“MURŞİD”

(AYDINLATAN)




MURŞİD, KURÂN’DIR!


Bir safsata dolaşıyor ortada;

”Murşidi olmayanın murşidi şeytan’tır!”

Evet,doğru..Yalnız, MURŞİD KUR’ÂN ‘DIR!

Eğer murşidin Kur’Ân değilse-“Murşid”=aydınlatan demektir-seni aydınlatan bilgi kaynağı Kur’Ân değilse, sen vehmine -hayaline -kendi duşuncende -tasavvurunda yarattıklarına tÂbi olursun, bunun sonucunda da gerekenleri yapmadığı icin helÂk olursun, demektir bunun manÂsı!

Bizler Kur’Ân ‘dan oğrendiklerimizi-anlayabildiğimiz kadarını sizlerle paylaşırız.

”Bizler dediğimiz kim?

Yani kendini merakı dolayısıyla bu konuya vermiş-bu konuda birtakım calışmalar yapan kişiler,bizler!

”Bizler” kelimesi;şu işin bir okuluna girelim-bu işin eğitimini yapılım -bu işten iyi para kazanalım deyip de bu konuyla ilgilenenler değil,meslek olarak dinle ilgilenenler değil,profesyonel olarak para kazanmak icin dinle ilgilenmeyi secenler değil!

MevlÂna para kazanmak icin dinle ilgilenmeyi secmedi!

Yunus para kazanmak icin dinle ilgilenmeyi secmedi.

Hacı BektÂş-ı Veli para kazanmak icin dinle ilgilenme yolunu secmedi!

Allah’ın ilmini fıtri kabiliyeti ve istidadı dolayısıyla araştırıp onu insanlarla karşılıksız olarak paylaşma yoluna gidenleri kastediyorum,”ben”-“bizler” kelimesiyle!



Koyundeki Bilgeye ulaşıp sormuşlar....

— Ustad, "murşidi olmayanın murşidi şeytandır" deniyor... Ne dersin sen? Murşidimiz yoksa, illÂki biz şeytana mı tÂbiyiz?

— Siz bu acıklamayı, gidip bir murşid bulup ona tÂbi olmak diye anlıyorsunuz, değil mi?

— Evet Ustad... Başka nasıl anlayabiliriz ki?

— “Murşid” isminin mÂnÂsı “aydınlatan” anlamındadır. Once bunu iyi anlayın!

Kur’Ân, cehÂleti “karanlık”la, ilmi ise “nur” kelimesiyle sembolleştirmiştir.

Yani, senin cehÂlet karanlığının aydınlatılması işini yapana “murşid” denmiştir. “İrşad etme” = “aydınlatma”dır...



VEHMİNE TÂBİ OLANIN MURŞİDİ İSE

ŞEYTANDIR!


Şimdi diğer taraftan farkedelim ki... Karanlıkta kalmış, onunu, yolunu, geleceğini goremeyen adam ne yapar? Elbette “ZAN” uzere hareket ederek bir tarafa yonelir.

Hatırla ki, Kur'Ân daima “ZAN” uzere hareket etmeyi yermiştir. İnsanların gercek ve yakîn uzere hareket etmelerini onermiştir.

“ZAN”nın kokeninde ise “VEHİM” vardır!

“Vehim” ise insanın ilim-akıl-mantık doğrultusundan sapıp, “ZAN” uzere DUYGULARI, şartlanmaları ve buna dayanan değer yargılarıyla hareket etmesine yol acar...

“VEHME” tÂbi olmanın Kur'an’daki anlatım veya tÂbiri “ŞEYTÂNİYET”e tÂbi olmaktır.

Şeytan diye bir kavim yoktur; “şeytanlaşmış” cin kavmi vardır. Bu yuzden “ŞEYTÂNİYETE BURUNMUŞ” cin ve insan topluluğundan bahsedilir ki, Kur’Ân’da bundan sakınmamızı tavsiye eder.

