[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]

KIYAMET GUNU, DİRİLİŞ VE HESAP VERME

[IMG]http://img77.**************/img77/9515/evrenov7.jpg[/IMG]

Sur'a ufuruldu; boylece Allah'ın diledikleri dışında, goklerde ve yerde olanlar carpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona ufuruldu, artık onlar ayağa kalkmış durumda gozetliyorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hukum verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zumer Suresi, 68-69)

SUR'A İKİNCİ KEZ UFLENİŞ VE OLULERİN DİRİLTİLMESİ

Sur'a ilk olarak uflenmesiyle birlikte yer ve gok paramparca edilmiş ve maddesel evren olmuştur. Canlı hicbir varlık kalmamıştır. Ayetin ifadesiyle, "yer başka bir yere, gokler de başka goklere donuşturulmuştur". (İbrahim Suresi, 48) Bu donuşumden sonra mahşer gunu icin hazırlanan ortam şoyledir:

Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak"

"Yerlerini bomboş, cırcıplak bırakacaktır."

"Orada ne bir eğrilik goreceksin, ne de bir tumsek." (Taha Suresi, 105-107)

İşte hesap gunu insanların uzerinde dirilip, biraraya gelip, hesaplarını ve akıbetlerini bekleyecekleri yer budur. Artık sıra insanların diriltilip tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna cıkarılmalarına gelmiştir. Ve Sur'a ikinci kez ufurulur. Dunya hayatında ahireti ve yeniden dirilişi inkar eden insan bir daha uyanmayı hic beklemediği kabrinin icinden dışarı atılır. Sur'a bu ikinci ufuruluş ve insanların dirilmesi Kuran'da şoyle gecer:

Sur'a ufuruldu; boylece Allah'ın diledikleri dışında, goklerde ve yerde olanlar carpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona ufuruldu, artık onlar ayağa kalkmış durumda gozetliyorlar. Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı... (Zumer Suresi, 68-69)

OLULERİN MEZARLARINDAN CIKMASI

İnsanların dirilişleri esnasında ve dirildikten sonraki durumları ayetlerde ayrıntılı olarak tarif edilmiştir. Kuran'da haber verildiğine gore o buyuk diriliş şoyle gercekleşir:

- Sur'a ikinci kez ufurulmesiyle birlikte toprağın altından dışarı cağrılan insanlar, yayılan cekirgeler gibi ve hızla koşarak kabirlerinden dışarı cıkarlar.

Gozleri 'zillet ve dehşetten duşmuş olarak', sanki 'yayılan' cekirgeler gibi kabirlerinden cıkarlar. (Kamer Suresi, 7)

... Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) cağırma ile cağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) cıkarılmışsınız. (Rum Suresi, 25)

O gun yer, onlardan catlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize gore oldukca-kolay olan bir haşir (sizi birarada toplama)dır. (Kaf Suresi, 44)

- Kendilerini cağıran cağırıcıya doğru yonelirler ve dikili bir şeye doğru yonelmiş gibi boyunlarını cağırıcıya uzatmış olarak koşmaya başlarlar. Ve bu cağrı daha once benzerine rastlanmış bir cağrı da değildir:

... O cağırıcının 'ne tanınmış, ne gorulmuş' bir şeye cağıracağı gun... (Kamer Suresi, 6)

O gun, kendisinden sapma imkanı olamayan cağırıcıya uyacaklar... (Taha Suresi, 108)

... sanki onlar dikili bir şeye yonelmiş gibidirler. (Mearic Suresi, 43)

Dunyada Allah'ın sınırlarını tanımayan, Allah'a itaat etmeyen, kendi başının dikine giden, buyuklenen inkarcı, dirilir dirilmez birden boyun eğici, bir hale gelmiştir. Ne olup bittiğini sorgulamadan, kayıtsız şartsız bu cağrıya icabet eder. Dunyadaki imtihan sona erdiği icin başka secim şansı da yoktur zaten. Aksini yapmayı istese de yapamaz. Hatta isteyemez bile. Bu cağrıya karşı koymaya hicbir gucu yoktur. O nedenle bu gunun "zorlu bir gun" olduğunu gercekten hissetmiştir:

Boyunlarını cağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gun." (Kamer Suresi, 8)

- Kafirler başlarını dikerek koşarlar, gozler donmez, hareket edemez. Herkes kayıtsız şartsız bir itaat icindedir. O gun insanların sahip olabileceği tek gecerli ve değerli şey imandır. O da kafirlerde yoktur. Bu yuzden kalpleri bomboştur:

Başlarını dikerek koşarlar, gozleri kendilerine donup-cevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 43)

- Tek bir merkeze doğru dalga dalga suzulurler.

Sur'a ufuruleceği gun, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi, 18)

Sur'a ufurulmuştur; boylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) suzulup-giderler. Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gonderilen (elci)ler doğru soylemiş". (Yasin Suresi, 51-52)

Bu "eyvah" cok buyuk bir panik ve hayal kırıklığının ifadesidir. Cunku kendi dirilişine bizzat şahit olan kafir, hayatı boyunca kendisine bunu haber veren elcilerin gercekten doğru soylediklerini anlamıştır. Dolayısıyla bunu inkar edenlere mujdelenen, "donuşu olmayan ebedi azab"ı da bizzat yaşayacağını idrak etmiştir. Artık bundan hicbir şuphesi yoktur. "Ebedi uyku" diye bir şey olmadığını anlamıştır. Kendisine vaat edilenlerin birer birer başına geleceğinden, hicbir kurtuluş umidi olmadığından emindir.

