olmalı, Kuran’a uymalıdır



Kitap Ehli’nin Allah’ın birliğine iman edip, “LailaheillAllah” demesi kuşkusuz cok değerli bir guzelliktir. Ama Allah Katında din İslam’dır. LailaheillAllah” diyerek Allah’ı sevdiğini, Allah’ı dost edindiğini ifade eden Kitap Ehli’nin, Allah’ın da onları sevmesi ve dost edinmesi icin, mutlaka “Muhammeden Resulullah” da demesi ve Kuran’a tabi olması şarttır. Muslumanlar Kitap Ehli’nin once, “Allah birdir” demesine vesile olduktan sonra, bu defa onları Hz. Muhammed (sav)’in son hak peygamber ve Kuran’ın son hak kitap olduğuna iman etmeye ve Kuran’ı yaşamaya davet etmekle yukumludurler. Bu nedenle, eğer Kitap Ehli Allah’ın bu mubarek peygamberlerine indirdiği hak dine Allah Katındaki haliyle tabi olmak, Hz. Musa (as) donemindeki salih bir Musevi, Hz. İsa (as) donemindeki gibi salih bir İsevi olmak istiyorsa aynı zamanda Muhammedi olmalı ve Kuran’a uymalıdırlar. Allah Kuran’da peygamberlerin ayırt edilmemesi gerektiğini emretmiştir. Nasıl ki bir Musluman Hz. Muhammed (sav)’e inanıyorum, ama Hz. İbrahim (as)’ı reddediyorum dediğinde dinden cıkarsa, İsevi ve Musevilerin de Hz. Muhammed (sav)’in Allah’ın peygamberi olduğunu kabul etmeleri ve onu candan sevmeleri gerekir. Bu onların Hz. Musa (as)’ı ve Hz. İsa (as)’ı gozardı ettikleri, artık onları sevmedikleri anlamına gelmez. Tam tersine bu mubarek peygamberleri tam Allah’ın istediği gibi, tam Allah’ın razı olacağı şekilde sevmelerine vesile olur. Hz. Musa (as)’a daha yakın, Hz. İsa (as)’a daha yakın olmalarını, onları daha doğru anlamalarını, onlara tam anlamıyla bağlanmalarını sağlar.


Bu acık gerceğe rağmen eğer Kitap Ehli’nden bazı kimseler, kendi duşuncelerinde ve kendi inanclarında kalmak isterlerse, bu durumda Muslumanlar onlara asla zorla dinlerini değiştirtemez, onlara baskı uygulayamazlar. Muslumanların soyleyeceği soz, Allah’ın Kuran’da bildirdiği uzere, tum insanlara olduğu gibi Kitap Ehli’ne de, “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kafirun Suresi, 6) demektir.


Ateist Darwinist Ve Komunistlere Tebliğ


Kuran’ın hicbir ayetinde inancsızlığı veya farklı inanca sahip olmasından dolayı bir kişiye yonelik duşmanca bir tutum icinde olmayı, onlara karşı amansız bir nefret duymayı telkin eden bir ifade yoktur. Boyle bir duşunce Kuran’a ve sunnete uygun değildir. Musluman hangi ırk ve toplumdan olursa olsun, Allah’a ve dinine savaş acmış olanlara karşı haklı bir buğz duyar. Ama bu buğz Muslumanı onlara karşı adaletsiz, anlayışız ve zalimane bir tavır almaya asla yoneltmez. Nitekim Allah Kuran’da, “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah icin, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şuphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide Suresi, 8) buyurmuştur.


Ustelik Muslumanlar kendilerine karşı olan muşriklerden birini dahi, kendilerinden eman istediğinde korumak ve kollamakla mukelleftirler.


Eğer muşriklerden biri, senden ‘eman isterse’, ona eman ver; oyle ki Allah’ın sozunu dinlemiş olsun, sonra onu ‘guvenlik icinde olacağı yere ulaştır’... (Tevbe Suresi, 6)


Musluman bu derece titizlikle koruyup kollaması emredilen, farklı duşunce ve inanca sahip kişilere dini tebliğ ederken iki onemli temel uzerinde durmalıdır:



Allah’ın Tanıtılması



Ateist, Darwinist ve komunistler acıkca Allah’ın varlığını inkar eder (Allah’ı tenzih ederiz), Kuran ayetlerine karşı mucadele yuruturler. Bu kişiler inkarlarına materyalist felsefe ya da evrim teorisi gibi sozde dayanaklar bularak, bu inkarlarını ideolojik bir zemine oturturlar. Kendilerini “modern, aydın, cağdaş, bilimsel, entelektuel” gibi insanları etkileyebileceklerini duşundukleri sıfatlarla tanıtan ve inkar etmekle, “şahsiyet” kazandıklarını sanan bu kimselerin, gercekte ise, son derece acık olan Allah’ın varlığını gorup kavrayamayacak kadar akılları kapanmıştır.


