CenĂ‚b-ı Hak; “Benî Âdemʼi (yani insanoğlunu) mukerrem yarattık…” (el-İsrĂ‚, 70) buyuruyor.
Yani ona, CenĂ‚b-ı Hakkʼa yaklaşacak istîdatlar veriyor. Kul bu istîdatları terakkî ettirecek. CenĂ‚b-ı Hakʼla dost olacak.
Yine CenĂ‚b-ı Hak yardım olarak:
وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي
(“…Rûhumdan ufurduğum zaman…” [el-Hicr, 29; SĂ‚d, 72]) buyuruyor. Kendinden birtakım meziyetler veriyor.
Tabi bunun da mukĂ‚bilinde, bir imtihan olarak dunyaya geldik. Bu dunya bir imtihan mekĂ‚nı olarak hazırlandı. Bir nefis veriliyor. Yani bir, haramlara, kerahatlere bir temĂ‚yul veriliyor.
CenĂ‚b-ı Hak telĂ‚fî icin peygamberler gonderiyor. Peygamberler, en buyuk insan terbiyecileri. Toplumdaki insanları, cehĂ‚let cukurundan cıkarıyor, onları buyuk bir seviyeye, bir medeniyete ulaştırıyor.
CenĂ‚b-ı Hak bize de, -lûtf-i ilĂ‚hî- meccĂ‚nen, bir bedel odemeden biz, 124.000 kusur peygamberin en yucesini bize nasîb etti. Bu, Rabbimizʼin buyuk bir lûtfu. CenĂ‚b-ı Hak bunun en buyuk bir nîmet olduğunu (ifade sadedinde):
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ (“Yemin olsun, Allah muʼminlere bol ihsanda bulundu…” [Âl-i İmrĂ‚n, 164]) buyuruyor.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ buyruluyor. “Allah Rasûluʼne itaat, AllĂ‚hʼa itaattir.” (en-NisĂ‚, 80) buyruluyor.
Yine CenĂ‚b-ı Hak, Rasûlullah Efendimizʼi, kıyĂ‚mete kadar gelecek butun insanlara usve-i hasene, bir ornek karakter olarak lûtfetti.
Yine CenĂ‚b-ı Hak, kıyĂ‚mete kadar mûcizevî bir kitaba muhĂ‚tap kıldı, KurʼĂ‚n-ı Kerîmʼe. KurʼĂ‚n-ı Kerîm de mûcizesi kıyĂ‚mete kadar devam edecek ve bir insanın butun problemlerini hĂ‚lledecek, onu huzura kavuşturacak bir kitap. CenĂ‚b-ı Hakkʼın, kullarına gonderdiği mektup, ilĂ‚hî bir mektup.
CenĂ‚b-ı Hak bizim bu istikĂ‚mette olmamızı, KurʼĂ‚n istikĂ‚metinde, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-ʼin izinde olmamızı…
Neticesinde de, zor gecitler var: Olum gecidi var, son nefes var, rûhun bedeni terk etmesi var, bir Ă‚lemden bir Ă‚leme. Bir kabir Ă‚lemi var. Bedenden cıkıyoruz. Beden bir elbiseydi dunyada, cıkıyoruz, başka bir Ă‚leme giriyoruz.
KıyĂ‚met var, infilĂ‚k var. Buyuk infilĂ‚k. Ondan sonra Cennet-Cehennem. Ve geriye donuş de yok, gayr-i kābil-i rucû durumda.
CenĂ‚b-ı Hak, okunan Ă‚yet-i kerîme, Yûnus Sûresiʼnde:
“Biliniz ki Allah dostlarına…
لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyruluyor. Bu dehşet anlarında.
Kim onlar?
“Onlar, îmĂ‚n edip takvĂ‚ya erişenler.” (Yûnus, 63)
Takv nedir o zaman?
