Nefs-i Emmare : Hayvani ruhun kendi yaratılışı olan sıfatı "Nefis olanca şiddetiyle kotuluğu emreder" (2) ayeti kerimesinin anlamınca emmaredir. Uc sınıftırlar. Bunların hepsi "Biz muslumanız" derler, ama taklit ehlidirler.

Birinci Sınıf

Allah'ın emrettiklerinden hic bir şeyi yapmazlar.
Allah'ın yasakladıklarının hepsini yaparlar.
Biz hakikati bulduk kabilinden turlu turlu sozler soylerler.

Kendileri nefsin elinden esir olup cehennemlik olmuşlardır.
Kendi işledikleri kotu fiiilleri, gunah olan şeyleri oldukca guzel gorurler. Hatta onlarla iftihar ederek mutlu olurlar.
Bunlara nasihat fayda etmez, neticede imansız olarak olurler.
Bunların yolunda gitmek caiz değildir. Tarikattan haberi olmadıkları olmadığı gibi temel dini esaslarda bile sapıklığa duşmuşlerdir.
İşledikleri gunahları ve yaptıkları kotulukleri ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle yalanlarlar.
Bunlar dan insanlık sıfatı tamamen kalkmış, hayvanlık sıfatı ile sınıflanmışlardır.
Bu sıfatla yetmiş iki fırka ve butun kÂfirler sıfatlanmışlardır.
Bunların hepsi de:



"Allah onların kalplerini ve kulaklarını muhurlemiştir, gozlerinde de perde vardır ve buyuk azab onlar icindir." (3) ayet-i kerimesindeki manaya uymuşlardır.

Bunlardan insafa gelip imanı kabul etmiş yoktur. Meğer ki hidayet erişe...

İkinci Sınıf
Bunlarda Allah'ın emrettiklerini yerine getirmezler ve yasaklarından sakınmazlar.
Butun haramları işlerler. Lakin harama helal demezler. Ancak haramdır diye işlerler ve derler ki,

"Kırk gun gunahkÂr iken bir gun tovbekÂr oluruz. Allahu teala merhametlidir, affedicidir. Kulunun kusurunu affeder. Su bulanmayınca durulmaz. Bir gun oluruz ki, bunların hepsine birden tevbe ederiz. Tevbesiz bile olsek bize azap etmek Allah'ın şanından değildir. .."


diyerek birbirine tesellide bulunup, gecersiz delillere ve mujdeci ayet-i kerimelere dayanarak butun haramları işlerler.

Allah korkusu asla iclerine sirayet etmeyip yaptıkları pisliklere de zerre kadar pişman olmazlar.
Kucuk guzel bir iş yapsalar o zaman hemen sanki Allah cennetin anahtarlarını onlara vermiş gibi iftihar ederler.

Bu sınıftan da insafa gelip gunahlarından pişmanlık duyarak tevbe edenler yok denecek kadar azdır.
Bunlar da:


"Andolsun, biz cinler ve insanlardan bircoğunu cehennem icin yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gozleri vardır, onlarla gormezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." (4) ayet-i kerimesinin hukmune tamamen uymuşlardır.

Ucuncu Sınıf
Tarikat ehli olanların nefs-i emmare sahibi olanlardır. Bunlarda Allah'ın emrettiklerini yerine getirmezler ve yasaklarından sakınmazlar.

Hem kusurlarını bilirler, yine yasaklanmış fiilleri işlerler. Pişmanlıkla tevbe edip ahlaklarını ve hallerini değiştiremezler.
Bu sıfatla ahirete giderlerse emmare halinde olduklarından coğunluğu imansız olurler.
Bunun ilacı, yani emmare sıfatından levvame sıfatına donmenin ilacı " Hesaba cekilmeden once kendinizi hesaba cekiniz" hadis-i şerifine uyarak kendini hesaba cekersin. Yani:
Kotu bir fiil işlediğinde hemen ardından Cenab-ı Hakkın yuce varlığını hatırlayarak onun alim sıfatını duşun. O her şeyi bilir.

