SON İKİ ASIRDIR BİZANS'IN
SON DONEMİMİ YAŞIYORUZ
Size iki carpıcı ornek sunacağım. Beş yuz sene evveline gidelim. Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u muhasara etmektedir. Fetih kacınılamazdır. O sırada Bizans'ın durumuna bir goz atalım. Fatih, Topkapı'dan surları doverken, kalabalık bir halk kitlesi de Ayasofya'da toplanmış, Bizans'ın ileri gelenleri hem dua ediyor, hem de Osmanlıdan kurtuluşun carelerini arıyorlardı. Konuşmacılardan biri şoyle diyordu:
–Sabredeceğiz, Papa Hazretlerinden yardım talebimize olumlu cevap geldi, Haclı ordusu Tuna'yı aşmış bize yardıma geliyor. Haclı donanması da Ege denizine kadar gelmiş bulunuyor.
Roma'ya yardım almak icin giden Bizans heyetine, Papa yardım etmeyi şarta bağlamıştı. Papa; "Ortodoks mezhebini terk edip, Katolik olursanız size yardım ederiz" demişti. Yıllar once Anadolu'ya yapılan Haclı seferlerinde, Haclılar İstanbul'a da uğramışlar, aynı inancı paylaşmalarına bakmadan, şehri yağmalamıştı. Butun bunları goz onunde bulunduran Bizans'ın ikinci adamı Notoras kalabalığa şoyle diyordu:
– İstanbul'un icinde Turk sarığını gormek, Latin serpuşunu gormekten evladır.
Bizans'ın yoneticileri, ruhanileri, halkı Ayasofya'da bu haldeyken, Hıristiyan ilim adamları, papazlarda toplanmış yoğun bir muzakere ve tartışmanın icinde bulunuyorlardı. Muzakere konusu şudur:
"Melekler dişi midir, yoksa erkek midir?"
Bu tartışmanın aylarca surmuş, Fatih İstanbul'a girdiğinde halen devam ediyordu.
Onlar boyle sacma sapan bir tartışma ile zaman gecirirken, İstanbul semalarına İslam guneşi doğuyordu. Biz o zamanlar İslam'ı yaşadığımız icin zirvedeydik. Allah Celle Celaluhu cemiyet hayatının icinden adam gibi adamlar cıkarmıştı. Cemiyet hayatı ve devlet, adam gibi adamların sayesinde tarihin en gorkemli donemin yaşıyordu.
Aradan asırlar gecti, son iki asırda Bizans'ta yaşanan hadisenin tıpatıp orneğin Osmanlı ulkesinde yaşandı. Batı sanayileşme devrimini, uzay cağını ve sonucta bilgi cağını yaşarken biz ne yapıyorduk? Bizim devlet adamları, batıyı seyrediyor, omurlerini batılılaşma, batıyı hayran hayran seyretmekle geciriyorlardı.
İstanbul boğazını bilirsiniz, boğazın Avrupa yakasını susleyen muhteşem saraylar vardır. O sarayların nasıl yapıldığını biliyor musunuz? Osmanlı devleti borc batağında debelleşirken, Avrupa'dan alınan borc paralarla o saraylar yapılmıştır. Adamlar imkanlarını, sanayileşme icin kullanırken, bizler de imkanlarımızı luks saraylar yapmak icin, birbirimizin kuyusunu kazmak icin kullanıyorduk.
Ozgurluk adına oyle komiklikler yapıldı ki; sabah erken kalkanın bakan olduğu devirler yaşandı, ozgurluk ve demokrasi adına vatan hainleri, alcaklar, namussuzlar iş başına getirildi. Devleti yonetenler bunları yaparken, ilim ehli ne yapıyordu.
Anlatılır ki; İslam Âlimlerinden bir gurup toplanmış şoyle bir meselenin cozumunu arıyorlardı. "Namaz kılarken, sinek secde ettiğimiz yere konsa, alın secdeye gittiğinde sinek ezilse, kişinin namazı bozulur mu? Bozulmaz mı?" Bir başka gurup, eline bir Musluman olcer metre almış, Efendim; "Abdulhamıd vatan haini bir dinsiz midir? yoksa vatan dostu mu?" Bir başkası; "matbaada basılan İslam'ı eserlerle, amel edilebilir mi?"
Değerli kardeşlerim bizler bu gibi aslı astarı olmayan, mantıksız konularla uğraşırken, batı ne yaptı? Once sanayi devrimini gercekleştirdiler, sonra Uzay cağını gectiler, sonrada Bilgi cağını devreye soktular.
Batı bunları yaparken, bizim yaptıklarımızı duşundukce, vaziyet Bizans'ın durumu ile ne kadar benzerlik arz ediyor değil mi?