NefsĂ‚nî arzuları bertaraf etme, rûhĂ‚nî istîdatları inkişĂ‚f ettirme, kendimizin ilĂ‚hî kameranın altında olduğumuzun kalbimizde, rûhumuzda bir idrak ve şuur hĂ‚line gelebilmesi.
CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“Nereye gitseniz, Allah sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4)
CenĂ‚b-ı Hak zaman-mekĂ‚ndan munezzeh. Dunyada ne kadar insan var; 7,5 milyar insan var. Ne kadar hayvanat var; trilyon, trilyon, trilyon. Ne kadar kutleler var; yıldızlar vs… Hesabı, şeyi yok, ucu yok. CenĂ‚b-ı Hak hepsinin her an yanında. MuteĂ‚l.
CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor ki:
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“Nereye gitseniz, Allah sizinle beraberdir.” (el-Hadîd, 4)
Demek ki her hĂ‚limizi ilĂ‚hî kameranın altında olduğumuz gibi tanzim etme zaruretindeyiz. İc duygularımızı tanzim etme durumundayız, duygularımızı, hissiyĂ‚tımızı.
CenĂ‚b-ı Hak yine:
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
(“Biz ona şah damarından daha yakınız.” [Kāf, 16]) buyuruyor. Bize şah damarından daha yakın olduğunu bildiriyor.
Demek ki takvĂ‚, kalbî merhaleler neticesinde kalpte bir rikkat, bir incelik, bir hassĂ‚siyet meydana gelmesi. MĂ‚rifetullahtan hisseler gelmesi. Kulun CenĂ‚b-ı Hakkʼa yaklaşması. CenĂ‚b-ı Hak bu şekilde kuluyla dost olacak. Ve dostunu “DĂ‚ruʼs-SelĂ‚m/Cennet”e davet ediyor.
Yani kul, bir imtihan mekĂ‚nı icinde olduğunu unutmayacak.
Devam eden Âyette:
“Dunya hayatında da Ă‚hirette de onlara mujde vardır…” (Yûnus, 64)
Kimlere? O Allah dostlarına.
“…AllĂ‚hʼın sozlerinde aslĂ‚ bir değişme yoktur. İşte bu, buyuk kurtuluşun ta kendisidir.” (Yûnus, 64)
CenĂ‚b-ı Hak da bir mujde veriyor:
لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
(“…Onlar korkmayacaklardır, uzulmeyeceklerdir.” [Yûnus, 62]) Bu dost olanlara.
Okunan Fussilet Sûresiʼnin 30. Ă‚yetinde:
“Şuphesiz, Rabbimiz Allahʼtır deyip sonra dosdoğru yolda yuruyenlerin «ثُمَّ اسْتَقَامُوا» (Rasûlullah Efendimizʼin izinde gidenlerin) uzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayın, uzulmeyin, (AllĂ‚hʼın) size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)
Bu uc yerde, tefsirlerde bildiriliyor:
Olum Ă‚nında: En zor an. Rûhun cesedi, bedeni terk ettiği an. O zaman melekler bu dostlara gelecek, Allah dostlarına:
“Korkmayın, uzulmeyin, AllĂ‚hʼın size vaad ettiği Cennetlerle sevinin.” diyecekler.
Kabre girişte oyle olacak:
Yine, okunan Ă‚yet-i kerîmenin devamında:
“Biz dunya hayatında da Ă‚hiret hayatında da (kabirde, Ă‚hirette) dostuz…” (Fussilet, 31) diyecekler. Dunya hayatında olduğu gibi, orada dostlukları devam edecek. CenĂ‚b-ı Hak memur ediyor melekleri.
Efendimizʼden gelen mujdeler var. Efendimiz buyuruyor ki hadîs-i kudsîde; “…Farzları yerine getirir, nĂ‚filelerle, sunnetlerle merhaleler kat eder, onların (CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor); Ben goren gozu, işiten kulağı, akleden kalbi olurum…” (Bkz. BuhĂ‚rî, Rikāk, 38)
VelhĂ‚sıl CenĂ‚b-ı Hak, kulunu Cennetʼe dĂ‚vet ediyor. Fakat kulun da bu dunyadayken hazırlanmasını CenĂ‚b-ı Hak istiyor.