İnsanın aklı durur, mantığı zayıflarsa, artık ilmin gereğini değil; bedensel durtulerinin ve duygularının gereğini “VEHMİNİN” oluşturduğu bir şekilde acığa cıkan “ZAN”larına gore ortaya koyar... Ki, bu da onun “Murşidinin şeytan olması” benzetmesiyle anlatılır.

İlim-akıl-mantık cizgisini bırakarak bedensel durtuler ve duygular yolunda davranışlar ortaya koyan kişi, şeytanı murşid edindiği icin de helÂk olur!

“ALLAH” icin harcayamadığı varlığını bedensel durtuleri ve duygular doğrultusunda harcayanlar, elbette ki bunun sonucunda husrana uğrayacaklardır.

Ebu-Cehil de Hazreti Muhammed’i tanıyor, hemen hergun O’nu goruyordu; ama O’nun getirdiklerine tÂbi olmadığı icin; “vehim” ve “zan”nı terkedip yani “şeytana tÂbi olmayı” bırakıp, Rasûl’un getirdiği ilim-akıl-iman cizgisine girmediği icin husrana uğramıştır.

Demek ki, “HEVÂSINI İLÂH EDİNEN”, bedensel durtuleri ve duyguları doğrultusunda hareket edenler, kimi tanımış olurlarsa olsunlar, sonucta husrana uğrayacaklardır, “şeytÂniyet”e tÂbi oldukları icin...

Bilmem yeterince acık oldu mu?



“BAŞ OLMA” HEVESİNDEN GECEMEMİŞ OLANLARIN

TASAVVUF ONDERLİKLERİ


“Baş olma” hevesinden gecememiş olanların tasavvuf onderlikleri, tabiatının sigara arzusunu terk edemeyen şeyhlerinki gibidir... Onların alÂmeti, kendi muntesibi olmayanları suclamak ve aşağılamaktır!.

Kendine bağlı olmayanlara gayrı gozuyle bakarak; onları, kendine bağlanmadıkca ayrı gorup, onların dedikodularını yapan takım başları, celik comak oyunlarına devam etsinler!. Bunun farkına varmayan muntesipleri de, onların Âkıbetine mustahak olurlar elbette.

Akıllı olan, ayırımcılığın olduğu hicbir takım ve grupta yer almaz!

İman ehlinin dedikodusunu yapan bizden değildir!.

Benliğini terk etmiş olan zÂtta dedikodu ve gıybet kesinlikle olmaz!.

Orijin varken kopya cevresinde toplananlar, kopyanın kopyası olmaktan oteye gecemezler!.

Orijin yalnızca “Allah Rasûlu”dur!.



MEHDİLER COĞALDIĞINDA(!) İMAN SAHİPLERİ NE YAPMALI?


“Âhir zaman”sa bu yaşadığımız devir; depremler artacak ve sıklaşacak; mehdi(?)ler coğalacak; cinler(UFO) yeryuzunde gorulur hÂle gelecek; tanrı olduğunu iddia edecek varlıklar seyredilecektir.

Ne mutlu o iman sahiplerine ki...

Âlemlere rahmet olan Allah Rasulu'nun uyarılarını dikkate alarak aldatıcılara kanmaz; Kur’Ân esaslarını “Kur’Ân'ın ruhu”na gore değerlendirerek yaşamına yon verir. Gecici dunya menfaatleri icin dunya kavgasına girmez!



UZAKTAN KONTROL İLE KİMSE TERBİYE EDİLEMEZ!


HayÂli kavramlardan arınınız!… Uzaklardan bir kontrol ile kimse elini oynatasıya terbiye edilemez!…

Duyguların- yanlış değerlendirmelerin uzaktan hokus-pokusla duzeltilebileceği, ancak gercekleşmesi mumkun olmayan bir hayÂldir!

Yaşam biciminizin ve davranışlarınızdaki yanlışların kontrolu, asla mumkun değildir. Bunu ancak ilminiz kadarıyla siz başarabilirsiniz!.