- Kafirlerin genel ruh halleri korku, dehşet, yılgınlık, şaşkınlık ve caresizlik, genel gorunumleri ise daha da dehşet vericidir. Yuzleri kapkaradır; toz, karartı ve zillet (aşağılanma) kaplamıştır:

O gun, oyle yuzler vardır ki, 'zillet icinde aşağılanmıştır.' (Gaşiye Suresi, 2)

Ve o gun oyle yuzler vardır ki uzerini toz burumuştur. Bir karartı sarıp kaplamıştır. İşte onlar da, kafir facir olanlardır. (Abese Suresi, 40-42)

Kıyamet gunu, Allah'a karşı yalan soyleyenlerin yuzlerinin kapkara olduğunu gorursun. Buyuklenenler icin cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zumer Suresi, 60)

- Kafirler kıyamet gunu kor olarak haşredilirler.

Kim de benim zikrimden yuz cevirirse, artık onun icin sıkıntılı bir gecim vardır ve biz onu kıyamet gunu kor olarak haşredeceğiz.

O da (şoyle) demiş olur: "Ben gormekte olan biriyken, beni niye kor olarak haşrettin Rabbim?"

(Allah da) Der ki: "İşte boyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugun de sen işte boyle unutulmaktasın." (Taha Suresi, 124-126)

Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa onlar icin O'nun dışında asla veliler bulamazsın. Kıyamet gunu, biz onları yuzukoyun korler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir; ateşi sukun buldukca, cılgın alevini onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)

- Kafirlerin bu kor gozleri de korkuncluk ve iğrencliklerini artırır bir şekildedir. Allah kafirlerin gozlerinin alacağı şekli şoyle ifade etmektedir:

Sur'a ufuruleceği gun, biz suclu-gunahkarları o gun, (yuzleri kara, gozleri) gomgok (kaskatı ve kor) olarak' toplayacağız. (Taha Suresi, 102)

Bu korkunc, aynı zamanda da aşağılık gorunumleriyle kafirler ilk bakışta, muminlerden ayrılırlar. Dunyadayken kibir ve gosteriş icinde, Allah'ın ayetlerine karşı savaş acan, buyuklenen bu guruhun sonlarının başlangıcı işte boyle olur.

O GUN DOSTLUK, AKRABALIK, YAKINLIK VE YARDIMLAŞMA YOKTUR

O gun insanın başkalarıyla, hatta kendi annesi, babası, eşi ve cocuklarıyla bile ilgilenmeye ne hali ne fırsatı vardır. Mahşer gununun şiddeti ve olağanustu korkusu herkesi kendi derdine duşurur. Allah, o diriliş gununu, oteki adıyla din gununu şoyle tarif etmektedir:

Din gununu sana bildiren şey nedir? Ve yine din gununu sana bildiren şey nedir? Hicbir nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye guc yetiremeyeceği gundur; o gun emir yalnızca Allah'ındır. (İnfitar Suresi, 17-19)

Fakat 'kulakları patlatırcasına olan o gurleme' geldiği zaman, kişi o gun, kendi kardeşinden kacar,
Annesinden ve babasından, Eşinden ve cocuklarından, O gun, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır. (Abese Suresi, 33-37)

Dunya hayatında kişinin en cok değer verdiği put edindiği bağlar, boylece Allah'ın azabı karşısında paramparca olur. Artık insanlar arasındaki dunyevi yakınlıkların, soy bağlarının hicbir anlamı kalmamıştır. Değeri olan tek şey, imandır:

Boylece Sur'a ufurulduğu zaman artık o gun aralarında soylar (veya soybağları) yoktur ve (ustunluk unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine durumlarını) soruşturmazlar da. Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini husrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak olanlardır." (Muminun Suresi, 101-103)

Dunyadaki bağlar ve ilişkiler oyle bir parcalanır ki, sozde en cok sevilen oğullar, eşler, kardeşler, hatta butun soy, inkarcılar tarafından azaba karşılık fidye olarak teklif edilir:

(Boyle bir gunde) Hicbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gosterilirler. Bir suclu-gunahkar, o gunun azabına karşılık olmak uzere, oğullarını fidye olarak vermek ister. Kendi eşini ve kardeşini. Ve onu barındıran aşiretini de. Yeryuzunde bulunanların tumunu (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hicbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 10-15)

Mahşer gunu yaşanacak olan bu "fidye teklifi", inkarcıların gercekte ne kadar nankor olduklarının ve menfaatleri doğrultusunda nasıl acımasızca hareket ettiklerinin bir gostergesidir. Bu teklif, dunya hayatının ne denli boş olduğunu da gosterir. Dunya hayatında coğu insan kucuk cıkarlar peşinde koşar. İyi bir iş, guzel bir ev, para, makam mevki sahibi olmak uğruna butun bir omur calışılır. Buna karşın, Kuran'da haber verildiği uzere tek bir kadın değil dunyadaki kadınların tumu, tek bir ev değil dunyadaki butun mulkler, yeryuzunun altın ve gumuş butun hazineleri, hatta butun dunya, mahşer gununun azabından kurtulmak icin fidye olarak verilmek istenecektir. Ama elbette bu umutsuz bir cabadır ve insanı hicbir şekilde kurtaramaz. O mulklerin sahibi zaten Allah'tır. İnsanın kurtuluşu ise, bir daha geri donemeyeceği dunya hayatında kalmıştır. Vakit cok gectir ve cehennemin ateşi ona vaat olunduğu gibi yanmaya başlamıştır.

