BİSMİLLAHİRAHMANNİRAHİM
israil amansız bir tutkuyla kendisine vaad edilen feci akibete doğru hızla yuvarlanıyor.
Demek ki yazgı boyle bir şey! Vakti gelince kendi ayaklarınla olum vadisine koşuyorsun…
Zaten ilahi bir yasadır, bir kavim helak edilmeyi hak ettiğinde, Allah mucrimlerden ve fasık sefihlerden basiretsiz idareciler verir. O idareciler onları yavaş yavaş helake goturur:
“Biz bir memleketi helÂk etmek istediğimizde, onun refah icinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kotuluk işlerler. Boylece o memleket hakkındaki hukmumuz gercekleşir de oranın altını ustune getiririz” (İsra, 16)
Maalesef cok geniş dunyevi imkanlara ve teknolojik bir ustunluğu sahip olmalarından dolayı İsrailoğulları şımarmış durumdalar. Daha doğrusu onlar adına hareket eden siyonistler… Kimsenin gucu kendilerine yetmez sanıyorlar. Ve sanıyorlar ki, kendilerini denizden geciren Rableri hala onlarla beraberdir. Oysa o gun onlar mazlum bir halk idiler. Bugun ise İsrail, Firavunlar Mısır’ı, Filistinliler ise o yurdun mazlum ‘İsrail oğulları’ olmuşlar…
Filistinlileri selamet sahiline cıkaracak ‘deniz yarılması’nın gercekleşmesi de an meselesi… Onlar da tıpkı huyunu kaptıkları ve suyuna gittikleri Firavun (zaten Firavn guc ve kudret sahibi olmak demektir ki, bugun İsrail dunyanın bir numaralı guc ve kudrete sahibi ulkesidir) ve ordusu gibi ilahi hışma doğru suruklenip gidiyorlar.
Onları bekleyen ‘akıbet’, Tevrat’ın da belirttiği gibi topyekûn bir imhadır. ‘Gargat ağacı’ –ki mağaraların yani yerin altına saklanmış gizli ve acayip gucler demektir (bir tur manyetik yelektir ki giyene kurşun isabet etmiyor ve onu dijital taramalardan ve gozlerden saklıyor) inşallah ilerde onu biraz acacağım- bile onları kurtaramayacak…
* * *
Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:
“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudus) işittirin ve deyin; Memlekette boru calın; yuksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kacıp sığının, durmayın; cunku ben Şimalden (Kuzeyden) uzerinize buyuk bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından cıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengÂver) yola duştu; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek icin yerinden cıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3)
Şimdi de şu hadis-i şerife bakın:
“Oyle ki Yahudiler taşların ve ağacların arkasına saklanacak ama ağac ve taş dile gelerek 'Ya Muslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır, diyecek. Sadece 'gargat' ağacı bunu soylemeyecek cunku o Yahudi ağacıdır” buyruluyor. (Sahih-i Muslim, Kitab-ul Fiten H. 2239).
İşte hicbir ikazı dinlemeyen, dunyayı takmayan İsrail’in akıbeti bu!
Peki bu akıbetin başlarına geleceğini kabul etsek bile, bunun şimdi olacağının garantisi ne?
Tevrat’ın şifresindeki acılımlar!
* * *
İsrail oğullarının, kıyamet kopmadan once, kendilerine son defa verilen ‘iktidarı’ (devlet olma) şansını kotuye kullanacakları, bolgede fesat ve bozgunculuk cıkaracakları, sonucta da tum insanlığın onayı ile kozmik bir imhaya uğratılacakları haber veriliyor. Adeta, insanlığın, beşerin bunyesini sarmış kanserli hucrelerin temizlenmesi gibi insanlık vucudunun bu habis hucrelerden temizleneceği haber veriliyor.
Bu hem Tevrat, hem Kur’an, hem de hadis-i şeriflerce onaylanıyor. Onun ne zaman olacağını ise Tevrat’ın şifresi belirliyor.
Kur’an’ın ifadesiyle ‘ahiret vadi’ geldiğinde (İza cae va’du’l-ahireti), İsrail oğullarının bir kere daha Nebukadnazar donemindeki gibi topyekûn bir katliama uğrayacaklarını İsra Suresi’nde net ve acık bir şekilde haber veriyor.
Tabii ki burada asıl mesele, ‘ahretin va’di’ tabirinin, bir tarihle ilintilendirilmesidir. Yani onun bu donemde ve bu zamanda olup olmadığını nereden bileceğiz?