Ceza gununun şiddetini ve işlediğin kotu fiilleri duşun ve ne kadar ağır gelsede pişmanlık duy, bir daha işlememeye kesin karar ver tevbe et.
Allah'ın emrettiklerini yerine getirme konusundada iyice duşun ve yapmaya calış.
Tevbe ederken fırsat gecerse yine işlemek fikri olursa tevbesi kabul olunmaz. Zira boyle tevbeler munafık tevbesidir ve makbul değildir.
Gunah işlediği zaman hemen peşinden elinde olmadan pişmanlık duyar ve yaptığı gunaha ciğeri yanıp gozlerinden yaş akıtıyorsa o vakit bilsin ki levvame sıfatı kendisine hal olmuştur.
Ruyada:

Nefs-i emmare'nin dairesi, daire-i su'diir, yani kotuluklerin meydana geldigi dairedir ki, bunda kufrun sıfatlan, inadın ni-telikleri mevcuddur. Ornek olarak: Birisi ruyasında domuz veya kopek, fil veya akrep, yilan veya fare, ya da pire, bit ve-benzeri hasereden birini veyahut eşekgillerden bir hayvanı veya icki, tutun, afyon ve benzeri uyusturucu maddelerden birini ya da bunlara benzer meyhane, bulanık durgun su, bulanık akar su gibi bir sey gorecek olursa, bu, NEFS-i EMMARE'nin ozelliklerinden bazısıdır. İnsan bu sıfatlardan biriyle vasıflanınca, artik nefsinin hevesine uymuş olur. Bunun icin, onun riyazete ve nefs-i tasfiyeye, zikirle meşgul olmaya ihtiyaci vardır. Boylece bu daireyi birinci isim, usullerden birincisi olan LA İLAHE İLLALLAH ismiyle "kesip atsın..

Emmare dairesinde domuz, haram sıfatıdır. Kopek gazap sıfatıdır. Fil kendini beğenmişlik sıfatıdır. Yılan, fitne ve fesat doğuran dilin sıfatıdır. Maymun, ikiyuzluluk ve koğuculuk sıfatıdır. Akrep, azab sıfatıdır. Fare, halka kapalı, Allah'a ise malum olan bir takım fullerin sıfatıdır. Aynı zamanda fareyi goren kimsenin nefsanî heveslerine uyduğu ve onların peşinde koştuğu yorumu cıkarılır. Pire, bit ve benzeri haşere ve parazitler, dînen mekruh kılınan şeylerin irtikab edildiğtne delalet eder. Eşek, yarar sağlamıyan bir işe başlandığına ya da baş-lanacağına yorumlanır. Copluk, dunyaya meyletmenin sıfatıdır. îcki icmek, haram işlemenin sıfatıdır. Sadece icki gorup onu icmemek, haram şeyleri elde etmeyi tasarladığına delalet eder.

Meyhane gormek, kalbin fasit fikirlere bağlı bulunduğuna. yorumlanır.


İKİNCİ DAİRE: Levvame'dir (salikin başlangıc halidir)



Nefs-i LevvÂme : İki sınıftır. Birincisine ehl-i ukbÂ, ahiret ehli, ikincis tarikat ehlidir.

Ahiret Ehli
Ehl-i ukba'dan olanlar emr-i bil marufu mumkun olabildiği kadar yaparlar.

Nehy-i ani'l-munkerden de sakınmaya gayret ederler.
Bazı kereler suyu ufleyerek icerler ve sofuluğu kimseye vermezler. Bazan da turlu turlu hezeyanlar yaparlar. Ardın pişmanlık zuhur edip tevbe ederler. Sonra kendilerini tutamayıp turlu turlu yanlışlıklar yaparlar. Gene pişman olur tevbe ederler.
Bunların işledikleri gunahların hepsi, emmaredeki gibi haram şeyler değillerdir. Yani emmaredeki gibi yasakların hepsini işlemezler. Bazısından tevbe edip kurtulmuşlardır.
Bu halde olan insanlar uce ayrılırlar:
İlmi ile amel etmeyen alimler

Sofuluğu kimseye vermeyen, ellerine fırsat gectiğinde dayanamayıp haram işleyen, sonra pişman olanlar.
Ehl-i dunya, bunlar vaaz ve nasihat meclislerinde ağlar, af dileyip tevbe eder sonra yine turlu turlu kotuluk işlerler. Emmaredeki gibi Cenab-ı Hakk'ın affı ile teselli bulamazlar ve bu yuzden pişmanlıkla nefisleri levmederler.