İNSANLARIN HESAP İCİN TOPLANMALARI

Kuran'da, insanın yaşamının gercek anlamı şoyle acıklanır:

Ey insan, gercekten sen, hic durmaksızın Rabbine doğru bir caba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)

Hayatımız boyunca ne yaparsak yapalım, harcadığımız butun cabaların sonucunda ulaşacağımız son nokta, Allah'ın huzuruna cıkacağımız andır. Tum bu hayatın amacı, O'na kulluk etmektir. Hayatın en onemli anı ise, Allah'a hesap vereceğimiz mahşer gunudur.

Dunyadaki yaşamımız boyunca gecen her gun, bizi o mahşer gunune biraz daha yakınlaştırır. Gecen her saat, her dakika, hatta her saniye, olume, yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmış bir adımdır. Hayat, bir kum saati gibi surekli olarak bu yone doğru akar. Saati durdurmanın ya da geri cevirmenin yolu yoktur. Tum insanlar, bu yolu izleyeceklerdir. Allah, Kuran'da şoyle hukmetmektedir:

Şuphesiz onların donuşleri Bize'dir. Sonra onları hesaba cekmek de elbette Bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)

Şu an dunyada yaklaşık 6 milyar insan yaşamakta. Bu sayıya şimdiye dek yaşamış ve bundan sonra da yaşayacak insanların sayısını eklersek, mahşer (diriliş) gunu mezarlarından cıkıp toplanacak insan kalabalığı ve bunun oluşturacağı olağanustu tablo hakkında bir fikir edinebiliriz. İlk insan Hz. Adem'den, kıyamet gunu canı alınacak son inkarcıya kadar yeryuzunde yaşamış insanların tumu bu mahşer meydanında biraraya gelecektir. Sayısı milyarlarla ifade edilebilecek bu insan topluluğunun oluşturacağı manzara son derece gorkemli olacaktır. Fakat aynı zamanda bir o kadar da urkuntucu ve dehşet verici olacağı kesindir. Allah'ın huzurunda toplanma anı ve insanların durumu Kuran'da şoyle anlatılır:

O gun, kendisinden sapma imkanı olamayan cağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

O gun, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sozunden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

O, onlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp kuşatamazlar.

(Artık butun) Yuzler, diri, kaim olanın onunde eğik durmuştur ve zulum yuklenen ise yok olup gitmiştir. (Taha Suresi, 108-111)

Kafirlerin butun bir omur boyu goz ardı ettiği, muminlerin ise şevkle hazırlanıp beklediği hesap anı gelmiştir. Bu buyuk mahkeme icin gorkemli bir mekan yaratılır. O gun, ayette bahsedildiğine gore, "Gok yarılıp-catlamıştır; artık o gun, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' Melek(ler) ise, onun cevresi uzerindedir. O gun, Rabbinin arşını onların da ustunde sekiz (melek) taşır." (Hakka Suresi, 16-17) Bir başka ayette ise, o gun, "... Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gun..." (Nebe Suresi, 38) olarak tarif edilir.

Alemlerin Rabbi olan Allah o gun yarattığı kullarından hesap soracaktır. Beraberinde inkar edenler icin Allah'ın azamet ve şanına yakışır bir azap kaynağı da yaratılmıştır. Cehennem, cayır cayır yanmaktadır. Herşeyin benzersiz ve mukemmel şekilde yaratıcısı olan Allah, kafirler icin aynı mukemmellikte bir azap hazırlamıştır. Kimse o gun O'nun vereceği acının bir benzerini veremez. Bir ayette şoyle denir:

Hayır; yer, parca parca yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin (in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; O gun, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gun duşunup-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım icin, (onceden bir şeyler) takdim edebilseydim." Artık o gun hic kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. O'nun vuracağı bağı hic kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 21-26)

İnsan, eğer dunyadaki yaşamında Allah'a kul olmamışsa ve bu buyuk gune iman edip ona hazırlık yapmamışsa, pişmanlığın en buyuğunu yaşayacaktır. Toprak olmayı, dirilmeye bin kere tercih edecektir. Ancak bu pişmanlığın faydası yoktur; onu azaptan kurtaramayacaktır. Aksine, bu pişmanlık onun icin yeni bir azap kaynağı olacak, cehennemde cekeceği fiziksel acıların uzerine bir de manevi işkence olarak eklenecektir.