İşte bu kişilere yapılacak tebliğde bu nedenle Allah’ın varlığının delilleri anlatılmalı ve batıl inanclarla orulmuş zihinlerinin gercekleri gorebilecek hale gelebilmesi icin uğraşılmalıdır. Ancak inkarlarını ideolojik bir zemine oturtmuş olanlar icin, oncelikle bu ideolojilerinin dayanaklarının curutulmesi gerekir. Bu kişilerin koru korune ve cahilce inandıkları evrim teorisi, bilimsellikten uzak olduğunun anlatılması ve kendi icindeki celişki ve acmazlar ortaya konarak yıkılabilir. Kişi, inandığı sistemin gercekte bir aldatmaca olduğunu gormelidir. Daha sonra, bu batıl fikirler ile duşunme yeteneklerini kaybetmiş, muhakemeleri yok edilmiş olan kişiler, belki de hayatlarında ilk kez Kuran’da kastedilen anlamda duşunmeye davet edilmelidir. Yıllardır yedikleri meyvanın, ictikleri suyun, soludukları havanın nasıl olup da var olduğu konusunda duşunmeye zorlanmaları ve sahip oldukları bedenleri, gozleri, kulakları ve kalplerinin nasıl var olduğu, bunları kimin yarattığı hakkında duşunmeye teşvik edilmeleri sağlanmalıdır. Kuran’da bircok ayette, insana duşunmesi icin yol gosterilir ve neleri duşunmesi gerektiği de sık sık vurgulanır. Orneğin Vakıa Suresi’nde Allah şu konuların duşunulmesini bildirmiştir:


Şimdi (rahimlere) dokmekte olduğunuz meniyi gordunuz mu? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa Yaratıcı Biz miyiz? Sizin aranızda olumu takdir eden Biziz ve Bizim onumuze gecilmiş değildir; (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama oğut alıp-duşunmeniz gerekmez mi? Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gordunuz mu? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gercekten onu bir ot kırıntısı kılardık; boylelikle şaşar-kalırdınız. (Şoyle de sızlanırdınız “Doğrusu biz, ağır bir borc altına girip-zorlandık.” “Hayır, biz busbutun yoksun bırakıldık.” Şimdi siz, icmekte olduğunuz suyu gordunuz mu? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şukretmeniz gerekmez mi? Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gordunuz mu? Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz? Biz onu hem bir oğut ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. Şu halde buyuk Rabbini ismiyle tesbih et. (Vakıa Suresi, 58-74)


Ahiretin Hatırlatılması



Ateist, Darwinist ve komunistlerin en buyuk imani sorunlarından biri, ahirete inanmamaları ya da ahiretin varlığına olan inanclarındaki eksikliktir. Kendileri inanmadıkları gibi, diğer kişilerin de olum konusunda kendilerini bir nevi teselli etmek icin bunu “uydurduklarını”(Allah’ı tenzih ederiz) iddia ederler.


Soz konusu kişilerin ahiretten kuşku icinde olduklarının en buyuk gostergesi, olum hakkında konuşulduğunda ya da bir yakınları olduğunde gosterdikleri tutumdur. Bu kişiler olum hakkında konuşulmasından hic hoşlanmaz, olum konusu acıldığında hemen kapatmak ya da başka bir konuya gecmek isterler, yakınlarını kaybettiklerinde ise derin bir uzuntu yaşarlar. Ahirete kesin bir bicimde inanan bir insan ise tam tersine olum karşısında uzuntu duymaz. Hayatı Allah vermiştir ve yine O geri alır. Sonsuz ahiret hayatına inanan bir kimse icin olum uzulecek bir konu değildir.


Ateist, Darwinist ve komunistlerin bu buyuk gerceğin farkına varması, elbette ki hayati oneme sahiptir. Cunku ahiret Allah’ın varlığı ile birlikte, imanın en temel iki konusundan biridir. Tebliğ yapılan kişiye, Kuran ayetlerine dayanarak acık ve etkileyici bir Kuran tasviri yapılmalı, mahşer gunu, hesap, cennet ve cehennem ayrıntılarıyla acıklanmalıdır. Bu kişi yaptığı her işi Yuce Rabbimiz Allah’ın gorup bildiğini, herşeyin gorevli melekler tarafından zapta gecirildiğini anlamalı, ahirette dunyada yaptığı her işten, hatta aklından gecirdiği her duşunceden de sorumlu olacağının bilincinde olmalıdır.