İcki icmek, zina etmek, sapık ilişkide bulunmak, kul hakkı yemek, ruşvet almak ve yalan soylemek gibi gunahlardan hangisi olursa olsun onu bir sebebe dayanarak fiili gunah işlerler. Mesela:
* İcki meclisinde bulunsalar, orada bulunanları kırmamak icin icerler.
* Gecim sıkıntısı cekiyorum diye ruşvet alırlar
* Yalan soylemeden alış veriş yapılmıyor diyerek doğruyu soylemezler
* İnsanlar gulsun diye yalan soylerler.
Tarikat Ehli

Bunlar da tevbelerinde durmazlar. Ama gunahları eylem değil, haldir, tavırdır, davranıştır.
Ehl-i tarik birisi, olgun bir murşidin elini tutunca murşidi ile butun haramlardan sakınmak ve bilumum farzları yerine getirmek konusunda ant icip soz keser ve ilaveten şeyh, dervişe zikir verir. Derviş levvame sıfatında ise murşidin himmeti ile bu anlatılan ehl-i dunya ve ehl-i ukba gibi zahiri sebebi ile o gunahları işleyemez.
Gunah işlese bile bunu sebepsiz işler. Yani sozu daha geniş soyleyim derken yalan karıştırır, soz arasında birinin gıybetini yapar veya bunlar gibi duyu organlarıyla yapılan gunahları da işler. Kalpe edilen kin, kibir, cekememe ve benzeri kotuluklerin hepsi kendilerinde mevcuttur.

Levvame sıfatından kurtulup mulhime sıfatına gecmek icin:

Levvame sıfatında olanlara rabıta şarttır. Gezip tozduğu, oturduğu kalktığı yerde şeyhini gonlunden cıkarmadan onun huzurunda, elinden tutuyormuş, hırkasını giymiş gibi veya kendine en uygun gelecek şekilde rabıtaya calışmalı ve gayret etmelidir. Sonra:
"Hesaba cekilmeden once kendinizi hesaba cekiniz" hadis-i şerifine uyarak kendini hesaba cekmeli, kendisinde ne kadar kotu huy bulursa hepsini birer birer yazmalı, terketmek icin kesin karar vermeli, tevbe etmeli o ahlakın zıddını yapmak icin ısrarla calışmalı. Mesela
* Tevbe ettiği kotu huy kibir ise evazu ile davranmalı
* Gıybet ise methetmelidir.


Bir kimsede kusur gorduğunde o kusuru kendisinde gorup şoyle demelidir:


"Ey nefis! İnsan insanın aynasıdır. Eğer bu kusur bende olmasaydı bu kimsede bunu gormezdim. Kendi halimi bu mubarek zatın aynasında gordum. Bu hal benim halimdir. Ey nefis! Haksız yere ona isnatta bulunursun."

Boyle soyleyip kendi nefsini ayıplayarak Allahu tealadan af dilemelidir.

"Ya Rabbi! Kalbimde bu kustahlığın olduğunu sen bilirsin. Sen butun sırları ve gizli olan her şeyi bilirsin. Hepimizi affedip guzel ahlaklı kıl"

Allah'tan korkup o kotu ahlak kendisinden gidip yerine guzel olanı gelinceye kadar boyle yapmalıdır. Buda şoyle anlaşılırki: O'nun olduğu yerde bir kimseyi bir topluluğu kotuleseler bu kimse elinde olmadan onları metheder, methetmeye gucu yetmezse kotuleyenlere buğz ederek sessiz kalır.

Bir daha tespit ettiği kotu huyları kendinde zuhur etmezse anlaşılır ki, mulhime sıfatı kendisine hal olmuştur.
Ruyada:

Bunun mana alemindeki ahvalini şekillendirecek olacak Şey'in. sığır, deve, bal, guvercin, tavuk, bal arısı va benzer; hayvanları ornek olarak verebiliriz. Cansız varlıklardan ise. pişmiş yemekler, meyveler ve benzeri gıda maddelerini gosterebiliriz.

O halde (mana aleminde) dikişli bir elbise veya cıplak bir at veya ışığı olmayan bir mum veya fırın, dukkan veya buna benzer bir takım binalar veya saraylar, evler ya da bunlara benzer, şeker, bal ve bir takım meşrubat goren kimse DAÎRE-Î LEVVAME'de bulunuyor demektir.

însan bu sıfat ve hayallerle vasıflanmış bulunur; Şimdi NEFS-Î LEVVAME'nin dairesinin halini şerh ve beyan edelim: Koyun, helal nesnenin sıfatıdır. Sığır, insanın menfaatinin sıfatıdır. Deve, eziyet ve cefaları yuklenmenin sıfatıdır. Nitekim Peygamber (A.S.) Efendimiz bir hadfclerinde buna işaretle buyurdu ki:

"Mu'minin şartı, eziyet ve cefalara katlanmak ve başkasına eziyet etmeyi terketmektir."