KİTAPLARIN VERİLİŞİ, TERAZİLER VE HESABA CEKİLME

Dirilmenin şaşkınlığı henuz atlatılmadan, hesaba cekilecek olmanın verdiği korku ve sıkıntı başlar. İnsanın dunyadaki yaşamı sırasında her yaptığı, her duşunduğu gozler onune serilir. En ufak bir ayrıntı bile unutulmaz. Bir ayete gore, yapılan iş, "Gercekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parcasından ya da goklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir. Şuphesiz Allah, latif olandır, (herşeyden) haberdardır." (Lokman Suresi, 16)

Cehennemin ve cennetin en yakın olduğu bu anda herkes kendi amel defterinden dunyada ahiret icin neyi hazırladığını oğrenir. Kuran'da, o an şoyle anlatılır:

O gun insanlar, amelleri kendilerine gosterilsin diye, boluk boluk fırlayıp-cıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu gorur. Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kotuluk) işlerse, onu gorur. (Zelzele Suresi, 6-8)

Kuran'da bildirildiğine gore, hesap defterleri inkarcılara sol ellerinden, muminlere ise sağ ellerinden verilecektir. "Sağın adamları", bir ayette şoyle anlatılır:

Siz o gun arzolunursunuz; sizden yana hicbir gizli (şey), gizli kalmaz. Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun." "Cunku ben, gercekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." Artık o, hoşnut bir yaşama icindedir. Yuksek bir cennette. Devşirilecek (meyve ve eşsiz urun) leri pek yakındır. "Geride kalan gunlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak uzere,' afiyetle yiyin ve icin." (Hakka Suresi, 18-24)

Muminlerin bu sevinc ve coşkusuna karşın kafirler oldurucu bir utanc icindedirler. Olmeyi hatta yok olmayı isterler. Ustteki ayetin devamında kafirlerin caresizlikleri şoyle anlatılır:

Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hic bilmeseydim. Keşke o (olum herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hicbir yarar sağlayamadı. Guc ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)

Başka ayetlerde, sağın ve solun adamları arasındaki fark yine carpıcı bir uslupla anlatılır:

Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya cekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinc icinde donmuş olacaktır. Kimin de kitabı ardından verilirse. O da, helak (yok olmay)ı cağıracak. Cılgın alevli ateşe girecek. Cunku o, (dunyada) kendi yakınları arasında sevincliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha donmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gercekten Rabbi, kendisini cok iyi gorendi. (İnşikak Suresi, 7-15)

Kitaplardaki ameller, hesap gunu icin ozel hazırlanmış duyarlı terazilerde tartılır. Bu gun, Allah'ın adaleti karşısında kimse zerre kadar haksızlığa uğratılmaz:

Biz ise, Kıyamet gunune ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hicbir nefis hicbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap goruculer olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

Dunya hayatında yapılan her amel, en kucuk ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartıya konulmuştur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluş ve mutluluğa goturecek kararı belirler. Eğer tartı ağır basarsa cennete, hafif kalırsa ateş cukuruna girilecektir. Hicbir guc veya yardımcı o anda insana yardım edemez:

İşte, kimin tartıları ağır basarsa, artık o, hoşnut olunan bir hayat icindedir. Kimin tartıları hafif kalırsa, artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (ucurum). Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın bir ateştir. (Kaaria Suresi, 6-11)

Ardından tum insanlar tek tek hesaba cekilirler. Artık dunyadaki makamların, mevkilerin hicbir anlamı kalmamıştır. Bir devlet başkanı da sıradan bir insan da, Allah katında aynı hesapla karşı karşıya kalır. Herkese, kendisini yaratmış olan Allah'a kulluk edip etmediği, O'nun emirlerine uyup uymadığı sorulur. Kafirin tum gunahları, tum pislikleri, tum kotulukleri, aklından, kalbinden butun gecirdikleri tek tek ortaya dokulur:

Sırların orta yere cıkarılacağı gun. Artık onun ne gucu vardır, ne yardımcısı. (Tarık Suresi, 9-10)

Dunyadaki yaşamlarını Allah'ın gosterdiği şekilde değil de, kendi istek ve tutkularına ya da icinde bulundukları toplumun carpık değer ve inanclarına gore yonlendirmiş olanların hesabı zorludur. Bir ayette, o buyuk hesap şoyle anlatılır:

Ve 'diri diri toprağa gomulen kızcağıza' sorulduğu zaman:

"Hangi suctan dolayı olduruldu?"

Sahifeler (amel defterleri) acıldığı zaman,

Gok, sıyrılıp-yuzulduğu zaman,

Cehennem ateşi cılgınca kızıştırıldığı zaman,

Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,

(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-oğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 8-14)

Bir kulun, Rabbimizin huzurunda yaptıklarını inkar etmeye fırsatı yoktur. İşlediği butun hayır ve şer ortaya cıkarılmıştır. İnkar etse bile şahitler onu yalanlar. Dunya hayatında kendisine şahit olan insanlar da hesap sırasında şahitlik yapmak icin ortaya getirilir. Bir ayette şoyle denir:

Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; Peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hukum verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zumer Suresi, 69)

Hesap sırasında inkarcıları bekleyen başka şahitler de vardır. İşitme, gorme duyuları ve derileri Allah'ın izniyle dile gelip konuşur, kendi aleyhlerinde şahitlik ederler. Butun bir omur boyunca kullandıkları, kendilerine ait sandıkları uzuvlarının bile insana ihanet etmesi, o gun yaşanacak olan psikolojik yıkımı daha da artırır. Bir ayette, yaşanacak olan bu gercek şoyle acıklanır:

Allah'ın duşmanlarının biraraya getirilip-toplanacakları gun işte onlar, ateşe bolukler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, gorme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na donduruluyorsunuz. Siz, işitme, gorme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın bircoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, boylelikle husrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız." Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar icin konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dunya)ya donmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 19-24)