TÂBİ OLUNACAK TEK ZÂT,

RASÛLLLAH’TIR!


Butun insanlar her dalda birbirlerinden yararlanırlar ama tÂbi olunacak tek zÂt, Rasùlullah' tır!.



SADECE KURÂN’A MURİD OLUN!


Deriz ki;

“Siz sadece, Efendimizi ornek alınız; ve KUR’ÂN ’I MURŞİD kabul ederek, O’na murid olunuz! Cunku Kur’Ân, sizi, sadece Efendimize tÂbi olmakla, mukellef kılmıştır!”

Eğer, kendi kendine bir şeyler yapamıyorsan, bir bileni, bir oze ermişi ara!

Ceşme senin ayağına gelmez, susadıysan, sen ceşmeyi ara ve ona git! O sana yol gosterir!

“BİZ DUNYANIN SEMÂSINI YILDIZLARLA DONATTIK VE BUTUN ŞEYTANLARDAN KORUDUK.” (37-6/7)

Bilenler, oze ermişler, gokteki yıldızlar misÂlidir... Tefekkur semÂsının yıldızlarıdır onlar!

Onlar artık şeytanlardan, butun menfaat duygularından, kotu duşuncelerden sıyrılmış, cinlerin dahi ulaşamayacağı mertebelere yerleşmişlerdir. Allah dostlarından, korunmuşlardan olmuşlardır.

Artık sen, onlardan biriyle yolunu doğrult.!

“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR.” (16-16)

Duymadın mı Efendimizin sozunu;

«Ashabım gokteki yıldızlar misÂlidir; hangisine uyarsanız hidÂyeti bulursunuz!»

buyurduğunu.

Oyle ise, sen, o gercek yolu kendin bulamıyorsan, bu yıldızlarla bul. Onlardan sual et bilmediklerini.

Rehberin, Efendimiz; MURŞİDİN, KUR’ÂN, rÂbıtan, ZÂt-ı Hak olsun!

Bil ki, hic bir fÂnî murşid olamaz ve değildir!

O kişilerin her biri, en ziyade, Efendimizin vÂrisleridir.... Varislere ise, ancak o kişilikde olanlar kalabilir. Oyle ise;

“RASÛLUN UZERİNDE TEBLİĞDEN BAŞKA VAZİFE YOKTUR.”(5-99)

Âyetinde bulunduğu gibi; -ki bu gerceği Muhyiddini A’rabî (selÂm ona) de Fusus nÂm kitabında belirtmiştir- sadece tebliğciden, ikaz ediciden, mujdeleyiciden, şahidden başka bir şey değilken; kimin haddinedir , şeyhlik, murşidlik iddiasına kalkışmak!

Kur’Ân ’da, kendisine “murşid” diye hitap edilmemiş; “murşidim dememiş” Efendimiz onumuzde dururken; bazı kişilerin boyle bir davaya kalkışmaları, elbette ki, bir hikmettir!

Ne hayrettir, ve ne hikmettir, ki daha “nefs”lerini tanımamış; sigarayı bile terkedememiş kişiler, GERCEK MURŞİD KUR’ÂN’ın, vasfını uzerlerine alıyor, kendilerini O’nun yerine koyuyorlar!

Bir zaman ki, baykuşlar guneşi tarif ediyor!

Fakat, şurası bilinsin ki, vakit tamam olmuş, yolların birleşmesi zamanı gelmiştir!

Yakın bir zamanda, «YA EYYUHEL MUDDESİR» Âyetinin işaret ettiği tecellinin ortusu kaldırılacak, iddia sahibi kişiler, kendilerini tanıyacaklardır.

Bize musaade, ancak bu kadardır bugun icin! Rab gerceği ortaya cıkartıcıdır.

Muhterem kişi,

İşte butun bunlardan dolayıdır ki; bilenleri, oze ermişleri bul ve onlardan sor; fakat kimseye bağlanma!