Bu noktada da Tevrat’ın Şifresi adlı kitaptan net işaretler bulabiliyoruz:
Tevrat’ın şifrelerini cozmek icin iki Rus matematik profesoru tarafından yapılmış bir hesaplama programına ‘gunlerin sonu’ ifadesi verildiğinde (5756) 1996, ‘armageddon’ (insanlığın son buyuk savaşı) kelimesi verildiğinde 2000, nihayet ‘Kudus eksenli atomik savaş’ ifadesi verildiğinde ise (5766) 2006 tarihine denk gelen rakamlar cıkmaktadır. İsrail’i helak edecek hadiselerin başlangıcı olarak 1996 yılı verilir. Sonra bu surecin 2006’ya kadar değişik sureclerde tırmanarak devam edeceğini ve 2012 yılı itibarıyla da duğmeye basılacağı zaman olarak ortaya cıkar…
Esasında bu akıbeti onlar bizden daha iyi biliyorlar. O yuzden de o buyuk hadisenin (hadislerde gecen yevmu’l-melhame) oncesindeki olayların dizilişine mudahale ederek sonucu kendi lehlerine cevirmeye calışıyorlar.
O buyuk imha hareketi, uc sembolik şahsın (Muhammed (asv), -yani Musluman Araplar – Musa (as), (yani Yahudiler), Nuh’un cocukları (yani Turkler) kavgası gibi aktarılmış. Hz. Muhammed (asv) ayette ismen değil ‘abd’ (=kul )olarak gecer. Cunku o hadiselerin cereyan edeceği zamanda Araplar –bugun olduğu gibi- kendi adlarına konuşabilecek dirayette ve kabiliyette olmayacaklar. Musa (as) bir kere kendi adıyla, bir kere de Beni İsrail olarak gecer… Bu demektir ki Yahudiler kendi haklarını savunabilecekleri durumda oldukları halde ayrıca da yeryuzune dağılmış cocuklarından yardım ve destek alacaklar.
Hz. Nuh ise kendisi olarak değil, zurriyetinden gelenlerle anılır. Nuh’un cocukları, şukretmeye cağırılırlar… Bu da demektir ki, Turkiye o hadiseye bulaşmamak icin azami gayret sarf edecek ve etmeli. Ama neticenin belirlenmesinde asıl gorevin ona verileceği ve şereften dolayı da şukur etmesi gerektiği vurgulanır. Sonra da o akıbetin nasıl gercekleşeceği anlatılır.
Denilir ki size iki kere iktidar (devlet olma şansı) verdik. Bunların bikinicisi gercekleşip de siz bozgunculukta haddi aşınca ( haddi aşmak; kendilerinden olan peygamber ve liderleri ve farklı inanan din kardeşlerini oldurmek demektir) biz de uzerinize acımasız kullarımız gonderdik. Guney Irak’ta kurulu Babil krallığı kuzeydeki İsrail devletini ve Kudus’teki Suleyman mabedini yıktı, kuzey Irak’ta kurulu Ninova krallığı da Yehuda’yı yıkıp yok etti.
Ayet, İsrail oğullarına hitaben, diyor ki, “biz daha sonra sizi oğullar ve mal mulk ile destekleyeceğiz, sizi o bolgede nefer olarak coğaltacağız ve siz, sizin devletinizi yıkanlardan intikam alacaksınız.” İşte bugunku Irak’ın hali de o rovanşın alındığını gosteriyor.
Sonra diyor ki “ahiret vadi geldiğinde biz yine uzerinize acımasız kullar gondereceğiz. Yine mescide (Kudus yahut belki de yeniden inşa etmek icin cabaladıkları Suleyman Mabedi’ne) girecekler ve bu kere oncekinden de beter cezalandırılacaksınız….” (İsra, 1-8)
Bu cezalandırmanın nasıl bir şey olacağının ipuclarını da yine Tevrat veriyor. Nitekim Tevrat’ın herhangi bir yerinde ‘atomik soykırım’ veya ‘dunya savaşı’ ifadesi geciyorsa mutlaka Kudus ile birlikte anılmaktadır. Cunku Kudus, ‘lanetli’ İsrail oğullarına haram kılınmıştır. Onları helak edecek ilahi gazap, onların Kudus’u yeniden ele gecirmeleri uzerine vaki olacak. İşaya’da Kudus’un adı Ariel diye isimlendirilmiş ve Ariel adı lanetlenmiştir. Şoyle ifade edilir: ‘Lanet olsun sana Ariel! Ey Davud’un yerleştiği şehir Ariel!”