Kafirler, kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle, olabilecek en buyuk sucu işlemişlerdir. Bu yuzden hesap gunu kendilerini savunmalarına dahi izin verilmez. Hatta seslerini cıkarmalarına dahi fırsat tanınmaz. Aşağılanmış ve zavallı bir şekilde haklarındaki hukmun verilmesini beklerler:

O gun, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gundur. Ve onlara ozur beyan etmeleri icin izin verilmez. O gun, yalanlayanların vay haline. Bu, hukum gunudur; sizi ve oncekileri 'birarada topladık.' Şayet kurabileceğiniz hileli bir duzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı kurun. O gun, yalanlayanların vay haline. (Murselat Suresi, 34-40)

Kafir o gun kendi yaptıklarından şiddetle nefret eder ve kendi nefsine karşı da buyuk bir ofke duyar. Fakat Allah'ın onlara karşı duyduğu ofke cok daha buyuktur. Kufredenlere şoyle seslenilir:

... Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha buyuktur. Cunku siz, imana cağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz. (Mumin Suresi, 10)

Allah'ın gazabıyla karşı karşıya kalan inkarcıyı buyuk bir umutsuzluk ve uzuntu kaplamış durumdadır. Oldurucu bir utanc icindedir ve hic dirilmemiş olmayı ister. Olumun kendisini ebediyen yok etmiş olmasını diler. Oysa artık anlamaktadır ki, olum bir son değil, yalnızca bir başlangıctır. Bundan sonra başka bir olum de yoktur. Allah'ın, "O inkar edenler Musluman olmayı nice kereler dileyecekler." (Hicr Suresi, 2) ayeti de inkarcılar uzerinde tecelli etmeye başlar.

Buna karşın, muminler icin de kolay bir hesap olacaktır. Mumin hesaptan sonra, buyuk kurtuluş ve mutluluğun coşkusuyla sevinc icindedir. Dunyadaki yaşamını, kendisini yaratan ve doğruya yonelten Allah'ın istediği şekilde surdurmuştur. Gunahlarını ise, sonsuz rahmet sahibi Allah affeder. Boylece Allah'ın sınırsız nimetleriyle dolu cennete kavuşur, sonsuz ateş azabından da uzak tutulur:

Ey insan, gercekten sen, hic durmaksızın Rabbine doğru bir caba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın.

Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse,

O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya cekilecek,

Ve kendi yakınlarına sevinc icinde donmuş olacaktır. (İnşikak Suresi, 6-9)

İNKARCILARIN CARESİZLİĞİ

İnkarcı o gun kendisinden her isteneni yapmak ister, ama başaramaz; gucu, kuvveti alınmıştır. Secdeye davet edildiğinde secde etmek ister, ancak bunu bile başaramaz. Tıpkı insanın kabus gorurken bir şeyi yapmak isteyip de yapamaması, bağırmak isteyip de sesinin cıkmaması gibi. Eli ayağı tutmaz hale gelir. Korku, dehşet ve caresizlikten adeta felc olmuştur:

Ayağın ustunden (ortunun) acılacağı ve onların secdeye cağrılacakları gun, artık guc yetiremezler. Gozleri 'korkudan ve dehşetten duşuk', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha once) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)

Kafirin secdeye davet edilmesinin amacı onun, bunu dunyadayken yapmamasından dolayı uzuntu ve pişmanlığının artması, bir daha da sonsuza kadar, ne kadar cok istese de bunu yapıp telafi etmesinin imkansız olduğunu gormesi, bunun keder ve umitsizliğini ebediyen icinde taşıması icindir.

Kuran'da mahşer gunu muminlerin ve kafirlerin nasıl bir cehreye sahip olduklarından da haber verilir. Muminlerin iclerindeki coşku yuzlerine yansımış, ışıl ışıl bakmaktadırlar. İnkarcılar ise yaptıkları nankorluğun ve akılsızlığın farkına varır ve kendilerine isabet edecek azabı beklerler. Muminlerin coşkulu, ışıltılı ifadelerine karşılık onların yuzlerine karartı ve pislik cokmuştur:

Hayır; siz carcabuk gecmekte olanı (dunyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti terkedip-bırakıyorsunuz. O gun yuzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gun, oyle yuzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli buken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 20-25)

CEHENNEMİN GOSTERİLİŞİ

Genellikle, ahirette cehennemle yalnızca inkarcıların muhatap olacağı sanılır. Oysa bu ancak kısmen doğrudur. Meryem Suresi'ndeki ayetler, mumin ya da kafir, tum insanların cehennemin cevresinde diz cokeceğini haber vermektedir:

İnsan demektedir ki: "Ben oldukten sonra mı, gercekten diri olarak cıkarılacağım?" İnsan onceden, hicbir şey değilken, gercekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hic) duşunmuyor mu? Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin cevresinde diz ustu cokmuş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahman'a karşı azgınlık gostermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız. Sonra biz ona girmeye kimlerin en cok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona girmeyecek hic kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak uzerine aldığı bir karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz ustu cokmuş olarak bırakıveririz. (Meryem Suresi, 66-72)

Ayetlerden anlaşıldığı gibi, mahşer gunu tum insanlar "cehennemin cevresinde diz ustu cokmuş olarak" hazır bulundurulacaklardır. Tum insanlar, mumin ya da kafir, cehennemin korkunc uğultusuna ve icindeki akıl durdurucu goruntulere şahit olacaklardır. Ancak sonra muminler kurtarılır ve kafirler diz ustu cokmuş olarak bırakılır. Daha sonra da cehennemin icine atılırlar.