Bağnazlar Nedeniyle İslam Dinini Yanliş Taniyan Bu Nedenle Dini Yaşamanin Ozgurluklerini Kisitladiğini Duşunen Kişilere Yapilan Tebliğ


İnsan hayatının cok onemli bir parcası olan, kişilerin hayat kalitesini yukselten ozgurluk, insana Allah’ın verdiği bir nimettir. Din ahlakını bilmeyen, ozellikle de İslam’ı tanımayan veya yanlış kaynaklardan ve orneklerden İslam hakkında bilgi edinen kimi insanların ise, bu konuda bircok onyargısı, yanlış kanaati olmaktadır. Bu insanlar, hicbir doğruluğu olmadığı halde, İslam’ın yaşam alanlarını kısıtlayacağını, ozgurluklerini engelleyeceğini, duşuncelerini kontrol altına alacağını, sanatı ve bilimi sınırlandıracağını sanmaktadırlar. Bu yanlış duşuncede olan kişilere İslam dininin insanlara duşunce, ibadet ve ifade ozgurluğu sağlayan, insanların her turlu hakkını koruma altına alan ve daha da onemlisi insanlara gercek ozgurluğu sunan bir din olduğu anlatılmalıdır.


Şu gerceğin cok iyi anlatılması onemlidir: Allah insanlara kolaylık, rahatlık, mutluluk ve neşe diler. Allah kullarına zulmedici değildir. Allah’ın emri olan din de insanlara en huzurlu, en mutlu, en guvenli, en asil, en kaliteli, en rahat, en zevkli yaşamın nasıl olacağını gosterir. Dinde baskı yoktur. Dinde zorlama yoktur. Bir insan Allah’ın varlığını ve birliğini, aklıyla, vicdanıyla gorerek iman eder ve din ahlakını yaşar. Din bir gonul kabuludur. Her Musluman Kuran ahlakının gereği olarak insanlara doğru yolu gostermekle, onları iyiliğe davet etmekle ve kotulukten men etmekle yukumludur. Ama bu hicbir zaman bir insanı kendisi gibi duşunmeye, kendisi gibi yaşamaya, kendisi gibi davranmaya, kendisi gibi giyinmeye mecbur etmek anlamına gelmez. Musluman doğruyu gosterir, secimi karşısındaki kişiye bırakır. Bu Allah’ın Kuran’da bildirdiği hukumdur.



Peygamberler Tarih Boyunca Allah’in Emri Gereği Toplumun Her Kesimine Tebliğ Yapmişlardir



Allah’ın tum peygamberleri, elcileri ve salih muminlerin hepsi Allah’ın emrini eksiksiz yerine getirmişler, yaşadıkları devirde toplumun her kesimine tebliğ yapmışlardır. Tebliğ yaparken hicbir zaman, “şu konumdaki insana din anlatılmaz”, “şu ırktan, şu duşunceden, şu dinden insan doğru yola davet edilmez”, “kıyafeti boyle olanla konuşulmaz” gibi bir duşunce icinde olmamış, hicbir ayırım yapmadan herkesi Allah’ın hak dinine cağırmışlardır. Peygamberimiz (sav) Mekkeli muşriklere, Ebu Cehil’e, Ebu Leheb’e, Hac mevsiminde kurulan panayırlara gelen tum kabile ve ziyaretcilere, Hristiyan ve Musevi topluluklara tebliğ yapmıştır. Karşısındaki insanların toplum icindeki konumlarına, İslam’a bakış acılarına, duşuncelerine, yaşam stillerine, ahlaki yapılarına, kıyafetlerine gore ayrım yapmadan, defalarca, cok ceşitli ve hikmetli yontemler ve usluplar kullanarak onları Bir olan Allah’a imana cağırmıştır. Bu kişiyle konuşulmaz, şu kişiye tebliğ yapılmaz gibi bir tutum icinde olmamıştır.


Hz. İbrahim (as) devrinin en azgın, en gaddar, en zalim insanı olan Nemrud’a Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmıştır. Hz. Musa (as), devrin Muslumanları olan İsrailoğulları’nın erkek cocuklarını boğazlayan, onlara akıl almaz işkenceler yapan Firavun’a gidip onu Allah’ın dinine tabi olmaya cağırmıştır. Ve bunu yaparken, Allah Hz. Musa (as)’a Firavun’a “yumuşak soz” soylemesini emretmiştir:


“İkiniz Firavun’a gidin, cunku o, azmış bulunuyor.”


“Ona yumuşak soz soyleyin, umulur ki oğut alıp-duşunur veya ici titrer-korkar.”


Dediler ki: “Rabbimiz, gercekten, onun bize karşı ‘taşkın bir tutum takınmasından’ ya da ‘azgın davranmasından’ korkuyoruz.”