Balık, helal kazanmanın sıfatıdır. Tavuk, guvercin ve benzeri hayvanlar helal mal ve kazanca delalet eder. Bal arısı ovgu değer ahlaka delalet eder. Pişmiş yemekler, kişinin karakter ve nefis yapışma delalet eder. Meyve, nefsi soz konusunda ıslah edip onu ihlasa ve bulanık şeylerden kurtarmaya delalet eder. Evler ve dukkanlar, nefsin sukunet bulduğuna dalalet eder.


UCUNCU DAÎRE: Mulhime (salikin orta derecesidir)

Nefs-i Mulhimme : İki bolumdur. Birincisi ulemÂ-yı amilin, Âbidler ve zÂhidler. İkincisi ehl-i tarik ehlidir.

UlemÂ-yı Amilin, Âbidler ve ZÂhidler
Herkes bu sınıfta olanlara iyi gozle bakarlar, haklarında olumlu duşunurler. Zira zahirdeki kotu hareketlerini iyi fiillere donuşturmuşlerdir.
Emr-i bi'l maruf ve nehy-i ani'l-munkerden başka Hazret-i Resûlullah'ın (s.a.v.) sunnetini de yaymaya gayret ederler.
Farzların, vaciplerin, sunnetlerin ve mustehapların tamamını yerine getirerek bunları dışa cıkartıp eyleme dokerler.
İnsanlar, zahirdeki hareketleriyle onlara zamanın kutubu gozuyle bakar. Ama ic dunyalarının butun butun kotu ahlakla dolu olduğunu bilmezler ve gormezler. Bunların kotu ahlktan kurtulmaları icin zikir kılıcı lazımdır. Bu da kendi kendine olmaz. KÂmil bir murşid bulup kendini tam bir bağlılıkla ona teslim ederek onun telkin ettiği zikir kılıcı ile her gun hayvani ruhun helaki icin calışır, ta ki, kotu huyları guzel ahlaka donuşsun.

Ehl-i Tarik

Kotu fiil ve kotu huylardan mumkun olduuu kadar kurtulmuşlardır. Fakat varlık berzahından, tunelinden, ucurumundan, renk değiştirmekten, doneklikten, tereddut ve doneklikten butun işlerini Allah'a havale edip O'na tam bir bağlılıkla teslim olamadıklarından kurtulamamışlardır. Yani:
* İster zengin ister fakir olsun surekli olarak gecmişe uzulur ve geleceği duşunup kederlenirler.
* Bugun rızıklarını yerler, sabah icin acaba halimiz ne olur, diye kara kara duşunurler.
* Halleriyle Cenab-ı Hakk'ın rezzÂk ismini inkar ederler. "Şimdiye kadar Cenab-ı Hak ne ac ne acıkta bıraktı. Şimdi de bırakması şanına yakışması şanına yakışmaz" diye hic bir yerden teselli bulamaz.

İcleri devamlı surette kuruntu ve daralmadan kurtulamaz. Hep renkten renge girer, tereddutlu olurlar.
Dunya sevgisi ve tabii şeylere bağlılıktan kendilerini alamamışlardır
Bazen ic rahatlığı gelir ve ruhani safadan bir nebze olsun tad alırlar, bazan da ic darlığı, doneklik ve tereddut ile dolarlar.
Bu sıfat le sıfatlanan kimse surekli olarak Allah'ın huzurunda olmalıdır. Yani, gezip tozduğu, oturup kalktığı yerlerde şoyle duşunmelidir: Cenab-ı Hak bana benden yakındır. "İhsan, senin Allah'ı goruyormuş gibi ibadet etmendir. Sen onu gormesen bile o seni gorur." hadis-i şerifince hareket etmelidir.

Cenab-ı Hak rızkını ezelden takdir etmiştir. Yiyecek, icecek ve giyecek gibi uc husus ecel gibidir. Hic bir şekilde değişmez. Her gun insanın nasibi her ne ise onu bulsa gerektir. Bunun icin beyin yormak yorgunluktur. Cok duşunmekle, cok calışmakla bir şeyin fazlası noksanlaşmaz. Bu yorgunluktan ve kalp sıkıntısından başka bir şey değildir.
Takdir-i Huda kuvvet-i bazu ile donmez
Bir lem'a ki Mevl yaka uflemekle sonmez


Bundan dolayı ezelde her ne ki takdir olundu ise hepsi zamanları gelince gercekleşir. Dunya iin tasalanmak ahmaklığın ta kendisidir. Her iş olacağına varır. Senin duşunmen sadece yorgunluktan ibarettir. bu şekilde tefekkur edip zikrine ve fikrine devam etmelidir.