Muminlerin de o topluluk icinde olmalarının hikmetlerinden birinin, Allah'ın azametini daha iyi kavramaları ve O'na şukretmeleri olduğu duşunulebilir. Cehennem ortamını yakından goren mumin, Allah'ın kendisine verdiği imanın ne kadar buyuk bir nimet olduğunu iyice kavrar. Cunku şahit olduğu cehennem o kadar korkunctur ki, yalnızca o azaptan kurtulmuş olmak bile, insan icin buyuk bir mutluluktur.

Mumin, cehenneme şahit olmakla, kıyas yapma imkanına sahip olur. Boylece insana verilecek en guzel nimetleri barındıran, icinde ebedi kalacağı cennetin değerini daha iyi anlar. Dunyada da acıdan kurtulmak buyuk bir nimettir. Orneğin dağ başında soğuktan donma tehlikesi geciren biri icin, icinde ateş yanan kohne bir baraka, o an icin en luks otel odasından daha guzeldir. Gunlerce yemek yememiş birisi icin kuru bir ekmek, normal zamanda yiyeceği en mukellef ziyafetten daha lezzetli gelir. Acının sona ermesi, başlı başına buyuk bir sevinc, neşe, huzur ve dolayısıyla şukur kaynağıdır.

Cehennemi yakından gorup ondan kurtulan mumin, işte bu sevince ulaşır. Bir de bunun uzerine cennet ile odullendirilmesi, Kuran'da sozu edilen "felah"ı (buyuk kurtuluş ve mutluluk) eksiksiz bir bicimde tadmasını sağlar. Var olan en buyuk azabı gordukten sonra, cennete girip hayal gucunun alamayacağı nimetlere kavuşan mumin cennetin değerini cok iyi bilir. Geri kalan sonsuz hayatı boyunca da cehennem ortamını hic unutmaz, bu sayede cennetten aldığı zevk aynı oranda fazlalaşır.

Mahşer gununde insanlar, Araf (burclar) uzerinde bulunan, mumin ve kafirleri yuzlerinden tanıyan kimselerin şu sozleriyle karşılaşırlar:

İki taraf arasında bir engel ve burclar (A'raf) ustunde hepsini yuzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size" derler, ki bunlar henuz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle arzu edip umanlardır.' Gozleri cehennem halkından yana cevrilince: "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma" derler.

Burcun ustundeki adamlar, kendilerini yuzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (guc ve servet) toplamış olmanız, ne buyukluk taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı. Kendilerine Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin icin korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız." (A'raf Suresi, 46-49)

Artık yaratılmışların en hayırlıları olan muminler (Beyyine Suresi, 7) ile yaratılmışların en aşağılığı (Beyyine Suresi, 6) olan inkarcıların birbirlerinden sonsuza kadar ayrılmaları vaktidir. Ayırma gunu Kur'an'da şoyle belirtilmiştir.

Ve resuller de (şahitlik icin) belli bir vakitte getirildiği zaman. (Bu,) Hangi gun icin ertelenmişti? Ayırma gunu icin. Bu ayırma gununu sana ne bildirdi? O gun, yalanlayanların vay haline. Biz, oncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri onların izinde yuruteceğiz. İşte Biz, suclu-gunahkarlara boyle yapıyoruz. O gun, yalanlayanların vay haline. (Murselat Suresi, 11-19)

Bu ayırma gunu, olumle başlar, dirilişle ve hesapla devam eder ve insanların ebedi yurtlarına yollanmasıyla son bulur. Kaf Suresi'nde kafirlerin ve muminlerin ebedi yurtlarına yaptıkları yolculuk, şoyle anlatılır:

O, olum sarhoşluğu, bir gercek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan cizip-kacmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da).

Sur'a da ufurulmuştur. İşte bu, tehdidin (gercekleştiği) gundur.

(Artık) Her bir nefis, yanında bir surucu ve bir şahid ile gelmiştir.

"Andolsun, sen bundan gaflet icindeydin; işte Biz de senin uzerindeki ortuyu acıp-kaldırdık. Artık bugun goruş-gucun keskindir."

Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."

Siz ikiniz (ey melekler), her inatcı nankoru atın cehennemin icine,

Hayra engel olan, saldırgan şupheciyi,

Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın icine atın.

Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık icindeydi."

(Allah buyurur) "Benim huzurumda cekişip-durmayın. Ben size daha once 'kesin bir uyarı' gondermiştim.

Huzurumda soz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."

O gun cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek.

Cennet de, muttakiler icin, uzakta değildir, (o gun) yakınlaştırılmıştır.

Bu, size vaat olunandır; (gonulden Allah'a) yonelip-donen (İslam'ın hukumlerini) koruyan,

Gormediği halde Rahman'a karşı 'ici titreyerek korku duyan' ve 'icten Allah'a yonelmiş' bir kalb ile gelen icindir.