Yeremya ise, Kudus'u, İsrail'in ‘boşadığı kadın’ diye tarif eder ve ona yeniden donmesi kesinlikle haram kılar. Şoyle der Yeremya Bab 3, parağraf 1’de:
“Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birisinin karısı olursa (Yani sizin elinizden cıkıp Muslumanların şehri olursa) adam olan o kadına bir daha doner mi? O diyar onlar icin murdar ve haram olmaz mı?”
İşte İsrail Kudus’u işgal edip onu başkent haline getirmesiyle fitili ateşledi. Takdir edileni mukadder kıldı. Halbu ki bir daha oraya donmeyecek yahut en azından Kudus’u istemeyecekti. Ve tabi bir de kendine ‘vekil’ edinmeyecekti.
O Kudus’u alıp başkent yapmakla boşadığı kadına dondu ve sırtını Amerika’ya dayamakla da Allah’tan başka vekil edinmiş oldu. Ardından da 1996’ya iki ay kala kendinden olan lideri oldurdu… bunlar sembolik işaretlerdir. Diğer tum dunyevi olaylar ve hadiseler ise o takdirin tezahurunden ibaret… Tabii sivil geminin Aşdod limanına cekilmesi de buyuk bir işarettir ki ‘Kuzey’den gelecek ‘Arslan’ın yerinden kalkıp harekete gectiğini haber veriyor. ‘Tartan’ın Aşdod’a geliği yıl Aşur kralı (Anadolu’nun kralı) Sargon’un harekete gectiği zaman olacaktır. İşaya, 20, 1)
Evet bugun artık, Tartan’ın (geminin) Aşdod’a (aşdod limanına) geldiği gundur. Bu, artık sonun başlangıcıdır.
Her bir hadisenin bir başlangıcı vardır. Gayeleri caresiz insanlara yardım etmek olan ve dunyanın tum halklarından temsilcilerin bulunduğu bir topluluğu taşıyan sivil bir geminin vurulup sonra da Aşdod limanına cekilmesi, bir işaret fişeğidir… Artık hukum İsrail’in aleyhine olacaktır!
* * *
Biz Turkiye’nin sabırlı ve kararlı hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. Esasında bu o geminin yola cıkarılmasında ve İsrail’in o gemiyi -hem de kendi kara sularına bile girmeden- vurmasında ciddi planlar var. Bana gor ebu operasyon, Turkiye’nin yukselmekte ve parıldamakta olan yıldızını sondurmek amacı taşıyan cok katılımlı ve cok aktorlu bir planın eseridir. Turkiye’nin onunu cevirme planı… Bunun icinde İran dahil, hic beklenmeyecek kadar cok faktorler ve aktorler bulunuyor olabilir…
Turkiye butun bu ihtimalleri goz onunde bulundurmalı. Madem ki Turkiye’nin maksadı gercek bir barış ortamı tesis etmektir, dikkatli hareket etmeli. Turkiye’nin bolgede barış ortamını sağlama planları icinde elbette İsrail de vardır ve olmalıdır. Yani komşuları ile sıfır problem diplomasisi yuruten Turkiye’nin İsrail ile kavgalı olması beklenmez!
Ama İsrail, surekli Turkiye’nin dostane ve barışcı duruşunu bozmaya calışıyor. Doğal olarak da bir gun muhatabının patlayacağını bilmesi lazım. Nitekim Yeremya, kuzeyden gelecek ‘kırgın’ı (yok edici yıkımı) izah ederken, Aşur kralı ve ofkeli Aslan tabirini kullanıyor. Bu her iki işaret de Anadolu’ya bakıyor… Kabalacı siyonistler bunu iyi bilirler.
* * *
Bu satırlar yazılırken, Başbakan’ın guvenlik burokratlarıyla yaptığı toplantı da devam ediyordu.
Ne karar cıkarsa cıksın, inşallah milletin lehine olur. Turkiye’nin hali, Bedir Savaşı oncesindeki Muslumanların haline benziyor. Onların, maksadı, Kureyş’in, geliriyle savaş hazırlığı yapmayı planladığı kervanı vurup, onları bu maksadından alıkoymakta. Ama Cenab-ı Hakk’ın muradı başka idi. Kureyşlileri de hırsa o bolgeye sevk etti. Muslumanlar istemedikleri halde muşriklerle bir savaşa tutuştular. Sonunda da Kureyş’in hayat damarları kesildi. İnşallah Turkiye’nin alacağı tedbirler de İsrail’in şımarıklığının onunu kesir!
İşi nereye varacağını Allah bilir. Mevla gorelim neyler/ Neylerse guzel eyler!
M. Ali Bulut - Haber 7


__________________