Muhabbet, dostluğun alĂ‚metidir. Dostluk, muştereklikten kaynaklanır. Demek ki bizim Rasûlullah Efendimizʼle, rûhĂ‚nî yapısıyla ne kadar benzerliğimiz varsa, o kadar CenĂ‚b-ı Hakʼla dost olmuş oluyoruz.
Merhamet, îmĂ‚nın ilk meyvesidir. Merhamet, bir muʼminin îmĂ‚nını tescil eden bir alĂ‚met-i fĂ‚rika. Rahmet insanı olmamızı Rabbimiz istiyor.
Rahmet insanı, infak ehli olur, veren el olur, fedakĂ‚r olur, şefkatli olur. Gectiği her yere bir huzur verir. Muhabbet tevzî eder.
Rahmet insanı, inşĂ‚ eder.
Efendimiz buyuruyor ki:
“Muʼmin, bir bal arısına benzer. Temiz olanı yer (yani helĂ‚l yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (yani Hakkʼın rızĂ‚sına uygun olan işleri yapar, sĂ‚lihlerle, sĂ‚dıklarla beraber olur), konduğu yeri ne kırar ne de bozar (orayı ihyĂ‚ eder).” (Ahmed bin Hanbel, II, 199)
Demek ki Rasûlullah Efendimiz bize bir arıdan bir misal veriyor. Yani arıya bakıp bir ibret alma.
CenĂ‚b-ı Hak:
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ
(“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” [el-Alak, 1]) buyuruyor. Rabbinin adıyla oku.
Demek ki en muhim okunacak, Rasûlullah Efendimizʼi okuyabilmek. Oʼnu ashĂ‚b-ı kirĂ‚m okudu. Nerede okudu? Kalpte okudu. “Canım, malım, her şeyim Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah, Sen emret!” dedi.
Rahmet insanı nasıl olur?
Bollukta şımarmaz, taşkınlık yapmaz.
Darlıkta isyan etmez, sabırla merhaleler kateder. “YĂ‚ Rabbi, rĂ‚zıyım.” der. Yine sabır.
Rahmet insanı, fakirlerin, yetimlerin, kimsesizlerin kimsesi olur, onların duĂ‚larını alır.
Rahmet insanı, butun ummeti kendine zimmetli addeder. Kendini devrin akışından mesʼûl gorur. Dînine, vatanına, milletine dĂ‚imĂ‚ fedakĂ‚rĂ‚ne hizmet hĂ‚linde olur.
Yine rahmet insanı, yalnız kendi evlĂ‚dını, yakınlarını değil, din kardeşi olan butun ummet-i Muhammedʼin, insanlıkta eşi olan butun insanlığın kendisine emĂ‚net olduğunun idrĂ‚ki icinde olur. Misalleri cok…
Esas bugunku sohbetimizin mevzuu:
“Kul, nasıl bir Allah dostu olabilir? Allah dostlarının fĂ‚rikaları nelerdir?”
Yine, “Allah dostları kimlerdir?”, tarif edersek:
NefsĂ‚nî arzularını bertaraf eden, rûhĂ‚nî istîdatlarını inkişĂ‚f ettiren, kendisinin dĂ‚imĂ‚ ilĂ‚hî kameranın altında olduğunun idrĂ‚ki hĂ‚linde olan, bu, kalpte bir şuur hĂ‚line gelen bir muʼmindir.
Hak dostlarının, ornek; Rasûlullah Efendimizʼin her hĂ‚lidir. Efendimizʼi CenĂ‚b-ı Hak:
“(Rasûlum!) Senʼi Ă‚lemlere rahmet olarak gonderdik.” (el-EnbiyĂ‚, 107)
وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ buyruluyor.