Ona 'esenlik ve barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik gunudur. (Kaf Suresi, 19-34)

Olum ile Başlayan Asıl Hayat

Ortalama 60-70 sene kadar kısa bir omru İslam'ın hukumlerini koruyarak geciren muminler ile tutkularının peşi sıra koşarak, Allah'ı ve din gununu unutan kafirlerin alacağı karşılık cok farklıdır. Bu farklılık ilk olarak olum anında ortaya cıkar. Melekler muminlerin canlarını guzellikle alırken, kafirlerin canını zorluk icinde cıkarırlar. Melekler muminlere selam verip, onları cennetle mujdelerler. Ayetlerde bildirildiğine gore, ruhları bedenlerinden yumuşakca cekilip alınır. İnanan her kişi, kacınılmaz olduğunu bildiği ve bu yuzden yaşamı suresince hazırlık yaptığı sonsuz hayatın giriş kapısı olan olumle artık karşılaşmıştır.

İnkarcılar ise hayatı boyunca kendisinden kacıp durdukları, varlığını bildikleri halde gozardı etmeye calıştıkları olumle, şiddetli sarsıntılar icinde karşılaşırlar. Zebaniler ellerini onlara doğru uzatır, yuzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını en derinden acıyla sokerler ve onları alcaltıcı, yakıcı bir azaba gonderirler. Bir ayette şoyle buyrulur:

Melekleri, onların yuzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken gormelisin. (Enfal Suresi, 50)

Muminler hayatları boyunca bu gun icin hazırlanmışlar ve Allah'a din gununde kendilerini kucuk duşurmemesi icin dua etmişlerdir. Al-i İmran Suresi'nin 194. ayetinde muminlerin bu duaları şoyle haber verilmektedir:

Rabbimiz, elcilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gununde de bizi 'hor ve aşağılık kılma. Şuphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin. (Al-i İmran Suresi, 194)

Din gununde yaşanacaklar, muminlerin Allah'a karşı korkularını artırmaktadır. Ancak Allah, muminleri o zorlu gunun şerrinden koruduğunu ayetinde şoyle bildirmektedir:

Cunku biz, asık suratlı, zorlu bir gun nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz. Artık Allah, onları boyle bir gunun şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinc vermiştir. (İnsan Suresi, 10-11)

Ayette de gorulduğu gibi Allah'tan korkan ve ahiret gunu icin hazırlık yapan muminler, yaptıkları hazırlığın bir karşılığı olarak din gunu yaşanacak zorluklara karşı korunacaklardır. Zorlu azap ise inkarcıları beklemektedir.

Din Gununde Muminlerin Durumu Fiziki Durumları

O gun, mu'min erkekler ile mu'min kadınları, nurları onlerinde ve sağlarında koşarken gorursun. "Bugun sizin mujdeniz, icinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir." İşte 'buyuk kurtuluş ve mutluluk' budur. (Hadid Suresi, 12)

Din gununun korkusuna karşılık buyuk bir guven icinde olan muminlerin yuzleri bekledikleri karşılığı almanın guveni ve sevinci ile nurludur; onlar mutluluk icindedirler. (Abese Suresi, 39) Kuran'da muminler ile kafirlerin yuz ifadeleri arasındaki fark şu şekilde anlatılmaktadır:

Guzellik yapanlara daha guzeli ve fazlası vardır. Onların yuzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada suresiz kalacaklardır. Kotulukler kazanmış olanlar ise; her bir kotuluğun karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hicbir koruyucu yok. Onların yuzleri, sanki bir karanlık gecenin parcalarına burunmuş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada suresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27)

İnkarcılar ise iman edenlere yalvarmaktadırlar. Dunya hayatında mucadele halinde oldukları muminlerin nurlarından istemektedirler. Bu nurun anlamı bir aydınlık, guven ve bir sevinctir. Sadece cenneti hak eden insanlar uzerinde var olan bu nurdan, inkarcılar ne kadar isteseler de faydalanamayacaklardır. Bu nurun kaynağı dunyada yapılan iyi işler olduğundan, arkalarında hicbir salih davranışı olmayan inkarcının buna sahip olması imkansızdır. Bu yuzden muminler tarafından onlara "Dunyaya donun de bir nur arayıp bulmaya calışın" cevabı verilir. Konu ile ilgili olarak Kuran'da gecen ayet şu şekildedir:

O gun, munafık erkekler ile munafık kadınlar, iman edenlere derler ki: " (Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dunyaya) donun de bir nur arayıp-bulmaya calışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur cekilmiştir; onun ic yanında rahmet, dış yanında o yonden azab vardır. (Hadid Suresi, 13)

Muminler, dunyada Allah rızası icin gosterdikleri cabaların karşılığını almışlardır. Bu cabadan dolayı da hoşnutturlar. (Gaşiye Suresi, 9) Allah kendilerine tum yaptıklarının en guzeliyle karşılık vermiştir. Zaten beklentileri ve umut ettikleri de budur. Bundan dolayı Allah'a şukrederler. "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirascı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz" (Zumer Suresi, 74) derler.