Efendimiz, Hz. Muhammed AleyhisselÂm’ı, Efendi bil kendine; bağlan O’nun ruhaniyetine, MURŞİDİN, KUR’ÂN; Dostun da “ALLAH” olsun!

Bil ki veren, verdirten hep O’dur!

Rab diler bir şey verirse, kimse mÂni olamaz... Rab sana bir şeyi nasib etmedi ise de, butun yaradılmışlar bir araya gelse onu sana veremezler!

Eğer verir derlerse, zaten o nasibindedir de ondan deriz... Vermem de deselerdi, o gene seni bulacaktı! Cunku, her verilen şey dahi, bir tecelli olduğu icin; sende zuhur edecek tecelliler tamama ermeden, sen olmezsin. Artık idrake calış bunu!



MURŞİDE BAĞLANMAK, İLME BAĞLANMAKTIR!


“Tarikata girip şeyhe bağlanma” denen olay bugunku uygulamada gorulen taklitci zihniyet uygulaması değildir!

“Şeyhe bağlanmak” demek şudur:

Orijinal adı “şeyh”in, "murşid"dir... Bu kelimenin anlamı ise, "aydınlatan" demektir! Aydınlanma ise, asla taklit ile olmayıp, yanlızca tahkik ile gercekleşir...

“Kişinin bir murşide bağlanması” demek, o kişinin kendisini aydınlatacak bir fÂniyi bulup, onun kendisine tutacağı ilim ışığına perdesini kapatmaması demektir...

“Murşide bağlanmak”, ilme bağlanmaktır, orijinal anlamıyla; ki, ilmin elde edilmesi de ancak, araştırma, soruşturma, hakikatı arayıp bulma şeklinde gercekleşir...

Bugunku tarikat uygulamalarıyla, gercek murşid - tÂlip uygulamasının isim benzerliğinden başka uyar tarafı yoktur kanaatime gore!

Teslimiyet, koru korune denileni yap diye anlaşılıyor ki gunumuzde, bana gore bu anlayış da yanlıştır... İnsan beynini, aklını, en geniş şekilde kullanarak ancak hedefine varabilir...

“Teslimiyet” demek; kişinin kendisini İLME, İRFANA teslim etmesi demektir... Ayakkabı boyayıp, havlu tutmak demek değil; anlayışındayım...

Bilgiden istifade etmek ayrı şeydir, tÂbi olmak ayrı şey... Butun insanlar her dalda birbirlerinden yararlanırlar ama tÂbi olunacak tek ZÂt Rasûlullah'tır!

Ben tahkike erecek gucu - aklı kendimde bulamıyorum diyenler, diledikleri kişinin goruşlerinin yolundan gidebilirler... Ama hataları ve sevapları kendileri sırtlanarak!

Obur tarafta, “ben şuna tÂbi olmuştum da ondan dolayı bu yanlış fikre kapıldım” ya da “şu yanlış davranışı ortaya koydum” gibi bir mazeret gecerli olmayacaktır.

Kişinin sorularının bittiği yer, onun tatmin olma noktasıdır... Buna da duygularla değil akılla erişilir!

Hz. Muhammed aklı olanlara ve ilmi duyguyla değil akılla değerlendirebileceklere yararlı olmuştur.

Duygu ve şartlanmalarla O'na yanaşanlar ise neticede O'na karşı cephede yer almışlardır...

Dostlar , ilme sarılan kurtuluşa erer..

Kişilere sarılanın işi ise şansa kalmıştır!

Sağlam yoldan gitmek isteyen daima akıl ve mantığını kullanarak ilim yolunu secsin...



YETİŞTİRİCİNİN İRFANI


Yetiştiricinin irfanını anlamak istiyorsan, seni neye yonlendirdiğine bak..

Her şeyin rucû edeceği "TEK"e mi; fiiller fÂsit dairesine mi?

Ahmed Hulûsi



alıntıdıır

__________________