UZUN ZAMANDIR FATİH, YAVUZ,

GAZALİ, RABBANİ CIKARAMADIK
Değerli kardeşlerim!
Son iki asırdır, kimse cıkıp ta batının Muslumanları koleleştirme faaliyetlerine karşı şoyle bir tedbir alalım, yada şu işi yapalım demedi. Bu konuda bir plan bir proje yapan olmadı. Ya batı uşaklığına yada batı hayranlığına soyundular. Yada bu aletler kafir icadıdır, uzak durun noktasında kaldık. Boyle diye diye, adamlar aldı başını gitti. Yoksa siz zannediyor musunuz ki; bugun dunyanın gediği noktaya bir anda gelindi. Bugun dunyanın kureselleşmede geldiği nokta iki yuz senenin sonucudur.
İki yuz sendir sadece seyrediyoruz, yada reddediyoruz. Başka da yaptığımız bir şey yoktur.
Liderin onemi burada ortaya cıkıyor. Hazreti Omer bir şey soyledi, aradan on dort asır gecti, gunceliliğini yitirmedi, "Adalet mulkun temelidir" İmam–i Azam bir ekol ortaya koydu ve diğer mezhep imamları, onlardan sonra gelenlerden kimse onlara ulaşamadı.
Fatih Sultan Mehmet oyle ilkeler ve ufuklar ortaya koydu ki; bugun dunya devletlerinin hicbiri Fatih'in ufkuna ulaşamamıştır. Murad'da oyleydi, Yavuz'da diğerleri de.
Bu insanlar İslam cemaatinin onunu acıyor, kolaya kacmıyorlardı. Hicbir tanesi işin kolayına kacmadı. Yok, saymak, reddetmek işin kolayıdır. Plan proje oluşturmak, ortaya oneri getirmek, daha guzeli yakalamak icin icat ve gelişmeler yapmak, adam gibi adamların işidir. Gecmişte yaşayan bu dev şahsiyetler, İslam cemaatinin elli sene, yuzsene sonrasının ufkunu acacak icraatlar, fikirler ortaya koydular.
Son iki asırda İslam ummetine ışık olacak, yol gosterecek insan sayısı cok azaldı. O kadar azaldı ki; butun bir coğrafyayı ayağa kaldıracak sayıda olunmadığı icin İslam Âlemi bugun karanlığı ve zilleti yaşıyor.
Değerli kardeşlerim! Rus Tarihcisi Barthold'un yaptığı tespite lutfen dikkat edelim:
"Turk kavimlerinin bilhassa 10. Asırda başlayan fetihleri, onlarda milli bir gurur uyandırdı. Bu gurur 20. asırda bile Turkler'in işine yaramıştır."
Rus tarihci işi anladı da biz anamadık. 10. Asır dediği, Gazneli devleti, Karahanlılar devleti ve Selcuklu devletinin icraat yaptığı yılları soyluyor. O gun yapılan icraatlar aradan on asır geciyor, yinede işe yarıyor.

OKUYACAĞIZ
OKUYACAĞIZ
OKUTACAĞIZ
Sonuca gelecek olursak; yapacağımız ilk iş okumak, oğrenmek olmalıdır. Okumaya bu kadar onem veren bir dinin mensupları olarak, eğer okumuyorsak o zaman şikÂyet etmeye de hic akımız yoktur. Kureselleşmenin kotu sonuclarından kurtulmak yada kureselleşmeye engel olmak icin atılacak ilk adım okumaktır.
Sen değerli kardeşim, her gun bir saatini okumaya ayıramıyorsan, boşuna şikÂyet etme. Okuyacaksın, sonrada cevreni okumaya teşvik edeceksin. Dergimizde yazlarını okuduğunuz, ayrıca da bir gunluk gazetede yazılar yazan D. Ali Taşcı hoca gecende bize bir hadise anlattı.
Bir milletvekili ile birlikteyim. Milletvekiline sordum:
–Kitap okuyor musun?
–Hocam hic zamanım olmuyor, cok istiyorum ama bir turlu olmuyor.
Milletvekilinin bu cevabı karşısında şaşırdım ve ona dedim ki:
–Senin bu mazeretin şuna benziyor. Ozel arabasıyla yolculuğa cıkan bir adam, zamanım olmadığı icin arabama benzin alamayacağım demesi gibidir.
Ali Hoca ne kadar guzel anlatmış. Okumamak icin mazeret yok. Okuyacağız, başka caremiz yok.
Gelecek ay buluşmak uzere her birinizi en kalbî duygu ve muhabbetlerimle selÂmlıyorum.
Rabbimiz'in mağfireti, bereketi, rahmeti uzerinize olsun...
SelÂm ve dualarımızla...

__________________