Muminlerin Alacağı Karşılık

İnkar edenlere dunya hayatı cekici kılındı (suslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet gunu onların ustundedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)

Ayette de gorulduğu gibi gormedikleri halde Rabbimizden yana korku icinde olan ve kıyamet saatini icleri titreyerek bekleyen muminler o gun Allah'ın koruması altında olacaklardır. Muminlerin din gununde guvenlik icinde olacaklarını mujdeleyen bir diğer ayet şu şekildedir:

... O gun Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri kucuk duşurmeyecektir. Nurları, onlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şuphesiz Sen, herşeye guc yetirensin." (Tahrim Suresi, 8)

İnkar edenler benzeri gorulmemiş bir aşağılanma icindeyken, muminler din gununde hicbir korku yaşamazlar. Allah'ın kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın sevinc ve neşesi icindedirler. Sağ ellerinden defterlerini alıp, huzur icinde cennete sevk edilecekleri anı beklerler. Allah onlara dunyada ve ahirette hicbir nimeti yasaklamamış, tam tersine sonsuz nimetlerle cevap vermiş, canlarını guzellikle almış ve din gununde de onları korumuştur. Araf Suresi'nin 7. ayetinde Allah'ın tum nimetleri muminlere bahşettiği şoyle bildirilir:

De ki: "Allah'ın kulları icin cıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dunya hayatında iman edenler icindir, kıyamet gunu ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk icin ayetleri boyle birer birer acıklarız. (Araf Suresi, 32)

Hesap anı bitip ateşi cılgınca kızıştırılmış olan cehennem kendilerine gosterildikten sonra muminler cennete sevk olunurlar:

Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete boluk boluk sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları acıldı ve onlara (cennetin) bekcileri dedi ki: "Selam uzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (Zumer Suresi, 73)

Kuran'da muminlerin sonsuz ahiret hayatında alacakları mukafatlar ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Tur Suresi'nde ebedi yurdun nimetleri şoyle sayılmaktadır:

Hic şuphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet icindedirler; Rablerinin verdikleriyle 'sevincli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'cılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur. Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve icin." Ozenle dizilmiş tahtlar uzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gozlu hurilerle evlendirmişiz. İman edenler ve soyları kendilerini imanda izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden hicbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir. Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. Orada bir kadeh kapışır-cekişirler ki, onda ne 'boş ve sacma bir soz', ne gunaha sokma yoktur. Kendileri icin (hizmet eden) civanlar, etrafında donup dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.' Kimi kimine donup sorarlar Dediler ki: Biz doğrusu daha once, ailemiz (yakın akrabalarımız) icinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lutufta bulundu ve 'hucrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu. Şuphesiz, biz bundan once O'na dua (kulluk) ederdik. Gercekten O, iyiliği bol, esirgemesi cok olanın ta kendisidir. (Tur Suresi, 17-28)

Kafirler Zor, Muminler Kolay Bir Hesaba Cekilirler

Dunyadaki yaşamlarını Allah'ın gosterdiği yolu bırakarak, kendi istek ve tutkularına uyan ya da icinde bulundukları toplumun carpık değer ve inanclarına gore yaşayan inkarcıların hesabı cok zorlu olacaktır. O gun onlara karşı ne bir acıma, ne bir şefkat vardır, ne de azabı ustlerinden hafifletecek bir guc... Bunun en buyuk sebebi kendilerine dunyada Allah'ın varlığına dair hatırlatıcılar gelmesine rağmen Allah'ın sınırlarını korumamaları ve dunyaya tekrar gonderilseler de korumayacak olmalarıdır. Bu, Kuran ayetleri ile haber verilmiş kesin bir gercektir:

Ateşin ustunde durdurulduklarında onları bir gorsen; derler ki: "Keşke (dunyaya bir daha) geri cevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mu'minlerden olsaydık. Hayır, onceden saklı tuttukları kendilerine acıklandı. Şayet (dunyaya) geri cevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şuphesiz yine doneceklerdir. Cunku onlar, gercekten kafirlerdir. (En'am Suresi, 27, 28)

Hesaplarını verirken bir yandan kızıştırılan cehennem onları bekler. Hicbir yaptıkları gozardı edilmeden yaptıklarının karşılığını gormek uzere cehenneme yollanırlar. Bir ayette o buyuk hesap şoyle anlatılır:

Sahifeler (amel defterleri) acıldığı zaman, Gok, sıyrılıp-yuzulduğu zaman, Cehennem ateşi cılgınca kızıştırıldığı zaman, Cennet de yakınlaştırıldığı zaman (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-oğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 10-14)

Muminler icin ise oldukca kolay bir hesap olacağı, İnşikak Suresi'nde bildirilmiştir:

Ey insan, gercekten sen, hic durmaksızın Rabbine doğru bir caba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya cekilecek, Ve kendi yakınlarına sevinc icinde donmuş olacaktır. (İnşikak Suresi, 6-9)

Muminler dunyadaki yaşamlarını, kendilerini yaratan ve doğruya yonelten Rabbimiz'in istediği şekilde surdurmuşlerdir. Gunahlarını ise sonsuz rahmet sahibi olan Allah affedecektir. Allah pek cok ayette iman edip salih amellerde bulunanların, gunahlarını iyiliklere cevirip bağışlayacağını bildirmiştir. O gun Rabbimiz'in vaat ettiklerine kavuşan muminlere Allah şu şekilde buyurmaktadır:

Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak don. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)

Boylece muminler Allah'ın kendilerine olan fazlı ve ihsanı sayesinde sonsuz ateş azabından kurtulur ve Rabbimiz'in sınırsız nimetleriyle dolu olan cennete kavuşurlar. Kendisine "Cennete gir" denilen muminin cevabı Kuran'da şu şekilde haber verilmektedir:

(Onlar da) Dediler ki: "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirascı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne guzeldir. (Zumer Suresi, 74)

KAYNAK: Kuran ve Bilim

Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

[IMG]http://img322.**************/img322/7687/destek2ba9.gif[/IMG]

__________________