EvliyĂ‚ullĂ‚hʼın da muhim vasfı; rahmet tevzî etmesi, rahmet olması. En başta bu rahmet olması; muhabbet.
FĂ‚nî muhabbetler, omrunu azaltacak. EvlĂ‚t muhabbeti var, mal muhabbeti var, vesĂ‚ire muhabbeti var, kendisinin kendi nefsine olan muhabbeti var… Bunlar, bu muhabbetler, CenĂ‚b-ı Hakkʼa donecek.
RĂ‚dıye; AllĂ‚hʼın rĂ‚zı olduğu şekilde bir hayat yaşayacak. Muhabbet artacak.
Rasûlullah Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“DĂ‚vud -aleyhisselĂ‚m- şoyle duĂ‚ ederdi:
«YĂ‚ Rabbi! Sen bana kendini sevdir. Sevdiğini sevdir. Senʼi sevecek, sevdiğini sevdirecek amel-i sĂ‚lihler nasîb eyle.»” (Bkz. Tirmizî, DeavĂ‚t, 72)
Eğer, Allah Rasûluʼnu, ne kadar seviyorsak -elhamdulillah- bizim icin o kadar, Oʼna yaklaşmış olmuş oluyoruz.
VelhĂ‚sıl meşrû fĂ‚nî muhabbetler bir seviye olacak. Neticede bunlarla ilĂ‚hî muhabbet tecellî edecek.
Muhabbetin en şiddetlisi Rasûlullah Efendimizʼdeydi.
“En cok cile cemberinden gecen peygamber, benim.” buyurdu. (Bkz. Tirmizî, KıyĂ‚met, 34/2472)
Yedi yavrusunun altısını sağlığında kaybetti. En yakınlarını Bedirʼde, Uhudʼda kaybetti. Fakat dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hakkʼa karşı bir huzur icindeydi.
Taşlandı TĂ‚ifʼte. Dondu TĂ‚if halkına duĂ‚ etti:
“‒YĂ‚ Rabbi! HidĂ‚yet ihsĂ‚n eyle.” diye.
Orada bile:
“‒YĂ‚ Rabbi! Sen benden rĂ‚zı ol da ben bu cektiklerimden şikĂ‚yetci değilim. Yeter ki Sen benden rĂ‚zı ol.” buyurdu. (Bkz. İbn-i HişĂ‚m, II, 29-30; Heysemî, VI, 35; BuhĂ‚rî, Bed’ul-halk, 7)
Demek ki burada;
رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً
(“…Sen Rabbinden rĂ‚zı, O da senden rĂ‚zı.” [el-Fecr, 28])
Kul, Allahʼtan rĂ‚zı olacak. CenĂ‚b-ı Hakkʼa, kalp, muhabbetle dolacak. CenĂ‚b-ı Hakkʼın sevgili kulu olacak.
Tabi Rasûlullah Efendimiz de aynı şekilde. Bunun başında da “merhamet” geliyor. CenĂ‚b-ı Hakkʼı seven, Rasûlʼunu seven, merhametli olur.
Bir gun ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma Efendimiz merhametten bahsediyordu.
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Biz hepimiz merhametliyiz.” dediler. EvlĂ‚dımız, coluk-cocuğumuz, akrabalarımıza…
Efendimiz:
“‒Yok (dedi), esas merhamet (dedi), Ă‚m ve şĂ‚mil merhamettir. Butun AllĂ‚hʼın mahlûkĂ‚tına olan merhamettir.” (HĂ‚kim, IV, 185/7310)
İnşĂ‚allah, cumlemizi CenĂ‚b-ı Hak yureklerimizden rahmet taşıran muʼminler eyler -inşĂ‚allah-…
Osman Nuri Topbaş
__________________
Kul Nasıl ''Bir Allah Dostu'' Olabilir ?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●8 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Kul Nasıl ''Bir Allah Dostu'' Olabilir ?