Mulhime sıfatının durumu acayiptir. Surekli uyanık bulunmalı, her ne suretle olursa olsun duşuncesinden zuhur edenleri şeriat terazisiyle olcup ona gore karşılık vermelidir. Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle nefsin mutminne mertebesi kendisine ihsan ve hal olunur. Bunun işareti de şudur:
* Butun kotu ahlakları guzel huylara donuşur.
* Tam tevekkul hali gelir ki, dunyalık butun işlerini Allah'ın kudret eline bırakarak tam bir bağlılıkla teslim olur. Kendisine bir zenginlik elbisesi de ihsan olunur ki, kesinlikle bundan sonra artık geleceğe bel bağlamak ve gelecek endişesiyle yaşamak ile gecmişten keder ve elem cekmek, maziye uzulmek gibi hallerden kurtulur.
* Bugunden yarın sabahın işini duşunmez. Gun, bu gundur. Saat bu saattir, der ve Hakk'ın verdiği ilahi ihsanlara teşekkurle onlara kanaat eder. Bundan sonra butun dunya halkı bir taraf olsa ve "Gel yhu, bu senin ettiğin nasıl iştir? Sonra pişman olursun!" gibilerinden turlu turlu nasihatler verseler bile itikadına, inancına zerre kadar tesir etmez.
* İşte bu anlatıldığı şekil uzere boyle haller zuhur ederse o kimsenin nefsinin mutmainne sıfatı ile sıfatlandığına ve mutmainne mertebesine yukseldiğine delalet eder.

Bazen nefsin levvame bazen mulhime mertebelerinde olup bu sıfatlarla sıfatlanmış kimseye ilahi tecelliler zuhur ettiğinde kendini "iyice adam oldum" sanıp aldanmasın. Cunku bu yer, bu derece butun Allah dostlarının "el aman" diye cağrıştıkları bir yerdir. Allahu teala sizleri ve bizleri korusun. Bu yerden duşen nefsin emmare mertebesine kadar duşer, hatta tarikattan uzaklaştırılıp imansız olarak olmesinden ziyadesiyle korkulur.


Ruyada:

insan mana aleminde kadın, dinsiz, cıplak, hak ve hakikatı muannidane inkar eden rafizîler, kızılbaşlar, sakalı tıraşlı . topal, dazlak ve kose, bıyık ve sactan metruş, dilsiz, kole. sarhoş, alcak ve namerd, yol kesici mutecaviz, şaklaban, gureşci, gece sokaklarda gezip tozan, ihtikar yapan, dellal, kasap, şaşı, a'ma, def calan, maymun oynatan gibi noksan bir kimseyi gorecek olursa, bu onun MULHEME mertebesinde bulunduğuna işarettir.

Şimdi de bu dairede olanları acıklamaya geciyoruz: Mana, aleminde bir kadın gormek kişinin aklının noksanlığına delalet eder. Allah'ı inkar eden birini gormek, kişinin dininin noksanlığına; sapık, rafızî ve kızılbaş gibi guruhları gormek, kişinin mezhebinin noksanhğına delalet eder. Sakalı kesik ya da tamamen metruş kimseyi gormek, kişinin dinî bilgisinin noksanlığına delalet eder. Topal gormek, hakka davet edildiği halde ona uymamaya; kose gormek, Allah'ın emrini yerine getimemeye; a'ma gormek, şahitliği inkara; sağır gormek, şeriatı dinlememeye; dilsiz gormek, hak ile konuşmamaya; siyah kole gormek başkasının ayıbını yuzune karşı soylemeye; dazlak kafalı gormek, sunneti terketmeye; sarhoş ve esrarkeş gormek, mecazî aşka; kumarbaz, şaklaban, guldurucu, hikayeci gormek ibadeti terkedip, harama yuz cevirmeye; hırsız gormek. ibadeti gosteriş olsun diye yapmaya; dellal gormek, gozu başkasının namusundan men'etmemeye delalet eder. Kasap, gormek kalb katılığının sıfatıdır. Şaşı gormek, sapıklığa delalet eder.