Dedi ki: “Korkmayın, cunku Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve goruyorum.” (Taha Suresi, 43-46)


Gorulduğu gibi Allah Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)’ı o devrin en ahlaksız, en sapkın, en şedid, İslam’a en duşman kişisine tebliğ yapmaya gondermiştir. Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as), donemin dinsizlik ve ahlaksızlık merkezi olan Firavun’un sarayına giderek ona tebliğ yapmışlardır. Ustelik Allah, Firavun gibi din duşmanı birine bile “yumuşak soz” soylemelerini emretmiştir.


Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu kıssadan da acıkca anlaşıldığı uzere Muslumanlar her kesimden insana tebliğ yapmakla mukelleftirler. Ve bu tebliği yaparken, son derece nezaketli, sevecen, şefkatli ve sabırlı bir uslup kullanmakla yukumludurler. İslam’da katı, bağnaz, kaba bir uslup yoktur. Koşullar ne olursa olsun, karşıdaki kişi kim olursa olsun Musluman guzellikle, sevgiyle, şefkatle dini anlatmakla emrolunmuştur. Muslumanın yapması gereken Allah’ın Kuran’da bildirdiği şekilde dini anlatmak ve hidayeti verecek olanın Allah olduğunu bilerek kimseye karşı zor ve baskı uygulamadan, doğruyu gostermektir.


İslam Dininde Zorlama Yoktur, Her Kişi İbadetinde Ve İnancinda Ozgurdur


Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şuphesiz, doğruluk (ruşd) sapıklıktan apacık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)


İslam dini, guzellik ve sevgi dinidir. İslam dinini yaşayan insanlar, bu guzel dinin ozunu ve derinliğini gordukleri icin, Allah’a derin imanlarından dolayı bir heyecan ve şevk icinde olurlar. Bu, bir gonul kabuludur. İslam’a olan bağlılığın kaynağı Allah’a olan aşktır. Bir Musluman, Allah’a olan aşkı sebebiyle namaz kılar, Allah’a olan aşkından dolayı ibadetlerini yerine getirir ve Kuran’a gore yaşar. Allah, Kuran’da Muslumanların bu ozelliğini “gonulden Allah’a yonelenler”, “gonulden katıksız bağlılar” ifadeleriyle haber vermiştir.


İslam’ın tebliğ edilmesi ve sunduğu guzel ahlakın tanıtılması her Muslumanın uzerine duşen farzdır. Fakat bu, Kuran’ın hukmune gore, asla baskı yoluyla gercekleşemez. Kuran, Hıristiyanlara, Musevilere, Budistlere, ateistlere komunistlere, cahilliği yuzunden İslam dinini yaşamaktan korkanlara tebliğ edilir, fakat bu kişiler eğer kendi dinlerini ve inanclarını yaşamakta ısrar ederlerse, artık Kuran’a gore, onlara yonelik bir zorlama soz konusu olamaz. İşte bu sebeple Allah, “dinde zorlama (ve baskı) yoktur” şeklinde bildirerek imanın bir sevgi ve gonul birlikteliği şeklinde olması gerektiğini haber vermiştir. Baskı altında Muslumanlık, İslam dininde yasaklanmıştır.


Kuran’da bildirilen acık hukumleri goz ardı eden, Peygamberimiz (sav)’in hayatını gormezden gelen, bağnaz, katı yurekli, ayete ve hadise değil hurafeye uyan bazı kimseler, Allah’ın tum Kitap Ehli’ni, ateistleri, komunistleri, Budistleri ve cahilliğinden dolayı dinin hukumlerini yerine getiremeyen kişilerin lanetlediğini iddia ederler. Bu nedenle sozkonusu kişilere tebliğ yapılamayacağı yonunde sapkın bir inanca sahiptirler. Ve bu sapkın inanclarını yayarak, bu kişiler ile Muslumanlar arasına kin ve nefret tohumları ekmeye calışmakta, kavgayı, catışmayı, savaşı ve kan dokuculuğu teşvik etmektedirler. Elbette Allah’ın Kuran’da inanc bozukluklarını, tavır ve ahlak bozukluklarını bildirdiği bir gercektir. Yaptıkları cirkin davranışlardan ve yanlışlardan dolayı bu davranış icinde olan kişileri yerdiğini, kınadığını ve bu tutumlarından razı olmadığını da bildirmiştir. Ancak Muslumanın bu kişilere karşı tutumu şefkatli, anlayışlı ve nezaketli bir uslup kullanmaktır. Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve her Muslumanı sorumlu kıldığı tebliğ yontemini kullanmak ve “Emri bil Maruf Nehyi anil Munker” yani “iyiliği emredip kotulukten sakındırma” gorevini yerine getirmektir.
(makale harun yahya)

__________________