DORDUNCU DAİRE: NEFS-İ MUTMAİNNE (salikin son halidir)



Bu daire, kamil mutmainnenin sıfatlanndan ibarettir. Bu akımdan mana aleminde Kur'a.n-ı kerîmi sunnete uygun şekilde okuyanları, peygamberleri, hukumdarları, bilginleri, Şeyhleri, hakimleri, Ka'be ve Medine'yi, Kudus'u, cami' ve mescidleri, medrese ve salih kişilerin toplantı yerini gormek; bunlardan başka ok, yay, kılıc, hancer, bıcak, silah, kitap ve benzeri şeylerle karşılaşmak:, MUTMAÎNNE DAÎRESÎ'ne delalet der. Bundan kurtulmanın caresi, HAKK ÎSMÎ'ne başlar devam etmektir. HAKK ismi, ism-i evveldir, doksan dokuz ismin onunde gelir.

Murid mana aleminde bir mushaf veya Kur'an'dan bazı 'arcalar gorecek olursa, bu onun kalbinin temizlik ve sadeliğine delalet eder. Bununla beraber Kur'an'dan gorulen herhangi bir sure, onun durumunu yansıtır mahiyettedir.

Peygamberleri gormek, islam gucune ve onlara dosdoğru iman etmeye delalet eder. Hukumdarları gormek, varlığını Allah icin riyazata cevirip tezkiye-i nefs etmeye; muftileri gormek, dosdoğru olmaya; Allah'a ibadet etme duşuncesin! taşıyıp hayırlı işlerde bulunmaya; şeyhleri gormek, nefsi irşat etmeye, hakimleri gormek, Allah'ın emirlerine boyun eğmeye; Ka' be-i şerîfe'yi, Medîne ve Kudus'u gormek, kalb temizliğuıe, gonlu kinden ve vesveseden anndırmaya; cami' ve mescidleri, medrese ve benzeri yerleri gormek de boyledir. Sancak, bayrak, ok yay, mancınık, tufek ve benzeri silahları gormek, şeytanî vesveselere delalet eder.


BEŞİNCİ DAİRE: Raziyye'dir (makam-ı hilafet - salike hilafet haktır)

Mana aleminde melekleri, vildan ya da hurileri veya Burak ve cenneti ya da cennet elbiselerim gormek, bu sıfatlarla suslenmeye delalet eder

BUNUN BEYANINA GELÎNCE:
Huri, cennet, melek ve benzeri şeyleri gormek, aklın olgunluğuna delalet eder. Ayrıca Allah'a yakınlığı da gosterir Ay ve guneş gormek, coğu zaman bundan ilahî maarif hası olur. Boyle olunca da murid, kendisini irşad eden murşide muracaat etmelidir.


ALTINCI DAİRE: Marziyye'dir (makam-ı irşad - halife-i rasulullah)

Bu dairenin sıfatları, yedi gok, guneş, ay, yıldızlar, yıldırım, şimşek, ışık sacan mum, meş'ale, kandil ve benzeri şeylerdir. Murid bu dairede Murşidine muracat eder
Marziyye dairesinin acıklanmasına gelince

insan mana aleminde yedi kat gokleri gorunce, artık onun varlık alemine bakışlan^hep Allah ile ilgili olur; duşuncesi bu hususta berraklasır. Yıldız gormek, manevî yapısının nurunu ifade eder. Ateş gormek, nefsin fena bulmasına delalet eder. yıldırım gormek, gafletten uyanya delalet eder. Guneş, ruhun nurlarım; ay, gonul nurunu; kalb parlaklığım remzeder. Kamil (olgun) murid, bu dairede mursid olan şeyhe muracaat eder.


YEDÎNCÎ DAÎRE: Nefs-i Safîyye'dir (Gavs - Kutb-ul Aktab)

Bunun sıfatları, yağmur, kar, dolu, ırmak, pınar, kuyu ve denizdir. Butun bunlar suluk'un keşfine delîldir. Murid bu konuda, kamil olan şeyhine muracaat etsin.

Bu dairenin geniş izahına gelince:

Yağmur, rahmetin delilidir. Kar, fazladan bir rahmettir. Irmaklar, denizler, pınarlar, Allah'ı bilmek konusunda ihlasa ve. tasdîke delalet eder.
Murid bu hususta Murşidine Muracat etmelidir.



Acıklama olarak bu kadarını yeterli goruyoruz. Cunku Nefsin Yedi Dairesini tamamen acıklayıp zaptetmek cidden zordur.

Kaynak: Fuyuzat-ı Rabbaniye Gavsul Azam Abdulkadir Geylani Hz


Kaynak: Gavsul Azam Abdulkadir Geylani Hz. Fuyuzat-ı Rabbaniye
__________________